Prof. Dr. Mahmut Kaya ile; Kültürel Dejenerasyon ve Aile Kavramı Üzerine

  Feyz: Sizin çalışmalarınızda da İslam'ın evrenselliği ve ahlak üzerine geçmişte ciddi makaleleriniz var. İslam'ın evrenselliğine bugün her konuda vurgu yapılabilir. Ama en önemli vurgu çağlar üstü bir değer olan ahlaka dair olanı aslında… Yabancılar dahi birçok mesnevi enstitüleri kuruyorlar, Türkiye'ye Mesnevi okumak için gelmiyorlar onlar, Mevlana görmek için geliyorlar. Bir arayış var bu konuda, İslam Ahlakını yaşayan insanlar var mı düşüncesine dair… Günümüz insanlarının ahlaki sefaletine insan unsurunun kendini gerçekleştirme ve hakikati arayışları noktasında İslam neler verebilir…

Prof. Dr. Mahmut Kaya: Geçen gün bir televizyon kanalında konuyu yanlış bir zeminde tartışıyorlardı; "Efendim, Müslümanın diğer din sahiplerinden ne farkı var. Yani birçok din var, onların da ibadetleri var, onlar da Allah diyorlar(!)" Öyle karamsar bir tablo çizdiler ki hayretler içerisinde kaldım, muhafazakâr kanaldaydı. İslam dini hiçbir din ile mukayese edilemeyecek kadar üstündür.

İslam ilahi ve evrensel bir dindir. Hz Âdem'den Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimize kadar gönderilen vahyin bir özetidir Kur'an-ı Kerim, hepsinin mecmuhudur. Dolayısıyla Allah ile irtibat kurmak isteyen, Allah'a ulaşmak isteyen insan için tek rehber Kuran-ı Kerimdir. Çünkü Kuran-ı Kerim'in de bildirdiği gibi diğer dinler tarihin derinliklerinde kalmış, bugün başka hiçbir peygamberin getirdiği sahih ilahi kelam kalmamıştır. Vahiy kaynaklı Kur'an-ı Kerim'den başka sahih kalmış bir kitap yoktur. Bunu yansıtacağız, şimdi bakıyoruz eğer Tevrat'ı okuduysanız, Tevrat bir tarih kitabı adeta. Evet ilahi vahiy kırıntıları var. Ama aradan 3500-4000 yıl kadar bir zaman geçmiş ve Yahudiler de sürekli sürgün yaşadıkları için beşer eli dokunmuş ve o cahil İbranilere anlatmak için sürekli teşbih yoluyla anlatılmış oradaki uluhiyet kavramı, tanrı kavramı. Yani beşer şeklinde bir tanrı tasvir edilmiş. Bu, tevhid akidesine aykırı. Vaizlerin, din adamlarının işte o zaman ki cahil halka anlatmak için getirdikleri misaller 3500 seneden beri üst üste gelince hakikatler gizli kalmış. Antropomorfizm dediğimiz beşer şeklinde bir tanrı anlayışı var; silik bir ahiret inancı ise var yok gibi, tamamen materyalizme meyilli… İslam haricindeki diğer dinler incelendiğinde, bariz gözle görülür bir şekilde beşer elinin değdiğini görüyoruz.

Feyz: İslam'ın verdiği şeylerden birisi gerçeğe uygun bir "ahiret inancı" bilinci değil midir?

Prof. Dr. Mahmut Kaya: Dinin temel konuları ulûhiyet, nübüvvet ve ahirettir. Hıristiyanlıkta da ahiret inancı vardır fakat, ahiret hayatına bazıları ruhanidir derler, bazıları ruhani ve cismanidir derler, tam bir fikir birliği yoktur onlarda.. Ulûhiyet meselesine gelince aşırı muhabbetten, aşırı sevgiden dolayı bir beşeri, Hz. İsa'yı, ilah mesabesine yükselttiler, "Allah'ın oğlu" dediler; "şimdi arş-ı Âlada Allah'ın sağ tarafında oturuyor, kıyamete yakın tekrar gelecek dünyayı düzene koyacak" diye düşünürler… Peki, nasıl olacak bu iş, bugün de hala tartışırlar dururlar. Katolik mezhebi üzere mi gelecek, Ortodoks mezhebi üzere mi gelecek, Protestan mezhebi üzere mi gelecek?

Dünyada mümin de olacak, kâfir de olacak, iyi de olacak, kötü de olacak. Çünkü imtihan gereği, imtihan vesilesi aklını ve iradesini iyiye kullanan imtihanı kazanacak, kötüye kullanan kaybedecek. Çünkü cennet de hak, cehennem de hak. Cehenneme de gidenler olacak... Allah bu düzeni böyle kurmuş, böyle imtihan ediyor. "Allah ölümü de hayatı da yarattı." Niçin? "Sizi denemek için", "en güzel işi kim yapıyor", denemek için… En güzel amel derken sadece dini ibadet manasında değil, her şey imtihandır. Çünkü insan, Allah'ın halifesi yeryüzünde, Allah en güzel şekilde yaratmış insanı. Bu yarattığı kâinatta her şeyi insanın emrine vermiş. Allah (Celle Celalühü) imtihan ediyor, her konuda, kullukta en güzelini kim yapıyor diye. Bu bir sırr-ı hilkattir. Niye filozoflar hep tartışırlar, tanrı varsa niye dünyada kötülük var? Şer problemi, her şey tanrıdansa kötülüğü yaratan da tanrı mı, o zaman tanrı mutlak iyi olduğuna göre kötülük nasıl ondan sadr oluyor? diye tartışır dururlar.

Gereksiz işler… İnsan aklının bir takım gereksiz soruları bu tartışmalar. Çünkü hem mutlak bir hakikat kabul edeceksiniz, hem de onun fiillerini sorguya çekeceksiniz, buna hakkınız yok. Eğer her şeyi yaratan bir varlık kabul ediyorsanız böyle konuşamazsınız. Her şeyi yaratan, her şeyi bilen, her şeyi gören, her şeyi işiten, yarattığı kullarını onlardan daha çok seven, daha çok koruyan, daha çok merhamet eden bir kudrete inanıyorsanız, şunu niye böyle yaptı bunun niye böyle yaptı diye soramazsınız. Bu abestir. Bütün dinlerin özünde bu vardı, ama biliyorsunuz beşer aklı işin içine karışınca saptırılıyor. Bütün peygamberlerin amacı biliyorsunuz Allah ile kul arasındaki engelleri kaldırıp, onu Allah'a götürmektir. Ebedi mutluluğa kavuşturmaktır. Ama arada ruhban sınıfı çıkıyor, Kur'an onların bir engel olduğunu da söylüyor. Efendim, canlı putlar çıkıyor, biliyorsunuz uzak doğu dinlerinde olduğu gibi. Temiz Allah-kul ilişkisini bozuk itikatlarla ifsat ediyor.

Şimdi materyalizmin etkisiyle kapitalizmin etkisiyle insanlık büyük ölçüde dünyevileşti, binlerce yıllık idealize ettiği insanı insan yapan yüksek değerleri, ahlaki değerleri bir çırpıda yıktı maalesef. Materyalizm bir silindir gibi adeta insanlığın üzerinden geçti. Kimisinin beynini ezdi, kimisinin kolunu kırdı, kimisinin belini kırdı, sağlam tarafını bırakmadı insanlığın. İşte bugün materyalizmin elinde de modern iletişim araçları var, her eve girdi artık televizyon, internet, cep telefonu… Dolayısıyla insanı sömürmek için öyle tuzaklar kurulmuş ki, insan tuzağa düştüğünü, o sele kapılıp gittiğini fark edemiyor. Modern insanın hoşuna da gidiyor yani aldatılmak sömürülmek. Şimdi yüzlerce yıldan beri insanoğlu insan-ı kâmil olabilmenin mücadelesini verirken, insan-ı kâmil olma neredeyse unutturuldu. Maddeyi kamil olmak artık makbul! Önce cep telefonu ihtiyaç dediler, sonra daha yenisi ve daha güzeli derken, bir tüketim çılgınlığına gitti. Huzur madde de değil, bizzat insanın kendisinde olduğu hakikatinden uzaklaştı insanlık. Kendine yabancılaştı, kendinden uzaklaştı…

Feyz: Modern dünyada aile kavramını değerlendirir misiniz?

Prof. Dr. Mahmut Kaya: İnsan var olduğu günden beri aile kurumu var. İnsanoğlu tarih içinde hep aile ile beraber olmuş, bütün mutluluğu ailede bulmuş, fakat modern dönemde aile çok büyük darbeler aldı. Çünkü aileler yıkıldı. Dededen toruna bilgi ve kültür intikal etmiyor. Çünkü herkes çekirdek aile haline geldi. Evvelden herkes bir arada oturuyordu, ninesinden dedesinden görüyordu bizzat, onlar aktarıyorlardı İslam Kültürünü. Masallar, ilahiler, hikmetli sözler söylüyorlardı. Ahlak nedir, sevgi nedir, saygı nedir, akraba nedir, komşu hakları nelerdir, Allah hakkı nedir, haram nedir, helal nedir, hep orda öğreniliyordu. Şimdi öyle bir şey yok, anne de çalışıyor, baba da çalışıyor ailede. Çocuğu da kreşe bırakıyorlar… Ekonomik özgürlüğü elde etme ve bunun getirisi bireysellik, aileyi bitirdi. Bu da bir tuzak, çünkü o geleneksel aile devam etmiş olsaydı insanı bu kadar sömüremezlerdi. Şimdi bireyselliği bir doktrin olarak telkin ettiler. Bir hayat tarzı olarak herkes kendi başına buyruk olsun, onların heva ve heveslerini daha iyi kullanalım diye…

Feyz: Dünyada aileyi korumaya yönelik bir eğilim oluştu. Yaptıkları hatanın farkına vardılar. Aileyi korumak istiyorlar. Bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Prof. Dr. Mahmut Kaya: İstiyorlar ama istemekle olmuyor ki. Kurdukları düzen aile kavramını bitirdi. Aile fertleri arasında sıkı sevgi, saygı, muhabbet, aşk ve şevk olunca birlik beraberlik oluyor. Dayanışma oluyor. Bu sayede mesela aile bireylerinde öfke kontrolü daha kolay olur. Tüketim çılgınlığı olmaz. "Harca harca, durmadan alış veriş yap" diyor sana bu düzen. "Bir alana bir bedava." diyor. İhtiyaç listende olmayan şeyi sana bir şekilde satıyor. Böyle kurulu bir çark var bugün. Dolayısıyla bireysel olan insan daha kolay sömürülüyor. Aile içindeki kontrol, mahalledeki kontrol, komşular ve akrabalar arasındaki kontrol mekanizması kötülendi, baskı unsuru gibi gösterildi. Böylece bireysel özgürlük adına "sana ne, kendi işine bak, sen sensin ben benim, ne karışıyorsunuz benim hayatıma!" diyerek şirazesi kopmuş bir toplum oldu. Sosyolojik bir hakikat, eğer sosyal baskı olmazsa insan her türlü kötülüğü yapar.

Feyz: Burada aileyi koruyan ve geliştiren bilgili, tecrübeli aile büyüklerinin de olmayışı büyük bir faktör. Birbirine yardım eden bir akraba ilişkisi yerine, birbirini haset eden bir akraba ilişkisi gelişti. Bu bağlamda ailedeki bireylerin kendi rol modelleri değişti. Çalışan bir anne, işkolik olmak zorunda bırakılan bir baba, ihtiyaçları bitmeyen, her gün yeni bir şeyler almak isteyen bir çocuk… Ailenin geldiği bu olumsuz noktada neler yapılabilir?

Prof. Dr. Mahmut Kaya: Zaten baba erkenden çıkıyor, yorgun argın geliyor zavallı. Ondan sonra geçiyor televizyonun karşısına. Kendine göre hanımın ayrı programı vardır, çocuğun ayrı… Çocukla ilgilenen yok ki, böyle bir şey yok zaten. Toplumun alt kesimi de televole kültürüne kaptırmış. İnsanların gençlik duygularını istismar ediyorlar. Kadın zaten modern çağın bir istismar aracıdır. Bir meta haline gelmiştir. İnsanı dünyaya getiren anne, maalesef bugün meta haline gelmiştir. Bugün bütün dünya, kadınlar birliği, esasen kadının bugünkü feci, yürek yakıcı durumunu gündeme getirip, bundan kurtulmanın mücadelesini vereceğine; kapitalizmin reklâm aracı, sinemanın, televizyonun gösteri aracı, konu filmlerinde bir meta halinde istismar ediliyor kadın. Yahu yazık günah değil mi, bu kadına bu kadar yükü yüklediniz!..

Evvelden de bu insanlar bu dünyada yaşıyordu. Şimdi evde herkes çalışıyor, kanaat yok efendim. Aldığını verecek giyime kuşama, her sene giyimini kuşamını değiştirecek... Efendim iki üç senede bir evin mobilyasını değiştirecek, perdelerini değiştirecek; arabanın modelini değiştirecek yani sömürülüyoruz biz… İmkânlar sınırlı fakat arzular, beklentiler sınırsız. Sınırlı imkânlarla sınırsız istekleri karşılamak mümkün mü? Mümkün değil, onun için koşuşturuluyor maalesef. Düşünmesini engellemek için de insanın başını iki avucunun arasına alıp kendisiyle yüzleşmesini, hesaplaşmasını engellemek için de o kadar güzel planlanmış ki… Çünkü bunu planlayanlar dünyanın en müstesna zekâlarını topluyorlar, planlar projeler kaç imbikten geçiyor, ondan sonra yürürlüğe koyuyorlar. Yani "hin oğlu hinler" siz farkına varmadan sizin zamanınızı çalıyor, paranızı çalıyor, sağlığınızı çalıyor, ahlakınızı çalıyor, imanınızı çalıyor, her şeyinizi çalıyor da farkında değilsiniz…

O da memnun bundan, hahaha hihihi filan, korkunç bir tuzak bu… Bütün dünya bu tuzağın şu anda zebunu maalesef. İşte din denilince birilerinin tüyleri diken diken oluyor adeta… Niye; çünkü din mütevazı bir hayat yaşamayı öngörür, sadece kendisi için yaşayan hayvandır, insan odur ki başkaları için yaşar. Daha güzel, daha anlamlı, daha insani bir hayat tarzı hazırlamak ister; görevi budur. Hayır efendim günü birlik yaşayacak o!. Bakınız köylerde, şehirlerde, kasabalarda fark yok. Dedelerden intikal eden ev eşyası vardı değil mi? Bir dolabı vardı, kap kaçak vardı, bakır tencereler tabaklar vardı köylerimizde… Alüminyum çıktı, onların hepsini verdik, aldı götürdüler, alüminyumla doldurdular. Ondan sonra emaye çıktı, alüminyumları attılar, emaye ile doldurdular. Ondan sonra teflon çıktı, teflonla doldurdular. Ondan sonra çelik eşya, ondan sonra cam eşya… Yani sürekli insanı sömürmeye yönelik bir proje, kapitalizmin mantığı bu.

Feyz: Nasıl düşüneceğini de öğretiyorlar, sen böyle düşünürsen mutlu olursun diyorlar…

Prof. Dr. Mahmut Kaya: Mutluluğu sadece bunlarda arıyor zaten insan, maddi hazlarla yetinmek esas, tabii maddi hazlar galip gelince, olan oluyor işte o zaman… İlk aldığı bir iki ay kendine hoş gözüküyor, ondan sonra alışkanlık oluyor, sıradan oluyor. Yani yeni modeller çıkıyor, yeni renkler çıkıyor; haydi onu atıyor, öbürlerini getiriyor. Ondan sonra komşu gezmesine gider, "aaaa sen gördün mü Ayşe Hanım mobilyayı değiştirmiş ayol, ne güzel, aa ben de alacağım." Şimdi biz evlendik bir buzdolabı aldık, 30 yıl kullandık, hiç arıza yapmadı, hiç. Gelen bütün dostlar filan, hanımlar, tabii erkekler; "bundan ne olacak canım, işe yaramaz da… ayol hala mı aynısı, biz sizin üzerinize kaç tane değiştirdik." diyorlar. Azizim 30 sene sonra durup dururken biz onu attık, yeni bir buzdolabı aldık… Ondan sonra çamaşır makinesi haa keza… "Çocuk söz dinlemez, kadın laf anlamaz." kapitalizmin temel sermayesi budur. Katiyen kafasına koyduğunu yapar. Bugün yaptıramazsa sana yarın yaptırır. Hasan-ı Basri'ye izafe edilir; "İnsan evlenince denize düşer, evladı olunca boğulur." diye söz isnad edilir, bir şair onu nazma çekmiş diyor ki;

Evlenen bahre düşer,
Evladı olunca gark olur,
Sen kenar-ı bahri tut,
Evlenme, sultanlık budur.
Tut ki kazara evlendin
Sabredip artık otur
Bir beladır başa geldi
Ağlama etme fütur.

Şimdi tabi bu işin latife tarafı, kadın ailenin mayası, temeli. Kadın bozulunca bütün toplum bozuluyor.Onun için bizde cumhuriyet inkılâpları esnasında dediler ki "siz bugün yaptığınız inkılâpları topluma mâl edebilmeniz için, evvela kadını evden çıkaracaksınız. Toplum hayatında, iş hayatında kadına öncelik tanıyacaksınız. Kadın evinden çıktı, bir daha da girmiyor. Dolayısıyla bir toplumda kadın bozulursa, şiraze bozulur. Maya bozulur; o mayadır… Maalesef durum bu, bugün bütün dünya da feci bir durumda…

Feyz: Bu bozulmada değer karmaşasının rolü nedir? Yani bir değer yok, ölçü yok zihinlerde. Akabinde bir bozulma geliyor, bir boşluk dolduruluyor; bir değerler sorunu var sanki…

Prof. Dr. Mahmut Kaya: Değerler kargaşası var. Şimdi siz diyorsunuz ki "namus, iffet, hayâ, edep" O da diyor ki; " Bunlar boş, anlamsız kavramlar… Bunlar içeriği olmayan kavramlar… nedir bunlar tekrarlayıp duruyorsunuz!" Namusun insan vücuduyla hiç alakası yok diyor, hoşuna gitmiş yapmış ne var bunda, diyor. Düşünebiliyor musunuz bunu? Hayvan da hoşuna giden her şeyi yapar ama insan aklı var, iradesi var, ayrıca vahiyle aydınlatılmış. Bu insan haramı helali bilmezse, tanımazsa; doğrudur, istediğini yapar. Yapar da ne olur, işte bu olur. Bugünkü kaos olur. Şimdi günümüzde başta kadın olmak üzere bütün insanlık manevi bir bunalım yaşıyor. Bunun çıkış yolu nedir? Elbette ki akıllıca mücadele etmek. Bu nasıl olacak? Alternatif hayat tarzları sunmazsanız insana; daha iyi, daha yaşanabilir, daha nezih, daha insani, daha huzurlu ve daha verimli bir alternatif hayat tarzı sunmazsanız gelmez. Siz gırtlağınızı yırtsanız da gelmez. Şimdi efendimizi düşününüz, bir müşrik toplum içinde dünyaya geliyor; 40 yıl o toplumda yaşıyor, ondan sonra ilahi vahye mazhar oluyor. 23 yıl da peygamber olarak yaşıyor…

23 yılda o bedevi toplumu nasıl dönüştürdü, nasıl o bedevi toplumdan medeni bir toplum vücuda getirdi? Hepsi haydut, haylaz, kan döken, faiz yiyen, zina, fuhuş, kan davaları… Nasıl oldu bunlar… Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hazretleri ve ashab-ı kiram o günkü topluma dediler ki; "Tamam sizin bir hayat tarzınız var, bir inancınız var, değerleriniz var, bakın biz de bunu sunuyoruz size…" Bizzat yaşayarak gösterdiler, baktılar insanoğlu fıtraten bir akl-ı selimi vardır, mukayese etti, "ya bu daha güzel" dedi, daha insani, daha yaşanabilir, daha nezih buldular ve Müslüman oldular. Şimdi biz de Müslüman olarak işi ciddiye alıp, bulunduğumuz yerde, iş hayatımızda, meslek hayatımızda, günlük hayatımızda, komşuluk ilişkilerimizde, akrabalık ilişkilerimizde İslam'ın güzelliklerini hayata geçirip güzel örnek olsak…

"Bak, böyle bir hayat var, gelin" desek; inanıyorum ki büyük ölçüde davayı başarırız. Ama biz inandıklarımızı hayata geçirmede ciddi davranmıyoruz. Herkes Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) "Hepiniz çobansınız, çoban nasıl güttüğü sürüden mesulse siz de sorumluluğunuz altındaki herkesten sorumlusunuz, hesabını vereceksiniz" hitabını dinlemeli, kulak vermeli. Tabii bu sorumluluk aile fertlerinden başlayarak insanlığın en ücra köşesine kadar gitmek zorundadır. Bugün insanlığın vebalini de biz taşıyoruz. Bugün internet vasıtasıyla öyle planlar, projeler yapmalıyız ki… Her dilde İslam'ın güzelliklerini anlatmamız lazım. Ama biz bırakın onu, yanı başımızdaki komşumuza anlatamıyoruz. Niye? İşin bir planlamasını yapmamışız. Halk ilimden anlamaz, sanattan anlamaz, o karşısındaki insanın davranışlarına bakar. Eğer yaşantısı daha temiz, daha güzel, duyguları ve düşünceleri, yardımseverliği, tebessümü ile insanların imdadına koşmasıyla, elinden geldiği kadar etrafa ışık saçmasıyla örnek olursa "ya ne güzel insan, niye ben böyle değilim?" der. Efendimize soruyorlar "güzel ahlak nedir?" Buyuruyor ki; "Sana gelmeyene sen gideceksin, sana vermeyene sen vereceksin, sana zulmedeni affedeceksin" bitti. Taş erir yahu bu âlicenaplık karşısında, taş olsa erir. Biz bunu yapamıyoruz maalesef. Şimdi bütün değerler yıkıldı, değer diye bir şey kalmadı… İnsanın bütün duygularını mıncıkladılar, en mahrem noktalarına kadar girerek…

Türkiye'de 200 tane televizyon kanalı var, 1200 tane de radyo var. Şimdi bunlara sürekli yeni konular lazım, her şeyi mıncıkladılar, mahrem bir şey bırakmadılar. Önce müstehcen filmlerle sinemaya müşteri çektiler, ondan sonra Türk filmleri, sosyalistler… Ezen ezilen, onları istismar ettiler. Ondan sonra zengin-fakir ilişkisini, onu da bitirdiler. Sonra aşk filmleri çektiler, karşı cinse ilgi… Bunu da bitirdiler. Hayatın mahrem taraflarını hep kurcaladılar, korku filmleri çektiler. İnsan seven ve korkan bir varlıktır, sevgi de korku da insanın gerçeğidir. Bunu da bitirdiler, sonra uzay filmleri çektiler, acayip yaratıklar yaptılar… İnsanlar meraklı tabi… Harry Poter, acayip yaratıklar, bir öteki Yüzüklerin Efendisi, tamamen efsane, böyle bir varlık yok, böyle bir hayat yok. Efendim bir günde 7 milyon kitap satmış çıktığında, hayallerle, herşeyle insanı bitirdiler.

Dayanmıyor, sürekli tüketiyor. Televizyon çıktığında muhafazakâr aileler evlerine televizyon koymadılar; yenik düştüler, bir müddet sonra her eve girdi. Bir gün rahmetli babam, o zaman Fatih'te oturuyordum, geldi evde televizyonu gördü. Dedi ki "oğlum her ev bir meyhane olmuş…" "Nasıl burada içki içenleri gösteriyor, her türlü gayri meşru şeyi gösteriyor, ne iştir bu!" dedi. Onu öyle allayıp pulluyorlar ki; zehiri teneke kupayla sunmazlar insana, altın kupayla sunarlar. İçi de öyle güzel zannedersin, içi zehirdir. Şimdi zehiri öyle albenisiyle sunuyorlar ki, o kadar güzel takdim ediyorlar ki, her şey ne kadar güzel diyorsunuz. Adama dinden bahsediyorsun, ölümden bahsediyorsun fakat ölüm de artık ürkütücü değil, ölüm korkusu da artık insanları ürkütmüyor.

Çünkü her gün trafik kazalarında göstere göstere insanlar da kanıksadı. Evvelden bir yerde bir ölüm olduğu zaman, ailede, çevrede, aylarca onun etkisinde kalırdı insan. Ölüm deyince ürperirdi. Efendimiz " Bütün zevk ve lezzetlere son veren ölümü çok hatırlayınız" buyuruyor. Ölümü unutan, Allah'ı unutan insan en tehlikeli insandır. Her şeyi yapabilir. Çünkü yaşadığı hayatın eğer bir gün iğneden ipliğe hesabını vermeye inanmıyorsa, ona göre kendini disipline etmiyorsa, ölümden korkmuyorsa, neden yapmasın ki, bir engel yok yani…