Nasihatin Önemi

Nasihat, Allahu Teâlâ'nın bir kimseye verdiği nimetin onda kalarak, dinine ve dünyasına faydalı olmasını istemek demektir. İlim sahipleri, imkan nispetinde emr-i maruf ve nehy-i münker yapmalı, yani iyiliği yaymaya, kötülükten sakındırmaya çalışmalıdır! Nasihatten uzak kalan kalb kararır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: "Dinin temeli nasihattir." [Buhari] "Duyduğu hak sözü, bir müslüman kardeşine söylemek ne güzel hediyedir." [Taberani]

"Hayra sebep olana, bunu yapanın ecri kadar sevap verilir." [Müslim]

"Kendi için istediğini din kardeşi için de istemeyen, iman etmiş olmaz." [Buhari]

"Allahu Teâlâ'nın en çok sevdiği kimse, çok nasihat edendir." [İ. Ahmed]

Nasihatin edepleri
Hizmet ehli insanların tebliğ ederken nelere dikkat etmesi gerekir?

1- Nasihat eden, yumuşak, mütevazı olmalıdır! Kur'an-ı Kerim'de, (Âl-i İmran suresinde) Allahu Teâlâ, Peygamber Aleyhisselamın yumuşak davrandığını, bilfarz kaba ve katı yürekli olsaydı, etrafında kimse kalmayıp dağılmış olacaklarını bildirmektedir. Demek ki, söylenilen söz, ne kadar kıymetli ve hikmetli olursa olsun, güler yüzlü, yumuşak olmadıkça, sözlerin tesiri olmaz. İnsanların hayırlısı, herkesle iyi geçinendir. İnsanların şerlisi ise geçimsiz olandır. Şu halde mütevazı olup, herkesle iyi geçinmelidir!

2- Daima doğru konuşmalı, yalandan uzak durmalı, bilmediği ihtilaflı konularda ahkam kesmemeli. Hazret-i Lokman Hekim'e bu dereceye ne ile çıktığı sual edildiğinde, "Doğru konuşmak, emanete riayet etmek ve bana gerekmeyeni bırakmakla" buyurmuş.

3- İnsanlarada bıkkınlık verecek şekilde uzun uzadıya karşımızdakini yoracak kadar uzun anlatmamalıdır!

4- Daha çok, kendisinin amel ettiği, tatbik ettiği hususları söylemelidir! Çünkü Allahu Teâlâ, "İnsanları iyiliğe teşvik edip de kendinizi unutur musunuz? Niçin kendi yapmadıklarınızı başkalarına söylersiniz" buyurmaktadır. (Bakara 44)

Başkalarına, (Şunu yapmayın) der de, kendisi onu yaparsa, sözü tesirli olmaz. Mesela gıybet etmeyin dediği halde, kendisi gıybet eden, hem insanların, hem de Allahu Teâlâ'nın yanında kıymetten düşer.

5- Umumi konuşmalı, herkese hitap etmeli, devamlı bir kişiye bakmamalıdır!

6- Allahu Teâlâ'nın rahmetinden ümit kesici, azabından emin olucu şekilde konuşmamalı, korku ile ümidi bir arada söylemelidir! Bir gün Allahu Teâlâ'nın rahmetinin bolluğundan bahsederken, başka bir zaman da azabının şiddetinden bahsetmelidir!

7- Eğer konuşmayı uzatacaksa, insanların hoşlandığı şeyleri, güzel menkıbeleri anlatmalıdır! Hazret-i Ömer, ahiretten bahseder, dinleyenlere ağırlık çöktüğünü görünce, dünya işlerinden bahsederdi. Onların açıldıklarını görünce, tekrar ahiret konusuna dönerdi.

8- İhsan sahibi olmalı, alıcı değil verici olmalıdır! Veren elin, alan elden üstün olduğunu bilmelidir! Hazret-i Ali, "Her şeyin bir kıymeti vardır. İnsanın kıymeti ise, ihsanı ve edebidir" buyurdu. Her işte, her yerde edebi muhafaza etmelidir! Yunus Emre'nin şu sözleri konumuzun toparlanması açısından çok güzel bir dörtlük

"İlim meclisine vardım, kıldım talep/ İlim ta gerilerde kaldı, İlla edeb, illa edeb görüldüğü gibi illa edeb illa edeb''

"edep bir taç imiş nur'i hüda dan giy o tacı emin ol her beladan"
Rabbim bizi edep ve takva sahiplerinden eylesin..

9- Faydalı şey anlatmalıdır! Kulağa hoş gelse de, faydasız şeylerden uzak durmalıdır! Hikmet ehli diyor ki:
(Faydalı ilim ve edep, öyle bir kazançtır ki, onları hiçbir hırsız çalamaz. Bunlar Cennetin ziynetidir. Din ve dünya güzelliği bunlardır.)

10- Öğrendiği ilmi kâfi görmemelidir! Çünkü Kur'an-ı Kerim'de, her ilim sahibinin üstünde bir âlim bulunduğu bildirilmektedir. (Yusuf 76)
Öğrendiği ilimle, insanlara faydalı olabilmek için, dinin yayılmasına hizmet etmelidir!

Hiç kimsenin kalbini incitmeyin

Bir kimsenin kusurunu, emr-i maruf için de olsa, herkesin önünde söylemek, hiç uygun mudur?

Kur'an-ı Kerim'de mealen, "Rabbinin yoluna hikmet ile, güzel öğütlerle çağır!" buyuruluyor. İyi ve doğru şeyleri, bilmeyenlere, en güzel tarzda öğretmek gerekir. Çünkü ilmin zekatı, bilmeyenlere ilmi öğretmekle ödenir. Emr-i maruf yapan, tavsiye ettiği iyi şeyleri kendi yapmalı, kötü olarak bildirdiği şeyleri kendisi işlememelidir! Yoksa sözü etkili olmaz. Kur'an-ı Kerim'de mealen, "İnsanlara iyiliği emreder de, kendinizi unutur musunuz" buyuruluyor .

Allahu Teâlâ, Hazret-i İsa'ya, "Önce kendine nasihat et, eğer kendin bu nasihati tutarsan, kendin bunu yaparsan, başkalarına da söyle! Kendin yapmazsan benden utan" buyurdu. O halde emr-i maruf yapan, ilmi ile amel etmelidir.

Hadis-i Şerif'te, "Mirac'a çıktığım gece ateşten makaslarla, dudakları kesilen insanlar gördüm. Suçunuz ne diye sordum. Onlar da, ‘İyiliği emreder, kendimiz yapmaz, kötülüğü nehy eder; kendimiz sakınmazdık' diye cevap verdiler" buyuruldu.

Bir kimsenin kusurunu, emr-i maruf için de olsa, herkesin önünde söylemek, uygun değildir. Aksine, kusurlarını gizlemek gerekir. Hadis-i şerifte, "Kim arkadaşının aybını örterse, Allahu Teâlâ da kıyamette, onun aybını örter. Kim de, müslüman arkadaşının aybını açığa vurursa, Allahu Teâlâ da onun aybını açığa vurur" buyuruldu.

Birisine nasihat eder gibi yanlışını söylersek, ona, "Sen cahilsin, sen bunları bilmiyorsun" demiş oluruz. Böylece o üzülmüş olur. İmam-ı Rabbani hazretleri, "Kalb kırmaktan pek sakının! Allahu Teâlâ'yı en çok inciten, küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük günah yoktur" buyuruyor.

Hadis-i Şeriflerde de, "Bir Müslümanı incitmek, kalbini kırmak, Kâbe'yi yetmiş kere yıkmaktan daha günahtır." "İnsanların en kötüsü, insanlara zarar veren, onları incitendir" buyuruluyor. İyi Müslüman hiç gönül kırmaz, bilir bundan büyük günah olmaz. İyiliği tavsiye için üç şart gerekir: İlim, akıl ve ihlas.

İlim: Anlatacağı iyiliğin iyi, kötülüğün kötü olduğuna dair muteber kitaplardan delili bulunmalıdır! Sabretmesini bilmelidir! İlmi noksan olan, tebliğ edeceğini kendisi bilmeyen ve kendi tatbik etmeyen, başkalarına doğruyu nasıl öğretebilir? Tecrübesi de yoksa, birçok yanlışlık yapar, fayda yerine zarar verebilir. Onun için mutlaka ilim öğrenmesi gerekir.

Akıl: Bir kimsenin aklı az ise, nakli anlamakta aciz ise, ilmi de noksan olur. Ahmak, hizmet ediyorum diye uygunsuz işler yapar. İlm-i siyaseti bilmeyen, yumuşak söylemeyen, insanları idare etme sanatından uzak olan kimse de, fitneye sebep olur. Akıllı yumuşak konuşur. Sert ve kaba konuşan, fitneye sebep olur. Tatlılıkla söylemeli, şefkatle muamele etmelidir. Bir vaiz, zâlim sultan karşısında doğruyu söylemek cihad diyerek, Halife Memun'a, sert sözlerle nasihat etti. Halife, "Ey vaiz, Allahu Teâlâ, senden iyisini, benden kötüsüne gönderdiği halde, o, yumuşak konuştu" dedi. Vaiz, "Benden iyi ve senden kötü olan kim?" dedi. Halife, "Benden kötü olan Firavun, senden iyi olan da Hazret-i Musa'dır" dedi. "Allahu Teâlâ'da, Hazret-i Musa'ya, Firavunla konuşurken yumuşak konuşmasını emretmiştir." dedi.

İhlas yoksa, yaptığı işleri dünya menfaati için yapıyorsa, o işin hayrı olmaz.
Genelde kendini beğenen, kibirli olan kalb kırar.

İyiliği tavsiye etmenin şartları
Bazıları, bu husustaki Ayet-i Kerim'e ve hadis-i şeriflerden hakkı tavsiyeyi ancak günahsız insanın yapabileceğini zannetmişlerdir. Doğru olmayan kimsenin başkasını doğrultmaya çalışmasının, salih olmayan kimsenin başkasını ıslah etmesinin doğru olmadığını sanmışlardır. Hadis-i Şerifte buyuruluyor ki:
"Kendiniz tam yapamasanız da iyiliği emredin! Kendiniz tam sakınamasanız bile kötülükten sakındırınız!" [İ.Gazali]

Demek ki iyiliği tavsiye etmek için günahsız olmak şart değildir. Sonra Peygamberler hariç günahsız kul bulmak kolay mıdır? Yukarıda bildirilen Ayet-i Kerim'e ve hadis-i şerif iyiliği emri ve kötülüğü men etmeyi yasaklamıyor, iyiliği emrederken kendimizi unutmamamız bildirilmektedir. Çünkü kötülüklerin tehlikesini bilen âlime yapılacak azap daha şiddetlidir.

Vaaz yolu ile irşatta bulunan kimsenin fasık olması, fasıklığının bilinmesi, sözünün tesirsiz olmasına sebep olur. Allahu Teâlâ, önce kendimize öğüt vermemizi, eğer kendimiz yaparsak, başkalarına da tavsiye etmemizi bildiriyor. İyiliğe kendimizden başlamamız gerekir, kendimiz yapamazsak bile iyiliğe tavsiye etmekten vazgeçmemeliyiz.

İyiliği tavsiye edecek kimsenin dikkat edeceği hususlar:
1-Niyeti düzgün olmalıdır! Yalnız rıza-i ilahi için iyiliği tavsiye etmeyi düşünmelidir!
2-Tavsiye edeceği iyiliğin iyi olduğuna, men edeceği kötülüğün kötü olduğuna dair muteber kitaplardan delili bulunmalıdır!
3- Sabretmesini bilmelidir!

Bu üç şartın yanında iyiliği tavsiye edecek kimsede üç haslet bulunmalıdır:
1- Rıfk ile konuşmalıdır. Rıfk yumuşaklık demektir. Katılığın tersidir. Yumuşak yerine sert ve kaba konuşan fitneye sebep olur. Kur'an-ı Kerim'de Firavuna yumuşak şekilde nasihat edilmesi emredilmiştir.
2- İlim sahibi olmalı, kimse doğuştan ilim sahibi değildir. Bildiklerinizi tepliğ etmelisiniz. Bilmedikleriniz ilmi de tahsil etmek için çaba sarf etmelisiniz. Doğru sözlü olmalısınız. Yalancıya kimse inanmaz güvenmez.
3- Hilm ile tatlılıkla söylemelidir. Hadis-i şerifte iyiliği tavsiye eden kimsenin, yumuşaklıkla, şefkatle muamele etmesi emredilmektedir.
Bu şartları taşıyan akıllı kişi, gücü nispetinde iyiliği tavsiye etmelidir. Akıllının kim olduğu hadis-i şerifte şöyle bildirilmektedir:
"Aklın alameti, nefse hakim olup öldükten sonra gerekenleri hazırlamaktır. Ahmaklık alameti nefse uyup, Allah'tan af ve merhamet beklemektir." [Tirmizi]

Bu hususların yanında, iyiliği tavsiye eden kimse, güzel ahlak sahibi olmalıdır. Güzel ahlak sahibi olmayan kendini ıslaha çalışmalıdır. (İnsanlar, kendilerine iyilik edenleri sever) ve (Hediyeleşirseniz, birbirinizi seversiniz) hadis-i şeriflerine uymaya çalışmalıdır. Hediyenin en kıymetlisi güler yüz, tatlı dildir. Bid'at sahiplerinden başka herkese, dost, düşman, müslüman ve kâfire, daima güler yüz, tatlı dil göstermelidir. Kimse ile münakaşa etmemelidir. Münakaşa, dostluğu giderir, düşmanlığı arttırır.

Nasihatin önemi ve çeşitleri

1- Allahu Teâlâ'nın var olduğunu, bir olduğunu, bütün kemal ve cemal sıfatlarının O'nda bulunduğunu, O'na layık olmayan sıfatların, ayıpların, kusurların O'nda bulunmadığını, halis niyet ile O'na ibadet etmek gerektiğini, gücü yettiği kadar O'nun rızasını almaya çalışmasını, O'na isyan edilmemesini, O'nun dostlarına muhabbet, düşmanlarına muhalefet edilmesini, O'na itaat edenleri sevmeyi ve isyan edenleri sevmemeyi, nimetlerini saymayı ve bunlara şükretmeyi, bütün mahluklarına acımayı, O'nda bulunmayan sıfatları O'na söylememeyi bildirmek, Allahu Teâlâ için nasihat etmek olur.

2- Kur'an-ı Kerim'de bildirilenlere inanmayı, emredilenleri yapmayı, kendi sığ aklı ile, görüşü bana göre şöyle olması lazım gibi sözlerden uzak durmak, bunun yerine Peygamber Efendimizin hadislerine, sahabelerin uygulamalarına ve mezhep imamlarının görüşlerine bakmak Kur'an-ı Kerim için nasihat etmek olur.

3- Muhammed Aleyhisselamın bildirdiklerinin hepsine inanmak, hepsini beğenmek gerektiğini, Onun sünnetlerini yapmayı ve yaymayı, Onun güzel ahlakı ile huylanmayı, ehl-i beytini ve eshabını ve ümmetini sevmeyi bildirmek, Resulullah için nasihat olur.

4- İnsanlara dünyada ve ahirette faydalı olan şeyleri yapmak ve zararlı olan şeyleri yapmamak gerektiğini ve kimseye eziyet etmemeyi, kalb kırmamayı, bilmediklerini öğretmeyi, kusurlarını örtmeyi, farzları emretmeyi, haramlardan nehyetmeyi, bunların hepsini tatlılıkla bildirmeyi, küçüklere merhamet, büyüklere hürmet edilmesini, kendilerine yapılmasını istemediklerini başkalarına da yapmamalarını, onlara bedenleri ile, malları ile yardım edilmesini bildirmek de, bütün insanlar için nasihat etmek olur.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
"Müslümanlara yardım etmeyen, onların iyilikleri ve rahatları için çalışmayan, onlardan değildir. Gece ve gündüz, Allah için ve Kur'an-ı kerim için ve Resulullah için ve devlet reisi için ve bütün müslümanlar için nasihat etmeyen kimse de, bunlardan değildir." [Taberani]