İnsanın dünyaya gelişi kendi elinde olmadığı gibi, erkek veya kadın olarak vücut bulması da kendi elinde değildir. Yine İstanbul'da veya Medine-i Münevvere'de doğması, Arap olması, Türk olması hep İlâhî kudretin tecellîsidir. Evet, gençlik bir bahar faslı, bir mavi düştür ki göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Her ihtiyar genç olmuştur.
Fakat her gencin ihtiyar olması, yani uzun yaşaması mümkün olmaz. Ölüm nice zühre yüzlü güzelleri daha gençlik çağında bu dünyadan almıştır. Onun için gençliğin, boş vaktin, sıhhat ve âfiyetin kıymetini bilmek lâzımdır. Kuş kafeste iken tutup bağlanmalı, uçtuktan sonra nedâmet etmek kuşu geri getirmez. İşte bizim de gençliğimiz bir rüya faslı gibi geçip gitti. Şimdi başımıza karlar yağdı. Rabbimin keremine şükür.
Mustafa Necati Bursalı'ya şöyle bir soru yöneltmişler: "Hastalıkla iç içe bir ömür, size ne öğretti?"
Cevabı şöyle olmuş: "Hayatımızın bir başkasının elinde olduğunu... Çok kere ‘benim gözüm, benim kulağım, benim gönlüm, benim elim' deyip duruyoruz. Hâlbuki gözümüzün nurunu Cenâb-ı Hak söndürecek olsa, bize kim bir göz bağışlayabilir? İşte hastalıklar, insanda olan afiyet nimetinin daima hatırlanmasını sağlıyor ve kulu Hâlık'ına daha çok bağlıyor. Hiçbir eksiği olmayan, her nimete mazhar olan kimseler çok defa hüsranın yaylasına çadır kurup mezarlarda geçecek günleri unutuveriyorlar. Hâlbuki insan sabaha çıktığında akşama ereceğini bilemez. Hattâ bir dakika sonra başına ne gelecek, onu bile tahmin edemez.
İki Cihanın Saadet Güneşi Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, Abdullah b. Ömer'e şöyle dedi: "Sabaha çıktığın vakit akşama çıkacağını düşünme, akşama çıktığın vakit de sabahlayacağını hatırına getirme. Hayatından ölümün ve sıhhatinden hastalığın için zaman ayır. Ya Abdullah! Yarın adının ne olacağını bilemezsin!" Evet, günümüzdeki bütün kavgalar, gürültüler ölümün unutulmasından, hesap gününün hesaba alınmamasından ileri gelmektedir. Şunu da ifade edeyim ki, hastalıklar ölüm sebebi değildir. Ancak eceli gelenler ölür. Benim başımda ölümümü bekleyen nice sağlam insanlar senelerce önce ebediyete kanat açtı. Hayatı yaratan Allah Teâlâ olduğu gibi, ölümü yaratan da yine O'dur. O halde ne gam!.."
Evet, hicran arkına düşüp çile değirmenlerinde un olduğum günler vardı. Gariplik boynumuzu bükmüştü. Böyle anlarda insan daha çok Rabbine sığınır, Rabbinin rahmet nazarını her lâhza üstünde hisseder, O'na karşı aşk ve muhabbeti arttıkça artar, artık bütün zorluklar hiç gelir. Hayatımızın Kerbelâ günlerinde hep Yüce Yaratıcının dergâhına yüz tuttum ve ümit gecemin sabahını bekledim. Cenâb-ı Hakk bana nice sabahlar lütfetti...
HEKİMOĞLU İSMAİL
"Ben şahidim ki, o, bütün hayatı boyunca Hak'la hakikatle beraberdi. Bir alim öldükten sonra onu kabrinde ziyaret etmek mi iyi, yoksa yaşıyorken imkan varsa gidip görmek mi iyi? Yaşıyorken görmek daha iyi... Kişi, muhterem bir alimi ziyaret eder, onda hafif hafif değişiklikler başlar. Ruh, o ziyaretten payını alır, rahat eder. Bazen düşünüyorum; yerin altı yerin üstünden çok daha zengin..."
Mustafa Necati Bursalı
Bir Ehl-i Beyt Dostu Mustafa
Necati Bursalı Peygamber Efendimiz'e yazdığı şiirleriyle tanınan şair ve hattat Mustafa Necati Bursalı, Yeniköy'deki evinde vefat etti.
1941 yılında Samsun'un Kavak ilçesinin Alaca köyünde doğan Bursalı, ilkokulu köyünde okudu. Merzifon ve İstanbul'da Kur'an-ı Kerim hıfzı çalıştı. Hat sanatına ilgi duyarak Hamit Aytaç'tan icazet aldı. 1965'te Osman Reis Camii imam-hatipliğine tayin edildi ve 1988'de bu görevinden emekliye ayrıldı.
Ardında; Yakın Tarihin Din Mazlumları, Mezhepler Tarihi, Ehli Beyt serisi kitapları yazarak okurla buluşmasına vesile oldu.
Bunun dışında 60'a yakın eser bırakan Bursalı'nın bütün şiirleri Beni Mevla'ya Bırak adıyla yayımlanmıştır.
Allah (Celle Celalühü) rahmet etsin, makamı cennet olsun inşallah...
Vefa
Yıllar var, ben O'nu hiç unutmadım
O beni sorar mı, hatırlarmı ki?
Büsbütün silinip gitti mi adım,
Gönlünün vefası bu kadarmı ki?
Mustafa Necati Bursalı