Prof. Dr. H. Mahmut Çamdibi ile Eğitimin Temel İlkeleri, Tasavvuf ve Terbiye Üzerine

FEYZ: Tasavvufta nefs hastalıklarıyla mücadele için eğitimin temel ilkelerini bilmek gerekir mi? Prof. Dr. H. Mahmut Çamdibi: Terbiye ilmi tasavvufi kaynaklarda daha çok geliştiği için tasavvuf dediniz. Aslında o tasavvuf değil, o terbiye ilmi. Mesela İmam-ı Gazali'nin uğraştığı ve şeyhlerin diğer birçok imamların uğraştığı tasavvuf, daha özel bir ilim ama onlar daha çok bu saha ile uğraşmışlar onun için, "tasavvuf" diye biliniyor.

Yoksa aslında ilim, terbiye ilmi. Yani insan tabiki nasıl daha iyi terbiye edilir? Nasıl olursa terbiye kalıcı olur? Niçin insan kusurlarını görmüyor? Nasıl olursa kusurlarını görür? Hangi karakterler gelişiyor? Acaba kendisinde ucup mu gelişiyor, kibir mi gelişiyor? Bunları görmesi için iyi bir terbiye alması lazım insanın. O zaman bunları görmeye başlar, akıllıca bir bakış kazanır. Yoksa insan kendi kusurunu kolay göremez. "Kişi noksanını bilmek gibi irfan olamaz.", diyor Ziya Paşa değil mi? Bu aslında bir ayetin açıklamasıdır. Ayette diyor ki, Şems Suresi'nde; "Nefse yemin olsun ve nefsi düzenleyene yemin olsun ki, ona kötülüklerini de iyiliklerini de ilham eder."

Şems Suresi 7, 8, 9: "Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir."

Hangi nefse, düzenlenen nefse… Eğer nefs o dengeyi kuramadıysa, yaptığı yanlışları göremez. Buradaki "sevveha"nın manası "adalet, dengelenme manasındadır" diyor Gazali. Düzenlenen ve dengelenen nefs, artık gerçekleri görmeye başlamıştır. Nefs ilham almaya başlamıştır. Dolayısıyla doğru bir yetişmeden sonra eğer bir çocuğu kırmadan, fıtratını bozmadan doğru yetiştirirsek, çocuk küçük yaşlarda bile doğruyu görür. Apaçık görür hatta yetişkinlerin yanlışlarını bile görür. Onun için çocuğu küçümsemeyeceksiniz. Çocuk büyüklerin yanlışlarını görür ve o yanlışlara karşı da kendini korur; yıllarca böyle gider, gider ama sonunda artık dayanamaz o da o yanlışlara alışmaya başlar. Mesela birisi ona bağırıyorsa bağırılmaktan hoşlanmaz başta. Ama sonra çocuk da bağırmaya alışır, o da bağırmaya başlar. İşte fıtrat bozulmuştur. Bağırmayacaksınız çocuklara karşı. Kibar kibar, anlayışlı anlayışlı konuşacaksınız. Bunun örnekleri çok Resulullah Efendimizin hayatında. Onun için ilkeleriyle beraber doğru bir terbiye önce gelir, ondan sonra doğru terbiye edilmiş insanlar çocukluktan yetişkinliğe doğru geçerken hem daha kolay gençliğe yetişkinliğe geçerler hem de muhakemeleri daha açıktır. İşte burası karakter terbiyesi ki burada açık bir muhakeme gerekir. Doğruyu yanlışı tefrik edebilecek açık bir muhakeme gelişir. Hem duyguları daha düzgündür, birini üzdüğü zaman, birini kırdığı zaman bunu fark eder; ama bunlar örselenmişse bir insanı hem üzer hem kırar, hiç de farkında değildir. Veya aşırı cimridir ama hiç farkında değildir. Evinin nafakasını vermiyordur ama kendine lüks arabalar alıyordur, hiç de bunun farkında değildir. Ne oldu şimdi burada, yanlış terbiyeden dolayı kişiliği bozuldu. Görüyorsunuz yanlış terbiye şahsiyeti bozuyor. Onun için şahsiyet terbiyesi temelde yetişkinlerin çok şuurlu olarak çocuklarını iyi terbiye etmesine bağlı. Bu yetişkinin esas görevidir; kendini, çoluk çocuğunu iyi terbiye edecek. Ama önce kendini terbiye edecek, sonra çoluk çocuğunu…

FEYZ: Nefs hastalıklarıyla mücadele Kur'an-ı Kerim'de tavsiye niteliğinde midir?

Prof. Dr. H. Mahmut Çamdibi: Emir olarak "Ey inananlar, kendinizi ve çoluk çocuğunuzu ateşten koruyun." Nasıl korursunuz o ateşten onu da izah ediyor ki, işte iyi terbiyedir o koruma. Yoksa çocuğu kötü arkadaştan korumak, kötülüklerden korumak mümkün olmaz. İyi bir terbiye olmazsa, çocuk hangisi kötüdür hangisi doğrudur tefrik edemez.

FEYZ: Kur'an-ı Kerim'de nefsin makamlarından bahsediyor, emmare, levvame, mutmainne… Bu makamlar sistematik bir şekilde Müslümanın aşması gereken makamlar mı, aşmak zorunda mıdır? Yani orada gayret neye tâbi….

Prof. Dr. H. Mahmut Çamdibi: Nefsin makamlarını anlatırken Kur'an-ı Kerim'de "mutmainne" yani "artık Allah'tan razı, Allah da onlardan razı" makamı ki; o zirve bir makamdır, nefsi mutmainne olmuş, artık bu nefs olgunlaşmış bir nefstir. İnsanın bundan mükellef oluşu, insanların bu olgunluğa doğru gitmeleri gerektiğini de ifade eder. Ama bu sonuca ulaştı mı ulaşmadı mı kişi bunu hemen kavramayabilir. O zaman ne yapacak? Cemiyetin içerisinde toplumun içerisinde kendini, kendindeki bu gelişmeleri kötü örneklerle, kendi ile mukayeseler yapacak. Birinde kötü bir şey gördüğünde ondan rahatsız mı oluyor, yoksa o kötülüğe meyil mi ediyor? Kötülükten rahatsız oluyorsa onun nefsi gelişmiştir. Yok, o da o kötülüklere meylediyorsa… Biraz önce israftan bahsettik mesela, israf haramdır. Allah müsrifleri sevmez. İsraf ediyor ve bundan zevk alıyorsa, onda bir gelişme olmamıştır. Yani ölçüler böyle….

FEYZ: Din eğitimine nefs hastalıklarından kurtulma yönüyle baktığımızda, bu durum, daha yaygın ele alınması gereken bir konu değil mi?

Prof. Dr. H. Mahmut Çamdibi: Kişinin sorumluluğunda bu…

FEYZ: Ama kibir kötü, riya kötü, cimrilik kötü, haset kötü…

Prof. Dr. H. Mahmut Çamdibi: Bunu anlaması için o kişi kendini yetiştirmek zorunda, çoluk çocuğunu da bu istikamette terbiye etmek zorunda. Yapmadıysa bu mükellefiyet onun üzerinde kalır. Nefsini derece derece kemale ulaştıracak. Bunu yapmadıysa o sorumluluk onun üzerinde kalır. İyi insan olmak, iyi Müslüman olmak; güzel ahlakı kemale erdirerek bunu sağlamaktır. Ama bu sorumluluk ferdidir yani, bu ferde aittir. Bu sorumluluğu yapmadıysa zaten o kendi gelişmemiş olduğu için, kendine uygun insanlar bulur. Onlardan hazzeder. Gelişmiş kişiliklerle zaten konuşmaz. O zaman bozukluk devam etmeye başlar

FEYZ: Fıkıh yoluyla öğrendiğimiz için bu farz mıdır, vacip midir diye insanlar takılıyorlar. Adı konduğu için de tekzip, tenzih ya da tashih oluyor. Adı tasavvuf olmasa bile bu hastalıklardan kurtulma hususunda, Allah-u Teala'nın bize verdiği sorumluluklara, mükellefiyetler açısından, dînî mantık açısından doğru bakış nedir?

Prof. Dr. H. Mahmut Çamdibi: Farz olan nedir? Kişinin kendi nefsinin ne durumda olduğunu bilmesi o kişiye farzdır. Niye, çünkü ibadette niyetin Allah için… O niyet, ibadete hakikaten hasrediyor mu? Niyeti hakikaten Allah için zekât vermek veya sadaka vermek mi, yoksa insanlar işte "ne zengin!" desinler diye etrafa hava atmak için mi? Şimdi bu aradaki farkı fark edecek, niyetini düzeltecek ki, böylelikle kendi nefsinin ne halde olduğunu bilmek o kişiye farzdır. Dolayısıyla farzın yerine getirilmesi niyetledir. Niyetin tashihi, niyetin doğru olması ilimledir. Bu ilim de kişiye farzdır. Nefsin ne durumda olduğunu bilmek zaten fıkıhtır. İşte fıkhın bu kısmına "ilmihal" denir. Bu da insana farzdır. Her inanan insana farzdır.

FEYZ: Ne durumda olduğunu mütalaa etmek farzdır diyorsunuz. Bilmek için ilim gerektirmez mi?

Prof. Dr. H. Mahmut Çamdibi: Zaten mümin ve Müslümansa insan… "Cahillerden yüz çevir" diyor Kur'an. Hatta Kur'an'a göre cahiller, kâfirler olarak geçer. Yani mümin, inanan bir insan cahil olamaz. Kendi nefsinin herkes aslında ne kadar mazeret de ileri sürse farkındadır. Ama bunu örtmektedir. Şems Suresi'nde "Nefsini temizleyen kurtuldu, nefsini gömen felaketlere gitti." buyruluyor. "Desseha" orada "gömen" demek, insanlar nefsinin bu hakikatlerini görmemek için oyunla, eğlenceyle, bir takım aşırı harcamalarla, israfla kendilerini bir karanlığa gömüyorlar. Mesela oyuna eğlenceye dalmak heva, diyelim ki hevaya daldı… O zaman ilmî konular onu çekmez, zaten ilim kolay olsaydı, kendi nefsinin ne durumda olduğunu bilmek kolay olsaydı, bu kadar emredilmezdi. O kadar kolay değil, onun için ferdi mükellefiyetler iman, amel-i salih, ibadet; bunlar hepsi kişiye yüklenmiştir. Kişinin kendini bilmesi böylece ibadetlerini hakikaten Allah için yapması ona farzdır. Öyleyse nefsin ne durumda olduğunu bilmek de ona farzdır. Bu söylediğim Gazali'nin ifadesidir.

FEYZ: Bu tartışmalar içinde insana bu kadar elzem lazım olan şeyler bu denli göz ardı ediliyor…

Prof. Dr. H. Mahmut Çamdibi: Benim fikrim de bu istikamettedir. Mesela o zaman huşu ile namaz kılamadık, terk mi edelim hayır. O huşuyu arayalım. O niyetimizi düzeltmeye çalışalım. Niyetimize kötü şeyler giriyorsa, bu nereden giriyor niye giriyor buna dikkat edelim. Acaba amellerimiz birilerine zulmetmek mi oluyor, haksızlık mı yapıyoruz, özellikle buna dikkat etmeliyiz. İşyerlerinde çalıştırdığımız insanlar arasında acaba hakka tam riayet ediliyor mu? "Vetevasav bil hakk" Kur'an bunları tavsiye ediyor, bunları emrediyor. Yoksa zulme girerse, Allah zalimlere hidayet etmez. Bütün bunlardan sonra iyi insan olmak, Allah'ın yardımı ve hidayetiyledir; insan kendi kendini temizleyemez. Allah'ın yardımıyla temizlenir.

Onun için ibadet ediyoruz, onun için dua ediyoruz, onun için Allah'a manen ve ahlaken güzelleşerek yakınlaşmaya çalışıyoruz.