"Kurban"la Teslimiyeti Yakalamak

Bir kurban bayramını daha idrak edeceğiz ve böylece ömrümüzdeki belirli bayramlardan birisi daha eksilmiş olacak.
“O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk, 67/2)
Bu ayetin ışığında hayatımızı değerlendirdiğimizde, mübarek gün ve gecelerin, mübarek ayların, Rabbimiz’in bizlere görmeyi ve yaşamayı nasip ettiği bereketi bol bayram günlerinin hayatımız içindeki önemini daha iyi fark edebiliriz. Zira bu tür özel günler sıradan günlere göre manevi yoğunluğu, feyzi ve bereketi çok fazla olan günler olup bir bardaktan bir sürahi meyve suyu elde edilen konsantre içecekler gibi; bir geceden onlarca gece, bir günden birkaç aylık veya yıllık feyz ve bereketlere bizi ulaştırabilecek günlerdir. Bu anlamda önümüzdeki günlerde idrak edeceğimiz Kurban Bayramı günleri ve Arife gününün gecesi de kıymeti bilinmesi gereken feyz ve bereketle dolu zaman dilimleridir.
Evet, Kurban Bayramı’nda imkânı olanlar Rabblerini razı etmek ve Peygamber Efendimiz’i (sav) hoşnut etmek, sevindirmek için kurbanlarını kesecekler. Bunun için mallarından, zamanlarından fedakârlık edecekler. Rabbimiz elbette kullarının bu küçük gayretlerini katında çoğaltacak, çok büyük mükâfatlara dönüştürecek, karşılıklarını bol bol verecektir.


DÜNYA VE AHİRET HUZURU ALLAH’A DUYULAN DERİN SEVGİDE VE O’NUN EMİRLERİNE BAĞLILIKTADIR
Kurban kesilmesinin, hem kesene hem fakirlere hem ülke ekonomisine hem bu işle iştigal eden çiftçi ve köylülere, hayvan besicilerine bir sürü faydaları olacak. Şu bir gerçek ki tüm ibadetlerin hem ahirete hem dünya hayatına yönelik faydaları vardır. Dünya ve ahiret huzuru ise Allah’a duyulan derin sevgide ve O’nun emirlerine bağlılıktadır. Yeryüzü bu emirlerin kıymetinin bilinmemesi ve çiğnenmesi neticesinde ne kadar adaletsiz ve yaşanılmaz bir hale geldi, zulüm ne kadar yaygınlaştı ve çoğaldı, bu kötü durum cümle insanlığın malumudur.
“İslam” demek; selam, selamet, barış, huzur demektir. Gerçek İslam’ı yaşayan fertler, aileler, dolayısıyla milletler İslam’ın huzurunu hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında bizzat görürler. Ama bugün ne yazıktır ki dünya üzerinde barışı bozanlar sanki Müslümanlarmış gibi haksız bir algı, hem Hristiyan âleminde hem de Müslümanların kendi içlerinde oluştu. Tabi bu algının oluşması için Hristiyanlar ve Yahudiler her fırsatta bir şeyler yapmaktan geri kalmadılar. Nitekim Siyonist ve emperyalist ülkelerin bu tür emelleri ve çalışmaları Rabbimiz’in de uyardığı gibi her zaman olmaya devam edecek.
“Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: Allah’ın yolu asıl doğru yoldur. Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.” (Bakara, 2/120)
Bu ayet mucizevi olarak, bir zamanlar gözümüzde çok fazla büyüttüğümüz Batı toplumunun son günlerde dünyayı hayretler içerisinde bırakan haksızlık ve adaletsizliklerine açıklık getiriyor ve bizleri de basiret sahibi olmaya çağırıyor.
Biz Müslümanlar da bu haksız algının oluşmasına yanlışlarımızla yardımcı olduk, bu da inkâr edilemez bir gerçek. Tevbe etmeli, bundan sonrada Müslümanlar olarak bu tür oyunlara gelmemeli, İslam dini adına kötü algıların oluşmasına sebebiyet vermemeliyiz. Birleşip bütünleşmeliyiz. Zaman kesinlikle şuurlu Müslümanlar olmaya, birlik ve beraberliği korumaya özen gösterme zamanı, asla ayrılık zamanı değil.
Mezhepsel, meşrepsel ayrılıklar ve farklılıklar, hizmet ve yöntem ayrılıkları ve farklılıkları bizi birbirimizden koparmamalı. İslam kardeşliği hep en büyük çatımız olmalı.
Bayramlar, içimizde birikmiş düşmanca duyguların üzerine çizgi çekme, affa, merhamete, sevgi ve barışa yanaşma, kardeşçe kucaklaşma zamanlarıdır.

 

“FİTNE UYKUDADIR, UYANDIRANA LANET OLSUN”
Dünya üzerinde Müslüman ülkelerde oynanan oyunlara bakıp uyanmalı, şeytan taifesi ile işbirliği içindeki İslam düşmanlarına fırsat vermemeliyiz. Ülkemizi karıştırmak, fitne çıkarmak isteyen kişilerin, grupların, ocakların, dernek ve vakıfların fitne kıvılcımlarını sağa sola taşıyan, çoğaltan ve ülkenin dört bir tarafına yayanlardan ve onlara alet olanlardan olmayalım.
Efendimiz (sav) “Fitne uykudadır, uyandırana lanet olsun.” buyurmuştur.

SADECE “FAKİRLER ETE DOYSUN” MANTIĞINDA BAKMAK ÇOK YÜZEYSEL BİR YAKLAŞIMDIR
Kurban Bayramı’nı bayram duygularıyla, birlik beraberlik ve kardeşlik duygularıyla karşılayıp uğurlayalım. Bayramı savaşa dönüştürmek isteyenlere asla fırsat ve imkân vermeyelim.
Kurban Bayramı’nda kurban kesmenin bilinciyle kurbanlarımızı keselim. Kurban bayramları et bayramları değildir. Olaya sadece “fakirler ete doysun” mantığında bakmak çok yüzeysel bir yaklaşımdır.

KURBAN ALLAH’A TESLİMİYETTİR
Kurbanın çıkışı ile ilgili hâdise herkesin malumudur:
Cenab-ı Hakk’ın dostu olmakla şereflenmiş bir peygamber olan İbrahim aleyhisselam bir adakta bulunur; bir oğlu olduğu takdirde onu Allah’a kurban edeceğini adar. Aradan geçen zaman içerisinde oğulları olur ama adağını unutur. Rüyada oğlunu kurban ettiğini görür ve irkilir. Hz. İbrahim bu rüyayı üç ayrı gece üst üste görür. Peygamberlerin rüyası vahiy olduğu gibi onlar tarafından yapılan tabirleri de vahiydir. İbrahim de (a.s.)  rüyasını, oğlunu kurban etmesi gerektiği şeklinde tabir eder. İbrahim aleyhisselam büyük bir imtihan karşısında olduğunu anlar. Hemen Allah’a teslim olur ve durumu oğlu İsmail’e (aleyhisselâm) açar.
Kur’an-ı Kerim bu olayı şöyle anlatır:
“İbrahim, şöyle dedi: Ben Rabbim’e (O’nun emrettiği yere) gideceğim. O, bana yol gösterecektir.” “Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla.” Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik. Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona “Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?” dedi. O da “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.” dedi. Nihayet her ikisi de (Allah’ın emrine) boyun eğip İbrahim de onu (boğazlamak için) yüz üstü yere yatırınca ona şöyle seslendik: “Ey İbrahim!” “Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.” “Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır.” Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık. Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık. İbrahim’e selam olsun. İyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o mümin kullarımızdandı.” (Sâffât, 37/99-111)
Ayette de açıkça ifade edildiği gibi, İbrahim aleyhisselam Allah’ın emrine boyun eğerek oğlunu kurban etmek üzere şakağı üzerine yatırınca Cenab-ı Hakk, İsmail’in yerine bir koyun kurban etmesini emreder. Bu, Allah’ın insanlığa büyük bir lütfudur. İbrahim aleyhisselam oğlu yerine Cenâb-ı Hakk’ın kendisine gönderdiği koçu kurban eder. Böylece kurban kesme ibadeti Hz. İbrahim’den sünnet olarak bizlere intikal eder.


KURBANDA NİYET VE İHLÂS ESASTIR
Kurban, insanın Allah’a yaklaşmasına ve O’nun rızasını kazanmasına vesile olan bir ibadettir. “Kurban” kelimesinde de bu mana vardır. Müminler kurban kesmekle, İbrahim aleyhisselam gibi Allah’a ve O’nun emirlerine bağlılığını, gerekirse O’nun rızasını kazanmak için her fedakârlığa katlanacağını göstermiş olurlar.
Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yapılan her şeyde esas olan iyi niyettir. Kurbanda da böyledir, iyi niyet ve ihlâs esastır.
“Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır.” (Hac, 22/37)
Esasen Allahu Teâlâ ancak takva sahiplerinin yapmış oldukları ibadetleri kabul eder.
(Ey Muhammed!) Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki, “Allah, ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti. “Andolsun! Sen beni öldürmek için elini bana uzatsan da ben seni öldürmek için sana elimi uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” (Maide, 5/27, 28)
Görülüyor ki kurban kesenlerden biri, iyi niyeti ve Allah’tan korkması sebebiyle sunduğu kurban kabul görmüş, diğeri ise kötü niyeti sebebiyle kurbanı kabul edilmemiştir.
Sevgili Peygamberimiz’in çok bilindik hadisi de bu konuya açıklık getirir:
“Amellerin kıymeti ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur.” (Buharî)


ALLAH SEVGİSİNE BASKIN GELECEK BAŞKA BİR SEVGİ MÜMİNLERE YAKIŞMAZ
Sonuç olarak İslam âlimleri, Hz. İbrahim’in (a.s) bu imtihanıyla evlat sevgisine bir denge getirildiğini ve kalbindeki Allah sevgisinin test edildiğini belirtirler. Zira Allah sevgisine baskın gelecek başka bir sevginin müminlere özellikle de peygamberlere yakışmadığını, bu gerçeği Rabbimiz’in bizzat ciddi bir sınavla tüm inananlara gösterdiğini ifade ederler.
Bizlerin de bu kurban ibadetinden alacağı derslerin en önemlisi Allah sevgisinin her şeyden ziyade olmasına çalışmak olmalı. Zira çoluk çocuk, para, mal, can bunların hepsi bize Allah’ın ikramlarıdır. Bizler de yerine göre İbrahim ve İsmail (a.s) gibi olabilmeli, gerektiğinde bunları onun yoluna verebilmek teslimiyetini gösterebilmeliyiz.
Kurban ibadetiyle; Hazreti İbrahim (a.s) gibi, en sevdiklerimizi, İsmail (a.s) gibi de canımızı ortaya koyabilmek bilinci ve şuurunu yakalamaya çalışmalıyız.