Feyz Hizmetinin Bereketi

Feyz Dergisi, çıktığı yıldan beri okuyucularını bayi sistemiyle değil, işyerlerinde, büro ve ofislerde birebir görüşmeler neticesi buluyor. Ülke genelinde ve yurt dışında tüm hizmet elemanları, her gün arıların bal yapmak için çiçek çiçek dolaştıkları gibi okuyucularını dolaşıyorlar. Bu zor ama bereketi ve hayırlı neticeleri çok olan hizmeti bir peygamber mesleği telakkisiyle yapıyor, bu telakkiyle de yorgunluk hissetmiyor, bu işten sevinç ve mutluluk duyuyorlar.
Gerçekten de Efendimiz’e (sav) tebliğ emri gelince çarşı pazar dolaşır, evleri gezer, özel ziyafetler tertipler, gördüğü tüm insanlara, onları kurtarma telaşı içerisinde İslam’ı anlatır tebliğ yapardı. İslam’la şereflenen gönüller bulunca da çok sevinirdi. Ama bu arada İslam düşmanlarının da nice eza ve cefalarına maruz kalırdı. Doğrusu O’nun kadar çileli olmasa da Feyz mensupları da hem Efendimiz’in yaşadığı sıkıntıların benzerini gerek fiziksel gerek duygusal olarak hissediyor hem de mutluluklarını tadıyor ve yaşıyorlar.

Gerçekten Feyz Dergisi hizmeti interaktif bir etkileşimle karşılıklı olarak hem okuyucusunu hem hizmet eden elemanını ilmî ve ahlakî anlamda eğitiyor, değiştiriyor ve geliştiriyor. Buna her hizmete çıkışımızda şahit oluyor, hem kendimizdeki hem de bizlerle konuşan kişilerdeki olumlu değişiklikleri, gelişmeleri mutlulukla izliyoruz. Bu fayda bazen öyle büyük oluyor ki insanın herhalde sadece bu amel bile ahirette beni kurtarmaya yeter diyesi geliyor. Evet, bazen yaptığınız işin semeresi karşısında böylesine ümitleniyorsunuz. Özellikle geçmiş dönemlerde bir köpeğe su vermek suretiyle cennetlik olan kişinin hikâyesi gibi olayları Efendimiz’in (sav) mübarek lisanından öğrenince, en şerefli varlık olan insana hizmet etmekle, yaptığınız işin Allah katındaki önemini daha iyi anlıyorsunuz. Böyle kıyaslar neticesi oluşan duygular da Rabbiniz’in bağışlamasına dair ümitlerinizi daha çok artıyor içinizde.

Feyz hizmetkârları her sabah: “Ya Rabbi! Bize ihtiyacı olan kullarını bizlerle buluştur, yollarımızı kesiştir...” diyerek taze bir umut, halis bir niyet, güzel bir dua ile yollara düşüyor.
Gerçekten daha önce hiç tanımadığı, huyunu, suyunu, ahlakını, görüşünü, psikolojisini hiç bilmediği insanlara Allah’ın güzel bir selamı ile misafir oluyorlar. Sonra nelerle karşılaşıyorlar nelerle... Ama elhamdülillah daha çok hayra, güzelliğe, hidayete dönüşüyor bu çabalar ve yorgunluklar...

 

Dergi hizmetinin ilk yılları, bütün hizmetin merkezi o dönemlerde Tokat şehri. Dışarıda şiddetli bir kış var. Bir hafta sonu Sivas’ın Yıldızeli ilçesine hizmete gittim. Dergiyi tanıtacağım, bu vesileyle de insanlara sohbet edip Rabbimiz’in inayeti, ikram ve ihsanıyla daha iyi bir kulluğa niyetlenmeleri için çalışacağım. Bizler dergi hizmeti aracılığıyla böyle bir hizmeti de yapıyoruz, insanları tövbeye çağırıyoruz, zararlı alışkanlıklarını terk etmeleri ve namaza başlamaları hususunda nasihatlerde bulunuyoruz.


 Yıldızeli ilçesinde kar diz boyu, hava çok soğuk, kendi kendine “Bu havada ne işim var burada!” diyesi geliyor insanın. Akşam namazını taş yapılı eski merkezi bir camide kıldıktan sonra yanan odun sobasının çıtırtıları eşliğinde sohbete başladık. Sohbet bittikten sonra yüzlere yansıyan ilahi nur, teşekkür ve mutluluk ifadeleri insanın hoşuna gidiyor. Neyse sohbetten sonra dinleyenlerden birisi yanıma yaklaşarak:
“Hocam özel görüşebilir miyiz?” dedi.
Ben de “Tabi!” dedim. Topluluktan ayrıldık bir köşeye çekildik.
“Hocam sizi Allah mı gönderdi?” deyince şaşırdım. “Hayırdır, niye böyle düşünüyorsunuz?” dedim.
“Hocam, ben yarın, amcam ve onun dört oğlunu birden vuracaktım. Evde bu planları yapıyordum. Yarın ilçede pazar kuruluyor. O pazarda bunları vurmak için tüm hazırlıklarımı yaptım. Tabanca ve mermilerimi hazırladım. Yarını bekliyordum. O sırada eve telefon geldi, “Tokat’tan Feyz Dergisi’nden bir ağabeyimiz geldi, sohbet edecek, sen de gelir misin?” dediler. Önce benim işim var gelemem dedim. Sonra içimden bir ses “Git git!” diye beni teşvik etti ve geldim. İyi ki de gelmişim, bu sohbet neticesi rahatladım. Adeta aklım başıma geldi, dört çocuk da bende var, onlar mezara ben hapse gidecektim, düşünebiliyor musunuz?”
Bu haberle nasıl sevindiğimi nasıl mutlu olduğumu tahmin edebilirsiniz sanırım. Dedim ki: “Bu kışta kıyamette Rabbim beni bu iş için buraya getirmiş.” Evet, ne zaman aklıma gelse sevinirim ve mümkün mertebe sohbetlerimde paylaşırım. İşte o gün Feyz hizmeti hem beş hayatı hem de Allah’ın bir kulunu çok büyük bir günahtan kurtardı.
İlginç sırlı bir olayla bir iman kurtarma hadisesi de kardeşlerimden, buyurun:
Tokat bürosunda görevli İsmail Eroğlu kardeşimizle Samsun bürosu Müdürü Serdar İlerisoy kardeşimizin birlikte yaşadığı çok güzel bir olay:
İstanbul’da gelişiyor bu olay. İki kardeş, hizmeti anlatmak, dergiyi tanıtmak için bismillah deyip rastgele bir işyerine giriyorlar. İş yeri patronu orta yaşlı bir hanımefendi. Selam, kelam ve güzel bir sohbetten sonra dergiler masaya konuyor ve tanıtılıyor. Arkadaşların ifadelerine göre hanımefendi arkadaşlarımızı önce çok iyi karşılamış, sohbeti can kulağıyla dinlemiş. Ama daha sonra dergideki bir yazıdan dolayı da birden celallenmiş.
“Bizim üzerimize niçin bu kadar çok geliyor, niçin bizden bu kadar nefret ediyor, bizi aşağılıyorsunuz?” kabilinden sözlerle arkadaşlara çıkışmış...
Arkadaşlar bu yeni gelişen duruma bir anlam verememiş, şaşırmışlar.
“Hayırdır ne oldu ki hanımefendi?” demişler.
Filistin ve Gazze olaylarının gündemleri meşgul etiği günlerde kaleme alınmış bir yazı vardı dergide, o yazıyı göstermiş. “Ben Yahudiyim, Musevi vatandaşım. Bu yazıda İsrail’e dolayısıyla bizlere sataşma var.” demiş...
Gençler sabırla durumu tekrardan toparlamış; bu yazının genele şamil tüm İsrail ve Musevi vatandaşları ilgilendiren bir yazı olmadığını, İsrail’in Filistinlilere yaptığı orantısız güç kullanımının bu neticeleri doğurduğunu, yoksa Hz. İsa’nın da (as) Hz. Musa’nın da (as) bizim peygamberlerimiz olduğunu söyleyerek toparlayıcı güzel sohbetlerle hanımefendinin öfkesini yatıştırmış, tekrardan kalbini kazanmışlar. Sonra çok önemli, çok farklı bir gelişmeye, sırlı bir hidayet olayına şahit olmuşlar.
Sohbetin koyu bir yerinde Serdar kardeşimiz içinde bir ses işitiyor. İlham gibi bir şey. “Bu hanımefendiye İslam’ı tebliğ et. Müslüman olmasını teklif et!..” Serdar şaşırıyor, ama içinde işittiği bu ses güçlü ve etkileyici... Şansını denemeye karar veriyor.
“Ablacığım Müslüman olur musun, İslam’ı kabul eder misin?”  
Nasıl bir tepki verecek diye heyecanla beklerken, biraz şaşırma ve duraklama sonucu karşıdan olumlu yanıt geliyor.
“Evet, isterim!”
Arkadaşların şaşkınlık ve sevinçleri doruk noktada...
Hemen gerekli telkin öğretilip kelime-i şahadetle bu mutlu dönüş sağlanıyor. Kadında Müslümanlıktan sonra bir sevinç bir mutlulukla beraber duygu ve ağlama hali... Akabinde diyor ki: “Gençler, şimdi ben de size bir özelimi açacağım, sadece Allah’ın bildiği bir sırrımı sizlerle paylaşacağım. Benim eşim Müslüman’dır. Biz on yedi yıllık evliyiz. Bana çok baskı yapar, hadi artık Müslüman ol diye ama ben bugüne kadar dinimden vazgeçmedim, geçemedim. Dün gece Berat kandiliydi, eşim geceyi değerlendirirken ben de temizlik yapmayı düşünüyordum, elim gitmedi. Sonra ben de bir köşeye çekildim: Tanrım! Hangi din haktır bana bir işaret ver, diye sabaha kadar ağladım, yalvardım. Sabah bu psikolojiyle işyerime geldim. Sizler de bu gecenin sabahında işyerime geldiniz. Sizinle paylaştıklarım ve yaşadıklarım gece yaptığım dualarımın cevabı, bu çok açık. Allah sizlerden razı olsun, sizler artık benim kardeşlerimsiniz, lütfen beni ziyareti terk etmeyin. İstanbul’a her geldiğinizde beklerim.”
Evet, bu olay tüm Feyz camiasında o gün büyük bir mutluluk kaynağı olmuştu ve hâlâ da olmaya devam ediyor.
Hizmet devam ettikçe yeni olaylar, yeni gelişmeler de devam edecek, arşivlerimiz bu kabil olaylarla kabaracak. İnşallah biz de sizinle paylaşmaya devam edeceğiz.
Evet, duamız odur ki, Rabbim nasip ettiği bu güzel hizmetler vesilesiyle bizleri bağışlasın ve razı olduğu kullar zümresine ilhak eylesin. Amin!