Algıda Seçicilik

İnsan madde âlemini kendisine verilen duyularla algılar. Gözlerimizle maddi âlemdeki varlıkların şeklini, rengini, büyüklüğünü-küçüklüğünü... Kulaklarımızla sesini, burnumuzla kokusunu algılarız. Derimiz yumuşaklık-sertlik, pürüzlü-pürüzsüz gibi kavramlara kapı açarken, dilimiz tatları ayırt etmemizde etkendir.
Bunlar hepimizin bildiği sıradan bilgiler değil mi? Duyularımızla ilgili herhangi bir özrümüz yok ise onların hayatımızdaki işlevlerinin ne derece önemli olduğunun farkında bile olmayız çoğu zaman. Hatta bu işlevler, bilgilerimiz kadar sıradandır bizim için. Oysa grip gibi ufak bir hastalıkta ağzımızın tadının bozulması, burnumuzda koku alma hassasiyetinin azalması, kulaklarımızın tıkanması bizi ne kadar da zor durumda bırakır.
Duyularımızdaki bu ufak ayar bozuklukları bırakın bedeni, ruhi hayat kalitemizi dahi düşürür. Mutsuz oluruz, canımız sıkılır. Çünkü bedenin dış dünyaya açılan bu pencereleri her ne kadar görme, duyma, hissetme, tatma, koku alma hasselerini yerine getiriyor gibi görünse de aynı zamanda ruhun beslenmesinde yabana atılmaz rol oynarlar. Mesela güzel sözlerin, güzel bir manzaranın ruha tesirini bilmeyen yoktur. Kendimizi iyi hisseder, mutlu oluruz. Sevgi, merhamet kanalları açılır. Kısacası duyguları harekete geçirir.
Tabi duygular da duyuları etkiler. Mesela evde yalnız kalmaktan korkan birisi, evde yalnız kaldığında, evde birileri olduğunda da zaten var olan ama önemsemediği için duymadığı sesleri, sessizlik ve korku duygusunun galebe çalmasıyla net duyar. Korku onun için bir uyarandır ve gayri ihtiyari en ufak sesi dahi kaçırmaz. Yani algıda seçicidir.
Algıda seçicilik insanın algı sürecinde etkili olduğu kabul edilen psikolojik bir kavramdır. Bilgimiz, ahlakımız, önyargılarımız, tecrübelerimiz, inancımız, güzellik anlayışımız, para ve benzerleri bizim algı düzeyimizi etkiler. Algı düzeyi de günlük hayatın içindeki durumlara bile olumlu ya da olumsuz yaklaşımları ortaya çıkarır. Ki olumsuz yaklaşımlar bizi çoğu zaman zor durumda bırakır. Mesela; çoğumuzun öfke anlarında düşünmeden söylediği sözleri telafi için oldukça uğraştığı zamanlar olmuştur. İşte böylesi durumları yaşamamak için algıda seçiciliğimizi yani farkındalığımızı arttırmak bizi istemediğimiz zor haller içine düşmekten de kurtaracaktır.
Örneğin Sağlık Bakanlığı’nın sigara paketlerinin üzerinde, sigara içenlerin karşılaşabileceği ciddi rahatsızlıkların fotoğraflarını yayınlaması, kamu spotu reklamları ile de sigaranın ölümcül hastalıklara yol açtığını herkese duyurması, bir algıda seçiciliği arttırma çalışmasıdır.

 KULLUK VE ALGIDA SEÇİCİLİK    
Bir gün New-York’ta bir grup iş arkadaşı, yemek molasında dışarıya çıkar. Gruptan biri Kızılderili’dir. Yolda yürürken insan kalabalığı, siren sesleri, yoldaki iş makinelerinin çıkardığı gürültü ve korna sesleri arasında ilerlerken, Kızılderili, kulağına cırcır böceği sesinin geldiğini söyleyerek cırcır böceği aramaya başlar. Arkadaşları, bu kadar gürültünün arasında bu sesi duyamayacağını, kendisinin öyle zannettiğini söyleyip yollarına devam ederler. Aralarından bir tanesi inanmasa da onunla cırcır böceği aramaya başlar. Kızılderili yolun karşı tarafına doğru yürür, arkadaşı da onu takip eder. Binaların arasındaki bir tutam yeşilliğin arasında gerçekten bir cırcır böceği bulurlar. Arkadaşı, Kızılderili’ye: “Senin üstün güçlerin var. Bu sesi nasıl buldun ?” diye sorar.
Kızılderili ise; bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya gerek olmadığını söyleyerek, arkadaşına kendisini takip etmesini söyler. Kaldırıma geçerler ve Kızılderili cebinden çıkardığı bozuk parayı kaldırıma yuvarlar. Birçok insan, bozuk para sesini duyunca sesin geldiği tarafa bakarak paranın ceplerinden düşüp düşmediğini kontrol eder. Kızılderili, arkadaşına dönerek: “Önemli olan, nelere değer verdiğin ve neleri önemsediğindir. Her şeyi ona göre duyar, görür ve hissedersin.” der.  
  Kendimize ve etrafımıza baktığımızda bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama şu var ki bir Müslüman’ın en önemli değeri imanıdır. Ve hayatını da bu değer çerçevesinde dizayn etmesi gerekir. Yani bizim algılarımız ‘İMAN’ değerine göre seçici olmak zorunda.
Nasıl mı? Farzı misal; dedikodu yapılan bir ortamda olduğunuzu düşünün. Burada yapmanız gereken, dedikodu yapmamaktır. Ama sizin de rahatsız olduğunuz birisi hakkında birileri atıp tutuyor. Duyduklarınız nefsinize öyle güzel geliyor ki başlıyorsunuz siz de konuşmaya. Hatta konuştukça gözleriniz ışıldıyor. Dedikodusunu yaptığınız şahıs sizin indinizde aşağılandıkça kendinizi hakikatli insan gibi hissediyorsunuz. Daha sonra o şahısla karşılaştığınızda bile hakkında yaptığınız dedikoduların tesiriyle diliniz normal konuşsa da kaçamak kaçamak “sende kimsin” bakışları ile üstten aşağı süzüyorsunuz. Kulak, göz, dil nasıl da yaratılış gayesinin dışında kullanıldı değil mi?
Eee bu hal en önemli değeri ‘İMAN’ olan ya da olması gereken birinin haline ters değil mi? Allah gıybeti “ölü kardeşinin etini yemekle” bir tutmuşken, algılar haram çizgisinin dışına çıkarılıyor. Oysa imanını önemseyen kul, ahlakından zerre kadar hoşlanmadığı bir kişi hakkında konuşulurken bile, duyduğuna mukabil o gıybete iştirak şöyle dursun engellemekle mesuldür. Şayet engelleyemiyorsa ortamı terk etmesi gerekir. Bunlar yaratıcının bizden isteğidir. Yani Allah bizden algıda seçici olmamızı ister.     
Nur suresi 30 ve 31. ayette “İnanmış erkek ve kadınlar gözlerini harama bakmaya kapasınlar.” diyor. Şimdi insanın gözleri kapalı dolaşması mümkün mü? Değil. Burada bahsedilen gözlerin müstehcene nazardan korunması. Çünkü göz algıda seçici olmazsa zihnin de kirlenmesi söz konusu. Göz aynı fotoğraf makinesi gibi baktıklarının resimlerini çeker ve zihinde depo eder. Ve en olmadık zamanlarda hayal dünyanızın arşivleri açılıverir. Mesela ders çalışırken, gördüğü müstehcen manzaralar aklına gelen bir öğrenci ne kadar başarılı olabilir?
Hatta daha tehlikelisi, arşivlerin ibadet anında açılması. Çünkü şeytan bu fırsatı kaçırmaz. Sen adam mısın? Nasıl Müslüman’sın? Hem ibadet ediyorsun hem de ibadet anında kafandaki haramları izliyorsun diye vesveseler verir. Bu vesveselerle baş edemediğiniz takdirde ibadeti bile bıraktırır.
O halde zihni çöplüğe döndürmemek için göz her şeye bakmamalı. Bakmamalı ki akıllar o çöplüktekilere takılıp kalmasın. Aklımız zihin çöplüğündekilere takılır kalırsa, insan günlük işlerinde dahi verimsizleşir, yeni şeyler düşünemez, fikir üretemez, ilerleyemez.  
Yukarıdaki misallerde olduğu gibi, günah dairesinde olan birçok şeyde algılarımızın bir şekilde mutlaka devreye girdiğini görürüz. Bakmak, duymak, dokunmak, konuşmak birçok günaha kapı açabiliyor.
  Evet, bu misalleri çoğaltmak mümkün. Ama verdiğimiz bir iki örnek dahi anlatmak istediğimizi anlaşılır kılmıştır inşallah. Sözün kısası bizim algıda seçici olmamız kulluğumuzun salahiyeti açısından olmazsa olmazlardan.  
Allah’a emanet olunuz.