Evinizde Mutlu musunuz?

 

Yaşlı dünya ilk insan Hz. Âdem ve Hz. Havva'dan beri izliyor bu manzaraları. Kim bilir kaç kez şahit oldu bu sahnelere, kim bilir kaç mutlu son gördü? Kaç başlamadan yıkılan yuva, sonu hüsranla, acıyla biten evlilik gördü? Bizim başımıza ilk defa gelen, tek biz yaşıyoruz zannettiğimiz şeyleri şu koca dünya kaçıncı kez yaşattı?

İnsanoğlu varoldukça olacaktır evlilik. Her ne kadar toplumların kültürleri, ekonomileri gelişip, artık evlilik gereksiz, imzanın önemi yok diye yayınlar yapılsa da AİLE vazgeçilemeyecek bir kurumdur. Toplumlar aileyle vardır. Toplumun halini görmek için aileyi incelemek yeterlidir. Ama maalesef ailede de her şey gibi büyük bir yozlaşma yaşanıyor. En örnek olması gereken okumuş, eğriyi doğruyu ayırt ettiklerini düşündüğün ailelerde bile ummadığın olumsuzluklara rastlıyorsun.

Bey şunu mu dedi, hanım karşılığını iki fazla  veriyor. Hanım bir konuda eksik mi kaldı, Bey yardım edeceğine daha da küçümsüyor, eziyor. Dışarıdan, iyi insanmışsın ilim irfan sahibiymişsin bana ne? Eşine çoluk çocuğuna nasılsın? Onlar senden razı mı? Çünkü sen en yakınlarından sorumlusun önce, yalnızca evde kendinsin. Dışarıda istediğin gibi tanıtabilirsin kendini. Oysa yuva kavramını oluşturan insanlar her şeyden, herkesten yakındır birbirine. Kimsenin dışarıda görmediği bilmediği hissetmediği şeyler yuvalarda yaşanır, paylaşılır. O samimiyeti doğallığı sıcaklığı desteği gücü başka yerde aramak boşunadır. Çünkü Allah(c.c) yuvaya vermiştir. Ama maalesef, sanki inadına evlilikler yaşanıyor şimdi. Evlenince iki düşmanı bir eve yerleştirmiş gibi, her cephede savaşlar başlıyor. Yemeğin tuzu, pantolonun ütüsüne kadar her alanda bir harp çıkıyor. Sıcak savaş olmasa bile sinir gazları atılıyor karşılıklı, soğuk harpler yaşanıyor. Ve sonunda BOOOM! Ve hiçbir şey kalmıyor ortada tüketiliyor.

Oysaki hayat o kadar kısa ve yaşanacak şeyler o kadar az. Neden insanlar birbirinin etini yemekten hoşlanır, birbirine aş değil, zehir yedirir, anlamıyorum. Bence ev insanın akşama kadarki koşturmasından sonra, akşam durgun bir limana sığınması gibidir. Huzur tatlı dil ve güler yüz vaktidir akşam. Samimiyet dertleşme ve paylaşma vaktidir. Eşini güler yüzle karşılayıp hoş geldin demek hiçte zor olmasa gerek. Yemekte senin için şunu yaptım, bugün seni çok özledim demek  hiçte zor olmasa gerek. Bazen nazlanıp küsüp, siniri kine dönüştürmeden boynuna sarılmak hiçte zor olmasa gerek. Allah senden razı olsun işini gücünü rast getiresin demek sizce çok mu zor.

Ama bence bunları yapabilmek için her iki eşin de bazı kurallara uyması gerek. Öncelikle yıllarla paslanmayıp ilk günün heyecanını taşımak için kendini yenilemek ufacık farklılıklarla sürprizlerle alışkanlık haline gelen davranışları renklendirmek gerekiyor herhalde. Yanlışlar hatalar elbette olacak ama onlardan ders almak, "ne yapayım ben böyleyim, beni böyle kabul etsin" dememek lazım. İnsan ölene kadar gelişen, öğrenen, yenilenen, değişen bir varlık. Nasıl oluyor da evlenince yerinde saymaya başlıyor hatta geriliyor anlamıyorum. Bir elin nesi var iki elin sesi var, omuz omuza verince her şey daha kolay. Konuşunca, daha doğrusu konuşabilince; bağırmadan karşındakini dinle-yerek sorunların çözülmemesi imkânsızdır. Ama illaki SABIR, illaki SAYGI, illaki SEVGİ ben bunlara

3-S kuralı diyorum. Siz istediğinizi ekleyebilirsiniz.

S+S+S=SENİ SEVİYORUM denklemi çıkacaktır karşınıza. Cimrilik yapmayın her fırsatta seni seviyorum deyiverin eşinize, mutlu edin onu. Bu kadar kolay.