Bedir savaşı, hicretin ikinci senesi ramazanda vuku buldu. Aslında Mekkeli müşrikler Medine de Müslümanlara karşı bir ordu tertiplemek istiyorlardı. Bunun mali finansmanını karşılamak üzere de ebu Süfyan yönetiminde bir kervan tertipleyip bu kervanın edeceği kar ile ordunun teçhizatını yapmak istiyorlardı.
Bu gaye ile yola çıkan kervan Suriye'ye gidip gerekli malları aldıktan sonra Mekke'ye doğru yola çıkmıştı. Bunu haber alan Resulullah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)bu kervana karşı bir ordu tertipledi.305 kişi olarak kervanı yakalamak gayesiyle yola çıktılar. Ebu Süfyan İslam ordularının kendi üzerine doğru geldiğini haber alınca da hemen Mekke' ye bir feryatçı gönderdi. Acilen bir ordu tertiplenip, İslam ordularının üzerine gelinmesini istiyordu. Bu arada kendisi yolunu değiştirip sahili takiple Medine hizasını aşıp Mekke yoluna doğru yöneldi. İslam orduları kervanı kaçırdığını anlayınca da dönmek üzere toplanmıştı.
Bu arada Mekke'de Peygamber Efendimizin amcakızı Atike Binti Abdulmuttalib bir rüya gördü, rüyasında bir adam: ey ahali, üçgüne kadar muharebe meydanına yetişin diye bağırıyordu. Daha sonra Ebu Kubays tepesine çıktı oradan bir kaya yuvarladı, o kaya parçalara ayrıldı ve her biri Mekke'de bir eve düştü.
Tam bu rüya tabir edilip neler oluyor diye düşünülürken Ebu Süfyan' ın gönderdiği feryatçı Zamzam bin Amr el-Gaffarı gelip ey Kureyş çabuk yetişiniz, yoksa Şam kervanı Muhammed in eline düşecek diye seslenmeye başladı. Bir taraftan moraller bozulmuştu ama neçareki kervanı kurtarmaları gerekiyordu. Bu nedenle Ebu Cehil'in önderliğinde acele 1000 kişilik bir ordu hazırlanıp harekete geçildi. Bu sırada Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)ordusunu Bedir vadisinde toplamış ve "size müjdelerim, Allah bana iki taifeden birini vaat etti. Allaha yemin ederim ki ben adeta Kureyşin düşüp, telef olacakları yerleri görüyorum"demişti. Her bir müşrikin nerede öldürüleceğini gösterdi. Savaş sonrası Peygamber Efendimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir mucizesi daha gerçekleşti ve aynı dediği yerlerde müşrikler öldürülmüştü.
Savaşın ilk başlangıcında Kureyş tarafından atılan bir ok ile Hz. Ömer (r.a) in kölesi Mihca şehit oldu. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :"Mihça şehitlerin efendisidir" buyurdular. Daha sonra ilk savaşçılar meydana çıktı. Müşriklerden Utbe bin Rebia'ya karşı Ubeyde bin Haris (r.a) cenk etti. Şeybeye karşı Hz.Hamza, Velid'e karşıda Hz. Ali (r.a) kılıç salladı. Hz. Ali (r.a) ve Hz. Hamza (r.a) birer kılıç darbesiyle hasımlarını yere serdiler. Ubeyde (r.a) ise Utbeyi yaraladı ama kendiside yaralandı. Daha sonrada şehit oldu. Allah rahmet eylesin.
Meşhur bir rivayete göre: Kureyş orduları Bedir'de toplanıp savaş hazırlıkları yaparken, aslında zaman zaman kendileriyle savaştıkları Kinane Oğullarının şeyhi Süraka bin Malik'in beraberinde bir gurup askerle kendilerine yaklaştığını görmüşler. Yaklaşan Süraka, Kureyş' e: bende sizinle beraberim Muhammed'e karşı demiş. Buna çok sevinen Kureyş şeyhlerinden Haris bin Hişam, Süraka'nın elinden tutarak ordunun içinde dolaşıp artık ne kadar güçlü olduklarını söyleyip orduya moral vermişti. Ancak savaş başlayıp ta tam muharebe kızışınca Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in dualarına icabet eden melekler 3 ayrı güçlü fırtına şeklinde yere inmişlerdir. Bu fırtına öyle güçlü olmuştur ki müşrik ordusunun düzeni tamamen altüst olmuştur. Ve tam bir kargaşa hâkim iken, işte o kargaşa sırasında Kureyş'liler birde bakmışlar ki Süraka ibni Malik ve ordusu kaybolmuş. Buna çok üzülüp bunlar niçin kaçtılar diye moralleri pek bozulmuştu. Ancak daha sonra ortaya çıkmıştı ki Süraka ve ordusu aslında hiç kabilelerinden ayrılmamışlardı ve savaştan haberleri bile yoktu. Bunu daha sonra Müslüman olan Süraka ibn Malik bizzat kendiside teyit etmişti.
Peki, kimdi Süraka'nın suretinde gözükenler? İşte gerçek sonradan anlaşılmıştı ki, aslında Bedir'de her ne kadar Müslümanlarla, müşrikler savaşıyor görünse de aslında İblis ve şeytanları ile Allahın Melekleri savaşmıştı. Allah'ın Meleklerinin geldiğini gören İblis ve şeytanları anında kaçıp gitmişlerdi. Zira meleklerle karşılaşamazlardı. Eğer Bedirde Allah'ın Meleklerle yardımı olmasaydı, zaten fazla olan müşrik ordusuna İblisin morali çok etkili olacaktı. Şükürki Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Allah Zülcelâl'e şöyle dua etmişti: "ya Rab, işte Kureyş bütün gururuyla geldi. Senin peygamberini yalanlamak istiyor. Ya rabbi bana vaat ettiğin yardımı buyur. Ya rabbi bu ordu bugün helak olursa sana kim kulluk edecek". İşte tam bu duanın üzerine Allah teala şu ayetle cevap verdi: "Hani siz Rabbinizden imdat istiyordunuz da, oda muhakkak ki ben size meleklerden birbiri ardınca binlercesi ile imdat ediciyim."diyerek duanızı kabul buyurmuştu. Enfal 9. bunun üzerine Peygamberimizin yüzü güldü ve gökyüzüne doğru baktı. Yanında duran Ebu Bekir (r.a)e şöyle söyledi.
-Ey Ebu Bekir sevin; Cebrail (a.s) sarı bir sarık bağlamış ve yerle gök arasında atının dizginini tutmuş bir halde bana göründü dedi ve hemen savaş meydanına koşup Allah'ın yardımının geldiğini ve çok iyi mücadele etmelerinin gereğini anlatıp. Orduya moral verdikten sonra aynen şunları söyledi:"Muhammed' in canını kudreti elinde tutan Allah'a kasem ederim ki bugün herkim Allah yolunda yüz çevirmeden, dişini sıkarak dövüşürse, Hak teala ona Cenneti nasip eder". Bu moral üzerine mümin savaşçıların Allahuekber sesleri bütün Bedir vadisini doldurdular. İbn. Abbas'tan gelen bir rivayette şöyle söyler: "Ben, Bedir savaşında boz renkli atlara binmiş beyaz sarıklı ve havada savaşan adamlar gördüm. Bunlar istedikleri müşriki öldürüyor istediklerini yakalayıp esir ediyorlardı" demişti. Yine Süheyl (r.a) şunu söylemişti: "Bedir savaşında birçok müşrikin elleri koptu, birçokları da başka yerlerinden yaralar aldılar. Meleklerin vuruşu ile oluşan yaralar öldürüyor, fakat kanama yapmıyordu" dedi.
Allah'ın yardımı geldikten sonra kızışan savaş sırasında Abdullah ibn Avf (r.a) ın yanına iki genç sokuldular. Amca Ebu Cehil'i bize gösterirmisin derler. Bu iki genç Afra hatunun 7 oğlundan ikisi olan Muaz ve Muavvez dir. İbni Avf (r.a) Ebu Cehili gösterir. Bu iki genç oraya doğru yönelince Ebu Cehile önce ensardan Muaz bin Amr bin Cemuh bir kılıç darbesi vurur ve ayağından yaralar. Ardından da Muaz ve Muavvez yetişip kılıç darbeleri ile Ebu Cehili yere sererler. Savaşın bitişine yakın Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yanındakilere Ebu Cehili sorar ve yanında bulunan Abdullah ibni Mesut hemen koşar ve savaş alanında Ebu Cehili son nefesini vermek üzere iken bulur ve boynunu kesip Efendimize doğru getirmeye başlar. İbn Mesut küçük cüsseli ve zayıf bir insandı. Ebu Cehil'in o kocaman başını taşıyıp getirişi sırasında nasıl zorlandığını gören ashap epey gülmüştü. Ebu Cehil'in başını gören Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu ümmetin firavunu işte bu diye söyler.
Ebu Cehille birlikte Ümeyye bin Halef, As bin Hişam ve Tu'ayme gibi birçok Kureyş büyüğü müşrikte öldürüldü. Toplamı 70 tane idi. yine bir o kadarda esir alındı. Bu arada meleklerin yardımı ile ilgili olarak çok sayıda hadis bize kadar gelmiştir, ancak bir tanesini burada zikredelim. ibn Abbas (r.a) şöyle söyledi: Bedir günü babam Abbası Kaab ibni Amr esir etmişti. Hâlbuki babam ondan çok güçlü ve daha büyük cüsseli idi. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Kaab'a ; "Bu ne hal ey Kaab, koskoca Abbası nasıl esir ettin" dedi? Ve ardından sana güçlü bir melek yardım etmiş" buyurdu.
Esirlerle Medine'ye dönüldükten sonra, onlarla ilgili ne yapılması gerektiği hususunda Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) toplantı yaptı. Ve esirlerin fidye ödemelerine karar verildi. Hz.Abbas (r.a) o anda henüz Müslüman olmamıştı. Efendimiz kendisinden, hem kendisi için hem de yeğenleri Akil ve Nevfel için fidye istedi. Hz. Abbas (r.a) parsının olmadığını söyledi. O zaman Resulullah şöyle söyledi:" Hani, Ümmül-fazl'a bıraktığın, kapının altına birlikte sakladığınız altınlar var ya ondan ver" dedi. Bunun üzerine Hz.Abbas bunu ikimizden başka kimse bilmiyordu, bunu sana kim söyledi? dedi. Resulü Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) "bana Rabbim söyledi" dedi. Hz. Abbasta "Ben artık inandım ki sen söylediğin sözlerde sadık imişsin, diyerek Allahın bu mucizesi karşısında kelime-i şahadet getirdi. Ancak bu durum Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ve Hz. Abbas arasında kaldı ve Efendimiz dinini gizlemesini istedi. Böylece ileriki yıllarda Kureyş ile ilgili her türlü haberi peygamber Efendimiz (s.a.v) bizzat Hz. Abbas'tan öğrenme imkanı buldu. Fidye veremeyecek durumda olan bazı müşrikler de her biri 10 Müslüman'a okuma yazma öğretmesi kaydıyla serbest bırakıldı.
Saygı ve Selamlarımla
Kaynaklar
1-Elmalılı Hamdi yazar tefsiri
3-Sahihi buharı, Sahihi Müslim
4-Nebhani, Hayatüs Sahabe
5-Kütü bi sitte
6-Ahmet Cemil Akıncı (Kısas-ı Enbiya)