Senin Vicdanın Ben’im / Ben Süperegoyum…

Senin Vicdanın Ben’im… İnsan ilişkilerine -kendinden yana- çok fazla anlam yükleyerek pervasızca kendilerini merkezileştirenler hayal kuruyor. Her şeyi sen üretsen de seni takdir edecek olan ben’im. Sendeki adalet duygusunu, sağduyuyu, merhameti takdir edecek olan da ben’im… Çünkü ben toplumum, toplumsal vicdanım, süperegoyum…
Hemen kızma!.. Ve beni dinle… Sen, önce beni yani “ötekini”, senin dışında olanı seveceksin, yani önce bana değer vereceksin, bana cömertlik yapacak, bana güler yüz göstereceksin… Öyle ki, bana kibirlenmeyecek, bana hased etmeyecek, bana riya yapmayacaksın… Hatırımı sen soracak, derdime sen ortak olacaksın… Maneviyatı kendinden bilmeyecek ve kendi maneviyatını sadece kendine onaylatmayacaksın… Bu senin için kibirdir, riyadır, ucubdur. Öyleyse, kendinden menkul maneviyatını kendine sakla…
“Allah’a kulluk ve kullarına hizmet” mantığında yaşayacaksın… Ben olmasam senin neredeyse hiçbir değerin yok. Çünkü değerlerinin hayat bulduğu mekân benim. Ben olmasam kime cömertlik yapacak, kime tevazu eyleyecek, kime merhamet edecektin!.. Kimi sevecek, kime buğzedecektin… Adaleti neyle ölçecek, kimi yönetecektin… Şeyh Edebalı’nın Osman Gazi’ye olan sözlerini hiç duymadın mı? Şeyh Edebali ne demişti;
“Ey Oğul!
Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana... Suçlamak bize; katlanmak sana... Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana... Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana... Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana... Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana...
Ey Oğul!
Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.
Oğul!
Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgârlarında savrulur gidersin... Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir... Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki âlime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler. En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar... İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!.. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!.. Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...”
Koca Vefai Şeyhi ne güzel söylemiş… Her kelimesi baş tacı… İnsana insan olmayı hatırlatıyor. “Ben, ben, ben!” değil, “Sen, sen, sen!” demeyi öğretiyor insana. Her sözünde bir “muhasebe” ve nefisle hesaplaşma var. Hem insanı yeryüzüne halife yapmış hem de sorumluluklarını hatırlatıyor. Gayret kuşağını kuşan, tembelliğe prim verme, nefsin binbir yüzlü suratını tersyüz et diyor. Öfkene sahip çık, sabret, büyüklerini say ki yaptığın iş ve ömrün bereketli olsun diyor. Sözün maskarası olma, cesur ol, bağırma diyor. Daha ne desin…
Ben de tekrar ediyorum:
Senin vicdanın ben’im… Sen ancak benimle büyüyebilir, benimle gelişebilirsin… Ağırına gidiyorsa kendi içine bir bak, neden? Çevrene bak ve hiç durmadan sor… “neden, neden?..”
Benim ruhumu senin nefsine ayna kıl ki, hakikati göresin… Ben sana hiçbir şey hatırlatmıyorsam, sen hem kendini hem her şeyi unutmuşsun demektir vesselam… Çünkü merhamet, toplum adına düşünebilmektir. Hepimiz Rahman ve Rahim olanın kullarıyız. Allah’a kulluk ise hem o yüce yaratıcıya ibadetle hem de kullarına hizmetle mümkündür. İdarecinin adaletinde, çocukların ana baba üzerindeki haklarında, peygamberlerin ümmetlerine olan merhamet ve gayretlerinde hep aynı feda ruhunun rahmani cilvelerini görürsün…
Sağlıcakla kal, ölü bedenin benim ruhumla dirilsin… Çünkü ben “süperegoyum / toplumsal vicdan’ım…” Kabileler halinde yaratılmanın hikmetiyim… Sen ise ancak “benimle” terbiye olursun… Yoksa sana düşünecek ne kaldı ki, senden başka… Koca Yunus’un “Bir ben var içimde benden içeru” sözünü, sen, -“içerdeki gerçek “ben”inin ortaya çıkarmak için- “Bir sen var içimde “ben” den içeru” demeyi de öğren… İşte o zaman gerçek manada yüzünü Rahman’a dönerek, “Bana seni gerek seni” demiş olursun…
Hoşça kal, sevgiyle kal… Tüm bu söylediklerim, senin içindeki güzeli ortaya çıkarmak içindi. Hakkını da helal et!.. Sen bu yiğitliği gösterirsen, benim de hakkım sana “ananın ak sütü gibi” helal olsun…
Emaneti zâyi etmeyene emanet ol!.. Çünkü biz sana emanettik, sen de O’na (c.c.) emanet ol…