İnsanın varlık âlemindeki konumu ve yaratılış gayesi bağlamında sorumluluğun anlamını nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle “insanı değerli kılan sorumluluk” fikri üzerine düşüncelerinizi alabilir miyiz?
İnsanı varlık âlemindeki diğer varlıklardan farklı kılan onun akıl, irade ve kudret yetisine sahip olmasıdır. İnsan kendisine bahşedilen bu üstün yetenekler neticesinde yaratılış gayesinin esasını oluşturan sorumluluk duygusuna mazhar olmuş, göklerin, yerin ve dağların kabul etmediği sorumluluğu (ilâhî emanet) yüklenmiştir. İnsanı mükemmel bir donanımda ve ehillikte yaratan, ona ihtiyaç duyduğu tüm imkânları veren Allah, insanı eylemlerinden ve almış olduğu kararlarından dolayı sorumlu tutmuştur. İyi ve güzel eylemlerine mükâfat vadetmiş, bilerek ve isteyerek yaptığı kötü ve çirkin eylemlerine de ceza öngörmüştür. Allah’ın ahsen-i takvim (en güzel şekilde) üzere yaratmış olduğu insanı varlık âleminde anlamlı ve özel kılan, onun Allah, insan, eşya ve nefsi ile olan münasebetinde sorumluluk sahibi olmasıdır. İslam dini insana; Allah’a, kendisine, ailesine ve çevresine karşı yerine getirmesi gereken birtakım sorumluluklar yüklemiş ve bu sorumlulukların gereğini yapıp yapmamanın dünyevî ve uhrevî sonuçlarını bildirmiştir.
İnsanın yaratılış gayesinin esasını oluşturan sorumluluk duygusuna sahip olmak, dünya ve ahiret mutluluğunun teminatıdır. Zira insan sorumluluklarını bilip onları yerine getirdiği takdirde hayatına anlam katmakta, kendisini en üstün değere taşımakta ve bunun sonucu olarak dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşmaktadır. Bu nedenle her insanın sorumluluk bilincine sahip olması ve sorumluluklarını yerine getirmesi gerekmektedir.
Modern toplumda sorumluluk duygusunun zayıflamasında rol oynayan faktörlerden biri olarak aile yapısındaki değişimleri görüyoruz. Çekirdek ailenin yaygınlaşması, paylaşım ve iletişimin azalması gibi gelişmeler, sorumluluk duygusunun gelişimini nasıl etkilemektedir? Bu bağlamda, ailede iç denetim mekanizmasının oluşumunu engelleyen unsurlar nelerdir?
Günümüzde birçok iç ve dış faktör sebebiyle aile ortamında paylaşımın giderek azalması, sorumluluk duygusunun gelişmesine de imkân vermemektedir. Aile içinde sofra başta olmak üzere paylaşım alanlarının yok olmaya başlaması ferdî yaşamı arttırmakta, görev ve sorumlulukların da tek tek ferdin omuzlarına yüklenmesine sebep olmaktadır. Hâlbuki sorumluluğun paylaşılmadığı ortamlarda duyguların da paylaşılamayacağı bir hakikattir. Bu nedenle, günümüzde çocukların sorumluluk sahibi bireyler olarak yetişmesinde ailelere daha fazla görev ve sorumluluk düşmektedir. Maddi ve manevi birçok ihtiyacın giderilme alanı olan ailenin, dünyevi ihtiyaçların ötesine geçerek geleceğe, ahirete uzanan bir ideale dönüşebilmesi de bireylerin yuvadan topluma uzanan bir sorumluluk bilincine sahip olmasıyla mümkündür.
Toplumun, zamanın, şartların ve aile içindeki bireylerin rollerinin değişmesi insanı sorumlu olmaktan muaf kılmayıp bilakis daha fazla vazife üstlenmesini zorunlu hale getirmektedir. Dolayısıyla sosyal ilişkilerin çeşitliliği, sanal yaşamın hâkimiyeti ve küreselleşme gibi faktörler dikkate alındığında formal ya da informal her türlü eğitimin sorumluluk alan bireyler yetiştirmeyi esas alması gerekir. Bunların en başında da şüphesiz anne ve babanın vereceği eğitim gelmektedir.
Ebeveyn tutumlarının çocuğun sorumluluk bilinci geliştirmesindeki rolü tartışılmaz bir gerçek. Burada özellikle dört farklı tutumdan bahsediyoruz: aşırı koruyucu, otoriter, ilgisiz ve hoşgörülü-değer veren tutumlar. Bu tutumların her birinin çocuğun sorumluluk duygusu geliştirmesinde nasıl etkiler oluşturduğunu açıklayabilir misiniz?
Aşırı koruyucu ve müdahaleci tutum, çocuğun kendi kendini yönetebilen bir birey olmasını engellemekte ve çocuğun kendi kendisine yetmesine imkân vermemektedir. Aşırı korumacı ve müdahaleci ebeveynlerin çocuklarına karşı genellikle aşırı hoşgörü ve şımartıcı bir tutum içinde oldukları gözlenmektedir. Aşırı hoşgörü, çocukları suistimale ve sorumluluklarını yerine getirmemeye yöneltir. Aşırı koruyucu anne babalar çocuğun sorumluluklarını unutmasına izin vermiştir. Bu çocuklar kendilerine güvenmediklerinden ve yeterlilik duyguları gelişmediğinden hep başkalarına bağımlı olarak yaşarlar. Aşırı koruyucu bir aile ortamında başarılı bir disiplinin sağlanması söz konusu değildir. Aşırı koruyucu ebeveynlerin çocukları, sorumluluk almadan büyüdükleri için kendilerine ve çevrelerine karşı duyarlılıkları gelişmemiş bireyler olur. Kendi sorumluluklarının hep başkaları tarafından üstlenilmesine alışmış olduklarından dolayı bu beklentileri hayat boyu devam edebilir. Bu anne baba tutumu çocuğun sorumluluk gelişimi açısından son derece yanlış bir tutumdur.
Otoriter ve baskıcı anne baba tutumunda, çocuk üzerinde aşırı baskı, katı ve sıkı bir disiplin vardır. Otoriter ve baskıcı anne-baba tutumunda diktatörce bir iktidar söz konusudur. Hoşgörü olmayan bu sertlik çocukları asiliğe ve meydan okumaya iter. Sert bir denetim altında tutulan ya da eğitim yöntemleri tutarsız olan ailelerde yetişen çocuklar; karşı çıkma, saldırganlık gibi yollarla kendilerini kabul ettirmek isterler ve iç dünyalarını başkalarına karşı açmakta zorlanırlar. Bu tutuma sahip anne babanın yetiştirdiği bir çocuk, fiillerinin sorumluluğunu almakta zorluk çekecektir. Çünkü sorumluluk alabilmek için gerekli özgürlük duygusunu yaşayamamıştır. Kendi iradesi doğrultusunda seçimlerini ve bunların sonuçlarını hiç yaşayamamış bir çocuğun sorumluluk sahibi bir birey olmasından söz etmek çok güçtür.
İlgisiz ve kayıtsız anne-baba tutumu, çocuğa karşı ilgisiz ve kayıtsız, sevgi ve şefkati yetersiz, kontrolü gevşek, çocuğun maddi ve manevi ihtiyaçlarının yeterince karşılanmadığı anne baba tutumudur. Bu tür ailelerde çocukları yönlendirme, kontrol etme, aile içi kurallar ve denetim söz konusu değildir. Disiplin yok denecek kadar azdır. Çocuklar ilgi ve sevgiden yoksun, kendi haline bırakılmışlardır. Çocuğun tüm davranışlarını denetim altında tutan, otoriter ve baskıcı anne-baba tutumu kadar çocuğu tamamen kendi haline bırakan her şeye izin veren aşırı serbest tutum da sorumluluk sahibi çocuk yetiştirmede sağlıklı sonuçlar vermemektedir. İlgisiz ve kayıtsız anne-baba tutumu çocuğun kişilik ve benlik kavramının gelişmesinde olumsuz etkiler yapmaktadır. Kendi başına yalnız bırakılmış, başıboş bir şekilde büyütülmüş çocuğun ne kendisine özsaygısı ne de özdenetimi olur. Özsaygısı ve özdenetimi olmayan bir çocuğun sorumluluk sahibi bir birey olmasını beklemek çok zordur. İlgisiz ve kayıtsız anne-baba tutumu sorumluluk eğitimi açısından son derece yanlış ve olumsuz etkileri fazla olan bir tutumdur.
Hoşgörülü ve değer veren anne-baba tutumu çocuklarını koşulsuz olarak seven ve benimseyen, ilişkileri sevgi ve saygıya dayanan, problemleri konuşup danışarak çözümleyen anne-baba tutumudur. Hoşgörülü ve değer veren tutumun sergilendiği aile ortamında yetişen çocuklar, girişim kabiliyetine sahip, kendi kendini yönetebilen iç kontrol-iç disipline sahip bir insan olurlar. Kendine güven duymayı, kendi kendine karar vermeyi, sorumluluk taşımasını öğrenirler. Bu durum çocuklarda sağlıklı ve dengeli bir kişilik gelişimine ve olumlu duygusal, sosyal ve zihinsel gelişmeye yol açar. Hoşgörülü ve değer veren anne-baba tutumu karşılıklı anlayış esasına dayanan ve çocuk eğitiminde en çok arzu edilen ideal ebeveyn tutumudur. Anne-baba tutumları arasında en başarılı ve sağlıklı olan tutumun hoşgörülü ve değer veren tutum olduğu söylenebilir.
Sorumluluk eğitiminde gelişim dönemlerinin dikkate alınması kritik öneme sahip. Bebeklik döneminden başlayarak ergenliğe kadar her dönemin kendine özgü dinamikleri var. Bu farklı gelişim evrelerinde çocuklara nasıl sorumluluklar verilebilir ve bu sorumlulukların verilmesinde nelere dikkat edilmelidir? Özellikle ilk çocukluk dönemindeki “kendi kendine yapmak isteme” eğiliminin sorumluluk eğitiminde nasıl değerlendirilmesi gerekir?
İlk çocukluk dönemi çocuğun kendisini çevresinden ayırt ederek sosyalleşmeye başladığı, tercihte bulunduğu ve bağımsız bir birey olarak hareket etmek istediği dönemdir. Sorumluluk gelişimi de tam bu yaşlarda başlamaktadır. Bilhassa iki yaş sonrasında görülen kendi kendine yapmak isteme gibi bağımsız davranışlar, çocuğa yaşına uygun küçük sorumlulukların verilebileceği anlamına gelir. İlk çocukluk evresi olan okul öncesi dönemde çocuk evdeki işleri yapma fikriyle tanıştırılmalıdır. Ev işleri, çocuğa sorumluluk bilincini kazandırmak için mükemmel bir yoldur. Anne-babalar sorumluluk eğitimi verirken çocukların sorumluluk duygusu kazanmaları için gerekli olan fırsatları iyi değerlendirmelidir. Çocuğa görev olarak verilecek ev işleri, değerli öğrenme araçlarıdır. Örneğin; okul öncesi çağdaki çocuklar için sofrayı kurmak ve toplamak, dağıttığı oyuncaklarını toplamak, kirli kıyafetlerini sepete atmak, kendi başına giyinmek ve dişlerini fırçalamak, varsa evdeki hayvanları beslemek ve çiçekleri sulamak, yanlışlıkla döktüğü şeyleri kendi başına temizlemek, evin toplanmasına yardım etmek iyi birer görevdir, çünkü tüm bunlara güçleri yetecektir. Fakat çocuğa ev işleri verirken dikkat edilmesi gereken birtakım hususlar vardır. Bu yaşlarda çocuklara sorumluluk eğitimi kademeli bir şekilde verilmelidir. Anne-baba görevin nasıl yapılması gerektiğini çocuğa uygulayarak göstermeli, ilk başlarda işleri birlikte yapmalıdır. Çocuk doğrusunu öğrenene kadar sabır ve hoşgörüyle hareket edilmelidir. Verilen görevlerin çocuklarda alışkanlık haline gelmesi için görevler günlük programın bir parçası haline getirilmelidir. Çocuklar aldıkları sorumlulukları yerine getirirken, yetişkinlerden övgü almaya ve destek görmeye ihtiyaç hissederler. Çocuk bir işi şikâyet etmeden yaptığı zaman mutlaka ailesi tarafından takdir edilmeli ve çabasından dolayı övülmelidir. Çocuklar ısrarla görevlerini yerine getirmeyi reddediyorsa anne-baba tarafından bir ödül sistemi oluşturulmalıdır. Çünkü ödüller çocuktaki direnci kıracak ve görevin hatırlanmasını sağlayacaktır.
Okul çağı döneminde çocuklara çantasını hazırlamak, ödevlerini yapmak, alışverişe yardım etmek, hatırlatmadan öz bakımını yapmak, yardım almadan banyo yapmak, odasını toplamak, çamaşırları katlamaya yardımcı olmak, küçük kardeşinin bakımına yardımcı olmak, ev dışı yakın yerlere gidip gelmek, alışveriş yapmak, kendi yatak çarşaflarını değiştirmek, arkadaşlarını evde ağırlamak, okumak istediği kitapları almak gibi sorumluluklar verilebilir. Son çocukluk evresi olan okul çağında da sorumluluk bilinci kazandırma açısından anne-babanın dikkat etmesi gereken bazı hususlar vardır. Çocuklarının asla yapamayacağı, sınırlarını aşan vazifeler yüklememelidir. Çocukların yaşı ilerledikçe verilecek olan sorumluluklar da doğru orantılı olarak arttırılmalıdır. Çocuğun olumlu davranışları anne-baba tarafından mutlaka takdir edilmeli ve çocuğa görevler verirken olumlu ve destekleyici olmalıdır. Bu durum yalnızca bu dönem için geçerli değil, tüm gelişim dönemleri için geçerli olan ve baya etkili olan bir yöntemdir. Okul çağında sorumluluk eğitimi verirken dikkat edilecek diğer bir konu ise anne-baba çocuğuna karşı asla nutuk çekmemelidir. Özellikle bu gelişim evresinde çocukların en çok nefret ettiği şeylerden birisi kendisine karşı nutuk çeker biçimde konuşulmasıdır. Kendisine nutuk çekilen çocuk küçük düşer, yetersizlik duygusuna kapılır ve karşı koyar; bu durumda çocuğun sağlıklı bir şekilde sorumluluk bilinci kazanmasına olumsuz etkiler bırakır. Çocuklara gücü nispetince görev ve sorumluluk verilirken asla nutuk çeker vaziyette ve emreder gibi konuşulmamalıdır.
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) çocuk ve gençlere yaklaşımında sorumluluk eğitiminin izlerini görebiliyoruz. Enes b. Malik ile olan ilişkisi, Abdullah b. Ebu Bekir’e verdiği görevler, Üsame b. Zeyd’in komutanlığı gibi örnekler dikkat çekici. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bu uygulamalarından günümüz sorumluluk eğitimi için çıkarılabilecek dersler nelerdir?
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) insanlığa miras olarak bıraktığı sünneti incelendiğinde insanın yerine getirmesi gereken sorumluluklarının neler olduğu ayrıntılı bir şekilde görülmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v.), hayatı boyunca her yaştaki ve her seviyedeki insanları eğitirken bu sorumluluk bilincinin kazanılmasına ve uygulanmasına gayret göstermiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) sorumluluk bilinci kazandırmak için her yaştan insana özellikle çocuk ve gençlere sorumluluk eğitimi vermiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) gençlere özel bir alaka göstermiş, onların eğitimiyle bizzat meşgul olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in gençleri eğitirken onlara birtakım görev ve sorumluluklar verdiği ve bu sırada onların bireysel özelliklerini dikkate aldığı görülmektedir. Bu yolla bir yandan gençlerin yetişkin kimliği kazanmalarına yardımcı olurken, bir yandan da enerjilerini ve yeteneklerini değerlendirerek topluma faydalı olmalarını sağlamıştır. Aynı zamanda bu sorumluluklarında başarılı olmaları için de gerekli olan bilgiyi, özgüveni ve yetkiyi vererek destek olmuştur. Hem eğitirken hem de sorumluluk verirken seviye ve liyakati esas almıştır. O, gençleri bir taraftan eğitirken, diğer taraftan da kabiliyetli oldukları alanlarda faal olarak görevlendirmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) eğitirken, öğretirken, sorumluluk verirken her gencin zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal durumuna göre hareket etmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) sorumluluk eğitimi esnasında davranışlarla model olma, yaşına ve gelişim dönemine uygun sorumluluk verme, verdiği sorumlulukların takibi noktasında sabırlı ve anlayışlı olma gibi sorumluluk duygusunu geliştiren ilke ve yöntemler kullanmıştır. Hz. Peygamber (s.a.v.) sorumluluk verirken çocukların yaş ve gelişim düzeylerini hep göz önünde bulundurmuş, bu süreçte korku değil sevgi merkezli, zorlaştırıcı değil kolaylaştırıcı, baskıcı değil müsamahalı tutum ve davranışlar göstermiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in uygulamış olduğu tüm bu metotlar günümüz sorumluluk eğitimi için çıkarılabilecek önemli dersler niteliğindedir.
Sorumluluk duygusunun gelişiminde disiplin anlayışının önemli bir yeri var. İç denetimli ve dış denetimli disiplin yaklaşımları arasındaki farklar ve bunların sorumluluk gelişimine etkileri nelerdir? Çocuğun kendi kendini denetleyebilmesi için ebeveynlerin ve eğitimcilerin nasıl bir rol model olması gerekiyor?
Dış denetimli (kısıtlayan-cezalandıran) disiplinde dıştan gelen bir yönlendirme ya da başkalarının koyduğu disiplin, iç denetimli (öğreten-eğiten) disiplinde ise kişinin kendi kendine koyduğu disiplin söz konusudur. İyi bir disiplin sisteminin temelinde kendi kendini denetleyebilen yetişkinler vardır. Yapılan araştırmalara göre, kendini disipline eden kişilerde denetim odağı kişinin içinde; başkalarının koyduğu disipline uyanlarda ise denetim odağı kişinin dışındadır. Kendi kendini disipline edebilme, yani iç denetimli olma özelliği, aranan özellikler arasında kabul edilmiştir.
Çocuğa anne-babanın uyguladığı disiplin yaklaşımı, onun ilerleyen zamanda iç denetimli ya da dış denetimli bir kişilik geliştirmesi ve bu nedenle sorumluluk bilincine sahip bir yetişkin olup olmaması bakımından son derece önemli ve etkilidir. Dış denetimli disiplin anlayışında aşırı bir dış kontrolle tüm davranışları başkaları tarafından yönetilen çocuklar, hiçbir iç kontrol (özdenetim) geliştirme fırsatı elde edemediğinden ev dışı yaşamlarında, yani ebeveyn kontrolü yokluğunda kendilerini kontrol etmekten acizdirler. Bu çocukların ilerleyen yaşamlarında sorumsuz, kontrolsüz müfrit davranışlarda bulunan kişiler veya kolaylıkla başka birinin kontrolü altına girebilen, çekingen, tepki göstermesini bilmeyen, her şeyi kabul eden kişiler olması muhtemeldir.
İç denetimli disiplin anlayışında kişinin bazı kuralları benimsemesi ve dış kontrole gerek kalmadan bu kurallara kendi kendine uyması ve yerine getirmesi vardır. Esasen çocuklarda da varılmak istenen amaç; kuralları benimseyen, ne yapıp yapmaması gerektiğini bilen ve kendi kendine yapan, uyarı ve ikaza gerek kalmadan sorumluklarını yerine getiren kişiler olmasıdır. Özdenetim eğitiminde evvela esas yaklaşım, çocuğa ne yapıp ne yapmaması gerektiğini açıklamak ve ona yol yordam göstermek yani eğitimden geçirmektir. Özdenetimde ilk temel ilke kural ve beklentiyi açıklamak, ikinci temel ilke ise destek vermektir. Örneğin çocuktan oyuncağını ve yatağını toplaması bekleniyorsa bu durum ona açıklanmalıdır. Beklenilen davranış çocuk tarafından yerine getirildiğinde “Aferin, ne güzel yapmışsın, maşallah nasıl da kendi başına becermişsin.” gibi olumlu geri bildirimle çocuk desteklenmelidir.
Yetişkinlerin uyguladıkları disiplin (denetim) sonucunda çocukların iç denetimleri otomatik olarak gelişecektir. Çocuklar büyüdükçe özellikle anne-babalarının ve diğer yetişkinlerin, bebekliklerinden itibaren başlayan denetimlerini yavaş yavaş benimser ve kendi kendilerini disipline etmeye başlar. Ancak çocuğun kendisini disipline etmeyi öğrenebilmesi için bu denetimin olumlu tutumlar içermesi ve geliştirici olması gerekir. Anne ve babaların çocukları denetim altına almakta çoğunlukla tercih ettikleri, ceza, tehdit ya da hakaret içeren dış denetimli disiplin yöntemleri, sorumluluk kazandırmada son derece yanlış yöntemlerdir. Çocuğun sürekli olumsuz davranışlarına olumsuz tepki göstermek yerine olumlu davranışlarından dolayı da takdir edip pekiştirmek, hiç olmazsa bu yoldaki çabalarını övmek ve desteklemek gerekir. Çünkü çocuğun doğru ve yanlış hakkındaki ilk fikri, tutum ve davranışlarından dolayı takdir ve tasvip görmesiyle başlar.
İslam düşüncesinde insanın sorumluluk alanları hiyerarşik bir yapı içinde ele alınıyor: Allah’a karşı sorumluluk, kişinin kendine karşı sorumluluğu, ailesine, topluma ve çevreye karşı sorumlulukları. Bu hiyerarşinin çocuklara nasıl öğretilmesi gerekiyor?
Sorumluluk, din ve ahlakın insana yüklediği en önemli değerlerden biridir. Çocuklara aileleri tarafından öğretilmesi gereken ilk ahlakî değerlerden biri sorumluluktur. İnsanı değerli kılan bu ahlakî erdem, toplumsal rolü ne olursa olsun tüm fertlerden beklenmektedir. Sorumluluk, yetişkinlere özgü bir fazilet olarak görülmekle beraber bu duygunun çocukluktan itibaren aşamalı bir şekilde kazandırılması gerekir. Bireye sorumluluk bilincini kazandırmak için yapılacak olan ilk iş, çocukluk döneminden (hatta bebeklik döneminden) itibaren aşamalı bir şekilde ona sorumluluk eğitimi vererek sorumluluk duygusunu kişiliğine yerleştirmeye çalışmaktır. Doğal olarak sorumluluk eğitiminde ilk görev aileye düşmektedir. Bu da ilk aile içerisinde gerçekleşir. Aile içerisinde gelişmeye ve dönüşmeye başlayan sorumluluk bilinci ilerleyen zamanlarda sosyal hayatın içerisinde artarak devam eder. İnsanın, Allah’a daha sonra kendisinden başlayarak ailesine, akrabalarına, topluma ve içinde yaşadığı dünyaya karşı vazifelerini ifa edebilmesi ancak yükümlülüklerinin farkında olması ile gerçekleşebilir. Bu farkındalık da ilk aile ocağında öğrenilmektedir.
Ailelerin bu hiyerarşiyi öğretirken yapacağı en önemli iş çocuğun yaşına ve gelişim düzeyine uygun sorumluluk eğitimi vermek olacaktır. Çocuğun yaşı ilerledikçe sorumluluk alanları da değişmelidir. Mesela okul öncesi dönemde bir çocuktan öz bakım becerilerini yerine getirmesi beklenir. Bu yüzden sorumluluk alanları da öz bakım ile sınırlıdır. Dini ve ahlakî sorumlulukların ise okul öncesi dönemde yerine getirilmesini beklemek söz konusu değildir. Dinen mükellef olmak için akıl sahibi ve baliğ olma şartı bulunduğundan dini sorumluluklar ergenlik/büluğ dönemi ile başlamaktadır. Bu nedenle çocuğun sorumluluk alanlarındaki hiyerarşik yapıyı aşamalı bir şekilde kazanması için ailelerin sorumluluk eğitimini çocuğun yaşına ve gelişim düzeyine uygun vermesi gerekir.
Özellikle okul öncesi ve ilkokul döneminde ev işlerinin sorumluluk bilinci geliştirmedeki rolünden sıkça bahsediliyor. Ancak ebeveynlerin “çocuğum daha çok küçük” ya da “bu işleri ben daha iyi yaparım” düşüncesiyle çocuklarının bu tür sorumluluklar almalarına engel olduklarını görüyoruz. Bu konuda ailelere ne gibi önerileriniz olur? Ev işlerinin çocuğa nasıl ve hangi yöntemlerle verilmesi gerekir?
Çocuğun başkalarına yardım etmeyi ve kendi başına bir şeyleri becermeyi öğrenebilmesi için alıştırma yapmaya ihtiyacı vardır. Anne-baba çocuğun bu ihtiyacını ondan esirgememeli, çocuk ister bir yaşında ister iki yaşında olsun, belli alanlarda ona sorumluluk vermelidir. Çocukların giyinmek ve öz bakım, eşyalarına sahip çıkmak, evde küçük işler yapmak gibi belli alanlarda sorumluluk üstlenmeleri gerekir. Bu vazifeler, kişinin üzerine düşeni yapmayı öğrenebilmesi için doğru davranışları benimsemesine olanak sağlar.
Anne-babalar sorumluluk eğitimi verirken çocukların sorumluluk duygusu kazanmaları için gerekli olan fırsatları iyi değerlendirmelidir. Daha önce de belirttiğimiz gibi ev işleri, çocuğa sorumluluk bilincini kazandırmak için mükemmel bir yoldur. Çocuğa görev olarak verilecek ev işleri, değerli öğrenme araçlarıdır. Fakat çocuğa ev işleri verirken dikkat edilmesi gereken birtakım hususlar vardır. Bunlar şu şekildedir: Çocuğa verilecek olan görev yaşına ve gelişim düzeyine uygun olmalıdır. Çünkü çocuğa çok zor gelecek görevler verilirse yılgınlığa kapılabilir ve cesareti kırılabilir. Anne-baba görevin nasıl yapılması gerektiğini çocuğa uygulayarak göstermeli, ilk başlarda işleri birlikte yapmalıdır. Çocukların sorumluluk duygusunu öğrenebilmeleri için anne-babanın yardımına ihtiyaçları vardır. Ebeveynler her şeyden önce çocuklarının çocukluklarını kabul etmeli ve bir yetişkinden beklenilmesi gereken olgunluğu çocuklarından beklememelidir. Çocuklarının asla yapamayacağı, sınırlarını aşan vazifeler yüklememelidir. Çocukların yaşı ilerledikçe verilecek olan sorumluluklar da doğru orantılı olarak arttırılmalıdır. Çocuğa birtakım küçük işleri yapıp tamamlaması için fırsatlar oluşturmak çocuğun kendini daha değerli hissetmesini sağlayacaktır.
Ayrıca çocuğun olumlu davranışları anne-baba tarafından mutlaka takdir edilmeli ve çocuğa görevler verirken olumlu ve destekleyici olmalıdır. Bu durum tüm gelişim dönemleri için geçerli olan ve bayağı etkili olan bir yöntemdir. Ailesi tarafından kendisine sorumluluk verilen çocuk, verilen sorumluluğu elinden geldiğince en güzel şekilde yerine getirdiyse mutlaka güzel sözlerle veya hediyelerle tebrik ve takdir edilmelidir. Böylece çocuk bu tür davranışları geliştirerek devam ettirecek ve alışkanlık haline getirecektir. Sonucunda da sorumluluk bilinci kendisinde sağlam bir şekilde yerleşmiş olacaktır.
Gençlik döneminde sorumluluk bilincinin gelişiminde özerklik ve bağımsızlık arzusu ile ebeveyn kontrolü arasındaki denge nasıl kurulmalıdır? Ergenlik döneminde sıkça gözlenen “kuşak çatışmaları” bağlamında, gençlere sorumluluk bilinci kazandırmada ailelerin dikkat etmesi gereken hususlar nelerdir?
Ergenlik çağındaki genç bu dönemde kendisini dünyanın merkezinde etkili ve yetkili gördüğü için anne-babasını etkisiz ve yetkisiz görmeye başlar. Ergen, ailesinin ekonomik durumunu görmezlikten gelerek özgür ve bağımsız bir hayat yaşamak için her türlü gayreti gösterir. Çalışmak, başarılı olmak gibi sorumlulukları olduğunu hatırından çıkarır. Çeşitli kaynaklardan gelen mesajların özdeşleşme sürecinde bütünleşip genç tarafından benimsenenleri gencin kimliğini ve kişiliğini oluşturmaktadır. Bu dönemde genç özerklik ile sorumluluk arasındaki dengeyi sağlıklı iletişim ve özdeşleşmeyle kurarsa dengeli ve tutarlı bir insan olmayı öğrenir ve öyle davranır.
Ergenlik dönemi, anne-babaların üstlenmiş oldukları rolleri yerine getirmede zorluk yaşadıkları bir evredir. Zira ebeveyn ile ergenlik döneminde olan çocuk arasındaki değer ve davranış ayrılıkları, ailede kuşaklararası çatışmalara sebep olmaktadır. Ancak ebeveynler çocuklarının içinde bulunduğu dönemin gelişim özelliklerine uygun davranış modelleri geliştirebilirse bu çatışmaları en aza indirmeleri mümkündür. Ebeveynlerin, çocuklarını sorumluluk sahibi, iş birliğine yatkın, öz disiplin sahibi, yapıcı ve yaratıcı fertler olarak yetiştirebilmeleri, çocuklarıyla kuracakları sağlıklı iletişime bağlıdır. Bu da ebeveynlerin çocuklarını dinlemeleri ve onları anlamaları ile mümkün olacaktır. Başka bir ifadeyle, ergenlik çağındaki çocuklarla ilişki kurabilmenin en iyi yolu çocuğu duymak, dinlemek ve söylediğini anlamaya çalışmaktan geçer. Anne-babalar bu dönemde çocuğa sorumluluk yüklerken gücünün üstünde davranışlar istememeli, çocukları hata ve yanlış yaptıklarında bunları çok fazla büyütmemeli, yerine getirebilecekleri görevleri yerine getirmedikleri zaman gerektiğinde merhametle muamele edebilmelidir. Ergenlik çağı çelişkiler dönemi olduğu için bu dönemde gençler bunalım yaşamaktadırlar. İleriki zamanlarda durulmak üzere bulanmışlardır. Bu konuda gençlerin yetişkinlerden özellikle anne-babalarından beklediği tek şey, anlaşılmak ve kendilerine karşı hoşgörüyle davranılmaktır. Çok katı ve hoşgörüsüz bir tutum gençleri tamamen kaybettirebilir ancak hoşgörülü ve ılımlı bir tutum ise onları normal bir birey olarak insanlığa ve topluma kazandıracaktır.
