Çağımızın AİDS'ten daha meşhur ve tehlikeli bir hastalığı vardır. STRES... Stres nedir? Kısaca tanımlamaya kalkarsak "gürültü, nem, sıcaklık, açlık gibi fiziksel uyaranlar ile başarısızlık, güvensizlik, gelecek endişesi, ölüm korkusu vs. gibi psiko sosyal uyaranların organizmayı gergin bir ortamda bırakması halidir" diyebiliriz.
Görülüyor ki stres insanlığın var oluşundan beri var olan ve bir ömür insanların ondan kaçarak yaşadıkları baş belası bir hastalıktır. AlDS hastalığı bu devirde çıkmıştır ve bir kaç milyon insanı etkilemektedir. Mikrobu bulunmuş teşhisi yapılmış, çaresi ise belki bir gün bulunacaktır. Ya tahribatı, bütün dünya insanının yüzde doksan dokuzunu değil, binde dokuz yüz doksan dokuzunu saran strese tıp ilmi ne yapabilmiştir... "Hiç bir şey..." veya "hiçbir şey" denecek kadar az şey... Evet, yüzyıllardan beri bu hastalık konusunda başarı sıfırın üstüne çıkmamıştır. Bu kafada gidilsin çıkmayacaktır da..
20. yüzyılda, ilim ve teknoloji zirveye doğru tırmanırken, işin garibi insanlarının bunalımıda zirveye çıkarmıştır. Bu teknolojik gelişmelere rağmen bunalımların artması, insanı atom yığını molekül yığını gibi sadece maddeden sayan materyalist düşünceye karşıda ayrıca korkunç bir derstir.
Evet. Gelecekte bu çağ, teknoloji çağının yanı sıra, stres çağı diye de anılacak... Peki ne olmuştur insanlara? Niye bu hale gelinmiştir? Sebebi açıktır. Çünkü hiçbir devirde insanoğlu fıtratına karşı bu derece insafsız bir savaş açmamıştır... Çünkü hiçbir devirde delilsiz senetsiz bir sürü saçma teorilerle yaratılış inkara kalkılmamış, ateistlik, deistlik bu denli moda olmamış, müslüman ülke insanlarının kafası bid'atlerle bu denli karıştırılmamıştır.
Şunu herkes bilmelidir ki, inanmak organizmamızın ihtiyacı gereğidir. Mesela yemek ihtiyacı yiyerek, uyumak ihtiyacı uyuyarak giderilir. Pekala insanlarda Öyle arzular öyle korkular vardır ki kesinlikle insanlar o korkulara karşı bir rahatlama getiremezler... Ölümden korkmak, ölümsüzlüğü arzulamak... vs. gibi. Nasıl doyuma ulaşacaktır bu arzular. Nasıl gidecektir bu korkular ki strese girmeyelim...
Zamanımızda dinin insanı strese soktuğunu iddia eden sözde otoriteler bile çıkmaktadır. Bu iddia ancak dinimizi yanlış anlayan, ondaki engin hoş görüyü, bağış ve rahmeti göremeyen müslümanlar için geçerlidir. O zaman bu suç dinimizde değil, onu anlamayan, anlamak için zahmete girmeyendedir...
İşte şimdi iddia ediyorum ki, stres yıllardan beri İslâmla tedavi edilmiştir ve hala da tedavi edilmektedir... Ama ancak ashabın yaşadığı islam'ı yaşamaya çalışan müslümanlar bu işin sırrını bilirler. Günümüzde azdan az olan bu insanlar Tasavvuf ehli insanlardır... Niye diğer ınüslümanlar dcğilde bunlar... Çünkü bu zatlar, kalplerindeki kabuk imandan kurtulup öze inmişlerdir... Taklitçilikten kendilerini kurtarıp işin hakikatini bulmuş, yeryüzünde Allah (Celle Celalühu)'ın halifesi olmayı haketmişlerdir.
İslam'ı yaşamaya, cehd ve gayretlerinden, Rablerini bulmaya iştiyaklarından ötürü yaradanın sevgilisi olmuşlardır. Cenab-ı Hakk bu ihlaslarındandır ki, insanları bilme ve terbiye etme sırlarını keşfettirmiş, kainatta cari olan ince düzen ve hesabı sezdirmiştir. Bu sezişle olayları hayır ve şer diye ayırmaktan kurtulmuşlar, yaradanın engin merhametinin ışığında her şeyin hayır olduğunu görmüşlerdir...
Bu sır ile İbrahim Hakkı Hz.leri;
Hak şerleri hayreyler
Zannetmeki gayreyler
Arif anı seyreyler
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler...
diyerek bu duyuş ve görüşünü en güzel şekilde terennüm etmiştir. İşte dünyada huzura erenler bunlar ve bunların eteklerine sarılanlardır. Ahirette yine bunlar. Cennet denen ebedi misafirhanenin en gözde konukları olacaklardır.
Cenab-ı Hakk bizide bu sırra erenlerden etsin. (AMİN).
Abdulkadir YILMAZ