İlahi Huzura Ulaşma/ Molla Yahya El Abbasi (K.S)

1-GÜNAH İŞLEYİNCE ÜMİDİN AZALMASI, AMELE GÜVENMENİN ALAMETLERİNDENDİR.

İnsanlar iki kısımdır: Allah'a güvenip, O'nun rahmetine sığınanlar ve ameline güvenenler...

İbadeti ne kadar çok olursa olsun kişi ameline güvenmemeli,kurtuluşun ancak ve ancak Allah'ın fazl ve ihsanında olduğunu bilmelidir. Efendimi (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) : "iyi biliniz ki; hiç biriniz ameli sayesinde cennete giremeyecektir", buyurmuştur.Ashab-ı Kiram(ra): -Sen de mi ya rasûlallah? diye sorunca: "Allah beni rahmetine garketmedikçe ben de (amelimle cenneti hak edemem)", buyurmuştur.(Müslim)

Müslüman her halinde Allah'ın rahmetine güvenmelidir. Şayet günah işlediğinde Allah'tan ümidi azalıyorsa, günah işlemediği zaman amelini görüyor ve ona güveniyor demektir.

2-ALLAH (CC) SENİ SEBEPLERE MUHTAÇ BIRAKMIŞKEN, O SEBEPLERDEN SOYUTLANMAYI İSTEMEN GİZLİ ŞEHVETLERDENDİR.

Allah(Celle Celalühü) bir insanı dünya için çalışmak zorunda bırakmışsa o kişi hayatını sürdürebilmek ve ailesinin geçimini sağlayabilmek için sebeplere yapışmak ve bir meslekle uğraşmak zorundadır.

Allah (Celle Celalühü) seni sebeplere muhtaç bıraktığı halde o sebeplere yapışmayıp tecridi (çalışmaktan soyutlanmayı) taleb etmen doğru değildir. Bunu altında gizli nefsânî istekler yatmaktadır. Oysa sana gereken;sebeplerin seni bırakmasını beklemektir. Sebepler seni bıraksın,sen sebepleri değil...

"Allah (Celle Celalühü) önüne tecridi koymuşken sebepleri istemen ise yüce himmetten aşağı düşmektir. Allah (Celle Celalühü) insanın önünden sebepleri kaldırmışsa, o insanın sebepleri arzulaması Allah'ın ona verdiği büyük bir nimeti ziyan etmesi, büyük fırsatları düşük niyeti sebebiyle kaçırmasıdır. Allah (Celle Celalühü) seni dünyaya çalışmaya muhtaç bırakmamışsa sen dünyaya çalışma. Çünkü bu tecrid Allah'a ibadet edebilmen için O'nun sana sunduğu büyük bir fırsattır. Yüce fırsatı düşük himmetle harcama.

3-EN YÜCE HİMMETLER BİLE KADER SURLARINI YARAMAZ

Arif bir zat bir şeyi çok ister ve himmetini güçlü tutarsa Allah (Celle Celalühü) onu kırmaz ve kudretiyle o şeyi yaratır. İsteğinin yerine gelmesi Allah'ın izni ve iradesiyledir. Fakat arifin himmeti ne kadar kuvvetli olursa olsun (mübrem) kaderde yazılan şeyi değiştirmez.(Bkz:b-18/2) isteği yerine gelmese de arif edebini yitirmez,üzüntü duymaz. Hatta çoğu kere kendisinin isteği değil de Allah'ın kaderi cereyan ettiği için- sevinç bile duyabilir. Ali b. Vefa(ra): "Biz bir şey isteyip,elde ettiğimiz zaman bir kere, edemediğimizde ise on kere seviniyoruz", demiştir.

4-TEDBİR ALMAKTAN NEFSİNİ RAHAT TUT. BAŞKASININ (ALLAH'IN) SENİN YERİNE YAPTIĞI İŞİ KENDİ ÜZERİNE YÜKLEME

Sonra olacak şeyler ile kalbini meşgul etme. Rızka Allah (Celle Celalühü) kefil olmuştur. Önüne geldiği zaman sebeplere yapış amma kalbini bu düşüncelerle yorma. Sırf tevekküle yapışıp sebepleri terketmek yanlış olduğu gibi, sırf sebeplere yapışıp Allah'ı unutmak da yanlıştır. İnsan sebeplere yapışıp takdiri Allah'a bırakmalı,her şeyin belli bir kaderi olduğunu unutmamalı ve kalbini rızık vs. endişesiyle meşgul etmemelidir.

5-ALLAH'IN KEFİL OLDUĞU ŞEYLE UĞRAŞIP, SENDEN İSTEDİĞİ ŞEYDE KUSUR İŞLEMEN BASİRETİNİN KAPALI OLDUĞUNUN DELİLİDİR.

Allah (Celle Celalühü) bizlerin rızkına kefil olmuş ve bizi sadece O'na kulluk etmemiz için yaratmıştır. O halde bizlerin,üzerimize vazife olan (ibadetle) meşgul olmamız ve gayretimizi bu yolda sarf etmemiz gerekmektedir.
Vazife olmayan şeyler ile uğraşmak ve gerçek vazifeyi eksik bırakmak basiretin kapalılığını gösterir...

6-ISRARLA DUA ETMENE RAĞMEN VERİLECEK ŞEYİN GECİKMESİ ÜMİTSİZLİĞE KAPILMANA SEBEP OLMASIN. ZİRA O (CC) İCABETE KEFİLDİR AMMA KENDİ SEÇTİĞİNE KEFİLDİR. SENİN KENDİN İÇİN SEÇTİĞİNE DEĞİL... VE KENDİ İSTEDİĞİ VAKİTTE İCABET EDER, SENİN İSTEDİĞİN VAKİTTE DEĞİL.

Allah (Celle Celalühü) kullarının dualarına icabet eder. İcabet üç şekilden biriyle olur. 1-Kula istediğini vermek. 2-İstediğini vermek yerine başına gelecek bir takım musibetleri defetmek. 3- Kulun isteğine mukabil ahirette bol nimetler vermek.

Kişi duası kabul edilmediği zaman ümidini yitirmemeli, takdiri Allah'a bırakmalıdır. Çünkü isteğinin kendisi için hayır mı yoksa şer mi olacağını o bilemez. Onun hakkında en hayırlı olanı Allah daha iyi bilir. İcabetin zamanı da Allah'ın iradesine kalmıştır. O (Celle Celalühü) neyi ne zaman tercik etmişse öyle olacaktır. Buna üzülmemeli, hatta Allah'ın iradesi tahakkuk etmesiyle mesrur olmalıdır...

7-Zamanı belirlenmiş bile olsa verilen sözün vaki olmaması seni şüpheye düşürmesin. Çünkü şüphe basiretini zedeler ve sırrının nurunu söndürür.

Cenab-ı Hakk (Celle Celalühü) : "Bana dua edin icabet edeyim", buyurmuştur.(Mü'min:60) Arif bazen keşif ve ilham yoluyla duanın kabulünü ve zamanını gördüğü halde icabet edildiğini görmeyebilir. O halde arif edebini yitirip şüpheye düşmemelidir. Musa ve Harun (as)'ın Firavun hakkında ettikleri bedduaya icabetin gecikmesini hatırlamalıdır. Musa (as) : "Ya Rabbi! Firavun ve etba'ının mallarını yok et. Kalplerini şiddetle sık ki elim bir azabı görünceye dek iman etmeyeceklerdir". diye dua etmiş Harun (as) da: "Amin" demişti. Allah (Celle Celalühü): "Duanız kabul oldu. O halde yine istikamet üzere sabit olun" buyurdu. (Bkz:Yunus:88-89)

Rivayete göre Musa (as)'ın duası 40 yıl sonra tahakkuk etti. Tasavvufta da durum böyledir. Şeyh bir şey için "inşaallah olacak", dediği halde olmadığı görülürse şüpheye düşmemelidir.

8-Sana bir marifet kapısı açılmışsa amelinin azlığına aldırma. Çünkü Hakk (Celle Celalühü) sana o kapıyı ancak kendini sana tanıtmak için açmıştır. Bilmez misin ki marifet sebeplerini sana gönderen O' dur. Amellerini ise O' na gönderen sensin. Senin O'na gönderdiğin (ibadet) nerede O'nun sana gönderdikleri nerede ?

Allah (Celle Celalühü) bazen kullarına celâl vasfını tanıtmak için hastalık,sıkıntı vs verebilir. Kahhar vasfını göstermek için çeşitli belalarla imtihan edebilir. Kul bunları bir lutuf bilmelidir. Allah'tan geldiğine ve O'nu tanıması için bir fırsat olduğuna inanmalıdır. O'ndan gelen ve kudretine delalet eden bu imtihanlar O'nu tanımada senin ibadetlerinden daha etkilidir.

(* Yahya el- Abbasi İzah ve Tercüme)