Ne umutlar, ne hayaller, ne heyecanlarla girerler çiftler dünya evine. Dünya evi demekle tam da taşı gediğine koymuş atalarımız. Çünkü evlilik, kendimizi bile tanımaktan aciz olan bize hem kendi dünyamızı hem de çekim alanımızdaki başka dünyaları tanıtır, onlarla başa çıkmayı öğretir.
Analarımızın dizinin dibinde o sıcacık atmosferi soluklanırken, sıkıntıların bize hissettirilmemeye çalışıldığı bir yaşamın kucağından, hayallerimizi de yüklenerek dalıveririz dünya evine. Burası ne Alis'in harikalar diyarı ne de pembe gözlüklerin satıldığı bir dükkân!. Burası hayatın ta kendisi. Zaman zaman içimizi kıyan acılarla boğuşmayı öğrenirken, neden evlendim diyerek isyanları oynarız.Kimi zaman sakin ve huzurlu günlerin günlerin güzelliğiyle, eşimize olan aşkımızı tazeleriz bu dünya evinde. Gücünü günebakanlar gibi güneşten alarak ,çilelere göğüs germeyi öğrenen insan için, bir tasavvuf okulu olur dünya evi.
Burada sevgi, saygı, sadakat geçer akçe. Sadece güzellik uğruna tutkuya varan bir bağlılıkla ya da yerine gelmesi gereken bir görev anlayışıyla yapılan evliliklerin sonu ise tam bir fiyasko…
Evet, ameller nasıl niyetlere göre değer kazanırsa, evliliğimizin de kalitesi, evlenmeden önceki niyetimize göre değer kazanır. Bir insan ne için evlenmek istediğini, aradığı şeyleri kendisine sorarak, cevabını da dürüst bir şekilde verirse bu muhasebesi sonucunda seçeceği kişide de hataya düşmesi zorlaşır.Tabii bu demek değil ki kusursuz bir eş bulsun. Yani kimle evlendiğimiz kadar neden evlendiğimiz de önemli.
Allahtan gafil, fâsık bir yaşantı süren insanın da evlilikteki niyeti de, gidişatı da bu yaşantının niteliğinde olur. Son yıllarda medyanın çok büyük bir etkisiyle, anne babaların da göz yummasıyla flört trafiği çok yoğunlaşmış olarak görülüyor.Genç kızların ve ebeveynin düşüncesi şu ortak noktada buluşur çoğu kez. Zengin ,yakışıklı, parmağımıza dolayabileceğimiz bir damat. İş erkek ailelerine gelince, durum biraz farklıdır.Mutaasıp olarak vasıflandırdığımız avâm tabakadan bir aileyse delikanlının ailesi , oğulları çıktığı kızı beğense de , gezmesine tozmasına müsaade ederler (hani erkeğin elinin kiri olarak görürler ya )ama iş ciddiyete binince mahalleden ya da akrabadan temiz kız dedikleri bir genç kızı ,gelin adayı olarak gösterirler.Genç erkeğin niyeti de, kızlara karşı güveni sarsıldıysa bu olur zaten .Sanki kendisi sütten çıkma ak kaşıktır. Biraz güvenebileceği bir kızsa karşısına çıkan, evlenmek isterler ama sadece boyuna posuna ,kaşına gözüne vurularak yapılan bir evlilikten ne hayır çıkar siz söyleyin.Maskelerin arkasında koca bir hayat geçer mi?
O bizim ortada kalmış biraz saftrik biraz da nefsine düşkün kızımız da , başka bir limana doğru yelken açar ,biraz hüsranla biraz da umutla . Ruhlarının pek anlaşmadığını fark ettiği, güzelliğine de burun kıvırdığı halde temiz aile kızıyla evlenen delikanlı, hem kendini hem de eşini mutsuzluğa sürükler. Bu tipler ne yapmaya çalışıyor hayrete düşmemek işten bile değil. Kendisine eş değil de ana babası için iyi bir gelin, evlatları için iyi bir anne, evi için de bir hizmetçi arıyordu galiba; dostlar alışverişte görsün misali. Karım annemle güzel geçinsin de ben de dışarıda günümü gün ederim mi diyordu acaba? Günaha alışkın ya hani! Karısının güzel yanlarını görmek yerine, yasak olan şeyler ona daha cazip gelir. Yanlışlar yanlışlar …
Ne gelirse başımıza Allah'ın belirlediği çizginin dışına çıktığımız ve onunla aramıza saçma sapan ve manyamış perdeler çektiğimiz için gelir oysa ki…
Aldatan da, aldanan da ( burası tartışılır) evde kocasını bekleyen de mutlu olamaz bu oyunda. Evde kocasını bekleyen kadın sabrettiği ve düzgün yaşadığı müddetçe mükâfatlandırılacaktır. Ama ya diğerleri?..
Birçoğumuz farklı konularda da olsa sonsuz olan hayatı sonlu olan hayata kurban etmiyor muyuz? Sirkenin balı bozduğu gibi günah da bizi bozmuyor mu?
İnsan yaratılışı gereği hep güzeli arar, hep iyiye güzele hayrandır. Fakat bu arayışlarımızı, potansiyelimizi gayri meşru yollardan gerçekleştirirsek, utanılacak fiiller bize bir bumerang gibi çarpacaktır her iki dünyada da. Her çiçekten bal almaya alışmış bir adamın ruhu, fıtratından giderek uzaklaştığı için, gayri meşru sahalarda mutlu olduğunu zanneder. Bir tadına varsa Allah demenin bir tadına varsa secde etmenin;'' işte ben buyum'' diyecektir pişmanlıkla. Ne kadar günaha batıp, arzularının peşinden gitse de, hep bir yanı kendine öfkelidir, kendinden nefret ediyordur. İşte bu onun temiz yanından, fıtratından geriye kalan kırıntılardır.
Dedik ya ne için evleniyoruz… Bir adam karısıyla çok güzel olduğu için evleniyorsa daha evliliğinin arifesinde bile karısından daha güzel birçok kadın görebilir. Bir kadın kocasıyla zengin olduğu için evleniyorsa kocası iflas edebilir ya da kocasından daha zengin bir adamla mutlaka karşılaşır. Kalıcı olan tek şey ahlâktır. Bu sebeple Peygamber Efendimiz ''Kadınlarla güzellik için evlenmeyiniz. Belki güzellikleri onları tehlikeye sürükler.Onlarla malları için de evlenmeyiniz,belki malları onları azdırır , isyana sevkeder.Fakat onlarla dindarlıkları için evleniniz.Yemin ederim ki, burnu kesik, siyah, dindar bir cariye dindar olmayan hür bir kadından daha üstündür.''Başka bir hadislerinde de ''Allah her kime saliha bir kadın nasip etmişse dininin yarısında ona yardım etmiş demektir.Geri kalan yarısında da Allah'dan korksun.''buyurmuştur.
Tabii bir insanın kendi güzelliğine denk bir güzellik arayışı ona çok görülmez. Dinimize göre de çiftler arasında birçok alanda denklik olması efdâldir. Ama seçeneklerimizi iyi belirleyip önem sırasına göre sıralamalıyız. Hem ahlaklı, hem ilim sahibi, hem de güzel eş bulduysan ne âlâ..
Kaç yıllık evli olduğu halde, kocası ya da karısı biraz göbeklenip, eli yüzü kırışmaya başladı düşüncesiyle ''seni artık eşim gibi görmüyorum'' diyerek boşananlar da yok değil. Eee sadece fiziksel özelliklere bağlı bir evlilik de yaş ilerledikçe yaşlanacaktır. Hani onun için deli divaneydi, dizeler döktürmüştü kâğıtlara, yastığını ıslatmıştı gözyaşlarıyla. Çok duygusal bir insandı hani! Bu mu duygusallık! Doğrusu bu duygusallık…
Ama iş duygulu insan olmaya gelince, orada durmak lâzım. Duygulu insan, aklını duygularının arkasına almayan insandır. Duygulu insan, eşi yatalak bile olsa gözünü ondan ayırmaz, eşi yanında yaşlandığı için sevinir. Duygulu insan, canım cicim sözlerini çok sarf etmese de marketten eli dolu geldiğin de çocuklarının poşetlere saldırmasıyla sanki yeniden doğar. Duygulu insan, iyisiyle kötüsüyle eşiyle geçirdiği mazisini sever… Maymun iştahlı bu çiftler boşanınca da, bunların anne babaları, neden böyle oldu diyerek başlarını duvarlara da vursalar durum nafile. Çocuklarının bu hazin sonunu onunla bununla flört etmesine izin verip, maymun iştahlı olmasını sağlayarak, Allah 'ın koyduğu kurallar çerçevesinden kendilerini, dolayısıyla çocuklarını da çıkararak anne babanın bizzat kendisi hazırlamıştır esasen.
Buraya kadar anlattıklarım, toplumumuzun ne yazık ki yaşanan gerçeklerinden bir portre. Dinimizin emirlerine karşı lâkayt davrandığı halde, etik olma, erdemli olma adına hoş bir evlilik sergileyen çiftlerde yok değil. Çünkü evlilik bir performans meselesidir. Güzel yemek yapmak gibi bir şey yani. Müslüman ya da kâfir birçok insan güzel yemek yapabilir. Önemli olan bazı değişmez kurallara uymak, bu performansı yakalayabilmektir. Fakat şunu da göz ardı etmemek lazım. Besmelesiz yapılan yemekte ve besmelesiz yenilen yemekte, yapılması gereken en önemli şey atlandığı için nasıl ki bereket hâsıl olmazsa ve Allah'da hoşnut olmazsa Rabbimizin rızası önemsenmeden etik insan olma uğruna randımanlı yürütülen evliliklerde de tat, tuz, bereket olmaz. Lezzet varmış gibi görünse de gizli bir kekremsi tat hâkimdir. Zaten Allah korkusunun pek düşünülmediği ibadetten uzak bir evde kavga gürültü olmasa bile, makine işleyişinde nasıl bir güzellik varsa işte bu evlilikler de o nispette güzeldir. Sancısız ama ruhsuz bir aile…
Kendilerinde ahiret bilinci ve Allah korkusu'nu geliştirmiş insanların evliliğine gelince, bunlarda sıkıntılardan tartışmalardan muaf değil. Müslümanca yaşamaya da çalışsak tartışma birçok evlilikte zaman zaman olur. Önemli olan tartışmamak değil, tartışmayı dallandırıp budaklandırmamaktır. İletişim noktasında en fazla düşülen hatalarda genellikle;
-Dinlemeden konuya dalmak.
-'Senin ailen de böyle' gibi sözlerle genelleme yapmak.
-'Sen eskiden de böyle şeyler yapardın' diyerek maziyi gündeme getirmek.
-Sırf üste çıkmak amacıyla çelişkili ifadeler kullanmak.
-Her iki tarafında 'beni çok kırıyorsun' gibi sözlerle karşı tarafı yumuşatması yerine nasihatlere geçmesi.
-Unutulmayacak ağır sözler ve ithamlarda bulunmak vb.
Şu üç günlük dünyada eften püften meselelerle hem kendimizi hem de çocuklarımızı buhranlara sokmak mantıklı mı? Evliliğimizin vadesi dolmadan onu kurtarmak yoluna gitmek gerekmez mi?
Hiçbirimiz kusursuz değiliz. Evliliklerimizde kusursuz olamaz aşikâr. Fakat bu demek değil ki kendimizi değiştirme yoluna gitmeyelim.'Ben buyum beni böyle kabul et' demek işin içinden kolayca sıyrılmaktır. Madem güzel ahlak herkes için gerekli, Peygamberimiz de eşleri de hayatlarının her anında nasıl yaşanılması gerektiğini öğrettiler; bizlerde onları örnek alarak biraz dişimizi sıkmalıyız. Sadece 'namaz kılıyorum daha ne yapayım?' demekle bu deve güdülmez. Eşimize odaklanmaktansa, kendi kusurlarımıza odaklanmalıyız. O mücadele etsin ya da etmesin, belki bizim çabamız sonucunda Allah eşimizi de değiştirecektir.'Allah bir aileye hayır diledi mi onlara yumuşaklık ihsan eder .' buyuruyor Resul -û Ekrem. İsteyeceğiz Allah'tan, adam olmayı isteyeceğiz. O' nun hoşuna gidecek ameller yapacağız.
Çilelerle zorluklarla kazanılmış bir huzur, yıllar sonra kazanılmış bir çocuk gibi evimizi şenlendirecektir…