Feyz: Efendim nerelere tebliğ yapılmasını tavsiye edersiniz?
Nimetullah Efendi: Memleketimizin bir tarafın da Moldova var, orada Gagavuz Türkleri var değil mi? Bular bizim komşularımız. Efendimiz buyuruyor ki, Allah'a, ahirete inananlar, komşularına ikram etsin. O taraflar hep komşularımız. Yunanistan, Bulgaristan, Macaristan'da da çok Türk var, dedelerimiz hep oralarda hizmet etmişler. Bir çok camiler medreseler hala duruyor. Komşularımızı ziyaret ettikçe hiçbir hizmet olmaz kimsenin sevgisinide kazanamayız. Türkiye'yi bütün dünya seviyor aslında. Gezdiğim ellibeş ülkeden selamlar gönderiyorlar Türkiye'ye. Sen geldin iyi yaptın bizi boş bırakmayın diyorlar.
Ben de onlara namaz kıldıktan sora onlara diyorum ki, "Şimdi buradan gidiyoruz, sizin içinizde yüzünden kuran okuyanınız var mı? Evet var, güzel kuran okurlar. Öyle ise siz imamsınız."dedim. Ben oradaki türk karşılaştığım Türk kardeşlerime de "Türkiye'den geleli epey oldu, gidip gelsem bile türkü dinlemeye vaktim yok. Onun için Türkü dinlemek istiyorum. Sesi güzel kardeşler varsa onların odalarına gidelim, bana Türkü söylesinler" dedim. Hemen bazılarını öne çıkardılar. "Bunun sesi çok güzel hocam bu çok güzel şarkı türkü söyler" bende onlara "Öyle ise sizde burada müezzin olur" dedim. Yani Rusya'da bunları yaptık daha yapılabilecek ne hizmetler var. Bir insan gittiği yerde iki gün kalsa, iki günde bir müslüman kardeşe ezanı öğretir, Fatiha'yı öğretir. Bilhassa emekli hoca efendiler müezzinler size büyük işler düşüyor. En azından kısa ziyaretler olabilir. Bunun lezzetini bilmiyorsunuz eğer bilseniz biz gitme desekte gidersiniz. Hadis-i şerif dinleyenlere okuyanlara ben çok hürmet ediyorum, benden daha kıymetlidir onların imanları.
Çünkü efendimizin mübarek hadisidir bu, on üç sene Mekke-i Mükerreme, on sene Medine-i Münevvere'de terbiye ettikten sonra, "Bu getirdiğim din hakkında ne buyurursunuz" diyince, "Ya Rasulullah, düşmandık bizi kardeş ettin, vahşi idik bize İslam medeniyeti getirdin." dediler. İşte İslam medeniyeti geldiğinden beri güzel olarak Türkiye'mizde yaşanmaktadır. Bunlara da şükür edelim. Efendimizin bir sözü de, "Benden bir ayette biliyorsanız tebliğ edin." Sözüdür. Bu da Allah ve resulünden şahadetname. "Siz öyle bir hayırlı ümmetsiniz ki insanları hayırlara davet eder şerlerden muhafaza edersiniz, kurtuluşta bu yoldadır." Allah tarafından ayet bu söylediğim. Efendimiz de, benden bir ayet biliyorsanız tebliğ edin diyor. Ben bilmiyorum hocam demesin bir insan. Siz birilerine söylerseniz umulurki o da birilerine söyler en azından ehline söyler.
E... bunları hep gördük biz. Ravza hikâyesini yazmışsınızdır, kızcağızı davet ettim Müslüman oldu. Altı dilden şimdi davet ediyor. Şimdi benden daha hayırlı o kızcağız. Japonya'da altı dilde imanı anlatıyor. Onun için okuyanlara ben hürmet ediyorum. Bu nasihatları boşa atmasınlar. Bu söylediklerimi iyi okuyun başkalarına da okutu. İnsan mahallesini geziversin, sen oku bana yarın verirsin desin. Böyle de olur yani. Şimdiki imkânlar çok. Kitapta oluyor, internette oluyor…
Ziyarete gittiğimiz yerlerde iki üç günde bir cami açmak nasip oldu. İmamlar tayin edersin. Bir yerde değil de kaç yerde yaptım ben bunu. Suudi Arabistan'da, Taif'de, Cidde'de, Riyad'da hatta Mekke-i Mükerreme'nin köylerinde, Medine-i Münevvere'nin köylerinde, kardeşlerimizin şahittir beraber yaptık. Ben evleri mescit yaptı. Evin bir odası mescit oluverdi. Yazın giderlerse yazın her yerde mescit olabilir. Orada mescit yoksa, hemen bir yerin ortasında, şurası mescit olsun, ben iki gün burada size namaz kıldırayım deyin işte bir mescit. İki günde öğrenecek insanlar da bulursun, zaten ezan öğretirsin. Bu vesile ile namaz başlamış olur. Oradan da talebeler getirilir. Çeşitli müesseselerimiz var elhamdülillah. Bunlara da ehemmiyet verip günahlara tövbe istifar edip, ya rabbi bizi dinine hizmet etmeye kabul eyle denir. Böyle dua etmek gerek. Burada da güzel bir şey var yazanlar için, okuyanlar için, söyleyenler için.
Bir insana ya bir yazı ile ya bir lisan ile dine dünyaya faydalı her kelimesine Cenab-ı Hak bir senelik nafile ibadet sevabı veriyor, her kelimesine. Bir şey öğrenen insan hemen etrafına haber verecek. Burada Japonları taktir etmek lazım, dinlediklerini hemen başkalarına söylüyorlar. Mesela kitap veriyoruz belli sıkıntıdan kurtulursun diye dua veriyoruz. Hemen başkaları ile paylaşıyorlar. Rasulullah Efendimiz, "ya eyyühen nas kulhu la ilahe illallah tuflihun" buyuruyor. Bunu okursan her sıkıntıdan kurtulursun. Sarhoşlar bile kurtulur mu? Evet onlarda kurtulur. Hemen başlıyor adam, arkadaşları sarhoş, her sıkıntıdan kurtuluşun yolunu bulduk. "La ilahe illallah Muhammeden Rasulullah." Ondan sonra da telefon ediyorlar, telefonlarımız var, Türkiye telefonu var, Japonya telefonu var. www.nimetullahhoca. Davet ettiklerimizi de Japonya'ya gitse bile Japonya'da camilerde misafir ediyoruz. Yani ben olayım olmayayım fark etmez. Ben talebeyim herkese talebelik tavsiye ediyorum. Talebe olan aynı zamanda âlimlerle beraber olur. Güzel bir söz var, "Âlimler için gurbet olmaz, cahil için de vatan olmaz."
Her zaman birilerine bir şey öğretmeye çalışmalıyız. Bir de "niğmel refik hüsnül huk" diye bir söz var, "ne güzel arkadaştır güzel ahlak." Bunlar güzel sözler, hepsi ayetlerle hadislerle kuvvetlenmiş, nereye giderse o güzel ahlakıyla gider insan. Arapların kullandığı sözler bunlar. Bunları kuvvetlendiren şeyler var. Mısır'ın Ezher-i şerifinin rektörüyle Mekke-i Mükerreme'de tanıştık, dedim ki efendim ben inşallah Mısır'a geleceğim. Daha hiç gitmemiştim Mısır'a geleceğim inşallah, Türk kardeşlere ve talebelere nasihat etmek istiyorum, talebeleriniz çok. Daha evvel Mısır'da okuyan hocalarımızdan biz istifade ediyoruz. Burada benim istifade ettiğim Emin Saraç Hoca efendinin kardeşi Osman Saraç Hoca efendiler. Ben onların memleketindenim. Onlar daha şerefli büyüklerimiz. Burada Doktor Ali Özek var, o da İslam enstitüsü müdürüydü eskiden, onlar Mekke-i Mükerreme'ye geldiler, Medine'-i Münevvere'de oralarda talebe gezdirmek nasip oldu. Bunlar hep Mısır'da okuyan âlimlerimiz. Ali Yakup Efendi hazretleri vardı mübarek. Âlim yani. Benim vaazlarımı dinliyordu âcizane Mekke-i Mükerreme'de. Utanıyorum efendim dedim yok en iyi sen yapıyorsun, çok dikkat et dedi. Ondan da bir söz daha aldım. Buyurdu ki Ali Yakup Efendi hazretleri İstanbul'dan ulemamızdan, Allah şimdiye kadar göçenlerimize göçeceklere rahmet etsin. Buradaki ibadetler yüz binle katlanıyor ve buradaki sizin tanıştığınız her insanla da muhabbetler yüz bin derece oluyor. Hacda görüştük, Medine-i Münevvere'de görüştük, Mekke-i Mükerreme'de görüştük, yani o görüştüğümüz kardeşlere de ben ayrıca selam söylemek istiyorum. Bilhassa emekli kardeşlerimizin üzerindeyiz şimdi.
Yani bir şey alıp satıversin, mübarekler Mekke-i Mükerreme'den Medine-i Münevvere'ye hicret edince oradakilerden iki evi olanlar bir evini vermek istedi. Böyle şeyler çok yapıyorlar onlar. Siz bize çarşının yolunu gösterin dediler, eviniz sizin olsun. Hatta iki evli olan biri, "afedersiniz efendimizden ben izin alabilirsem birini boşayayım sizi evlendireyim siz bekârsınız" diyor. Yani öyle her şeyi bırakıp geldiler, kiminin ailesi yollarda şehit oldu. Onlar dediler ki bize sen çarşının yolunu göster. Bir ip aldılar, kesecek bir şey aldılar balta gibi bir şey hemen bir şeyler getirip çarşıda satmaya başladılar. Sonra büyük zengin sahabeler oldu Çok büyük hizmetler yaptılar. Bu sebeple, insan bir şeyler alsa götürse ve ticareti bilen insanlar yanındakileri de alıştırsa, bir yerlere gönderen kardeşlerimiz var Rusya gibi, gönderiyor yanında çalışanını, oralarda yavaş yavaş ticareti öğrenmeye gönderiyor. İnsanlara iyilik yapmaktan zarar görmezsiniz Allah indinde...
Sibirya'da işittim, bir imam efendi dedi ki Müslüman kardeşlerimiz geliyor, Araplardan Türklerden burada Rusları Müslüman edip evleniyorlar. O da iyi bir şey de, keşke bizim kızlarımızı alsalar da bizde Türkiye'ye gidip gelsek. Yani böyle diyenleri işittim ben. Keşke bizim kızlarımızla Türkler, Müslümanlar evlenmiş olsalar ne iyi olur diyorlar. Türkiye'yi ziyaret etmemize vesile olur diyen kardeşlerimiz de var.
İki sene evvel de ramazanda oradaydım, yemeğe davet ediyorlar, yemekten sonra da yedirdiği insanlara biraz bahşişler veriyorlar. Osmanlıdaki kültür devam ediyor. Almam derse birisi diyor ki, islam'dan bir bu kaldı, biz başka bir şey bilmiyoruz, yasak etmeyin bize bunu diyorlar. Türkiye'mizden bir kaç genç talebemiz gittiler. Şimdi o paralar yetti. Evlendiler de, oralarda güzel işler yapıyorlar. Bu hocalardan birisi dediki " Sana para verecekler" "Ben ağladım para almaya gelmedim" dedim. Hocalardan birisi dedi ki, hocam sen bunu almazsan, bu kibirli hoca derler, sözün tesir etmez. Alırsın, sen de başkasına verirsin dedi. Gönenli hocamızı da rahmetle analım, o da buyurmuştur "la rette vela taleb" Yani, istemek yok verileni red etmek de yok. O mübarek tabii büyük işler yaptı, ne kadar okuttu. Yakında anma olacakmış fatih camiinde, ayın altısında.
Feyz: Nasıl dua etmeliyiz, duanın kabul olduğu zamanlar hangileridir?
Nimetullah Efendi:Seher vaktini de söylemek lazım. Seher vaktinde dualar kabul oluyor. Allah-u Tealâ hazretleri nida ediyor, işte o nidada horozlar da ötüyor o zaman. İşiten Allah'ın nidasını, "ey kullarım, kalkarsanız, bu vakitlerde günahlarınıza tövbe ederseniz af ederim, hayırlı ilim isterseniz veririm, helal bol rızklar isterseniz, ne isterseniz veririm." On ikiden başlıyor, güneş doğuncaya kadar. Allah'ın nidalarına, "ya rabbi bizlerle beraber bütün kullarını af eyle, bizle beraber bütün kullarına hayırlı ilimler ikram eyle, bizlerle beraber bütün kullarına hayırlı rızklar, evlenme ihtiyacı olanlara hayırlı evlilikler ver." Bunlara da çok dua etmeli, hayırlı zürriyetler. Dünya geniş, İslam'ı biz bunlara öğretemediğimiz için fazla çocuktan korkuyorlar, "aman çok olmasın." İki şeyden korkuyor, birisi terbiye edemem diye korkuyorlar, (terbiye edeni unutmuş, terbiye eden Allah Tealâ hazretleri) İkincisi, benim maaşım yetmez, aman ikiden fazla olmasın. Bunlara dikkat etmek lazım. Rızk vereni unutmuş.
Allah-u Tealâ hazretleri Kur-an'da buyuruyor ki, sizin çocuklarınızın ve sizin rızkınızı ben veriyorum. Bizi nasıl yarattığını hiç bilebiliyor muyuz? Kendisinin lütfü ile yarattı ikram etti. Bunlara çok tövbe ederek, birde günahlardan tövbe için. Yine bir hadisi Kutsi, cenabı hak buyuruyor, "kulum günah işlerse, benim rabbim var beni af eder diye tövbe ederse, hemen af eder onu." Bir daha sıkıntı gelmiş başına, bir günah daha işlemiş, "benim rabbim var, başka gidilecek kapı yok ki. Tövbe eder yine af eder. Gene tövbe eder yine af eder, böyle tekrar edin diyor Allah-u Tealâ hazretleri. Sonunda da buyuruyor ki, "kulum tövbe ya rabbi tövbe ya rabbi estağfurullah diyerek yorulabilir, ben kullarımı af etmekten yorulmam" buyuruyor. Bunlar hep güzel şeyler, birbirimize söylemeye de dikkat etmek gerek.
Ebubekir efendimizin (Allah onlardan, şimdiye kadar göçenlerden göçeceklerden razı olsun.) "ya Rasulullah, öyle sözler geliyor önümüze ki, insanlara söylemek icap eden sözler geliyor da henüz yapamamışız, söyleyebilir miyiz? Efendimiz buyuruyor ki, Söylersin, söylediğiniz için onların yaptıklarından size sevap gelir. Söyleye sizin de yapmanız kolaylaşır. Mesela işrak namazı kılıyoruz değil mi. Evliyalardan bu beş şeyi de söyleyelim bari hazır bulduk sizi. Şibli hazretleri buyuruyor, "beş şeyi düşünüyordum, beş ilacı buldum; birincisi, dünyada geçim derdini. Bu kadar insan var onların arasında ben nasıl geçineceğim. Bunu düşünüyordum, bunun ilacını duha namazında buldum. (Dört rekât da olur, iki rekât da olur. En son sekiz rekata kadar. Duha namazı dokuzdan başlar öğleye kadar devam eder. Dokuz, sekiz de olabilir. Çünkü ondan evvel işrak namazı var o burada zikir edilmiyor da efendimiz buyuruyor, sabah namazından güneş doğduktan yirmi yirmibeş dakika sonra, iki rekât. Memleketimizde kırk beş dakika. Yalnız yirmi dakika sonrada kılınabilir. Camilerde bazı otururlar, nerde kılsa da olabilir. iki rekat namaz kılarsa kabul olunmuş hac ve umre sevabı verilir, ne kadar mühim şeyler bunlar, iki rekat da hacet namazı kılınsa ne güzel olur.) İkincisi, kabrin karanlığını düşünüyordum, kabrin ışığını teheccüd namazında buldum. (Yani on iki ye kadar uyumadıysa on ikiyi geçerken kılsa da olur. Hatta yatsıdan sonra iki rekat teheccüd niyetine kılarsa o da olur diyen alimler var.
Ama gece kalkıp da kılmak daha da hayırlısı. Ezana yarım saat kalıncaya kadar kılınabilir.) Üçüncüsü, münkir ve nekir'e cevabı düşünüyordum, rabbin kim diyecek, dinin ne, peygamberin kim, bunları düşünüyordum, onun ilacını Kur-an okuyup okutmalarda buldum. (Okutmayı da zikir etmek lazım, bildiği kadar, oturduğu yerde hemen bir Elham oku, bir de sen oku arkadaşım de, öğretmek daha kıymetli tabii.) Dördüncüsü, sırattan geçmeyi düşünüyordum, zaten buradan müjdeler başlamış oluyor. Yani sırattan geçmeyi düşünüyordum, sırat köprüsünden geçmenin kolayını sadaka verip oruç tutmalarda buldum. Bunlar hep Kur-an'dan Hadis'ten çıkarılan şeyler. Beşincisi, cennetin kapısına kadar geldik ama kapı kapalı, cennetin kapısının açılmasını gizli yerlerde ağlayarak zikir etmekte buldum. Peki, bununla tamamlayalım.
Feyz: Başka nerelere gittiniz?
Nimetullah Efendi: El-Ezher'in rektörü Ziya Çaat-ül Hak Şeyh, Allah şimdiye kadar göçenlerimizin göçeceklerimize rahmet eylesin, Mekke-i Mükerreme'de tanışmıştık, bir kaç yerde beraber yemek yedik, ben dedim efendim bir gelmek istiyorum Mısır'a. Allah nasip etti Rusya'dan geçiverdik. Bundan on altı on yedi sene evvel. Bunda da güzel hatıralar var ama Efendimizin Medine-i Münevvere'ye gittiği zaman devem nereye çöker hadisesi. Tanıdık var çok, ama nerede akşam olursa, akşam olmuştu oradan çıkınca en yakın mescitte dedim ezan okuyabilir miyim? Ezan okuduk, namaz da kıldır dediler. Birisi dedi, benim misafirim ol, peki, gittik. Orda dedim ki yatsıda ezan okudum, namaz kıldık beraber dedim sabahta ezan okumak istiyorum, beni kaldır dedim ev sahibine, imama da söyledim, ben inşallah sabah ezanını okuyayım dedim, ezan okumakta çok mühim bir şey, gittiğimiz yerlerde ezan okuyoruz. Sabahleyin bir de gittim ki ezan okunmuş. Hoca efendiye dedim, yahu mahrum oldum hoca efendi. Bir daha okuyuver dedi bana. Bende delilik var ya... Okurum hocam sen izin verirsen dedim. Bir ezan daha okudum, müezzin efendi geç kalmış, o da geldi. Cemaat çoğalıverdi. Sevindiler. Sonra da dedim beni götür arkadaşıma. Beni götürecek, küçük bir çantam var burada kalsın. O diyor ki ben taksi şoförüyüm, seni akşama kadar gezdireceğim. Sen fî sebilillah geziyorsun, akşama buraya dönelim. Dedim ki ona, mübarek dedim, sen çok büyük işler yaptın, o kadar san zahmet verdik, çantayı bırakmadım, gizli bir şey var dedim yoksa çantayı bıraktıracak adam geri getirmek için. Dedim ki sizde ‘Çuha' diyorlar, bizde Nasrettin hoca diyorlar.
Hoca bir gün ağaca çıkacakmış da ayakkabısını yanına almış, belki oradan öteye bir yol olabilir im diye. Onu söyleyince adam razı oldu. Böyle gülecek şeyimiz var. Razı oldu. Daha ilk gittiğimiz yer. Ooo, hocamız geldi diye kucaklıyorlar, seviniyorlar, bizim taksicide ağlıyor misafirim elimden gitti diye. Bu kadar üzüldü misafir gitti elimizden diye. Bunlar muhabbetli şeyler. El Ezher'in şeyhine gittik, orda o şimdi, eskiden tanıyor ya beni, dedi ki Nimetullah hoca, Şeyh Nimetullah hoca geldi. Mısır'ın tebliğ büyükleri ile beraber gittik. Telefon ediyor oraya buraya Türklere de intizam edin talebelere nasihat etsin. Bir güzel söz var onun için söyleyeceğim, Arapçasını söylüyorum şimdi, "men celese indel âlim saate in el ekele meaul lokmatein evsemia minhül kelimetein evmaşaama hutbeteini ataru hulehu cennetein min külli cenne misli ha ledünyatül merratein" diyince, "men galeha" (kim söylemiş bunu) dedi. "efendim, ahatminel müslimîn" (Müslümanlardan birisi) söylemiş. Filipinlerde söyledim de katardan gelen büyük bir âlim dedim ki böyle şeyler var efendim sizden istifade ediyoruz. Ben talebeyim, istifade ediyorum diye söyledim. Dedi ki bu sözü kuvvetlendiren ayetler de var hadisler de çok dedi. İnsaflı alim şimdi onun Türkçesini söyleyeyim: Bir insan bir alimin yanında iki dakika otursa, iki lokma beraber yese, kendisi de götürür her halde bir şeyler. Birisi yanıma geldi oturdu daha gitmeye niyeti yok diyor ki efendim seninle iki lokma yemeyi ben çok seviyorum, ayrılmam yanından diyor. Onun için hediyelerinde çok sevabı var. Öylece iki dakika otursa, iki lokma beraber yese, iki kelime dinlese, bu da çok büyük bir şey.
Kendisinde ilmi olan kişi, dinleyen okuyan birine bir şey söylesin hemen. En çok söyleyeceğimiz şey de, la ilahe illallah Muhammenden Rasulullah. Her söylememizde imanımız tazeleniyor, günahlardan kurtuluyor, gayri Müslim de Müslüman oluyor. Bunların delilleri pek çok. Birisini söyleyeyim size, bir Yahudi'nin oğlu var, genç. Efendimiz ona "la ilahe illallah de" diyor. Genç, babasına bakıyor. "Muhammed a.s. buraya kadar gelmiş, söyle oğlum" diyor ve genç söyleyip vefat ediyor. Efendimiz sahabelere dönünce, "ya Rasulullah bu kadar sevinçli görmedik sizi, diyorlar. "Ümmetimden birisi cehennemden kurtuldu." Diyor. "Men kale lailahe illallah muhlîsen min kalbi tahlel cenne." İhlâsla söylerse sonsözü lailahe illallah olan cennete gider. Ben şimdi gidersem, inşallah hadisi şerifler için bir gün ayrıca gelelim. Bir de tanıdığımız âlimler, dünyanın her yerindeki tanıdığımız âlimler, onların da isimleri bulabildiğinizde, bazıların resimleri bende var bir kaç tane şimdi. Herkes birbirine lailahe illallah söyletsin, çok faydası var. Başkası bir kere de söylese Müslüman olur. Bunları çok gördük. Orada bir âlim dedi ki, ben Şeyh Nimetullah hocayı tasdik ediyorum, ben de hadis buldum dedi. Hadis-i şerifte efendimiz birine "la ilahe illallah de" buyurmuş. Lütfen la ilahe illallah söyler misiniz? Tebessüm ederek demiş ki, "söylemem." Adam söylerse, manasını anlıyor. Üç yüz atmış putu inkâr edecek adam. Bu bizim için delildir. Efendimiz buyuruyor. Peki, ikrah ederek bir kere söyler misin muhterem kardeşim, sevmeyerek bir kere söylüyor ve oda Müslüman oluyor.
Hz. Ömer, öldürmek için Efendimizi ararken kız kardeşinin evinden kuran sesi ile hidayete geldikten sonra İslam'a çok hizmetlerini biliyorsunuz. Bir de devlet reisi olunca, gündüz uyursam insanlar helak olur, gece uyursam ben helak olurum diyor. Japonya'da sohbet ederken, sabah oluverdi, baktım, bir Arap iki üç tane Pakistanlı. Dedim yarın sizin işiniz vardır. Nimetullah hocanın işi yok gücü yok, bu adam yarın uyur. Hazreti Ömer efendimiz buyuruyor, gündüz uyursam insanlar helak olur gece uyursam ben helak olurum. Onlar böyle çalıştılar gündüzde meydanlarda. İran hükümdarı, Müslümanlar bize geleceklermiş, bizi feth edeceklermiş gidin bir bakın diye adam gönderiyor, İran'dan elçi gelince diyor ki devlet reisi nerde, hükümet konağı nerde. Hükümetin konağı yok. Devlet reisinin evi nerde, evi de yok. E nerede bulacağız?, ağaçların dibinde, biraz kaylule yapar hurma ağaçların dibinde, ihtiyacı olan onu uyandırır görüşür. Devlet reisi. Gece de arıyor kapı dolaştıklarını siz biliyorsunuz yazmışsınızdır.
Peygamberimiz sahabe efendilerimize öğretti sahabe de tabiine yani ondan sonra tebe-i tabiin. Bizim zamanımızda da böyle insanlar var, cenabı hak ömür verdiği için bana, küçüklüğümden babamın şeyhinin geceleri gezdiğini hatırlıyorum. Gece on ikiden sonra atlara biner bizim memleketliler, işte burada Tokatlılar var, Tokat Erbaa'dan kalkar Lâdik köylerine kadar gezerlerdi.
Ben Kore'de ağladım bir şey yapamıyorum diye. Üzülüyorum. Üzülürken dört tane talebenin gelişi var, işaretle onları oturttum, ondan sonra da şimdi bakalım ne yapacağız , ben değil de bir sahabe geçseydi buradan memlekete doğru, memleket reisine gider davet eder hepsi Müslüman olurdu dedim kendi kendime hayıflandım. Ama nasıl ağlıyorum ben yapamıyorum diye ... Ya rabbi ben sahabe efendilerimizin yolundan geldim. Öyleyse hemen al dedi, lise talebeleri geldi, ondan sonra başladım dilimi işaret ederek, "La ilahaillallah Muhammeden Rasulullah", nerde anlayacak, işaretle. Beni dinleyen Araplar gülmekten bayılıyor, elimi ağzıma koyuyorum, "Lailahe illallah Muhammeden Resulullah", üç kere söylettim. Sonra isimlerini Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali koydum. Ondan sonra camiyi işaret ettim girdiler, tamam. Ondan sonra onlara hemen ikram etmişler. İslam'da ikram var. Allah'a şükürler olsun yani "dil bilmiyorum bir şey yapamam" da dememek lazım. Nasıl hacılar su için, ekmek için işaret ediyor, onlarda işaretle anlaşıyorum. Yıllar sonra beni Medinede bir genç yakaladı beni tanıdınmı diyor. Baktım hatırlatırsan tanırım evladım dedim. Kendini tanıttı çok duygulandım o gençlerden birisi çıktı bak iman aşısı tutmuş Allah (Celle Celalühü) lutf etmiş...
Feyz: Gençlere evlilik husun da ne gibi tavsiyeleriniz olacak?
Nimetullah Efendi: Gençler kendilerini haramdan muhafaza etsinler. Hatasız kul olmaz işledikleri günahlara tövbe etsinler. Bu konuda çok misaller verebiliriz.
Evlilik insanı bir çok günahlardan muhafaza eder. Onun için gençleri evlendirmek çok önemlidir. Buna ön ayak olmak lazım. Ailelerde küçük şeylere özellikle dünyalık şeyleri bahane ederek evliliklere mani olmasınlar.
İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Hz. Aişe ensardan, bir yakını kızcağızı evlendirmişti. Resulullah gelince: "Genç kızı (kocasına) gönderdiniz mi?" diye sordu. Evdekiler "evet!" deyince "Kızla birlikte bir de çalgıcı gönderdiniz mi?" dedi. Onlardan "Hayır göndermedik" cevabını alınca, Aleyhissalatu vesselam: "Ensar, aralarında gazel okuma adeti mevcut olan bir cemaattir. Keşke onlara: "Size geldik size geldik, size selam bize selam" deyiverecek birini gönderseydiniz" buyurdular." (Kütüb-i Sitte, 6551) "Mü'min, Allah'a takvadan sonra en ziyade saliha bir zevceden hayır görür ..."
Ebu Ümame radıyallahu anh'ın rivayetine göre: "Resulullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuşlardır: "Mü'min, Allah'a takvadan sonra en ziyade saliha bir zevceden hayır görür. Böylesi bir kadına emretse itaat eder. Ona baksa sürur duyar, bir şeyi yapıp yapmaması hususunda yemin etse, kadın bunu yerine getirerek onu yeminden kurtarır, kadınından ayrılıp uzak bir yere gitse, kadın hem kendi namusu ve hem de adamın malı hususunda hayırhah ve dürüst olur." (Kütüb-i Sitte, 6532 )
"Sizin en hayırlınız, ehline karşı en iyi davrananınızdır. ..." İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sizin en hayırlınız, ehline karşı en iyi davrananınızdır. Ben aileme en iyi olanınızım." (Kütüb-i Sitte, 6572)
Allah gençlerimize yardım etsin onlarda kendilerini muhafaza etsinler...