Sıddık İnsan Hz. Ebu Bekir'in (R.A) Vefatları

Hz. Ebu Bekir (ra) Peygamber Efendimiz'in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) tebliğine ilk icabet eden ve ilk iman eden hür erkeklerdendir. Büyük sahâbi daha dünyada iken cennetle müjdelenen "aşere'i mübeşşere"nin de ilk ismidir. O hayatı boyunca Peygamber Efendimizin sadık dostu olan numune insandır. Tarihte eşine bir daha rastlanmayacak bir dostluktur onların örnek hayatı. Günümüz dostluklarının ve insanlığının bu numune birliktelikten alacağı çok büyük dersler vardır hiç şüphesiz. Ne kadar muhtacız sizlerin dostluk anlayışına ve sadakat ölçülerine Ey Efendimiz! Kılı kırk yaran hassasiyetine, Peygamberimiz'e (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) olan düşkünlüğüne, sözündeki sadakatine ve teslimiyetindeki ölçüne…

Kendileri beyaz yüzlü, bünye olarak zayıf yapılı, doğan burunlu bir fiziki özellikteydi. Aynı zamanda sakin hal ve tavırlarıyla tanınan, çok düşünüp az ve öz konuşan bir kişiliğe sahipti bu büyük insan. İslam ve O'nun Peygamberi İki Cihan güneşi Efendimiz denildiğinde; ilk sırada Hz. Ebu Bekir'i (ra) görmek mümkündü. Bu yüzden olmalı ki, Kur'an-ı Kerim hicret esnasında"...mağarada bulunan iki kişiden biri..." (1) ve "O, ne iyi arkadaştı " (2) şeklinde ifade ederek Hz. Ebu Bekir'i, İkinin ikincisi unvanıyla anmaktadır.

Hz. Âişe annemiz de onu anlatırken; "gözü yaş, gönlü hüzün, sesi zayıf" bir kimseydi der, sevgili babası için. Sadece Müslümanlarca değil, cahiliye döneminin müşrikleri de kendisine son derece güvenirlerdi. Birçok anlaşmazlıkla ilgili konularda bu büyük insanı hakem tayin ederek, müşküllerinin çözümünde ondan katkı isterlerdi. Çeşitli işkencelere uğrayan, himayesiz kalan güçsüzleri ve köleleri Hz. Ebu Bekir (ra) korur, malı ve mülkü ile hizmetten hiçbir zaman geri kalmaz, köleleri satın alıp azad ederdi. Hz. Bilâl, Habbab, Lübeyne, Ebû Fukayhe, Amir, Zinnire, Nahdiye, Ümmü Ubeys gibi büyük sahabeler bunlardan sadece bir kaç tanesidir. Kendisi için; cahiliye döneminde de hanifdi, hiç puta tapmazdı, hiç içki içmezdi diye rivayet edilmektedir. Neseb ilmini ve arap tarihini çok iyi bildiği, iyi bir hatip olduğu, güçlü bir hafızasının bulunduğu ve rüya tabirinden çok iyi anladığı onun hakkında anlatılan özelliklerinden sadece bazılarıdır…

Kendisi de Rasûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e iman ettikten sonra hiç vakit kaybetmeden tebliğ ve davet görevine başlamışlardır. Onun vesilesiyle; Osman b. Affân, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebî Vakkas ve Talha b. Ubeydullah gibi İslam dinin bugünlere gelmesinde büyük emekleri olan sahabelerden bir çoğunun, İslam ile şereflenmesi mümkün olmuştur. Hz. Ebû Bekir efendimiz, hayatının tamamını ve neyi var, neyi yoksa, tüm varlığını İslâm'ın yükselmesine ve gelişmesine adamış her türlü hayır işte en başı çekmiştir. Orduların silah teçhizatı ile donatılmasından, askerlerin su, giyecek ve iaşesinin karşılanmasına kadar büyük hizmetleri olmuştur. Nitekim, Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem); "Bütün insanların imanı bir kefeye, Ebû Bekir'in imanı bir kefeye konsa, yinede onun imanı ağır basardı " (3) diyerek, Onun üstünlüğüne işaret buyurmuşlardır.

Hz. Ebû Bekir (ra); hayatı boyunca hep Rasûlullah'ın (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yanında olmayı yeğlemiş ve Efendimizin istişare meclisinde yer alarak alınan kararların birçoğunda önerdiği görüşleri kabul görmüştür. Bu sebeple Arap dünyası kendisini "Peygamber'in veziri" diye anmıştır. Yine Kâinatın Efendisi'nin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Mirac mucizesini ilk tasdik eden Hz. Ebubekir (ra) dır. Bu sebeple Allah (Celle Celalühü) kendisini bizzat Sıddıkiyet unvanı ile taçlandırmıştır.

Efendimiz'in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hastalığı artıp vefatı yaklaştığında; "Gidin Ebu Bekire söyleyin, cemaate namaz kıldırsın" emrini verecektir. Nitekim, tarihler 13 Rebiyülevvel Pazartesi gününü gösterdiği 632 yılında vefatları gerçekleştiğinde; Onun vefatını duyan Müslümanlar üzüntüsünden ne yapacaklarını şaşırdıkları bir anda, işin zor kısmı yine o'na düşecektir. Hz. Ebû Bekir (ra) vefat haberini duyar duymaz hemen hane-i saadete gelerek, Rasûlullah'ın mübarek alnından öpmüş ve "anam babam sana feda olsun ya Rasulullah. Ölümünde de yaşamında ki kadar güzelsin. Senin ölümünle peygamberlik son bulmuştur. Şanın ve şerefin o kadar büyük ki, üzerinde ağlamaktan münezzehsin. Yâ Muhammed, Rabbinin katında bizi unutma; hatırında olalım..." diyerek Efendimizden ayrılmanın yürek yakan acısını ifade etmeye çalışmıştır. Dışarı çıktığında ise; "Peygamberlerde ölümlüdür, ama Allah (Celle Celalühü) "hayy" dır. Şimdi o vefat etti diye davadan mı döneceksiniz diyecek ve Müslümanları teskin eden bir konuşma yapacaktır. Sözlerinin sonrasında ben içinizde Ömer'i (ra) halifeliğe uygun görüyorum siz ne dersiniz ey Müslümanlar diyecektir. Hz. Ömer subhanallah diyerek öne atılacak ve; "Ey Ebû Bekir, Müslümanlara sen, Rasûlullah'ın emriyle namaz kıldırdın. Sen onun halifesisin ve biz de sana biat ediyoruz. Rasulullah'a hepimizden daha sevgili olan sana biat ediyoruz" demiş ve böylelikle Hz. Ebû Bekir (ra) Rasûlullah'dan sonra yine ilk olmuş ve İslam ümmetinin halifesi seçilmiştir.

Halife seçildikten sonra yaptığı konuşmasında; "Sizin en hayırlınız değilim, ama başınıza geçtim; görevimi hakkıyla yaparsam bana yardım ediniz, yanılırsam doğru yolu gösteriniz; ben Allah ve Rasûlü'ne itaat ettiğim müddetçe siz de bana itaat ediniz, ben isyan edersem itaatiniz gerekmez..." (4) diyerek gereken ölçüyü tüm çarpıcılığı ile ortaya koyacaktır. Hilâfeti iki yıl üç ay gibi çok kısa bir dönemi kapsamasına rağmen, Hz. Ebû Bekir zamanında İslâm devletinin toprakları büyük gelişmeler göstermiş ve döneminde birçok hizmetleri olmuştur. Ridde harplerinde, vahiy kâtipleri ve kurrâ hafızların birçoğunun şehit düşmesi üzerine; Hz. Ebû Bekir Zeyd b. Sabit'in başkanlığında bir heyet teşkil ederek Kur'ân-ı Kerim'in toplanması ve Mushaf haline getirilmesini sağlamak suretiyle önemli bir hizmete daha vesile olmuştur.

Hz. Ebû Bekir (ra) Yermük zaferinden kısa bir süre sonra Hicrî 13. yıl Cemâziyelâhir ayının başlarında, Hicretten sonra Medine'de iken yakalandığı hastalığı tekrar ortaya çıkmıştır. Ayağa kalkamaz hale geldiğinde, O da tıpkı Peygamber Efendimizin kendisine verdiği talimat gibi; "Ömer'e gidin haber verin, cemaate namaz kıldırsın diyordu." Vasiyetinde ise; "Beni eski bir kefene sarınız, yeni kefen dirilere lazımdır!" demiş ve cenazesini Hz. Alinin yıkamasını vasiyet etmiştir. Evet, 63 yıllık örnek hayatının son demlerindeydi artık. Kızı Aişe annemiz başındaydı; "Baba ölüm gelip çattığında hiçbir şey fayda vermiyor değil mi?" diye soruyordu kendisine. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir kızına; "Öyle değildir ya Aişe!", "Ölüm sarhoşluğu gerçekten geldi. İşte (ey insan) bu, senin kaçıp durduğun şeydir."(5) ayeti ile cevap verecektir. Kendinden önce aralarından ayrılmış olan sevdiklerine kavuşma vakti olan hayata veda etme anında kurduğu son cümleleri ise; "Teveffeni müslimen ve elhıknî bissalihıyn" (6) niyazı oluyordu. Aramızdan ayrılırken mevsim kuraktı ve aylardan bir Ağustos sıcağı, şehir ise nurlu Medine'dir. Yaşları ise Efendisine mutabaat'ın açık bir ispatı niteliğinde, Peygamberimizin vefat yaşına denkti artık. Takvimler 23 Ağustos 634' ü göstermektedir. İşte bu günün gecesi olan akşam ile yatsı arasındaki vakitte Raşid halifelerin ilki olan Ümmetin emiri, aramızdan ayrılarak, hasret kaldığı Resulullaha kavuşmuştur. Babası Ebû Kuhafe de, Hz. Ebû Bekir'in halifeliğine ve ölümüne şahitlik etmiştir…

Evet; "Ümmetimden Ebubekir'den daha hayırlısının üzerine güneş doğmamıştır." denilen büyük insan aramızda yoktur artık! Hz. Aişe annemizden "Ben Efendimin yanına defnedilmek istiyorum" talebine izin çıkacak ve vasiyeti gereği, Rasûlullah'ın (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yanına defnedilecektir. Böylece dünyada birbirlerinden ayrılmayan bu iki büyük insanın birliktelikleri, vefatlarından sonrada kabirde sürecek ve örnek dostluklarıyla vefaları, dünya durdukça anlatılmaya ve model alınmaya devam edecektir…

Efendimizin; "Peygamberler müstesna insanların en faziletlisi Ebu Bekir'dir."(7) övgüsüne muhatap bu kutlu insandan sonra, İslam ümmeti; insanların en adili olan Hz. Ömer'e (ra) emanetti artık...

Şimdi bizde sana sesleniyoruz Ey Efendimiz! Gel gör ki Muhammed ümmeti sizin gidişinizin ardından ne haldedir? Gel ki, ruhlarımız okşansın, senden öğrensinler dostluğu, doğruluğu ve sadakati... Örnek alsınlar hayatlarına sizin yaşantınızı, yine senin açtığın pencereden... Zira sen, inananların birincisi, ikinin ikincisisin. Çünkü sen, Peygamberin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) incisisin. Güzel yaşadın, geride örnek bir hayat bıraktın, tıpkı ismine ve lakabına uygun bir şekilde…

Sonsöz yine size aittir Ey Efendimiz; "Ya Rabbi! Beni müslüman olarak yaşat, müslüman olarak öldür ve beni salihlere ilhak eyle!"

Kaynaklar:

1-Tevbe, (40), 2- Nisâ, (69), 3- Mü'min, 4- Ibn Hişam, es-Sire, IV, 340-341, 5- Kaf (19), 6-Yusuf (101), 7- Feyzü'l Kadir (1/90)

  İsa DİKMENLİ / e-mail: isadikmenli@hotmail.com