Günümüzde Hz. Peygambere olan sevginin bir tezahürü olarak gelenekselleşen kutlu doğum programları, insanımızda bir neşe ve muhabbet uyandırmaktadır. Feyz Dergisi olarak biz de bu kervana katıldık. 7.sinin düzenlendiği programlarımızda günümüzde cemaatler tarafından ihmal edilen, anlaşılamayan hatta unutulan bir konuyu, ehl-i beyt konusunu işledik hep… Feyz cemaati olarak Resulullah'ın "Size Ehl-i Beyt'imi emanet ediyorum" dediğini unutmadık unutamazdık da… Çünkü biz Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Beyt'in yolunun yolcularıyız. Tabii olarak, Feyz Dergisi sünneti seniyyeden aldığı referanslarla Ehli Beyt konusundaki İslami tavrı sergilemektedir. Ne yazık ki Ehl-i Beytin günümüz toplumumuzda olması gereken müstesna mevkiyi ve gönüllerde olması gereken sevgi ve saygıyı tam olarak aldığı söylenemez. Bu durum İslam âlemi için de son derece üzücü ve acıdır.
Ferdi ve toplumsal boyutta görmek isteyip de göremediğimiz, nerede o İmam-ı Azamın ehl-i beyte olan düşkünlüğü. Mezhep imamlarından İmam-ı Şafi'nin Ehl-i Beyt sevgisinin farz olduğunu bariz bir şekilde ortaya koyduğu şu görüşü: "Ey Resûlullah'ın Ehl-i Beyti! Sizi sevmek bize farzdır. Allah indirdiği Kur'an'da böyle emretmiştir. Size salât okumadan namaz kılanın namazının kabul olmaması, sizin için en büyük bir övünç kaynağıdır ve bu size kâfidir." (Muhammed Afif ez-Za'bî, Divânu'ş-Şâfii, 72) dediğini kaçımız biliriz ki..
Günümüz toplumuna göz attığımızda, birçok alanda Ehl-i Beyti görmezden gelme zaafını maalesef müşahede etmekteyiz. Sakın yanlış anlamayın; "Ehl-i Beyt dostları yok" demiyorum, ama genel kabulün içinde sesleri cılız ve soluk çıkmakta. Yoksa muhabbet ehlinin bu konuya olan hassasiyetini biliyoruz. Ayrıca bu sevgi muhakkak onları seyri sülûklarında da ayrıcalıklı yapmaktadır. Bu konuda cemaatlere karşı da ön yargılı değiliz. Lakin size isim belirtmeksizin yaşadığımız toplumdan kesitler sunacağız. Özellikle yaşanmış örneklerden yola çıkarak, Ehl-i Beyt konusuna yaklaşımın nasıl olduğu sorgulayan bazı sorular soracağız. Sonuçta, Ehl-i Beyt konusundaki yaklaşımlarımızı gözden geçirecek ve duruşumuzun İslami bir bakış açısı ile nasıl olması gerektiğine dair sağlam ölçüler ortaya koyacağız.
Hizmet eden bir cemaatin yıllardır çıkarmakta olduğu bir derginin on küsur yıllık yazı arşivinde Ehl-i Beytle ilgili bir araştırma yaptığımızda kaşınıza sadece Derviş Yunus'un bir şiiri çıkmaktadır. Acaba bu durum, Ehli Beyt konusunun hassasiyetin bu kadar zayıfladığının bir göstergesi değil midir?
Çok yıllık hizmeti olan başka bir yayın organı ise İslam'ın birçok önemli yönünü etraflıca işliyor. Bu saygı duyulacak bir faaliyet ve yapılması gereken bir çalışmadır. Yalnız Hz. Peygamberle ilgili yazılan birçok makale ve kitaplarda yeri geldiğinde mutlaka, hakkıyla, emaneti olan Ehl-i Beyt sevgisi tabi olarak anlatılmalı. Fakat Ehl-i Beyt konusu sanki hiç Efendimizin hadislerinde yokmuş gibi davranmak ne kadar İslami bir davranıştır, bu da bir güzel sorgulanmalı. Hepimiz biliriz ki; Peygamber Efendimizin insanlarla olan sosyal ilişkileri her boyutta incelenmekte. Bu çok güzel bir durum, peki ama neden, ehl-i beyt sevgisi ve onlarla olan ilişkilerinin mahiyeti ve bizlerin bu konuda nasıl olması gerektiği konusu yerli yerince bir türlü irdelenmiyor?
Kutlu doğum vesilesi ile İslami gazetelerin bu konu ile ne yazıp yazmadıklarını incelemeye devam edelim. Öteden beri takip ettiğim bir yazarın ehl-i beyt konusundaki yazısını görünce "oh be bir yazı buldum" deyip okumaya başladım. Yazısında "Bu konu hassas, üstünlük takvadadır." diyor. Yazar bu konu ile alakalı olmayan bir hadis-i şerif naklediyor. Bu durumda şu soru insanın aklına geliyor. Yazarımız ehl-i beytin İslam'daki yerini ve önemini ya bilmiyor ya da dilim söylemeye varmıyor ama kalbi bu konuda marazlı. Nasıl olur da Rasulullah'ın bu konu ile alakalı birçok hadisi dururken, bu hadisleri atlayıp da konu ile alakalı olmayan ırkçılık için söylenmiş bir hadis-i şerif, acaba hangi amaçla söyleniyor? Bu ilginç tavır, birçok kişinin ehl-i beyte hakkıyla kalbi muhabbet beslemesine mani ve zihninin yanlış ve bozuk bir ölçü ile ölçülenmesine vesile olmuş olmaz mı?
Ayrıca şu önemli hakikati de gözler önüne sermek istiyorum. Ehl-i Beyte mensup hiçbir kişinin "Ehl-i Beyt olarak" hiçbir cemaate alınmadığı bir realitedir. Ona söz ile olmasa bile fiili olarak "Sen ehl-i beyt gömleğini üzerinden çıkar, seni yaradan Allah bilsin, hem böylece ucuplanmazsın, zaten üstünlükte takvadadır" diyerek içlerine öylece alırlar. Bu durumu hemen hemen birçok cemaatte alenen görmekteyiz. Peki, aslana kedi muamelesi yapmak reva mıdır?
Kitap fuarları ve yayın evlerini dolaştığımızda bizi sevindiren birçok yeni eserle karşılaşıyoruz. Özellikle bu zamanda çocuk ve aile kitapları ön plana çıkmış durumda. Bu kitapları incelediğimizde eğitiminde çocuklara vermemiz gereken Ehl-i Beyt sevgisinin yine ihmal edildiğini görüyoruz. Kaç aile, çocuklarını yetiştirirken Hz. Peygamberin şu hadis-i şerifini örnek aldı: " Çocuklarınızı üç haslet üzerine eğitiniz; Nebinizin sevgisi, Onun Ehl-i Beytinin sevgisi, Kuran okuma ve hadis okuma" Bu önemli hadisi hiç görmediniz mi?.. Bu yazımızı okuyunca pek hoşuna gidecek olan bazı ehl-i beyti sevdiği söyleyenler olabilir. Oysa onlar da, başka ailelere mensup olup da ellerinde tapu gibi şeceresi olan ehl-i beyti sanki hiç görmezler... Onlar için kendi seyyidleri vardır ve başka seyyid tanımazlar. Bazılarıda sadece kendi büyük bildikleri âlimlerin Ehl-i Beyt olduğunu kabul edip, kendilerini de onların etrafında dönen halisane dervişler olarak görmektedirler. Onlara zaten bir sözümüz yok; samimi, lakin başka ehl-i beyt mensubu ailelere mesafeli davranmak hatta tavır takınmak Hz. Peygamberi incitmez mi acaba? Aynı babanın bir evladını seviyorum, diğerini sevmiyorum demek hiç olur mu? Bu da İslami bir bakış açısı değildir ve kesinlikle büyük bir yanlıştır. Şayet Ehl-i beyt olduğunu söyleyen kişilerin ellerinde belge niteliğindeki şecereleri mevcutsa, ayırt edilmeksizin hem saygı duyulur ve hem de çok sevilir, bu böyledir... Bu sorduğumuz sorular ziyadesi ile çoğaltılabilir. Ehl-i Beyt konusunda toplumumuzun bu konuda bir hayli derli toplu bilgiye ihtiyacı olduğu gayet açık. Ama İslam dini ölçülü ve adaletli bir dindir ve herşeyde ince bir ölçü ve denge vardır. Ehl-i beyt hususunda da en sağlam ve doğru ölçüler tabii ki vardır. İslam dininin mükemmelliği zaten buradadır.
Ehl-i Beytin faziletine dair bir çok hadis-i şerif vardır. Biz burada Keşşaf Tefsirinde geçen bir hadis-i şerifi nakletmekle kifayet edeceğiz; "Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kim peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisi üzerine ölürse şehit mertebesinde ölür. Kim ki Ehl-i Beyt sevgisi üzere vefat ederse iman-ı kâmil ile gider. Kim ki Ehl-i Beyt muhabbeti ile ölürse ölüm meleği onu cennetle müjdeler ve ondan sonra da Münker ve Nekir melekleri de onu cennetle müjdeler. Kim ki Ehl-i Beyt sevgisi üzere vefat ederse cennete bir gelinin damat odasına süslenip girdiği gibi o da cennete süslenip girecek. Kim ki Muhammed'in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ehl-i Beyti sevgisi üzerine vefat ederse kabrinde cennete giden iki kapı açılır. Kim ki Muhammed' in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ehl-i Beyti sevgisi üzerine vefat ederse onun kabri rahmet meleklerinin ziyaretgahı olur. Kim ki Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in Ehl-i Beyti sevgisi üzerine vefat ederse Ehl-i Sünnet vel Cemaat Mezhebi üzere ölür . Kim ki onların buğzu (zulüm) üzere ölürse, onun alın çatısında Allah'ın rahmetinden umutsuzdur yazılıdır. Kim ki onların buğzu üzere ölürse kafir ölür. Kim ki onların buğzu üzere ölürse cennetin kokusunu bile alamaz." (Hadis-i Şerif)
Büyük müfessir İmam Fahreddin Razi Hz'nin Kuran ve hadis-i şerifler ışığındaki Ehli Beyt ölçüsü şöyledir; "Ehl-i Beyt sevgisi vaciptir. Ve onlara buğz (zulüm) etmek haramdır." Bu görüşü tasdik eden büyük imamlardan İmam-ı Azam, İmam-ı Malik, İmam-ı Ahmet bin Hanbel, Beyhaki ve Beğavi gibi büyük İslam âlimlerinin görüşleri de bu şekildedir.
İslam'ın ilk yılları yanlışların silinip, farklı düşüncelerin tevhit edilmesinin örnekleri ile doludur. Değişik kabulleri, algıları istekleri olan gruplar mümin kimliği altında tek renge bürünmüşlerdir. Bu manada İslam, ırkçılığı reddetmekle birlikte insanların kendi kavimlerini sevmelerine müsaade etmiştir. Ehl-i beyti sevmek ise asla ırkçılık değildir. Ehl-i Beyt sevgisi imandandır ve bu durum bütün kavim ve ırklar için geçerlidir. Bu manada Ehl-i Beyt sevgisi evrenseldir.
Ehl-i Beyt konusunda ilk nâkipliği kuran Yıldırım Beyazıt'ın mükemmel hassasiyetini görüyoruz. Bir konu ele alınıp işlenirken İslam âlimlerinin tarihsel uygulamalarına bakılır ve ona göre yorumlar yapılır. Bu güzel bir İslam geleneğidir. Bu konuda özellikle Osmanlıdaki mükemmel uygulamalara bakıldığında çok sağlam ve güzel ölçüler yakalanacağı muhakkaktır. Mesela Osmanlıda padişahlar tahta oturduklarında kılıç kuşanma merasimleri düzenlenirdi. Bu merasimler Eyüp Sultan'da düzenlenir ve Hz. Ömer'in kılıcı genelde Nâkib-ul Eşraf (günümüz tabiri ile Seyyidlik bakanlığı) veya Seyyidlerden bir zat tarafından padişaha sunulurdu.
Bu konuda Ehli Beyt üzerine büyük görevler düşüyor. Bu aileye mensup kişiler sorumluluklarını bilmeli ona göre davranışlar sergilemelidir. Hatta bu aileye mensup olmayanlar nasıl onlara saygı duyuyor ve seviyorsa onlarda saygı duymalıdır. Çünkü bu Hz. Peygambere olan muhabbetin göstergesidir. Tabi Osmanlı gittikten sonra kendi hallerinde kaldılar ve hayatın keşmekeşliğindeki yerlerini aldılar. Ama özde temiz ve kabiliyetleri ile bir anda kendilerini toparlama özelliğine sahiptiler. Çünkü Peygamberimizden bu yana bütün müminler namazlarında onlara dua etmektedirler. Bu manada şu anda doğmamış seyyidlere bile selamlar ve dualar gitmektedir. Bu hali üç saniye düşünen her inananın, olayın olağan üstü boyutlarını kavraması içten bile değildir.
İslam'da şahsiyet sahibi olmak önemlidir. Osmanlı seyyidlere sahip olduğu şahsiyetlerini hatırlatmış, böylelikle var olan birçok değerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Biz seyyidlere saygı duymakla ancak kendi şerefimizi yükseltiyoruz. Yine de bu manada seyyidlerin kendi öz değerlerinin gün yüzüne çıkmasında, küçük bir kilometre taşı olabilirsek ne mutlu bize diye düşünmeliyiz. Yoksa bir insanın "altına bakır demesinin" onu diğer insanların gözünde deli durumuna düşürdüğü aşikardır.
Bir İslam âlimin üzerinde tefekkür ettiği bir ağaç kurur ve çürümeye yüz tutar. Bunu gören talebeleri kütüğü keser ve teberrüken bir anı olması dileği ile sohbet meclislerinde bir köşesine koyarlar. Ben de o kütüğü görünce o İslam âliminin çektiği sıkıntı ve İslam'a olan hizmetlerini hatırladım ve duygulandım. Bu, insan olmamın ve yaradılışımın icabıdır. Buna benzer birçok İslam âliminin ve velilere ait eşyaların saklandığını görürüz. Bunlar teberrüken saklanmaktadır. Bu gelenek asr-ı saadetten bu yana devam etmektedir. Hz. Peygamberin kullandığı eşyalar ve Sakal-ı Şeriflerin muhafazası bütün İslam coğrafyasında kutsaldır, saygı ve muhabbet vesilesidir. Aynen bu örneklerde de olduğu gibi, Ehl-i Beytin Hz. Peygambere neseben, kan bağı ile bağlı olmaları hiç şüphesiz çok önemli bir emanettir. Emanete hıyanet etmeyin. Yoksa büyük zarara uğrayanlardan olursunuz.
Bugün, bu kadar ayet-i kerime ve hadis-i şerifler, âlimlerin görüşleri ve tarihi belgelerin de ışığı altında, her insanın Seyyid ve Şerifler hakkındaki hüsn-ü niyetini arttırması gerektiği, inkar edilemeyecek bir hakikattir. Bir mü'min olarak meselelere, ilmi delillerle yaklaşıp, insaf ve vicdan çerçevesinden de çıkmamak gerekir. İnsanın doğruluk, dürüstlük, iyi niyet ve adalet duygusu ancak bu yolla sıfatlaşabilir ki, aksi halde bu ahlaklar bir şekilde eksik kalır.
Bu arada şunu da ifade edelim, Ehl-i Beyt olduğunu bilmediğimiz ve evvelce aramızda husumet olan bir kişinin, Ehl-i Beyt olduğunu öğrendikten sonra husumetimizi devam ettirmek gibi bir lüksümüz de olamaz. Şüphesiz O'nun Ehl-i Beyt olduğunu duymamız, bütün düşmanca duyguları buz gibi eritmelidir. Aksi halde böyle yanlış tavırlar Allah Resulü'nün (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sevgisiyle kesinlikle bağdaşmaz. Nitekim bir hadis-i şerifinde Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), "Benin evlatlarımın iyilerini Allah (c.c) için kerim tutunuz, onlara hürmet ediniz. İyi olmayanlarına benim için hürmet ediniz." buyuruyor. Yine, "Her kim Ehl-i Beytime kötü manada el atarsa, kıyamette ona yeterim." buyuruyor. Bu büyük ikaz anlayana yeter!..
Bu hadis-i şeriflerden anlaşılıyor ki, Ehl-i Beyt içinde bir takım günah ve hatalara düşenleri olabilecektir. Zira onlar da nefis sahibi, onlar da şu dünyada imtihandadırlar. Ama bir şey de var ki, akibet olarak onların temizleneceği de şu ayet-i kerimede müjdelenmiştir: "Allah sizlerden kusur ve kirleri gidermek istiyor. Ve sizin tam bir taharetle temizlenmenizi irade ediyor." (Ahzab-33 ) Buradan şunu söyleyebiliriz ki, Kur'an ve Sünnetin ışığında, ne olursa olsun; Ehl-i Beyti sevmemiz gerektiği kesindir. Onlardan bazılarının hatalara, günahlara düşebileceğini bilmek veya düştüklerini görmek bu sevgimize mani olamaz. Böyle durumlarda yapılabilecek en güzel davranış şekli, Kur'an ve Sünnet çizgisi dışında bizden bir şeyler isteyen kim olursa olsun ona uymamak, eğer bu kişiler Ehl-i Beytten olursa, onları sevdiğimiz ve saydığımız için yumuşak bir şekilde uyarmak olmalıdır. Zira fıtratları tertemiz olan bu insanların, doğruyu kabul eden bir tevazu ahlakına sahip olduğu unutmayalım.
Netice olarak diyebiliriz ki; hakkında sevilmesi için ayetler ve birçok hadis-i şerifin bulunduğu bu güzel Peygamber ailesini "Müslümanım" diyen her insan tarafından fıtri bir değer olarak gayri ihtiyari sevmek peygamber sevdalılarının işidir ve Ehl-i beyt sevgisi imanla ölmeye bir vesiledir. İnsan daha ne ister ki…