Her insanın cinsel bir yönü, cinsel arzuları ve cinsellikle ilgili değerlendirmeleri vardır. Çocuklukta, ergenlikte, gençlikte ve evlilikte cinsel duygular, cinsel davranışlar ve cinsel sorunlar, kişinin mutluluğunu, sağlığını, başarısını etkiler. Cinsellik bu kadar önemli olmasına rağmen, cinsel eğitime gereken önemin verildiği söylenemez. Oysa cinsel eğitimin amacı, cinsel yönden sağlıklı bireylere ve dolayısıyla sağlıklı bir topluma ulaşmaktır. Bu amaca ulaşmak için cinsellikle ilgili gerekli bilgileri öğrenme, olumlu duygu ve davranışları kazanma çabalarının tümü bu çalışmanın ana konusu olarak belirlenmiş ve konunun uzmanları tarafından ele alınmıştır.
> Cinsel Mitler Hurafeler Yanlış İnanışlar
Cinsellikle ilgili zihnimizde ne tür tasavvurlar, yargılar taşıyoruz? Ya da cinsellikle ilgili kaygılarımız, beklentilerimiz neler? Acaba zihnimizdeki cinsellikle ilgili düşünceler ve duygular, cinselliğin doğasına uygun mu yoksa mitler ve hurafelerle çarpıtılmış mı?
Cinsel mitten kastettiğimiz de cinsel konularda toplumun genelince doğru kabul edilen, toplumun fertlerinin birbirine aktarmasıyla yayılan, abartılı ve yanlış inanışlardır. Buna karşılık cinsellik gibi hemen her bireyin hayatının önemli bir parçası ve bir çok yönleriyle de somut olan bir konuda bunca yanlış inanışın oluşması ve kabul görmesi incelenmesi gereken bir konudur. Bizce cinsellikle ilgili böyle tabusal bir alan oluşmasının en önemli nedeni, tarih boyunca ve hemen tüm toplumlarda cinselliğin, toplumun değer yargılarıyla yakından ve güçlü bir şekilde ilişkili olmasıdır. Bu durum cinsellikle ilgili konuların açıktan konuşulmasını, tartışılmasını, üzerinde çalışılmasını başka etkenlerin de devreye girmesiyle sınırlamıştır.
İnsanlar için son derece önemli olmasına karşın açıktan konuşulmayınca cinsellik, insanlar arasında üstü kapalı olarak konuşulan bir alanda ifadesini bulmuştur.
Peki bu cinsel mitler neden bu kadar önemli? Bu soruya cinsel yanlış inanışların özellikle iki açıdan önemli olduğunu vurgulayarak cevap verebiliriz. Birincisi bu yanlış inanışlar, toplumda hem erkek ve hem de kadınların cinsel kimliklerinin oluşmasında önemlidir. İkincisi, cinselliğe dair aynı yanlış inanışlar, cinsel sorunların oluşmasında ve devam etmesinde önemli etkenlerdir. Bu yanlış inanışların neler olduğunu ele aldığımızda konunun daha iyi anlaşılacağını düşünüyoruz.
Cinsellikle ilgili bu yanlış inanışların, mitlerin en önemlilerinden biri erkeklerin cinsel açıdan her zaman istekli ve cinsel ilişkiye her an hazır olduklarıdır. Oysa bu gerçekten de erkekleri ağır bir psikolojik yük altında bırakan koca bir yalandır. Mesela yeni evlenen genç bir hastamızın ilk cinsel ilişki girişimi erken boşalma yüzünden sonuçsuz kalmış, hasta boşalmadan hemen sonra sertleşme olması gerektiğine inandığı ve bu da gerçekleşmediği için büyük bir ümitsizliğe kapılarak bize başvurmuştu. Hasta duygularını "kendimi erkek gibi hissedemiyorum" şeklinde ifade etmişti. Bu vakada hasta erken boşalmadan hemen sonra cinsel ilişkiye hazır olması gerektiği yanlış inancına sahip olduğu için, sorunlu bir duruma düşmüştür. Ayrıca bu vakadaki erken boşalma da, cinsel ilişkiyle erkeklik kimliğinin özdeşleştirilmesinin doğurduğu bir kaygı ve heyecanla ilişkiliydi. Yani erkek cinsel ilişkiye ‘ya yapamazsam ya beceremezsem' diye başlamakta ve kendini erkekliğinin test edildiği bir sınavda hissetmektedir. Yine depresyonlu ve benzeri psikolojik sorunlu hastalarımızdaki gözlemlerimiz, cinsellikle ilgili bu yanlış inancın kişileri nasıl derinden derine etkilediğini göstermektedir. Depresyonda hastalığın doğal bir sonucu olarak geçici bir süreyle cinsel istekte azalma olur. Bu isteksizliği hastalığa değil de bu yanlış inancın etkisiyle "erkekliklerindeki yetersizliğe" bağlayan hastalar kendileriyle ilgili bir yığın olumsuz düşünce üretmektedirler. Cinselliğin fizyolojisi ve doğasıyla ilgili genel bilgiler vermek bile bazen bu kişilerin sorunlarının çözümünde yeterli olabilmektedir. Bu da yanlış bilgilenme ve yanlış inanışların olumsuz anlamda gücünün bir göstergesidir.
Bir diğer yanlış inanış kadının cinsellikte edilgen ve pasif olması, cinsel eylemi her zaman erkeğin başlatması gerektiğidir. Bu mit bir yönüyle erkek ve kadına biçilen toplumsal rollerle de ilişkilidir. Aktif, atılgan, verici, yönlendirici erkek ve edilgen, alıcı kadın rolleri. Hemen hemen tüm toplumlarda rollerin genel olarak bu çerçevede biçimlendiği söylenebilir. Ama doğu toplumlarında bu sınırlar daha belirgindir. Onlara göre, cinsel eylemi kadınının başlatması bu rollere uygun düşmemektedir. Ayrıca kadın, cinsel eylemi başlatması halinde eşi tarafından ahlaksız, hafifmeşrep olarak algılanacağı endişesini taşır. Erkek kendine biçilen role hapsolmuşsa, kadının bu endişesi çok yersiz olmayacaktır. Uyumlu bir cinsellik için kültürel olarak bize aktarılan rolleri tümüyle tersyüz etmek gerektiğini söylemiyoruz. Yalnızca bu rollerin cinsel uyumu bozan sınırlayıcılıklarını görmemiz gerekiyor.
Çünkü Cinsel ilişkide aslolan ahenktir. Eşler arasındaki ahenk de ancak karşılıklı duygu ve düşünce alışverişiyle gerçekleştirilebilir. Mesela erkeklerin çoğu bir kadının cinsel açıdan nasıl uyarılmak istediğini bilmez. Ancak kadın konuşursa, isteklerini, duyumlarını bildirirse erkek bunu öğrenecek ve davranışlarını bu isteklere göre ayarlayabilecektir. Önemli yanlış kabullerden birisi de şudur; Kadın cinselliğinin daha karmaşık, gizemli olmasına karşın erkek cinselliği daha açık ve basittir. Dolayısıyla erkek cinsellikte ne istediğini bilir. Bu yanlış inanışın bir sonucu olarak, toplumda şöyle bir erkek imajı oluşur; gerçek bir erkeğin cinsellik konusunda şüphesi, sorusu kafa karışıklığı yoktur, o cinsellikle ilgili her şeyi bilir. O, cinsel ilişkinin en iyi şekilde nasıl yapılacağını bilir ve bunu sık yapar…Biraz düşünürsek bu erkeklik imajının erkekleri psikolojik açıdan nasıl büyük bir baskı altında tuttuğunu anlayabiliriz. İşin doğrusu erkek cinselliğinin zannedildiği kadar basit ve yalın olmadığı ve erkeklerin de bu konuda zannedildiğinden çok fazla sorunlu olduğudur. Genelde her zaman kadın haklarından ve kadınların ezilmişliğinden bahsedilir. Her toplumda kadın olmanın zor olduğu ortak bir kabul haline gelmiştir. Cinsellikle ilgili düşünceler de bu genel kabulün bir parçasıdır. Bütün bu düşünceler, erkeklerin daha sorunsuz olduğu ve erkek olmanın daha kolay olduğu anlamında yorumlanmaktadır.. Oysa bu durum gerçekleri tam olarak yansıtmamaktadır. Erkekler cinsellik konusunda belki de kadınlardan daha fazla kafa karışıklığı içindedir. Erkekler görünürde cinsellikle ilgili çok şey konuşurlar, çok şaka yaparlar, fıkra anlatırlar. Ama konu kendilerine gelince çok ketum davranırlar. Ya da kendilerinden gerçek dışı abartılı şekilde bahsederler. Erkeklerin çoğu diğer erkeklerin cinsel konularda kendilerinden daha iyi olduğunu düşünürler. Bu da onları kendi cinsellikleri açısından daha da ağzı sıkı yapar.
Daha da çoğaltabileceğimiz cinsellikle ilgili bu yanlış inanışların ortak sonucu erkek ve kadın arasındaki ilişkiyi belli biçimlere zorlaması, ilişkinin kalitesini düşürmesi ve bazen de ciddi cinsel sorunlara yol açabilmesidir. Bu inanışların her insandaki etkinliği de farklıdır.