İnsan beyni mükemmel bir yapıda yaratılmış ve insana sunulmuştur. Beynimizin zihinsel faaliyetlerinden bahseder misiniz?
İnsanın kognitif yapısı birçok araştırmacının ilgisini çekmiştir. Beynin bilgiyi işleme, düşünce süreçleri, hafızanın işleyişi gibi alanlarda araştırmalar yapmaktadırlar. Araştırmacıların bilinçaltı dedikleri dev bir arşiv var beynimizde. Mesela Dr. Grey Walter yıllarca yaptığı araştırmalar sonucunda beyin gibi bir makinanın yapılabilmesi için ne kadar paraya ihtiyaç olduğunu hesaplamıştır. Ve hesaplamaları sonucunda 300 trilyon dolar paraya gerek olduğunu söylemiştir. Bu makinanın çalışabilmesi içinde 1 trilyon wattlık elektrik ihtiyacı olacağını söylemiştir. Bunun gibi yüzlerce araştırma sadece ‘beyin’ denilen organın Allah’ın varlığı için yeterli bir delilidir. Beynimizin bizim için sınırsız diyebileceğimiz bu kapasitesi, insanın sadece dünya için yaratılmadığı ve sonsuzluğa doğru uzandığını gözler önüne seriyor. İşte bu noktada Kuran-ı Kerim’de birçok yerde “Hiç düşünmez misiniz?” “hiç tefekkür etmez misiniz? Akıl etmez misiniz?” denilmesi boşa değildir.
Sadece beynimiz bile bizi Allah’a götürecek bir organ olabilir. Yeter ki o gözle, imanla bakmak ve düşünmek yeterli…
Beynimiz yeni bilgiyi var olan bilgiyle ilişkilendirmeye ve organize etmeye fırsat verir. Duygusal ve bilişsel süreçler birbirinden ayrılmaz. Duygular bellek için çok önemlidir, çünkü bilginin depolanmasında ve geri getirilmesinde kolaylık sağlar. Duygular süreklidir; özel bir durumdan sonra bir olayın ya da yaşam deneyiminin duygusal etkisi uzun süre devam eder.
Zihnimiz o kadar karmaşık bir yapıya sahip ki onun içinden güzeli bulmak bizim imtihanımız olsa gerek. Mevlana’nın dediği gibi “Denizin dibinde incilerle taşlar karışık olarak bulunurlar, övülecek şeyler de kusur ve yanlışların arasında bulunurlar.”
Yine Mevlana bize yapmamız gereken şeyi söylüyor. “Adalet nedir? Her şeyi yerine koymak. Zulüm nedir? Bir şeyi yerine koymamak, başka yere koymak.”
Zihin ve bilinç bağlamında hafızanın yeri tam olarak nedir?
Hafıza olmasaydı, zihinsel ve bilinçsel doneleri nerede depolayabilirdik. Hafıza yoksa zihinsel ve bilinçsel faaliyetler de olmazdı.
Günlük hayatta, belki de bize çok basit gelen ve çoğunun da farkında olmadığımız zihinsel-bedensel faaliyetlerde, beynimizin çok önemli fonksiyonları her an iş başındadır. Yoldan geçerken gördüklerimiz, baktıklarımız ya da gördüğümüz halde unuttuğumuz birçok kişi, mekân ya da olayı bazen bir hamlede hatırlayabiliriz. Beyin her an kayıt halindedir. Dış uyaranları ve bilgileri her an işler, hepsinin farkındadır, siz bir kısmını fark etmeseniz bile… Ses, görüntü, his, duygu, olaylar vs. her an işlenir beynimiz tarafından… Bir kısmı bilincimizde kalır, bir kısmı ise buzdağının dipteki devasa gövdesi olan bilinçaltımıza kaydedilir. Bir olay, görüntü ya da sese çapa atan beynimiz, çapa faktörünün ortaya çıkması halinde anında bilinçaltında saklı olan bilgileri bir anda bilincimize sunar. Aniden hatırladığımız şeyler buna örnektir. Bir yemeğin kokusunun bir anda sizi yıllar öncesine götürüp annenizle birlikte geçen o mutlu anları hatırlamanız gibi…
Bir de trafiğe çıktığınızı düşünün: Yaya ya da sürücü olarak fark etmez. Beynimiz sinyalleri göndermeseydi ne kırmızı ne yeşil ışığı algılayabilir, ne hız tahmini yapabilir, ne karşıdan karşıya geçebilirdik. Her an başımıza bir kaza gelirdi.
Bazı insanlar için ‘beyin takımı’, ‘beyin adamı’, gibi söylemler bize neyi anlatıyor? Bu insanlar diğerlerinden farklı mı ?
Toplumlarda dâhi insanlar vardır. Bu dâhiler yaşadıkları toplumları fikirleri ile etkilerler.
Hz. Mevlana şöyle diyor” Akıl padişahı kafesi kırdı mı, kuşların her biri bir yöne uçar.”
İnsan ilahi vahye göre düşünürse “Ahsen-i Takvim” derecesine yükselir.
Fakat şunu da belirteyim ki, insan, beynini çalıştırırsa gelişir. Hafızayı salt bir yetenek olarak kabul edemeyiz. Böyle bir kabul, hafızanın statik (durağan) olduğunu gösterir ki, bizi tüm yapılan bu çalışmaların gereksizliğine götürür. Hafıza; dinamiktir, geliştirilebilir. Herkesin bir kapasitesi vardır, var olan kapasitesini geliştirebilir.
Beynimiz için gerekli olan besinler nelerdir? Nasıl bir beslenme öneriyorsunuz, özellikle düşünen insanlar için?
Yeterli ve dengeli beslenmenin önemini vurgulamak istiyorum. Her vitamin, minarel, protein…. Vücut ve beyin için çok önemlidir. Dinimizin bir düsturudur; doymadan kalkmak. Midemizin üçte birini yemekle, üçte birini suyla, diğer kısmını ise boş bırakmak esastır. Çok yemek kanın çoğunun mideye gitmesine neden olur ve beyne yeteri kadar kan gitmesini engeller. Hatta birçok âlim ve büyük zat, tek çeşit yemek yiyerek midenin hazımda zorluk çekmesini engellemişlerdir. Bu da zihinsel olarak daha odaklı olmanızı sağlar ve rehaveti engeller. Beynin çok önemli iki ihtiyacı; glikoz ve oksijendir. Glikozu meyvelerden alabilirsiniz. Yapay şekerlerin etkisi kısa ve geçicidir. Aşırı şeker tüketiminin, beyin ve bellek üzerine olumsuz sonuçlar verdiği araştırmacılarca ortaya konmuştur.
Beynimizi hangi yaklaşımlar ve duygular olumsuz etkiler? Bazı insanlar devamlı asık suratlı ve somurtkandırlar. Niçin böyle duruyorsun dediğimizde “benim doğal halim” diyor. Asık suratlı olmak insan tabiyatına aykırı bir duruş sergilemektir. Mutlu olmak yada mutsuz olmak elimizde mi?
Peygamber Efendimizin (sav) Mekke sahabelerine ilk tavsiyesi namaz, oruç değildir. Tebessüm etmektir. Onun için sahabeler Mekke sokaklarında insanlara tebessüm etmek için dolaşmışlardır. Tebessüm etmek mutluluk hormonun salgılanmasını sağlar.
Peygamber Efendimiz bir hadislerinde; “ Sana safa (huzur ve sevinç) veren şeyi al, üzüntü ve keder veren şeyi de bırak ” buyurmuştur.
1. Kişi hayatta daima kendisine safa veren, huzur ve sevince boğan, moralini ve ümidini yükselten güzel şeylere bakmalı, güzel şeyleri düşünmeli, güzel şeyleri hayal etmeli.
2. Kendine keder veren, üzüntü ve acılara boğan, yese düşürüp moralini bozan, kötü ve menfi şeylere bakmamalı, onlarla aklını, fikrini, hayalini meşgul etmemeli.
Şiddetli depresyon yaşayan insanlar beyin hücrelerini kaybederler. Ve depresyon ne kadar uzun sürerse, kritik alanlardaki hücre kaybı o kadar artar.
Kendimizi korumalıyız, beyin hücrelerimizi depresyondan koruyalım. 2008 yılıda yapılan bir çalışmaya göre, uzun dönem depresyon yaşayan insanların düzeldikten sonra bile hafıza gelişimi göstermeleri oldukça düşük bir ihtimaldir.
Çok stresli durumlarda beyin, glikozu hızla tüketir. Dikkat eksikliği ve hafıza zafiyeti görülebilir. Aşırı stres ve öfke hallerinin beynin kayıt cihazı olarak nitelendirebileceğimiz ‘hipokampus’una zarar verdiği kanıtlanmıştır. Dinimizde olayları itidal, sebat, sabır ve soğukkanlılıkla karşılama gereğini bu açıdan düşünürsek ne kadar anlamlı olduğu açık ve nettir. Hayır ve şerrin Allah’tan (c.c.) geldiğini bilmek musibet ve belalara, daha itidalli yaklaşmayı sağlar. Bu da zihinsel olarak daha sakin ve doğru düşünmeyi netice verecektir. Belki 14 asır önce bu kadar araştırma yoktu ve bilim gelişmemişti. Zira günümüz dünyası her şeyi araştırıyor ve İslam dininin ve hadislerin insan için faydası ve elzemi açıkça ortaya çıkıyor. Bize düşen ise, bol bol okuyup araştırıp yaşamımızı daha kaliteli bir çizgiye oturtmak için gayret göstermektir. Sosyal hayat içerisinde insanların yaşamlarını devam ettirebilmesi için öğrenmek çok önemlidir. Bireylerin öğrenme süreci akli kapasitelerine göre farklılık gösterse de, bu durum öğrenme metotlarını pek etkilemez. Konunun daha iyi anlaşılması açısından bireylerin öğrenme sürecinin ve beynin yapısının yakından incelenmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.
Duygularını tanıyıp kontrol eden bireyler daha başarılı olmaktadır, bu başarının temelinde ise siz deyin daha fazla sevilme, beriki desin insanları tanıma… ama netice itibarı ile de bireyin karşılaşmış olduğu bireyler ile daha uyumlu olması ve başarıyı yakalaması yatmaktadır.
Karşılaştığımız sorunları nasıl çözeceğiz?
Zeka gelişiminde desteklenmesi gereken en önemli yeteneklerden biri, “akıl yürütme ve sorun çözme” yeteneğinin geliştirilmesidir. Karşılaştığımız sorunları çözme metodumuz çok önemli. Çatışmacı bir kültürden geliyorsak, karşılaştığımız sorunları düşünerek değil duygularımızın (öfke, kin) etkisi altında çözmeye çalışırız. Bu durum da sosyalleşmemizin önündeki en büyük engel olarak karşımıza çıkar. Sorunların çözülmesinden ziyade yeni sorunların çıkmasına neden olur.
Olumsuz inançlar yaşamınızdaki şiddetli depremlerdir. Siz tam biraz yol almış ilerlerken, saklandıkları yerden çıkar ve büyük sarsıntılar yaratarak her şeyi yerle bir ederler.
Bazı insanlar ne olursa olsun amaçlarından sapmazken, bazıları hangi yöne gideceklerini bile bilemezler. Bazıları engellerle sonuna kadar savaşırken, bazıları kendi zihinleri içindeki sığınaklara kaçmayı tercih ederler. Bu insanlar arasındaki tek fark, inançlarının niteliğidir.
Karamsarlıktan kurtulmalıyız. Mutluluk ne kadar da güzel bir kelimedir. Bu kelimeyi gördüğümüz anda bile vücudumuzda bir gevşeme bir rahatlık meydana gelmektedir. İyi dileklerde bulunurken de mutluluk kelimesini bir sıfat olarak kullanıyoruz. Hayatımızın her safhasında bu hoş kelimenin vermiş olduğu huzur içinde olmak istiyoruz.
Kompleksli insanlar devamlı surette; “Yeteneğim yok”, “Kişiliğime uymuyor”, “Bunu beceremem” gibi mazeretler üreterek zihinlerini olumsuz etkiler ve yapabileceklerini de yapamaz hale gelirler. Bu durumda insan kendisi hakkında nasıl bir tasavvur içinde olmalıdır?
Bir ressam: “Hayâl ettiklerimi tuale yansıtıyorum. Zihnimde tasavvur ettiğim, gerçek hayatta hiç görmediğim ve karşılaşmadığım, hayalin derinliklerinden süzülüp gelenleri tabloya aktarıyorum.” diyor. Bir de bakıyoruz ki sanat harikası olmuş eserler ortaya çıkıyor.
Burada insanların yapabilecekleri; mizacı, kabiliyeti ve zekâsı ile doğru orantılıdır. Hiçbir resim kabiliyeti olmayan birisi ne kadar hayal ederse etsin zihninde canlandırdığını yapamaz. Senin ona “yapabilirsin” diye telkinde bulunman saçmalık olur.
İşte tam burada devreye bilge kişilerin girmesi gerekir. İnsanı bilen, duygularını bilen bu eğitimciler, muhatabını doğru yönlendirerek onların başarıya ulaşmasını sağlarlar. Doğru insanları bulunca onlara güvenmek gerekiyor. Yoksa toplumun bize sunduğu “öğretilmiş çaresizlik” hastalığına yakalanırız.
Burada kişisel gelişim seminerleri ile insanları yanlış yönlendiren, insanların egolarını şişiren insanlara da karşı olduğumuzu söylemek gerekiyor. Adam seminerden gidiyor evine, hanımını küçük görüyor, sağlıklı bir iletişim kuramıyor. Hayallerinin peşinde iş hayatını da mahvediyor, manevi hayatını da. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
İleriye dönük hedefleri, planları ve beklentileri olan bir genç, bunların gerçekleşmesi için planlar yapar. Önce düşünce dünyasında “yapabilirim” diye düşünür, sonra da onları gerçekleştirmek için çalışır. Ütopik düşüncelerin gerçekleşmesi asla mümkün olmaz.
Beynimiz diğer organlarımız gibi değil. Onu nasıl koruyabiliriz?
Beynimizi koruma şekli Peygamber Efendimizin sünnetini yaşamakla olur. Her şeyin (hayır ve şer) Allah’tan (c.c.) geldiği inancı insanı emin ve huzurlu kılar. Neden bu başıma geldi? Neden bunlar beni buluyor? gibi isyankar ve salt dünyevi bakış açısı kişiyi zamanla tüketir, her yönden (zihinsel, ruhsal, bedenen…) kişiyi yorar ve depresif bir duruma sokar. Bu tip insanlar sürekli stresli olur ve depresyona girerler. Yukarıda stresin ( bunun yanında aşırı umutsuzluk, öfke…) beyin üzerindeki olumsuz etkisini ifade ettim. Bunun yanında kötü alışkanlıklar da beyin üzerinde negatif etkisini yaşam boyu göstermektedir. Alışkanlıkların değişimi kuvvetli bir ısrar ve nefisle mücadele ister. İslam âlimlerinin yaşamlarında bunu görmekteyiz. Zihinsel, ruhsal ve bedensel sağlık, olumlu düşünme ve dua ile sağlanabilir. Duanın fiziksel etkisi inanılmaz sonuçlar vermiştir. Mesela; Allah lafzı geçince beyinde inanılmaz aktivasyon gerçekleşmekte ve mutluluk hormonları salgılanmaktadır. Tabii bu başa takılan elektrotlarla bilgisayar üzerinde takip edilerek gözlemlenmiştir. Demek ki beyinde büzüşmeyi ve birçok hastalığı önlemek için inancımızı korumak, dua etmek elzemdir. Dua ile kâinatın Yaratıcısına en zor hallerinizi arz ederek, O‘na iltica etmiş olursunuz. Bu da dünyanın birçok velvelesi ve sıkıntıları karşısında inanılmaz bir dayanma gücü ve sağlıklı bir beden, zihin ve ruh verir size.
Bunun yanında zahiri yapmamız gereken şeyler de vardır elbet. Bir defa beslenmemize ve dinlenmemize de dikkat etmeliyiz. Mesela gündüz öğle vakti, kısa bir uyku uyuyabilmek, beynin dinlenmesi için çok gereklidir. Yapılan çalışmalarda bunu açıkça görebiliyoruz. Bunun yanında fazla gece uykusu da iyi değil. Kararınca olmalı. Beyni ve hafızamızı korumanın yolu çok ilginç, ezberlediğimiz sureleri okumak ve yeni sure ezberlemek. Ezberlediğimiz sureler beynimizde değişik yerlere kaydoluyor ve her defasında biz onları okuyarak zihnimizi canlı tutuyoruz. Unutkanlık olmaz Müslümanlarda, çünkü günde kırk rekat namaz kılıyor ve düzenli olarak beynini uyarıyor. Hiçbir kimse beynim zinde olsun diye namaz ibadetine benzer bir çalışmayı kesinlikle yapamaz. İnsan iradesini aşıyor bu. Onun için yaşlılar hafıza kaybını önlemek için bulmaca çözerler. Müslüman, Allah’ın emrini yerine getirirken bilmediği kazanımlar oluyor da farkında değil. Ne kadar şükretsek az, öyle değil mi?
Beslenme konusunda nelere dikkat etmeliyiz?
Beyin daha iyi çalışmak için 100 milyar hücresini besleyebilen yakıta ihtiyaç duyar. Beynin ihtiyacı olan besinlerin başında karbonhidratlar geliyor; makarna, pirinç, patates ve ekmek. Bu besinlerin tüketilmesi sayesinde beyin tüm hücrelerini tam kapasite ile çalıştırabilecek güce ulaşır. Bitkisel yağlarda ve yumurtanın sarısında bulunan E vitamini, magnezyum, çilek, domates ve sebzelerdeki C vitamini, ıspanak ve muzdaki B6 vitamini, ayrıca D vitamini, kalsiyum beynimiz için yakıt oluşturan başlıca maddelerdir.
Bal konusunda araştırmalar yapan bilim adamları, bir tatlı kaşığı balın metabolik stres etkenlerini azalttığını ve diyabet, Alzheimer, osteoporoz gibi sürekli ilerleyen hastalıkların da ilerlemesini büyük ölçüde durdurduğunu belirtiyorlar.
Son yıllarda yapılan araştırmalarda cevizin insan sağlığı açısında son derece önemli olduğu belirtiliyor. Mineral, protein, vitamin ve yağ açısından oldukça zengin bir ürün. Hala üzerinde ciddi araştırmalar yapılıyor. Kolesterolü düşüren, tansiyonu düzenleyen, kalp ve damar sağlığı açısından büyük faydaları bulunan cevizin en önemli özelliği zekayı geliştirmesi. Yetişkinlerin ise günde 5 ceviz içi yemelerini öneren uzmanlar, ‘’Dünyanın en iyi kalpçileri mutfağa 5 ceviz girmesini öneriyor.
Mutlu bir beyin tam kapasite ile çalışır. Peki, mutlu bir beyin için ne yapmamız gerekir? Muz, fındık, fıstık ve balık gibi birtakım gıdalar serotonin içerdikleri için mutluluk hormonu yayılmasını sağlar. Bu gıdaların, beyni zinde ve mutlu tutmaya yönelik bir etkileri vardır.
Pek çok insan, beyninin faal olmasını, düşüncelerinin akıcı olmasını, fiziki olarak aktif olmayı, organların verimli çalışmasını sağlayacak olan SU İÇME eyleminde ihmalkâr ve yeterince bilinçli değildir; Suyu çok az içerler. Beynin, kendi ihtiyacını karşılamak için su içmelidir. Su içme oranı herkesin yaşına ve kilosuna göre değişir.
Beynimizin oksijen ihtiyacı için nefes almak çok önemli. Doğru nefes alış denilince, hemen akla gelen şey diyafram nefesidir.
Yabancı dil öğrenmek isteyenlere bir kolaylık sağlıyor mu hafıza teknikleri?
Elbette, kitabımın içindeki öyküleme ve akrostiş tekniklerini kullanarak İngilizcedeki zor kelimeleri daha hızlı ve kolay alabilirsiniz. Hafıza teknikleri zihninizde bilgileri disipline etmenizi sağlar. Çünkü bilgiye önem vererek eğilim gösterirsiniz. Aynı zamanda farklı, ilginç ve eksantrik bağlantılarla ilişkilendirme yaparsınız. Zor olan zihnimizde büyüttüğümüz ve yapamayacağımıza inandığımız önyargılardır. İsteyip, gereğini yaptıktan sonra yani; tevekkül edersek, zaman içinde başarısızlıklar olsa da dil öğrenmeniz kaçınılmaz olur.
Sadece yabancı dil değil, kendimizle ilgili öğrenmemiz gereken önemli bilgiler var. Kolay öğrenmek, kalıcı öğrenmek her bireyin en önemli meselesidir. “Öğrenmeyi öğrenmek” deyimi ömür boyu süren bir faaliyettir. Maalesef birçok insan okul biter bitmez öğrenmeyi ve okumayı bir kenara itmektedir. Sanki her şey halledildi ve süper bir beyin sahibi olduk, öğrenmeye de ihtiyaç yok gibi bir durum ortaya çıkıyor. İster bir öğrenci olun ister bir yetişkin, ömrünüzün sonuna kadar öğrenmek zorundasınız. “Beşikten mezara kadar ilim öğrenin” ihtarı ve Yaratıcının ilk emrinin “Oku. Yaratan Rabbinin adıyla oku…” olması düşündürücü değil mi?
Sisimo isimli eserinizin faydalı olması dileğiyle, paylaşımlarınız için size çok teşekkür ediyoruz, böyle bir çalışmaya imza attığınız için de tebrik ederiz.
Ben teşekkür ederim.