Avrupada Genç Olmak Zor/ Cihan ÖZDEMİR

Almanya da yaşayan üçüncü nesil Türk gençliğinin genel psikolojisi. Avrupa'da Genç Olmak Zor ! Avrupa'daki gençler iç dünyalarını ve duygularını anlattılar... Almanyada yaşayan bir gençle Kendisinin ve Avrupadaki gençlerin sorunlarını konuştuk...

Feyz: Almanyada yaşayan bir genç olarak, anne ve babanızdan, sosyal çevrenizden, yeterince sevgi gördüğünüzü düşünüyor musunuz?

Genç: Elbetteki anne ve babamın beni sevdiğini biliyorum, kardeşlerim de öyle. Beni bu yaşıma kadar bakıp büyüttüler. Allah (Celle Celalühü) onlardan razı olsun. Ama açık konuşmak gerekirse ben yirmi yaşındayım ve babama rahatlıkla sarılamıyorum bile, bırakın öpmeyi, oniki-onüç yaşıma kadar bu gibi konularda zorluk çekmiyordum, nedense zamanla bir eksiklik hissettim, belki bu önceden beri vardı. Sadece aklım devreye girdiğinden itibaren yani ergenlik döneminden sonra bu benim için netleşti, neden kaynaklanıyor bilmiyorum. Onlardan uzaklaştım veya onların davranışlarından dolayı bir şekilde uzaklaştırıldım. Özellikle babamla hiç bir konuda anlaşamıyoruz. Hatta konuşacak bir şey bile bulamıyoruz. Sadece bana verdiği nasihatler, uyarılar hariç. Ortak bir yanımız çok az babamla. İnanır mısınız, aramızda olan sorunları hiç konuşmadık. Ne zaman konu açılsa, normal bir şekilde konuşamıyoruz. O bana bağırmaya başlayınca ben de bağırıp çağırdıktan sonra, hep ben kapıyı çarpıp çıkardım. Tartışmalarımızın arasında hep annem kalırdı. Bu durum hâla böyle devam ediyor. Ben evden çıkmaya karar verdiğimde, hep annem yüzünden vazgeçerdim. Annemle dertlerimi paylaşırdım, kısmen de olsa beni dinler, anlamaya çalışırdı. Zaman zaman onun da beni anlamadığını fark ettim. Onun derdi sadece evde bir huzursuzluk çıkmasın, iyi niyetlerinin ötesinde değildi. Bu benim anlatmak istediğim eksiklik; evde yeterince varlığımı kabul ettirememiş olmamdı. Şimdi düşünüyorum da benim de uyumsuz olmam bundan olsa gerek. Aklıma gelmişken söyleyeyim de çocukluğumda yediğim dayakları hiç anlatmayayım... Küçükken ben çok yaramazmışım, hatta ben çok iyi hatırlıyorum, istediğim şeyi alamadığımda çok ağlar ve sonrasında çok dayak yerdim. Yani hem istediğim şeyi bana almıyorlar, vermiyorlar, hem de üstüne üstelik dayak atıyorlardı. Böyle bir çocuk nasıl bir psikolojide yetişir sizce...

Sevgiyi ben belirli yaştan sonra hep şöyle aradım; ya kız arkadaş edinmeyle ya da çok samimi arkadaşlarla. Bunların ikisi de beni belki aslında olmak istemediğim kişi haline getirdi. Feyz Dergisi ile tanışınca manevi aşkın ve sevginin lezzetine vardım.

Saygı insanın doğal bir ihtiyacıdır

Feyz: Hayatınız içinde yeterince saygı görüyor musunuz?

Genç: Hayır, ben kendimi bildiğimden beri okuluma önem vermem, derslerime çalışmam gerektiği, tahsil yapıp kendi ayaklarımın üstünde durmam gerektiği, bunlara mecbur olduğum söylendi. Tabii ki bunlar önemli ama, benim de kendime göre tercih ve fikirlerim var. Hoşuma giden hobilerim var. Bir iş yapacakları zaman bana sormazlar, fikrimi almazlar. Bu konularda sözümün sayıldığını zannetmiyorum. Bana benim ne istediğim, nelerden zevk aldığım hiç sorulmadı. Bunları ben hep kendim yapmaya çalıştım, lafımı geçirmek zorundaydım, yoksa beni dinleyen kimse yoktu ailemde. Hele arkadaş çevremde saygı denilen bir kavram yok herhalde. Normal olarak herkes kendini ortaya koymaya çalışırken aralarında bunu en iyi yapabilen saygısını kazanıyor; bu ya giyimle ya güçle ya da parayla oluyor. Tabii ki, bunlara sahip olmayanlar bu konuda pek başarılı olamıyorlar, benim ailem de çok varlıklı insanlar değiller yani maddi olarak kısıtlıyız. Böyle olunca da samimi arkadaşlarım dışında saygıyı sadece şiddetle kazanabilirsin, bu da benim seçimim değildi doğrusu, ama buna başvuran çok tanıdığım var. Saygı, ben İslam'la tam olarak tanışmadan önce benim hayatımın neredeyse hiçbir yerinde yer almıyordu. Bu anne ve babama bağırmaya kadar gitti. İslamı yaşamak bu konuda tek çözüm diye düşünüyorum.

İlgi eksikliği

Feyz: Yaptıklarınızın arkasında durup sizleri destekleyen insanlar var mı hayatınızda?

Genç: Yok denilecek kadar az herhalde, ben ilkokulda futbol oynamaya başladım. Sonra arkadaşlarım ve çevremden dolayı farklı sporlar, hobiler edindim. Ama bunlarda annemden veya babamdan pek destek gördüğüm söylenemez. Durum böyle olunca, ben de onları tamamen hayatımdan çıkardım. Kötü mü kötü, bu kadar söyleyebilirim ancak… Arkadaş çevrem beni istemediğim alanlara sürükledi. Başta sigara, alkol, küçük uyuşturucuları bile kullandığım oldu zaman zaman. Amacım belki sadece kendimi ortaya koymaktı, ama bu da olmadı, çünkü yanlış bir yolda idim. Beni kabul etseler ve bana destek olsalar, belki de bu hallere düşmezdim diyorum. Benim yaşadığım bu olumsuzluklar belki de benim yaşımda olan bir çok genç için de geçerli olabilir. Ailelerimiz bize "sana kötü arkadaş mı seç dedik" diyebilirler. Zaten sorgulanmak ve aşağılanmaktan bıktım ama, bana bir kurtuluş yolu da sunmadılar. Beni, istediklerim hususunda desteklemediler… Bazı yakın arkadaşlarım dışında… Bu çok üzücü bir şey olabilir ama benim gibi yetişen kendi yakınımda çok arkadaşım var. Onlar da hemen hemen aynı sorunları yaşıyor aynı şekilde yetiştiriliyor. Bana seçtiğim yollarda olsun, okulumda olsun, sokaktaki arkadaşlarım olsun, hiç kimse bana güvenip de "o doğruyu bulur, o en iyisini yapar" demediler. Denilseydi, yani bana biraz güvenilseydi, inanıyorum ki, ben bugün çok daha farklı, kendine özgüveni olan birisi olurdum.

Bana bu bilgileri veren, beni bu anlamda destekleyen bir tek Feyz Dergisi'ndeki arkadaşlarım, kardeşlerim olmuştur. Onlar benim her şeyim. Onlar benim annem, onlar benim babam, onlar benim kardeşlerim, onlar benim arkadaşlarım… Daha ne diyeyim. Ben müslümanlıkta, kendi değerimi onlarla anladım. Onlar ne yaptı bana?.. "Allah'ın bana verdiği değeri" anlattılar. Feyz Dergisi beni "ben" yaptı. Allah (Celle Celalühü) benim yapmak istediğim, arzuladığım iyi, doğru, güzel herşeyi verdi bana… Benim O'na karşı niyetim, gayretim olduğu sürece böyle devam edecek inşaallah. Ne oldu sana derseniz? Benim hayattan beklediklerim İslami yaşantıyla dengelendi. İslamın yaşanılabilir bir Din olduğunu öğrendim. Nefsime muhalefet edebiliyorum. "Acaba ben İslam'ı yaşayabilir miyim?" demiyorum artık ... Bakın ne kadar önemliymiş özgüven... Bu yüzden bana bu bilgileri veren Feyz Dergisi çalışanlarına karşı sevgim var, onlarla tanıştığım için çok mutluyum, inanın...

İnsan yaptığı işlerde, anne ve babasının kendisini teşvik etmesini arzuluyor. Haram olmadıktan sonra bırakın yapsın oğlumuz demediler. Harama da razı olmadılar, helale de razı olmadılar. Ben de en azından Allah için yapmaya çalıştığım hizmetlerimde bana destek olmalarını bekledim, ama bunu bile tam yapamıyorlar. Beni anlamıyorlar. Ama beni anlayan birileri var. Bunu biliyorum en azından. Annem babam kendi dünyalarından başka bir dünya tanımıyorlar. Ben de insanım, duygularım var, anlamıyorlar. Karnımın doyması ile ruhum doymuyor. Allah (Celle Celalühü) benim fiziki ve ruhi yapımı diğer insanlardan farklı yaratmış. Bu söylediğim bütün insanlar için geçerli. İsterdim ki bana bu hayatta destek olsunlar… Galiba bu da benim imtihanım olsa gerek. Feyz Dergisi'ne geldikten sonra onlara eskisi gibi öfkelenmiyorum artık. Bana yaptıkları muameleler eskisi gibi beni üzmüyor… Feyz Dergisi bana sabretmeyi öğretti. Bunlar söylemekle ve okumakla kesinlikle olmuyor. Merhamet, cömertlik ve sabır gibi ahlaklar ancak yaşamakla öğrenilir. Yaşayan biri tarafından öğretilebilir… Allah (Celle Celalühü) benim yaşıtlarıma da bu güzellikleri nasip eylesin inşallah.

Doğru alaka gösterilememesi

Feyz: Ailenizde dini eğitim sizlere nasıl verildi ve bu sizin hayatınıza nasıl yansıdı?

Genç: Babam beni küçükken Kur'an kursuna gönderirdi, cumartesi pazarları üç dört saat kadar… Orada Kur'an okumayı, namaz kılmayı, dinimizin temel bilgilerini öğrendim. Tabii ki bu konuda camideki hocamız bir hayli sertti, hatta eli de ağırdı. Orada gördüğüm şiddet beni camiden uzun zaman soğuttu. Öyle bir duruma gelmişti ki bu soğukluk, Cuma Namazlarında en arka saflarda yer alırdım. Aman hoca beni görmesin diye. Benim camiden kopmam, yeni arkadaş çevreme yönelmeme vesile oldu. Onlar da sürekli disko ortamı, alkol, uyuşturucu gibi şeylere meyilli kişiler olduğu için, ben de ister istemez katıldım. Yani bir şekilde sürüklendim. İşin en acı tarafı, ben işlediğim günahları, günah olduğunu bilerek yapıyordum ama günah olması, benim o günahı işlememe engel olmuyordu. Bu nedenle günahın derecesi de artıyor sanıyordum; bundan dolayıda kendimi daha da çok günahkâr ve sahtekâr hissediyordum. Bir günahı bile bile işlemek ve ondan sonra da Allah'ın huzuruna çıkmak… Bu benim için çok zordu, artık o güzelliklere layık olmadığımı düşünüyordum. O yüzden camiye de gitmez oldum ve her gittiğimde ya saçıma takıyorlardı ya da giyimime; "Böyle camiye giremezsin, böyle Allah'ın karşısına çıkılmaz, o saçlar ne öyle" gibi laflar işitiyordum. Uzayda mısın gibi bakışlar caminin içinde... Böyle bir durumda benim ibadetlere başlamam çok zordu hatta camiye gitmemek benim de işime geldiği için bu beni daha çok günahlara sürüklerdi. Aldığım dini eğitimin benim hayatımı ne biçimde etkilediği ortada sanırım. Ben İslam Dinini, yaşanması çok zor ve hatta imkânsız olan bir din gibi görmeye başladım. Bu olumsuz davranışlar ve vesveseler yine de beni İslam'dan hiç soğutmadı, en doğru din olduğundan hiç şüphe etmedim, Allah'a şükür… Hatta tanıdığım çok dindar, çok dürüst insanlar vardı, onları çok severdim. Onlarda hep farklı bir şey olduğunu hissederdim, bilirdim.

Sonra benim hiç hayatımda olmayan, hiç tanımadığım insanlarla karşılaştım. Bu sıcak ve samimi müslümanların Feyz Dergisi'nin Almanya ekibi olduğunu öğrendim. Onlar bana İslam'ı yaşamanın kolay yönlerini öğrettiler. Neyin günah neyin günah olmadığını öğrettiler. Yaşanılabilir bir din olduğunu gösterdiler, bunu onlarda gördüm. Benim gibi herkes gençti ve İslam'ı yaşıyorlardı… Hem de hiç zorlanmadan. Ailem bana öyle anlatıyordu ki, sanki gülmek yasak, konuşmak yasak, gezmek yasak. Ama şimdi İslam'ın sıcaklığını Feyz Dergisi'nde yaşıyorum. İbadetleri yapmak bana artık imkânsız gelmiyor. Çünkü nefsin ne demek olduğunu öğrendim. Tabi bu halime göre öğrendiğimi zannediyorum. Ama şu anda bana nasıl yaklaştığını ve ben onu takip edersem beni nerelere kadar götüreceğini biliyorum. Tövbe etmek bana huzur verdi. Allah (Celle Celalühü) Feyz Dergisine gönül verenlerden razı olsun.

Aşırı Beklentilerin Karşılanmasının İmkânsızlığı

Feyz: Ailenizin sizden ne gibi beklentileri var?

Genç: Daha önce söylediğim gibi ben kendimi bildim bileli anne ve babam benim okuyup tahsil yapmamı, iş sahibi olup aile kurmamı söylerler. Ben anne babamın sadece benim iyiliğimi düşündüğünden hiç şüphe etmedim ki, kötü bir niyetlerinin olmadığından eminim, ama bu beklentilerini karşılayacak kimse yoktur herhalde. Bu konular yüzünden babamla saatlerce tartışıyorum hatta bu yüzden çok evden ayrılmayı düşündüğüm oldu. Evde sadece huzursuz ve stresli olduğum için, çok az eve uğradığım haftalar oldu. Bu durumda bir de namaz kılmak benim için imkânsız denilecek kadar zor idi. Bırak ki bir de Allah (Celle Celalühü) için kendimi geliştirip hizmetlerde bulunayım. Tabii bunlar da ailemin beklentilerinin içinde... Ben küçükken okula gitmeyi hiç sevmezdim, ders çalışmaktan nefret ederdim, annem benim sürekli ders çalışmamı isterdi. Neydi benim derslerden nefret etmemin sebebi, neden öyle oluyordu, bunu bilmiyorum, ama o zamanlar başladı, annemin beklentilerini karşılayamamam. Bu böyle sürdü gitti yıllar boyu… "Spor yapılmayacak, dışarıda gezilmeyecek, arkadaşlarla haylazlık yapılmayacak, bunların hepsi yasak. Senin bunların hepsinden önemli okulun var" dendi bana…

Ama ben kesinlikle hiç o psikolojide değildim ve bu bana çok ağır geliyordu. Sonraları okul bittikten sonra tahsil yapmam, iş sahibi olmam istendi ve ondan önemli hiçbir şeyin önemi olmadığı söylendi. Belki bu söylediklerinde kısmi doğrular vardı hiç şüphesiz. Fakat küçük bir çocuğun bunları algılamasının ve kendisini yönlendirmesinin ne kadar zor olduğunu siz de takdir edersiniz. Hangi yöntemlerle ders çalışacağım, yapamadıklarıma kim yardımcı olacak. Çalıştığımda kim beni ödüllendirecek, şayet ben okumazsam annem beni sevmeyecek miydi? Sonra neden namaz kılmadığım soruluyor ve ne zaman evleneceksin artık, kocaman adam oldun deniliyor. Hazır olmayıp evlenen kişileri görüyorum, kimisi boşanıyor, kimisi de çok kısıtlı ve henüz hazır olmadan evlenmiş gözü dışarıda mutsuz insanlar… Ben de mutsuz bir evlilik yapmak istemiyorum. Kesinlikle hazır olduğumu düşünmediğim halde benden evlenmem isteniyor. Benim duygularım onlar için önemli değil. Durum böyle oluca genç kızlar ailelerini dinlemeden kaçıyor. Erkekler ise evlenmeden gayri meşru hayat tarzına yöneliyor maalesef. Daha ne diyeyim ki… Bizi anlayan dinleyen yok.

Fakat Feyz Dergisi'ndeki arkadaşlar beni anladılar. Sorunlarıma çareler ürettiler. Aklımdaki sorulara cevap verdiler. Hz. Peygamberin ve O'nun Sahabelerinin yolundan nasıl gidilir? Bana onu gösterdiler. Hatalarımı ve kusurlarımı yüzüme vurmadan beni hoş gördüler. İnsan olduğumun farkına vardım. Feyz Dergisi bizim için umut kaynağı oldu...

Ortada bir sorun olduğu her halden belli, bizim Almanya da yasayan gerçekten imanlı Türk geçliğinden sadece bir misal vermek istedik size… Sizce sorun yeterince bilgiye sahip olmayıp yanlış ilgi gösteren ailelerde mi? Yoksa yeterince sevgi, saygı, doğru alaka gösteremeyip beklentilerini maksimuma çevirmiş cahil anne babada mı? Yoksa camideki eli sopalı hocada mı?..