Üzerinden son yüzyılın geçtiği insan, dünyanın farklı bölgelerinde farklı olaylar yaşadı. Kimi savaş, açlık ve sefaletle mâlul iken, kimi zevk, sefa ve bunalımla geçti ömürler. Özgürlük, demokrasi ve insan hakları söylemleri ihtiyaca binaen taraftar buldu, bazen ezilenlerin çığlığı oldu, bazen de bu vesileyle ezenlerin yalanla iç içe dayatmasına sahne oldu dünya. Ezenler ve dünyanın hakim güçleri son yüzyılda hep zalimi oynadılar, sömürdüler, yapıp ettikleriyle insanın ve adeta tüm insanlığın içini boşalttılar. Zaten özgürlük ve insan haklarıyla ilgili söylediklerinin aksine temel felsefeleri ya da hareket noktaları bu idi. Sonuç olarak, insanlığa sunulan küresel "rüyanın" aslında bir "küresel riya" olduğu anlaşıldı. Dünya toplumuna söylenen büyük yalanların ardında gizlenmişti modern riyakarlar. Yani modern riyakarlar tabii olarak ahlaksızdı.
Modern riya, riyakar olduğunu fark etmeyecek kadar kendinden geçmekle ya da riyakar olduğunu reddetmekle başladı. Artık bütün yalanların kilidi kırılabilirdi. İnsan adına her şey serbestti. Hatta günü kurtarmak, ânı kurtarmak için yapılan her şey riya kâbilinden olabilirdi. Sanat, siyaset, para, zevk, sefa, hepsi birer araçtı riya yapmak için. Bırakın doğruluk ve dürüstlük gemisine binilerek mantık ve hakikat menziline ulaşmayı, o sahilden geçmek bile gereksizdi. İnsan, nefsine uymuştu bir kere. Artık insan, ilahi bir müeyyideyle baş başa olmadığını düşünecek kadar hürdü(!) Kendini kandırmayı zaten aşmış ve artık başka insanları da rahatlıkla kandırabilir, istismar edebilir ya da tam tabiriyle "söğüşleyebilirdi." Üstelik söğüşlemenin ekonomik, siyasi, kültürel her boyutu mümkündü. Kendini kandırmanın zorluğunu aşanın önünde insan tekini ve tüm insanlığı kandırmanın hükmü cılız kalırdı zaten.
Tüm zamanlarda olduğu gibi, modern olduğu söylenen zamanlarda da riyanın her türlüsü mümkündür. "Riyanın moderni mi olur?" serzenişlerini duyar gibi oluyorum. Tabii ki riyanın moderni olmaz. Burada kastedilen şudur: İnsanlar için ahlak, etik ya da moral değerler hiçbir zaman, bu asırda olduğu kadar referans değerler olma özelliğini kaybetmemişti. Şu zamanlardır ki, insan sekülerizmin etkisiyle ahlak gibi yönlendirici ve müsbet anlamda sınırlayıcı değerleri tanımaz bir forma dönüşmeyi tercih etti. Pek çok insan için geleneksel ahlak bir şekilde içi doldurulabilir bir değer iken, bugün ahlak tanımamazlık, genellikle Tanrı tanımamazlıkla iç içe bir yozlaşma türü olarak insanlığın gündemine girdi. Artık ilahi ahlak yerine insan, kendi uydurduğu ya da işine gelen her şeyi eğip bükebileceği norm ya da sınır tanımaz anlayışları bir başkasına dayatacak düzeyde savunma garabetine düştü. Burada da kendi paradigmasını insanlara ilahi bir hakikatmiş gibi sunmak göze çarpıyor!.. Yalanların en büyüğü, en acımasızı, en zalimi…
İnsanın yaranacak bir mercî bulmadan kendini ilahlaştırması, doğru olmadığını bile bile kendine yeni kutsallar uydurması… Günümüz, riyanın inanç merkezli (Allah-kul ilişkisi içinde) ve ibadet terminolojisi içinde değil, kurumsal kurallar referans alınarak (insanların, kendi kurumsal kural ve yapılanmalarını ilahi bir buyruk gibi birbirlerine dayatmaları) insanları yargılayan ve birbirini aldatmaya yönelen türlerine de şahit olmakta... Cehalet, isyan ve inat bir arada… Tüm bunlar, küresel rüyalarını gerçekleştirmek isteyenlerin küresel riyayı insanlara yutturmaya çalışmalarının kilometre taşları… Suçlarını başkalarına yükleyerek sorumluluklarından kaçınmak, başkalarını eleştirerek kendini temize çıkarmak, kendini sahte de olsa, kendi paradigmaları doğrultusunda samimi hissettiği alanlarda başkalarından imtiyazlı bir ilgi beklemek, yaptıklarıyla kendisini alabildiğine pazarlamak, en önemlisi aslında hak etmediği halde, olmadığı gibi görünmek ve tüm bunları siyasetle, parayla ya da duygu sömürüsüyle yapmak modern riya türleri arasında yerlerini çoktan almış görünüyor.
Ahir zaman misyonu ve Muhlisler
Modern riyakarlara karşı bir küresel muhlisler hareketi geliştirmenin zamanı çoktan gelmiş ve geçmektedir bile. Günümüzün problemleri daha çok yapısal problemler olup, insanların içinde bulunduğumuz zamanın, şu an yaşamakta olduğumuz zamanların hadis-i şeriflerde özellikleri anlatılan "ahir zamana" tekabül ettiğini yeterince fark edememiş olmalarıyla alakalı olduğunu düşünüyoruz. Tabii ki buna bağlı olarak ahir zaman insanının özelliklerine uygun bir hizmet şeklinin geliştirilmesi ve duruşların buna göre şekillenmesi gerekmekte. Bilgilerimizin de bu çağın insanını doyuracak boyutta tahlil, terkipler bakımından dolgun ve pratik hayata aktarılabilecek ölçülerden oluşma zorunluluğu var. Aksi halde İslam'ı anlatmak ve günümüz insanına ulaşmak adına sağlıklı bir yer ve duruş sahibi olduğumuz hususunda kendimizi kandırmış oluruz.
Yani ahir zaman mantığında bir hizmet ve özellikle fikri cihad olması gerektiği ortada. Bunu fark etmemek için günümüz insanını hiç tanıyamamış olmak ya da yaşanan hiçbir şeyin farkında olmamak lazım!.. Günümüzdeki insanı tanımak derken aslolan, İslam'ı insana uydurmak değil, yine hakikat gereği hayatın öznesi olan insanı fıtrat dini olan İslam'a uydurmaktır. Bunun için hem İslam'ın mesajını doğru bilmek ve doğru aktarmak, aktarılmasının önündeki özellikle kendimize, nefsimize ait engelleri ortadan kaldırmak, hem de insan unsurunu iyi tanımak ya da tanımlamak gerekmektedir. 'İnsan günümüzde en çok nelerden etkilenmektedir, bu etki insanın hangi tür gerçekçi bir ihtiyacından kaynaklanmakta ve gerçek manada ne boyutta karşılanmaktadır. Karşılanma ve tatmin edilme biçimi doğru mudur, günümüz insanı insan olma noktasında ne tür talepler içinde ve gerçekten de ne istemektedir?' gibi soruların cevaplarını hakkıyla vermek gerekmekte. Bunun için bilgi insanı, bilgi toplumu ve hayatını vahyin ışığında düzenlemeye talip insanlar olmalıdır. Ahir zamanda hizmetin ana gövdesi ya da çekirdek kadrosu ancak böyle düşünen insanların omuzlarında ve sadece onların karşılıksız çabalarıyla şekillenecektir.
Tüm bunlar insan unsurunu gerçek manada tanımadan asla mümkün değildir. Nitekim günümüz insanının psikolojik sorunları, cinsel sorunları, yetişme bozuklukları artık ihmal edilemez boyutta zirvelere çıkmıştır. Kültür, dünyayla iletişim, bilgisayar, teknoloji günümüzün etkin iletişim dil ve araçları haline gelmiş ve bu araçları kullanmadan artık insan tekine ve kitlelere ulaşmak imkânsız hale gelmiştir. Bu anlamda kültür, başı çekmektedir. Çünkü her tür bilgi anında dünyaya aktarılmakta, her bilgi kamuoyunun görüşlerine sunu-labilmekte, her yer ve kesimden geri dönüş ve cevaplar alınabilmekte, fikir beyanıyla neredeyse anında katılımlar sağlanabilmektedir. Böyle bir ortamda, insanlığa, topluma, fertlere sunulan bilgi çok büyük önem taşımakta, sunulan bilgi, müsbet ya da menfi manada tüm kitleleri bir domino taşı ya da kelebek etkisiyle etkilemektedir. Yani önemli olan, insanlığa neyin sunulduğudur. Bugün hangi babayiğit, insanların psikolojik ve sosyal sorunlarını, insana zarar vermeden halledebileceğini iddia etmektedir? Güçlü bir psikiyatristimizin deyimiyle; "İnsanlık afet masasına dönmüştür." Sağlıklı insan ne tür bir bilgilenmeden geçmiş ve sonuçta nasıl olmalıdır sorusunun cevabı hangi mahfillerde gerçek cevabını bulabilecektir? Bugün söz konusu insan eğitimini kim, nasıl başaracaktır.
Muhabbet fedaileri, derviş gönüllüler, insan severler açısından da bakıldığında sunulan hizmet tarzları yeterli midir? Neleri eksik ya da neleri yanlıştır? Sıkı bir beyin fırtınası yapmak gerekirse, bugün bunu başardığını iddia eden topluluk, grup ya da şahıslar, insana, insanlığa İslam'ı hangi güzellikte sunduklarını iddia etmektedirler? Açıkça söylemek gerekirse insanlık bu konuda toptan himmete, yardıma muhtaç ve alabildiğine ilgiye açtır. Ama bu konuda merhamet ve şefkat söylemlerinin içi henüz yeterince doldurulamadığı gibi, hizmet toplulukları olduğunu iddia edenler, hizmet ettiğini söyleyenler özeleştiriye kapalı bir taassup hareketinin başını çekmektedirler. Çünkü herkes, en doğrusunu, en güzel şekilde yaptığını ya da yapmaya çalıştığını düşünmektedir. İddia edilen şeyle yapılan ya da başarılabilen arasındaki fark, kaybedilmiş insan ve kaybolan insanlıktır. Artık İslam'ın en mühim ahlakı olan merhamet hususunda dahi bir kez daha ciddi bir biçimde düşünmek zamanı gelmiştir.
Çünkü sevmek sadece bir iddia olamaz. Sevmek ve sevdiğini göstermek, bundan emin olmak gerekmektedir. Yeterince sevdiğini zannetmek ise sadece bir hüsn-ü zandır. Fakat bu hüsn-ü zan, tebliğ ehlinin, hizmet ehlinin bu devirdeki en büyük açmazıdır. Nitekim daha iyi, iyinin düşmanıdır ve daha güzelini yapmak her zaman mümkündür. Eğer terk edeceğimiz makamlar varsa ve biz o makamlarla teselli buluyorsak o başka… Bilgilerimiz eksik ya da yeterince doyurucu değilse, bunun vebalini kim üstlenebilir. Bilindiği gibi, Allah'ın (Celle Celalühü) affı ayrı şeydir, rızası ise yine ayrı. Allah (Celle Celalühü) affeder fakat razı olması bambaşka bir lütuftur. O lütfa mazhar olmak için acaba kim ya da kimler yeterlilik iddiasında bulunabilir ki…
Din adına ortaya koydukları mantık ve hayata bakış açılarında bu konularda hakikaten bir yeterlilik söz konusu mu? Günümüz dünyasında hayatın pek çok alanında özellikle insana yönelik ciddi bilgi birikimleri var mı? Eğer yoksa günümüz insanına gerçek manada ne kadar ulaştıkları ön görülmektedir? Buram buram problem kokan gariban insanların problemlerine hangi ölçüde yardımcı olunmaktadır? Geriye, yapıp ettiklerimiz bakımından ne kalıyor? Nefis terbiyesi mi, nefisle mücadele ettirme iddiası mı? Bir insan günümüz ortamında yetişme bozukluğu, nefis terbiyesi, psikolojik ve sosyal problemleri hususunda ne kadar mesafe katedebilmekte, bu zorlu problemlerini ne denli çözülmüş hissetmektedir. İslam'ın günümüz insanına sunacağı sadece bugün sunulan mantık mıdır? Din adına, buna "yeterlidir" demek ne derece doğrudur?
Bugün sorgulanması ve gereği yapılması gereken budur. Bir adım ilerisini görebilmek için bu muhasebe yapılmalı ve bugün yapılanların şu ahir zamandaki kaosu çözmeye yetip yetmediği derinlemesine sorgulanmalı, mü'minler, Müslümanlar, insanlar, İslam'ın anlaşılması ve anlatılmasında daha etkin ve farklı bir duruş sergilemeli, tüm bunları aşacak bir ilim ve kültür adamı olma yolunda güçlü adımlar atmalıdırlar. Mesela sadece cemaat kültürü, yeryüzündeki zulüm altında inleyen Müslümanlarla ne kadar ilgilidir ya da bugün yeryüzünde İslam adına imar edilmesi gereken insan ya da hizmet adamı beklentisini karşılamaya yeter mi, tüm bunları karşılıyor mu? Evet, artık yepyeni bir misyonla donanmanın zamanı gelmiş de geçmiştir bile… Gerçek bir mücadele nasıl yapılır, itikad, akaid, İslam ahlakı konularında bilgili ve şahsiyetli, diğergam insan modeli nasıl oluşur, diğer topluluklarla samimi diyaloglar nasıl kurulur, bunun derdiyle dertlenmiş insan ancak ahir zaman mantığında ya da bu devirde gerçek manada hizmet edebilir. Anlaşıldığı üzere, bunlar ne dışlama ne cephe almadır, birlikte hareket etmek için zemin hazırlamaktır.
İnsanlığa Muhammedî neşeyi yeniden kazandırmaktır. Bu anlamda kültür eksikliklerini dile getirmek, boynumuzun borcudur. Madem ki ahir zamandayız, madem ki din adına hareket ediyoruz, öyleyse ahir zamandaki insanların sorunlarından haberdar olmak gerekmektedir. Çünkü dünyada, Türkiye'de neler olup bitmektedir, insanlar ne düşünüyor, tüm bunları bilerek hareket etmemek çok büyük bir eksikliktir. Yoksa Allah adamı olmak ya da maneviyat eksikliği değildir sözkonusu olan. Herkesin imtihanı mutlaka vardır. Şeyh de olsa, derviş de olsa bu böyledir. Burada bilmemek özür olabilir mi? Aksi halde bu haliyle bu mübarek insanlardan kültür ve bilgi alışverişi yerine sadece feyz alma kaynakları olarak istifade etmek mümkündür. Bugün bu meclislerde daha donanımlı insanların varlığı asıl farklılığı oluşturacak, bu meclisleri layık olduğu aşk, estetik, duygu ve dini rasyonelite boyutuna sıçratacaktır. Bunlar bugün din adına konuşulması gereken şeylerdir. Din adına, Allah adına…
Ahir zamanın şartlarına, durumuna, özelliklerine göre, insanı her boyutta tanıyarak hizmet etmek gereklidir. İnsan artık, birebir, her problemine bir çözüm bularak ikna olmakta, verimli bir insan olarak sosyal hayat içinde yerini alabilmektedir. Aksi halde dışardan bakıldığında "defolu" görünen, denge sorunları ve davranış bozuklukları olan, yetişme bozukluklarıyla malûl insan tipi, tasavvufun ya da İslam'ın hedeflediği insan tipi olamaz, olmamalıdır. "Tövbe alan kurtulur mantığı", "cemaate dahil ol ve kurtul mantığı" bugün insanları Allah'ın rızasına taşımaya tek başına kafi olmadığı gibi, yeterince kuşatıcı da değildir. Cihad mantığı ve cihad şuuru olmalıdır.
Kendi şahsî manevi kaygılarımız sadece kendimizle ilgiliyse, başkalarına verecek, taşacak, anlatacak, sonuçta bölüşecek ve yardımcı olacak bir şeyimiz yoksa, bugün, bu devirde bu mantaliteyle İslam adına çok yeterli, dengeli, tutarlı olduğumuzdan bahsetmek kolay olmasa gerek. Sakın zamanın ahir zaman olduğunu unutup yanlış anlaşılmayalım, yanlış anlamayalım. Bugün, hayatın içini dolduracak ciddi işlere talip olmak gerekmektedir. Amaç kimsenin maneviyatına saldırmak değildir. Bilgilendirmedir. Kültür adına bilinmesi gereken şeyler çoktur, edep dairesinde bunlar da anlatılmalıdır.
Bu zaman ahir zaman mı, bu zamanda hizmet nasıl olmalı, bu zamanın insanının problemleriyle nasıl ilgilenelim, neleri anlatalım sorularının cevabını herkes vermelidir. Allah Resulü kendi döneminin insanına her boyutta vâkıftı. Amaç, hizmet ehlini, büyükleri karşımıza almak ya da yaptıkları fedakârane, cansiperane hizmete gölge düşürmek değildir, onları saymak, sevmek yine esastır, fakat asrı tanımak da esastır.
Allah'a emanet olunuz.