İnsan, derinliklerinde nelerin gizli olduğu yeterince tespit edilemeyen bir sırlar okyanusu. İnsan muhteşem bir bilmece… İnsan bilmecesinin bütün sırları Kur'an da gizli… Eğer Kur'an nazil olmasaydı insan sır olarak kalmaya devam edecekti. Hiç bir Felsefecinin aklı ve hiçbir âlimin ilmi onu yeterince anlamaya kifayet etmeyecekti. Kur'an ile insanın şifreleri çözüldü. İnsanda gizlenen sırlara en geniş anlamıyla sadece Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) vâkıf oldu. Veya insan sırrıyla buluşmak en geniş anlamıyla sadece Hz. peygambere (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) nasip oldu. Bu okyanusun sahillerinden ve içindeki gizliliklerden en yüce payeyi Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) aldı. Onun da nedeni en son Nebi oluşu ve en yüce kitap Kur-an'a mazhar oluşu idi.
Zira İnsanın kendinden etraflıca haberdar olması ancak Kur'an-ı Kerim'in nüzulünden sonra gerçekleşebildi. İnsanlık, kadim asırlarda henüz çocukluk ve gençlik dönemlerindeydi. Kur'an ise insanlığın olgunluk devresinde geldi. İslam âlimleri bu değerli kaynağa müracaatla insan bilmecesini çözmeye çalıştılar ve ona ait pek çok hususiyeti izaha kavuşturarak bizlerin istifadesine sundular.
Kur'an bir taraftan insanoğlu, bir taraftan kâinat, diğer bir yönüyle Yüce Yaratıcı hakkındaki en kapsamlı bilgilerin hamili bir kitaptı. Onda yaş ve kuru her bilgi şifreler, remzler, işaretler halinde mevcut idi. Kur'an bir taraftan insanın zaaflarına işaret etti, bir taraftan da yüceliklerine. Çünkü zaaflarının farkına varmasa yücelemezdi. Zira zirveye çıkan yollar tehlikelerle dolu idi.
Kur'an bildirmese insanlar bu zaaflarını bilebilirler miydi? Zira insan cahildi ve kendi hakkında detaylı bilgiye sahip olması mümkün değildi. Zira o bir yaratıktı ve yokken var edilmişti. Nereden bilebilirdi kendine verilen meziyetlerin nerede başlayıp nerede bittiğini. Zaaflarının nelerden ibaret olduğunu…
İnsan öyle bir haldeydi ki, şayet Kur'an olmasaydı, onca ihtişamına rağmen zaaflarını meziyet sanabilirdi. Mesela kibriyle övünebilir, onu büyüklük sanabilirdi. Cimriliğiyle övünebilir, cömertliği ise israf görebilirdi. Hırsı azim, deliliği cesaret olarak değerlendirebilirdi. O sebeple Kur-an'sız insan bir hiçti. Uçsuz bucaksız evrende kaybolmuş bir hiç. Kim Kur'an dan yüzünü çevirirse onun en büyük ve peşin cezası kendini bir hiçlik deryasına atmak olur.
Kur'an ve insan bir ikizdir. Eğer insan her şeyi ile bilinen, bilinebilen bir varlık olsaydı, Kur'an a ihtiyaç olmazdı. Peygamberlerin gönderilmesine gerek kalmazdı. İnsan meçhul bir varlık olduğu için dinlere ihtiyaç mecburdur. İnsan bu konu üzerinde iyice düşünürse, Allah tarafından gönderilmiş bir dine kulak vermeden yaşaması halinde asla mutluluk ve huzuru bulamayacağını anlayacaktır. Kur-an'sız bir insan, koyu karanlıklar içinde bilmediği bir yolda el yordamıyla giden bir insan gibidir. Hem bu yol öyle bir yol ki sonu dipsiz uçurumlara, korkunç cehennemlere ve gayyalara çıkar. El yordamıyla gidenler sadece aklına ve ilmine güvenenlerdir.
İnsan bir buz dağıdır… Görünen kısmı küçük görünmeyen kısmı dağlar gibi büyük. İnsan kendi hakkında ancak görünen kısmı kadar konuşabilir. Ki o kadarcık bilgi insan hakkında gerçekten hiçbir şey ifade etmez. İnsanın yüceliğini ifade etmek için bir kutsî hadiste Cenab-ı Hak; "Ben insanın sırrıyım, insan da benim sırrımdır." buyuruyor. Yani insanın hakikatine Cenab-ı Hak kendi sırrını gizlemiş. İnsan, eğer sıradanlıktan kurtulabilir, Kuran ve Hz. Peygambere (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kulak vererek kâmil insan olabilirse bu sırra mahrem olur. İnsan-ı kâmilden maksat, hakikat-i insaniyedir. Aynı zamanda Kâmil insan, insanlığın kemal mertebesini ve Hakk'ın halifesi derecesini bulmuş kimsedir. Cenab-ı Hak bunu Kur'an-ı Kerîm'de kelime sözü ile ifade ediyor ve o kelimeyi anlatmak için, Allah katında insana verilen değeri denizler mürekkep, ağaçlar kalem olsalar yazamaz diyor.
Kamil insanlık vasfı her şeyiyle Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de kemal ve cemal bulmuştur. O sebeple Cenab-ı Hak yine bir kutsi hadiste Habîbine; "Sen olmasaydın, ben bu dünyayı halk etmezdim", (her şeyi senin için, senin mânânı yükseltmek ve yüceltmek için yarattım.) buyuruyor. Allah gözükmez ama insan-ı kâmil'de tecelli eder. Bunu, Mağribi Hz. şöyle ifade ediyor; Benim vücudum sendendir. Senin zuhurun da bendendir. Sen olmasaydın ben vücut bulmazdım. Ben olmasaydım sen zuhur etmezdin.
O anlamda Kur'an, insan denen eşsiz varlığın manevi bir haritasıdır. Aynı zamanda hem insanın nereden gelip nereye gittiğini ifade eden kadîm bir insanlık tarihi kitabı, hem de insan davranışları ve ruhunun bütün derinlikleri hakkında en özlü bilgiler veren bir psikoloji kitabıdır. Felsefecilerin ve bilim adamlarının asla ulaşamayacağı bilgileri yüce yaratıcının makamından bizlere ulaştıran değeri en yüce bir kitaptır. İnsanlığa huzurlu bir yaşamın mutlu bir hayatın en gizli detaylarını ulaştıran eşi benzeri olmayan bir ahlak kitabıdır. İnsanı önce bir potansiyel olarak ele alıp onun melek ve şeytan taraflarını en açık ve kesin bir şekilde ortaya koyarak, ona yüceliklere uçmanın yollarını gösteren bir rehberlik kitabıdır. Kur'an, insanı yüce yaratıcısıyla diyaloga geçiren, her an insanı vahiyle buluşturan, Rabbiyle konuşturan bir diyalog ve hatta bir monolog kitabıdır.
Kur'an hayatınıza ve hayatımıza yön versin.
Allah'a emanet olun.