Allah, Kur'ân-ı Kerim'de şöyle açıklar:: "Ey iman edenler! Sizden olmayanı dost edinmeyin. Onlar sizi şaşırtmaktan geri kalmazlar. Sıkıntıya düşmenizi isterler. Öfkeleri ağızlarından taşmaktadır; sinelerinin gizlediği ise daha büyüktür." (Âli İmrân, 3/118
Yukarıdaki ayeti kerimeler kâfirlerin psikolojilerini mücizevi bir şekilde açıklamaktadır. Bu ayetler de belirtilen hadiselere tarih boyu çok şahit olduk. En son olarak ta karikatür olayıyla bu gerçeği gördük. Haçlı zihniyeti taşıyan fanatik Hıristiyanlar bir taraftan yüzümüze gülüyor gibi yaparken, diğer taraftan Peygamberimizi ve O’nun şahsında bütün Müslümanları hangi gözle gördüklerini ağızlarından kaçırdılar. Bu manzaraya alışkınız, Haçlı savaşlarından ve en son Çanakkale harbinde ismimizi, cismimizi bilmez Anzakları bile hep bu tür iftiralarla üzerimize salmalarından alışkınız.
Gerçekten her şeyiyle ilginç bir dönemeçte olduğumuzu görüyoruz. Dünya hem dümeni kırılmış hem de isyan çıkmış bir gemiye benziyor. Amerika ise Venedik korsanları gibi dünyayı bir taraftan karıştırıyor bir taraftan yağmalıyor. Her yerde kaygı ve korku var. Ve insanlık yeni bir cahiliye dönemi vahşeti yaşıyor. İşte tam bu hengâme içinde insanlığın Efendimize(AS) ve onun mesajlarına acil bir şekilde ihtiyacı olduğunu her geçen zaman için biraz daha açıkça müşahede ediyoruz. Evet, kaos içinde debelenen dünyalıları kurtarıcı mesajlar İslam’dan başka nerden gelebilir. Ama anlaşılıyor ki, küreselleşen bu dünyanın insanları, en az iki milyar müslümanın peygamberi sıfatını taşıyan bir insanı, Budizm’in kurucusu “Budha” kadar bile tanınmıyor. Bu durum da Müslümanların yapacakları öncelikli işlerin başında Efendimizi(as) dünya çapında tanıtma kampanyaları düzenlemek gelmeli.
Batı toplumunun, beddua ve azaba müstahak bir toplum olduklarına karar vermeden önce, Efendimizin :” Yarabbi onlar bilmiyorlar! Onları helak etme!”,diyen tarih öncesi yakarışlarını gönlümüzde duymalı ve yeterince Efendimizi tanımalarına yardımcı olmalıyız. Ve yine, İslam peygamberine (binlerce kere hâşâ) terörist sıfatı yakıştırmak isteyenlerin ellerine malzeme vermemeliyiz. Ve davranışlarımızla da Âlemlere Rahmet Yüce Peygamberimize layık bir ümmet görüntüsü vermek bizim en büyük sorumluluğumuz olmalı... Bu nedenle adı Müslüman olanların da Efendimizin hayatını ve ahlakını tekrar gözden geçirmeye ihtiyaçları var. Zira muhatabımızda İslam’ı öğrenmeye karşı bir ilgi, bir gayret uyandırmak için yaşantımızla önce hayret uyandırmalıyız. Asla nefret değil. Zira bir müslümanın gaflet veya cehaletle yıktığını bin kâfir yıkamaz.
Efendimiz Muhammed (as) nin doğum yıl dönümünü kutlayacağımız bu günler, inşallah dünya genelinde Muhammedi bir uyanışın da, doğumuna, filizlenmesine, çiçeklenmesine vesile olur.
Son yüzyılda hiç gündemden inmeyen İslam ve Müslümanlık bir karikatür sebebiyle tekrar ciddi gündem oluşturmasına vesile oldu. Ama bu sefer yüce dinimizin Şanlı Peygamberi( as)ne uzandı diller. Biz aciz müminler olarak şanı yüce Rabbimizden dileğimiz odur ki, Er-Rahim ve El-Hâkim olan isimleri hürmetine bu son olaylardan İslam ve Müslümanlar adına hikmetler yaratsın ve gübre gibi çirkin bir şeyi çiçeğe dönüştürdüğü gibi bu çirkin işi de güzel ve hayırlı dönüşümlere vesile kılsın.
Evet, islamın bilinmesinden önce onu tebliğ eden zatın bilinmesi çok önemli. Efendimizin, doğruluğu, dürüstlüğü, eminliği, merhameti, vefası, nezaketi, yani bütün ihtişamıyla güzel ahlakı bilinmeli ki, tebliğ ettiği bilgilere şüphe ve vesvese kirleri bulaşamasın.
Nitekim kendisine risalet görevi tebliğ edilmeden önce de ahlakı yine muhteşemdi. Yaşadığı toplum O’nu merhameti cömertliği, yardım severliği ve en önemlisi doğru sözlülüğü, güvenilirliği, emanete riayeti ve eminliğiyle tanıyordu. Bu özellikleriyle risaletinden önce o toplum içinde meşhur olmuştu. İslam’ı tebliğe başladığında bu üstün ahlakı imdadına yetişmiş, insaflı ve vicdanlı gönüller O’na iman etmede tereddüt etmemişlerdi. Sadece şahsi çıkarları peşindekiler, hırslarına, kibirlerine yenilerek, her zaman doğruyu söyleyen bu asil ruhlu insanın yine doğru olan sözlerini, vicdanlarının sesini bastırarak yalanlamışlardı. Ve gerçeği bilerek örtmüş, gizlemişlerdi.
Ne yazık ki zaman değişse de insanlar değişmedi. Hala insanlar o iki karakterdeler. İşlerine gelmese de doğruyu kabul edip ona tabi olanlar. Ve işlerine gelmediği için doğru sözü ve işi gizleyen ve reddedenler.
Bizler Müslümanlar olarak, yani ümmet-i icabet noktasında duran mümin ve Müslümanlar olarak, hali hazırda ümmet-i davet konumunda duran insanlara karşı Efendimiz (as) nin gösterdiği şefkat ve merhameti asla elden bırakmadan tebliğ görevini ifa etmeliyiz. Güçlü olmalıyız, ama asla zalim değil. Ve bütün ümmet-i davet makamında duran insanları ve özellikle batı toplumunu yaptıkları son çirkin işten dolayı kınarken, adaleti de elden bırakmayarak, hepini aynı suça ortak yapmamalıyız.
Taş atanlar gül atan ve o insanların ellerinden taşları alarak ellerini gül demetleriyle dolduran Efendimizin, insan kazanmak için gösterdiği çaba ve hassasiyeti göstermeden, kafir toplumlar için hemen idam sehpaları hazırlamak, Efendimizin(AS) ahlakından hiçbir nasip almamış olmak demektir.
Bu vesileyle hazır Efendimiz (asm) gündeme gelmişken, O’ nu(as) önce kendimizle, sonra ailemizle, sonra çevremizle yeniden tanıştıralım, Ama önce doğru bir şekilde öğrenerek. Sonra O’nun(as) özellikle ibadetleri çerçevesinde değerlendirilen oruç ve namazlarını değil, nezaketi, şefkati, merhameti, emanete riayeti vs gibi güzel ahlaklarını taklide çalışalım. Zira Efendimiz(as) her şeyden önce güzel ahlakı ile hayranlık topluyordu ve onun güzel ahlakı karşısında kin, öfke, düşmanlık dolu kalplerin tansiyonları bir anda normale dönüyor, kırk derecelik ateşleri bir anda düşüyordu. Ve insanlar kılıç yarası bile almadan İslam saflarına dâhil oluyorlardı. Bunları unutmayalım.
Amcasını şehit eden Vahşinin önüne hazreti lakabı ekleten, kendisine en büyük düşmanlığı yapan ve öldürmek için bütün servetini harcayan Ebu Sufyan ve karısı Hindi, işkencelerle dilim dilim dilmek için eline fırsat geçmesin rağmen sadece bağışlayan ve böylece kin dolu bunlar gibi binlerce insana bugün( radıyallahu anha) diye rahmet okutan ve arkasında dinmek bilmeyen büyük bir sevgi seli bırakarak bu fani alemden göçen bu yüce Peygambere,Rabbimiz dilediği şekilde;dilediği kadar salat ve selam etsin.Şefaatiyle bizleri ahirette mahcup ve mükedder olmaktan muhafaza etsin.Amin.
Gerçekten;Allah ve Melekeleri Peygambere salat ederler onu överler.Ey iman edenler sizde O’nu övün ve O’na salat edin.O’na gönülden teslim olun.,) Ahzab-56