Ey evlad!.. İki adımdır, onları at, muhakkak erersin… Birinci adımı, dünyadan at; öbürü ahiret olur. Bir adım nefsinden, bir adım yaratılmışlardan.. Ötesi malum. Şu dışı bırak; hemen iç aleme geçersin. Bu işin bir başlayışı, bir de bitişi vardır. Sende başlar, tamamı Allahü Teala'dan biter.. İpini, seleni bir yere at; amel kapısına otur. Bir talep sahibi olursan yapılan işten daha yakın olursun.
Yatağında oturma, yorganın altından çık ve kilitli kapılarını aç. Sonra amel etmeyi iste ve çalışma yolunu ara. Kalbini zikre yaklaştır. Ona en çok dirilme gününü hatırlat. İnsana bir ibret levhası olan kabirleri düşün.
Düşün: Hakk Teala bu kulları o gün nasıl bir araya toplayacak ve kudreti önünde durduracak. Bu düşüncelere devam edersen kalbinin karartısı gider, kederli hali temizlenir. Bina, sağlam temel üzerine kurulursa sabit olur ve yerleşir. Herhangi bir bina sağlam temel üzerinde değilse onun yıkılması mukadderdir.
Halini zahir hükümlere göre yaparsan kulların hiç biri onu yıkmaya güçlü olmaz. Şayet zahir hükme bağlı değilsen, yani dini emirlerin dış hükmünü yerine getirmez isen hiçbir halin sebat bulmaz ve hiçbir makama sahip olamazsın. Doğruların kalbi,sana dargın bakar ve seni görmeyi istemezler.
Yazık sana ey cahil, sana göre din oyuncak. Karışık bir şey.. Hayır anladığın gibi değil. Kafanda keramet yok.
Ey karıştırıcı ve korkutucu adam, kendini söze haklı gördün. Halbuki sende öyle bir ehliyet yok. Bu ehliyet, insanlar arasında sayılacak kadar tek olanlara verilir. Bu hak ayrıca iyiler arasında bazı fertlere tanınır. Onlar ehliyet sahibi olmadan konuşmazlar. Aksi halde adetleri susmak olur. Onlar şifreli konuşur. Söze pek önem vermezler. Onlar arasında söylemek emrini alan nadirdir. Emir alınca konuşur, konuşmaya başlarlar, ama ne hallerle.. Artık o konuşma sonunda haber olarak verilen şeyler, açık bilinir. İşlerin, sırrına ve kalbine izafesi zevahiri kurtarmak için olduğu anlaşılır. İşte bundandır ki, Hazret-i Ali (ra) şöyle buyurdu:
-Perde açılsaydı, yakinim artmazdı.
Yine buyurur:
-Görmediğim Allah'a kulluk etmem.
Yine söyler:
-Rabbim, kalbimi gösterdi.
Ey cahiller, bilgin kişilere karışınız ve onlara hizmet ediniz. Ve ilmi onlardan belleyiniz. İlim Hak erenlerin ağzından alınır. Bilgi sahipleri ile otururken edebini takınınız. Onlara itirazda bu-lunmayınız. Onlardan maddi şeyleri taleb etmeyiniz ki, bilgilerinden fayda alasınız.. Ve bereketleri üzerinize yağsın.. Ve yararlı halleri sizi sarsın… İrfan sahipleri huzurunda susarak oturunuz. Zahid kişilerle otururken kalb aleminizi güzel tutunuz.
İrfan sahibi öyle kimselerdir ki, her an mesafe alır; bir an öncesini geçer. Onun, her dem Yaratan'a karşı korkulu saygısı artar. O'nun varlığı önünde boynunu eğer. O daima kendini gözetenden çekinir; başkasından korkmaz. Onun saygılı korkmasındaki artma, yakınlık duygusunun artmasından ileri gelir. Fazla susması, onun müşahede halinin fazla olmasındandır. Hakk Teala'nın kudsi sıfatları, arif olan kimsenin nefsini, tabiatını, şahsi istek ve adetlerini, hatta mevhum olan varlığını dahi yokluğa batırır ve artık konuşamaz hale getirir. Kalb hali ve makam dili ise konuşur, ama kendisi yoktur. Nimetlerin inzalini anlatır. Elinde mevcut nimetleri kendine mal etmeden, Hakk'ın nimetlerini belirtir. Onlar, hazır nimetten fayda almak için sessiz oturur, kalblerinden akıp gelen şarabı içerler.
Bir kimse, irfan sahipleri ile oturmaya fazla rağbet ederse nefsini anlar. Yaratan'ına karşı boynu eğik olur. Bu yüzdendir ki, derler:
-Nefsini bilenin Rabbine karşı boynu eğik olur.
Yine bundandır ki, nefsini bilen, anlayan, Rabbini bilir.
Nefsinin ne olduğunu anlayan zat, Allahü Teala'ya ve O'nun yarattığı kullara karşı gönlünü engin kılar. O nefis, kulla Yaratan arasında bir hicap sayılır. Onu iyi anlayan çekinir ve Yaratan'ının şükrü ile uğraşır. Şükrünü devam ettirdikçe Hakk Teala, nefsi hakkında o kula yeni bilgiler ihsan eder. Ve o insan bilir ki, Yaratan ancak dünya ve ahiret için hayrı emreder ve onu öğretir. Bundan sonra, o iman sahibinin dış alemi şükürle meşgul olur; iç alemi ise hamde devam eder. Dış hali her ne kadar dağınık olsa da iç alemi topludur. Bulunduğu iç hali örtmek kasdı ile dıştan hüzünlü görünür, ama iç aleminde sevinçlidir. İman sahibi için durum böyle olsa da, irfan sahibi için böyle olmaz; onun içi hüzünle doludur. Sevincini dıştan göstermek ister. Çünkü o şiddetli bir arzuya sahiptir; kapıyı bekler. Hal böyle iken neler geleceğini bilemez, üzülür. Ve düşünür ki: Yaptığı red mi olur, yoksa makbul mü? Acaba kapı açılacak mı, yoksa yüzüne mi vurulacak?
İrfan sahibi makam ehlidir; makam ise sabit olur. İman sahibi, halinin değişmesinden korkar, imanı zevale erecek diye üzülür. Bu sebeple kalbinin hüzne boğulduğu olur. Bu arada dıştan güleryüz gösterdiği de olur. O, korku anında içinde saklı hüznü göstermemek için güler, konuşur. Yüzü güler, ama kalbi korku ile kesilir gibi olur.
İrfan sahibi, bazen halka sert ve hüzünlü yüzle çıkar. Sebebi onlara emir ve yasakları bildirmek içindir. Halka emri ve yasağı bildirirken bir peygamber vekili olarak konuşur.
Allah yolunda olan büyük zatlar, işittikleri iyi şeyleri yaparlar. Yaptıkları iş onları Hakk'a yaklaştırır.
Yaptıkları yararlı iş sonunda kalb kulakları ile vasıtasız O'nun öğüdünü dinlerler. Bu hal, uyku gibi bir hale geçip yaratılmışlardan uzak, Hak ayıklığına erdikleri zaman olur.
Kalbin sıhhat bulursa halkı kaybeder, onlara gözünü yumarsın ve Hakk tarafından sana ayıklık hali gelir; O'nu dinlersin. Bu hal gizlide ve aşikarede devam eder.
Açıkta olursun, İlahi varidat sana gelmeye başlar.. Ve O'nun hükmü sır alemi yolu ile sana gelir. Ve kalbi sırlarla doldurur. O hikmetli işler, kalbden iyileşen nefse, oradan da dile gelir. Dilden ise, halka.. Halka konuşmak isteyen bu yoldan konuşmalı, bu yol kapalı ise susmalı..
Allah yolunda can koyanların cinneti, tabiata kulluk etmemek, nefse ve havai şeylere akılsız olmak, şehvet ve geçici tadlara karşı kör olmaktır. Onların deliliği budur. Bayağı aklını yitiren delilere benzemezler; ama onlara da deli denir.
Bir soruya cevap veren Hasan-ı Basri (ra) şöyle der:
-Siz onları görseydiniz, deli derdiniz, onlar da sizin bu halinize baksalardı, bir an bile Allah'a inanmamış olduğunuzu söylerlerdi.
Halkı bırakıp halvete çekilme halin iyi olmadı. Burada halvetin asıl manası kalbi bütün fani şeylerden temiz tutmak, iç alemi, dünya, ahiret ve Hakk'ın zatından gayri her şeyden temizlemektir. Bu hal, geçmişteki velilerin, iyilerin ve peygamberlerin halidir. Onların gittiği yol budur. Tek başına emr-i bil ma’ruf ve nehyi anil-münkerde bulunmak, bin kişi ile gizliye geçip ibadet etmekten benim için daha sevimlidir.
İman sahibi nefsine baktı; gözlerini yumdu. Ümitlerini kesti ve uygunsuz arzusunu reddetti. Ta ki nefsin görüşleri kendi helakine sebeb olmasın. Nefsin yaşaması, ancak kalb ve sırra uyması sonunda olabilir. Nefse ve sırra uyulması, görüşlerinin dışına çıkılmaması ve her bakımdan birlik olunması şartı ile olur. Sır ve kalbe uyan nefis onların emirleri gereğince emreder, yasak bildiklerini yasak sayar ve onların seçtiği dışında bir seçme yapmaz. İşte bu nefse, mutmaine nefis denir. Bu nefis, sır ve kalb bir talebde birleşirler. Her üçünün de bir maksadı vardır. Nefis bunu kazanınca ona gereken şey devamlı mücadelenin azaltılmasıdır.
Hakk Teala'nın sende ve diğer yaratılmışlarda yaratmak olduğu fiil tecellisi dolayısıyla münazara etme; kendi şahsi görüşlerini ortaya atma. Hakk Teala'nın şu ulvi kelamını duymadın mı:
-"O, yaptığı işten sorumlu değildir; öbürleri yaptıklarından sorumludur"(21/23)
Hakk'a tabi olmak senden hayli uzak. Edebini takınırsan pekala; aksi halde şu hoş yerden kötü bir şekilde atılırsın. Edebini iyi eder, uyar olursan, o güzel yerde yerli olur, ikram edilirsin. Allahü Teala'yı seven, O'nun katında misafirdir. Misafir, hiçbir zaman için ev sahibinin arzusu dışında herhangi bir şey yemeye, içmeye ve hatta giymeye yetkili değildir. Bütün halinde onlara uyması, sabırla, uysallıkla onun emrini dinlemesi icab eder. O, bu hale devam edince denir ki:
-Her gördüğün şey sana müjdecidir ve daima Hakk'a arif olanlarla karşılaşacaksın.
Bu hali devam ettikçe o kulun kalbinde dünya, ahiret ve Hakk'ın gayri her şey yok olur.
Bütün konuşman Allah için olmalı, aksi halde susmak senin için daha iyidir. Yaşaman Allah için olmalı. Olmuyorsa ölüm senin için daha hayırlıdır.
DUA
Allah'ım bizi taatında diri eyle; öbür alemde taat ehli olanlarla dirilt. Amin!