Peygamber Efendimizin (sav) Güzel Ahlakı

Peygamberliğinden önce de doğru sözlülüğü, dürüstlüğü, ahde vefası, yardımseverliği ve her türlü güzel ahlâkı ile takdirler kazanan ve Kureyşliler tarafından "el-Emîn = güvenilir kişi" ünvanına lâyık görülen Hz. Muhammed, peygamberliğinden sonra da Rabbinin Kur'an'la mü'minlere ve bütün insanlara emrettiği tüm ahlâkî değerlere sımsıkı sarılmış ve bunları büyük bir titizlikle harfiyyen yerine getirmiştir. Bu bakımdan mü'minlerin annesi Hz. Âişe'ye Ashâb-ı kirâm'dan birisi Hz. Peygamber'in ahlâkını sorduğu zaman, Hz. Âişe; "O'nun ahlâkı Kur'an idi"(Müslim) diye cevap vermişti .

Kur'an-ı Kerim'in Hz. Peygamber'e "Biz seni ancak âlemlere rahmet için gönderdik" şeklinde hitap eden ayeti en çok bilinenlerdendir ve Efendimizin bir ismi de bu ayetten mülhem olarak "Rahmet peygamberi"dir.

Peygamber Efendimiz hiç şüphesiz gelmiş ve gelecek insanların en büyüğü ve Allah indinde değeri en yüce olanıdır. Hz. Peygamber'in güzel ahlakı da bu durumun en güzel delilidir. Ahlaken de Efendimiz bütün insanların en mükemmeli ve en büyüğüdür. Onun ahlakının belirgin özelliklerinden biri de "hilm"dir. Efendimiz kesinlikle kaba, sert ve insanları kıran bir insan değildi.

Efendimiz Hz. Hatice ile evlenince, Hz. Hatice ona Zeyd isimli kölesini hizmetine verir. Zeyd'in (ra) başına gelen ibretlik olay bakın nasıl. Annesi ile çölde yaşayan dayılarını ziyarete giderler. Bu ziyarette eşkiyaların hücumuna uğrarlar ve Zeyd eşkiyalar tarafından kaçırılıp, köle olarak satılır.

Babası Zeyd'i çok severmiş. Onu hiç unutmamış ve hep arayıp, sormuş, takip etmiş. Nihayet Mekke'de Muhammed isimli -Efendimize risalet vazifesi daha verilmemiş- bir zatın kölesi olduğunu duyunca yanına bir miktar para alarak kardeşi ile beraber Mekke'ye doğru yola çıkmış. Sormuş soruşturmuş, Hz. Peygamber'i bulmuş. Ona ziyaretinin maksadı olarak kölesi olan oğlu Zeyd'i satın almak istediğini söylemiş. Ayrıca kendilerine insaflı davranmasını da rica etmiş. Efendimiz Zeyd'i çağırmış, zatları tanıyıp tanımadığını sormuş, "Babam ve amcamdırlar" cevabını alınca, onlara şu teklifte bulunmuş: "Size insaflı davranacağım. Tercihi Zeyd'e bırakıyorum. Sizinle gelmek isterse, gelir, benim yanımda kalmak isterse, beni tercih edeni kimseye veremem" demiş. Zeyd'in babası bu teklife çok sevinmiş ve hemen Zeyd'e bakmış. Zeyd şu şaşırtıcı cevabı vermiş: "Vallahi bu zatın yanında gördüklerimden sonra başkasını ona tercih etmeme imkân yoktur. Burada kalıyorum." Babası tabi bu cevaba kızmış "Yazıklar olsun sana Zeyd. Nasıl bir yabancıyı bize tercih edersin" diye sitem etmiş. Zeyd'in bu cevabı üzerine Efendimiz ise onun elinden tutup, insanların arasına gitmiş ve "Ey insanlar şahid olun bundan sonra Zeyd benim kölem değil, oğlumdur" diyerek onu evlat edindiğini beyan etmiş. Bunun üzerine Zeyd'in babasıyla amcası biraz rahatlamış olarak evlerine dönerler. O güzel insana köle olmak ne büyük bir saadet... Sevgi onda, hoşgörü onda, adalet olda. Gül yüzlü Efendim ne olur bizi de hizmetkarın olarak kabul et...

Mekke fethine giden İslam ordusuna yedi isim verilir. Bunlar Kâbe'nin örtüsü altında yakalansalar dahi öldürüleceklerdir. Bunlardan biri Abdullah'tır. Müslüman olmuş, Medine'ye gelmiş. Sonra Mekke'ye dönerek iftiralar atmış bir kişidir. Kendisi hakkındaki emri duymuş, af talebi için Hz. Osman'a gitmiş, talebini kabul eden Hz. Osman'la Efendimizin huzuruna gelmişler. Hz. Osman Hz. Peygamber'den Abdullah'ın affını dilemiş. Efendimiz sükût etmiş. Tekrar etmiş, Efendimiz tekrar sükût etmiş. Üçüncü kez Efendimiz affettiğini beyan etmiş. Huzurdan çıkmışlar. Çıkışlarından sonra Efendimiz, "benim sükûtumu gördüğünüzde niye biriniz kalkıp boynunu vurmadı" demiş. Sahabeler "Ya Resulellah aklımıza geldi ama keşke bize gözle ufak bir işaret verseydin" demişler. Efendimiz o zaman "Bir peygamber asla kaş göz işareti yapmaz" diye buyurmuş. Bakın Hz. Peygamber ahlakına neyse o...

Mekke fethedilmiş, Bedir'de öldürülen müşriklerin ileri gelenlerinden Ümeyye b. Halef'in oğlu olan Safvan b. Ümeyye müellefe-i külup arasına alınmış. Bir savaştan sonra ganimetler bir vadide toplanmış. Safvan ganimetleri hayran hayran seyrediyor. Bunu gören Efendimiz "Beğendin mi?" diye sormuş. Müspet cevap alınca "Hepsini sana verdim" demiş. Safvan orada kelime-i şehadet getirmiş. "Bir peygamberden başkası böyle davranamaz" Evet dünya onun için bir amaç değildi. Bir iman için bütün ganimeti verdi. Daha da olsa verirdi.

"Radîtü billâhi rabben ve bil-İslâmi dînen ve bi Muhammedin sallallahü aleyhi ve selleme resûlen nebiyyâ"

Özellikleri ve Ahlâkı Nasıldı:

1)Kusursuz bir belagat sahibidir. Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), hayatı boyunca sadece gerçeği söylemiş ve risaletten önce bile El Emin sıfatı ile anılmıştır.

2) Gönlü zengindi. Affetmeyi sever, kimseyi incitmez, düşmanlarının dahi iyiliğini isterdi. Kur'ân-ı Kerîm'de Kerim'de onun O'nun bu meziyetinden övgüyle bahsedilir ve şöyle buyurulur: "Eğer kaba, katı kalpli olsaydın muhakkak ki insanlar çevrenden dağılır, giderlerdi."(Âl-i İmrân, 3/159)

3) Giyiminde sâdeliğe önem verir ve temiz olmasına dikkat ederdi.

İslam da ayrıca temizlik diye bir bahis yok çünkü bütün ibadet ve sosyal ha-yatın içinde temiz olma şartı vardır. Temizlik imandandır.

4) Yeri gelince kahraman bir yiğit, yeri gelince son derece halim selim tevazu sahibi bir insandı.

5) Adaleti titizlikle korur; insanlara sırf mevki ve makamlarına göre muamele etmezdi. Aksine fakirlerin, kimsesizlerin, yetimlerin, hastaların, gariplerin ve çocukların sığınağı idi.

6) Bir gün kendilerine bir adam getirilir. Gelen kişi, korkudan titremeye başlar. Bunu gören Allah Resulü (a.s.m) "Sakin ol! Ben bir melik değil, Kureyş'ten kuru et yiyen bir kadının oğluyum" (Gazalî, İhyâu Ulûmi'd-din, Kahire, 1954, II, 483, 484) buyurmuştur.

7) Resulullah (a.s.m), bir gün sahabele-rine su dağıtırken, uzak diyardan bir atlı gelir ve "bu kavmin efendisi kimdir?" diye seslenir. Bunun üzerine Peygamber efendimiz (a.s.m) "Milletin efendisi onlara hizmet edendir" (Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 2:463) buyurur. Bu ifade ile, hem kendisinin o muhitin efendisi olduğunu hem de tüm asırlara ve insanlara milletin efendisi olmanın yolunun onlara hizmet olduğunu da mütevazi bir şekilde canlı bir ders verir. Halkın arasına katılır; insanlarla olan ilişkilerini sürdürür; hastaları, dostlarını, komşularını ziyaret eder; Müslümanların acı ve tatlı günlerini paylaşmaktan geri kalmazdı.

8) Zengin-fakir, genç-yaşlı ayırt etmez, yardım isteyen herkese yardım ederdi. Bazen bir çocuk gelir Resûlullah'ın (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) elinden tutar, istediği yere götürürdü. Bazen de bir hizmetçi gelir, herhangi bir konuda yardım ister, Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona da hayır demezdi.

9) Herkese karşı güler yüzlüydü, güzel huyluydu. Çok merhametli idi, affediciydi, sert ve katı kalpli değildi. Bağırıp çağırmazdı.

10) Bir devlet başkanı, bir ordu komutanı, bir öğretmen, bir imam olmak gibi pek çok görevi üstlenen ve hayatın içinde olan bir insandı Hz. Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz.

11) Herkesin durumuna göre muamele edip, iltifat ederdi. Bu sebeple herkes, kendisini Resûlullah'ın (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) en yakını zannederdi.

12)Toplulukla yemek yemeyi severdi. Yemeğe besmele ile başlar, sağ elini kullanır, tıka basa yemez, doymadan sofradan kalkar, yemekten önce ve sonra ellerini yıkardı. Sağlığa zararlı ve dinen haram olan veya kokusuyla çevresindekileri rahatsız edecek şeyleri yemez; bunların dışında hiçbir yemek için "sevmiyorum"demezdi. Sofra kurallarına adabına daima uyar, bu konuda çevresindekileri de sabırla ve nezâketle eğitirdi.

13)Hiçbir zaman zekat ve sadaka almadı. 14)Sahabelerin davetine icabet eder, hediye alırdı.

15) Sünnetini ve Ehli Beytini ümmetine emanet olarak bıraktı...