Kardeş Olabildik Mi?

Müminleri birbirleriyle kardeş ilan eden Yüce Rabbimiz, elbette ki kardeşliğin ölçüsünü de bizlere va'zetmiştir. Kardeş olmaktan doğan sorumluluklarımızı yerine getirmek her mümin üzerine bir vecibedir. Bir kan bağına gerek olmadan, kendi öz kardeşlerimiz olmadığı halde, inanç birliğine bağlı bir duygu paylaşımının zirveye oturmuş halidir kastettiğimiz kardeşlik. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) tâ asırlar öncesinden, sonradan gelecek olan ümmetine; "onlar benim kardeşlerimdir" (1) diye seslenmişse, o zaman bizim de bu çağrıya kulak vermemiz gerekmez mi? Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e kardeş olmaktan daha büyük şeref ve rütbe daha ne olabilir ki? Peki, kimler Peygamberimizin kardeşi olabilirler ve bu nasıl mümkün olur? Her birlikteliğin bir hukuku olduğu gibi, kardeş olmanın da bir hukukunun olduğu akılda tutulmalı ve ha-yatımız ona göre tanzim edilmelidir.

Nasıl ki, bir binaya benzetilen İslam kalesi, onu oluşturan malzemelerin kenetlenmesinden meydana geliyorsa, kardeşler arası hukukta da duygu birliği önemli bir yer işgal eder. Kardeşlerimizi kırmamak, güler yüzlü olmak, nazik davranmak ve onlarla iyi geçinmek toplumsal huzurun temel şartlarındandır. Nitekim bir Hadis-i Şerifte Rasulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem); "Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu düşmanın eline bırakmaz." (2) şeklinde buyurmaktadır. Peki, bizim toplumsal yapımızda durum böyle midir acaba? Şayet olması gereken yerde isek, o zaman neden biz bu haldeyiz? Elbetteki, kardeşlik hukukuna gereği gibi riayet etmediğimizden... Çünkü gıybet, dedikodu, laf taşımak, iftira, haset, kıskançlık gibi birçok kötü ahlakın, sosyal hayatımızda yaygınlaşmış olması sebebiyle, kardeşlik ahlakımız da yara almıştır da, işte bu nedenledir..!

Niye İslam düşmanlarına karşı mazlum konumundayız hiç düşündük mü? Neden kendi sorunlarımızın çözümünde dışarıyı adres olarak görür olduk. Bize hakemlik yapanlar kimlerdir acaba? Kendi sosyal ve hukuki yapımız içinde bazı meseleler neden çözümle-nemiyor. Diğer kardeşlerimiz bize ne kadar güvenebiliyor? Ya da başımız dara düştüğünde biz kimlere başvuru-yoruz. Kardeşlerimiz mi daha güvenli, yoksa bankalar mı? Psikolojik yardım merkezleri mi veya danışman kurumlar mı bize daha yakın, yoksa dostlarımız mı, dert ortaklarımız kimlerdir? Hangi etnik köken ya da farklı kültürlerden gelirsek gelelim daha dün kardeş bili-yorken birbirimizi, şimdi kardeşlerin arası neden açıldı… Bütün bu sorulara ait cevapların, düşünüp idrak etmek isteyenler için oldukça mühim konular olduğu kanaatindeyim. Bana göre ise içinde bulunduğumuz manzaranın temel sebebi; İslam kardeşliği ruhundan her geçen gün daha da uzaklaşıyor olmamızdandır…

Kardeşlik bağının korunması hem dini hem de toplumsal hayat açısından çok önemlidir. Zira varlık sebebini aynı dine mensup olmaktan alan kardeşlik müessesesi, efendi-köle, zengin-fakir, beyaz-siyah ve kadın-erkek gibi ayrımlar yapmadan vicdani ve manevi bir bağ oluşturur. Çünkü kardeşliğin olduğu yerde taraflar birbirlerinden emindirler. Güvenilirlik, kardeşlik kurumunun en ana sütunudur. O halde kardeşlik sadece sözde olmamalıdır. Hiç şüphesiz kardeş olmanın bize yüklediği bir takım mükellefiyetler vardır. İşte bu mükellefiyetler sözkonusu müessesenin ayakta kalmasını ve devamını sağlayan ahlak ve erdemlerdir. Kardeşlerimize güler yüzlü davranmak, onların sıkıntılarını kendi sıkıntımız bilerek yardımcı olmak, neşelerinde ve acılarında yanlarında yer almak, sevgi, saygı, şefkat, merhamet, yardımlaşma ve dayanışma gibi temiz bir hissiyatla onlara yaklaşmak, kardeşliği sözden fiiliyata taşıyan en önemli unsurlardır. Yine; onların kusur ve ayıplarını örterek, maddi ve manevi desteğimizi esirgemeden hareket etmek, vefalı olmak, selamı kesmemek, hastalık ve ölümünde yanlarında yer almak, sizce de kardeşliğin ispatına tanıklık eden yüce değerler değil midir? Kardeşliğin bize getirdiği sorumluluklar sadece bunlarla sınırlı değildir pekâlâ. Elbetteki, kırgınlık ve dargınlıkları sonlandırmak, düğün bayram ve kandil gibi özel zamanlarda kendilerini ziyaret etmek, davetlerine icabette bulunmak, kendimiz için istemediğimiz bir şeyi mü'min kardeşimiz için de istememek ve kendimiz için istediklerimizi yine onlar için de istemek güzel ahlaklı bir insan ve kaliteli bir kul olmanın yanısıra, iyi bir kardeş olmanın da ispatı değilse; ya nedir, sizce de?

Evet değerli Feyz okurları, bütün bunları yaparken sırf Allah'ın (Celle Celalühü) rızasını ummak da ihlâsın tâ kendisidir. Böylelikle hem gerçek kardeşlik şuuruna varılmış olur, hem de kardeşliğin yaşayıcısı ve ahlakının da taşıyıcısı olunur. Bireysel katkısının yanında İslam kardeşliğinin toplumsal hayatımızda da fevkalade olumlu sonuçları olacaktır. Nitekim ülkemizde yaşanan ekonomik kriz, savaş, deprem, sel, yangın vs. gibi yaraların çok çabuk bir şekilde sarılmasında kardeşlik ahlakının inkâr edilemez katkıları vardır. İnsanlar arası ilişkilerde de bu duyarlılık düzeyi yakalanabilirse şayet, Allahın istediği bir kul olabileceğimiz gibi, Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in; "kardeşlerim" hitabının da gerçek muhatapları olabiliriz. Gönüllerin Efendisi (Sallallahü Aleyhi ve Sellem); "Kim mümin kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim bir Müslüman'ı sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir Müslüman'ın kusurunu örterse, Allah da Kıyamet günü onun kusurunu örter."(3) buyurmak suretiyle kardeşler arası yükümlülüğün önemini bizlere açıklamaktadır.

Kardeşliğin tesis edilmediği bir toplumda ise; güvensizlik, vefasızlık, karmaşa, her türlü çirkinlik ve belalar hayatı yaşanmaz hale getirir. Büyük insan ve yürekli şair Mehmet Akif Ersoy bu tehlikeye işaret etmek için; "Girmeden tefrika bir millete düşman giremez, / Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez." mısralarıyla dikkat çekmektedir.

Evet, hepimiz üzerinde durduğu yeri sorgulamalıdır. Yazımızın başında da belirtilen hadis-i şerifte bahsedildiği üzere; Efendimizin "kardeşlerim" dediği zümreye biz dâhil miyiz, yoksa değil miyiz diye soralım kendimize! Şayet O'nun kardeşliğine talip isek; Sevgili Peygamberimiz'in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sünnet-i seniyyesine de sımsıkı sarılmamız gerekmiyor mu? İşte Muhammedî (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ahlaklarla bezenmek demek; bizi iyi bir kardeş yapmanın yanısıra; iyi ümmet, iyi kul ve kaliteli insan olabilmenin de perdesini aralayacaktır. İyi bir mümin olmak ise Allah'ın (Celle Celalühü) rızasının kazanılmasındaki en kestirme yoldur. Çünkü herkes bu anlayış ve güzel ahlak üzere birbirine davranırsa; bütün insanlar İslam kardeşliğini yaşamaya başlarlar. Böylelikle toplumlar huzura kavuşur, güvenli limanlar oluşur ve en önemlisi de Allah (Celle Celalühü) bundan razı olur… Yüce Mevla'mız herkesi kardeşliğin sorumluluklarını yerine getiren erdemli, duyarlı ve kendi rızasına mazhar olmuş kullarından eylesin.

Asırlardan beri olduğu gibi, nice güzelliklerin bundan sonra da; birlik ve beraberlik içinde kardeşçe yaşanmasını niyaz ediyorum.

Kaynaklar
1)- Ramuzü'l-Ehadis, s. 461 (H. no: 5719), s. 361 (H. no: 4460)
2)- Riyazu's-Salihin tere. c.l No:233.
3)- Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58

  İsa DİKMENLİ

 e-mail: isadikmenli@hotmail.com