Hayatın doğal akışı içinde “evlilik” başlı başına bir mutluluk nedeni, hayatın mutlu bir başlangıçla devam etmesi anlamına gelen fevkalade güzel bir durum... İnsanda yeni oluşumların, yeni duygusal alanların, yeni bölüşümlerin, idraklerin, hassasiyetlerin de başlangıcı. Ama evliliği kendi güzelliği içinde yürütebilmek gerçekten hüner isteyen bir donanıma da sahip olmayı gerektiriyor. Pratik olsun diye, öncelikle evlilere mutsuzluk gibi yansıyan durumlarda ne yapılması gerektiği hususu gerçekten çok önemli. Bir bakıma yaşam koçluğu gibi düşünebilirsiniz. Çünkü bunları hayata geçirememek pek çok acılarla yüzleşmek anlamına geliyor ki, bu durumlarda ne yapılacağını nasıl düşünülebileceğini akletmek de başlı başına önem kazanıyor...
Mutsuzluğu değişmez bir kader görmeyelim...
Dünya hayatı bir imtihan alanı, bizler ne kadar çok arzu etsek ve dua etsek de cenneti bu dünyada yaşamamız mümkün değil. Dünyanın imtihan için yaratılmış bir yer olması hasebiyle, maalesef insan ömründe böyle mutlu geçen günlerin sayısı, acılı, hüzünlü geçen günlerden az oluyor. Yalnız şu da bir gerçek ki, günlerimizi mutsuz hale getiren işin en başında kabul etmemiz gereken, sadece dünyanın geçici, zevklerinin geçici olması değil... Hata ve yanlışlarımızla mutsuzluğumuza bizim de katkılarımız çok fazla... Bu gerçeği de asla göz ardı etmemek gerekiyor. Maalesef, mutsuzluğunu değişmez bir kader görmek toplumda çok yaygın bir anlayış. Nitekim çevremizdeki evli çiftlerden: “Ne yapayım eşim bana uygun değil; demek ki kaderim buymuş çekeceğim. Bu hale razı olup bunun karşılığını ahirette almayı ümit ediyorum.” türünden sızlanmalara çok şahit oluyoruz. Bu tür düşüncelerin çok az bir haklılık ve gerçeklik payı vardır şüphesiz, ama mutsuzluğu tamamen kadere yıkmak irademizin varlığına ve imtihan mantığına aykırı bir durumdur. Bu vesileyle böyle bir yanlış düşünce tarzı hakkında bir şeyler söylemek ve toplumsal bir yarayı biraz neşterlemek istiyorum. Kim bilir belki de bu gayretimizle, mutsuzluğunu sadece kötü bir kader gören kişilere mutluluğa giden yolda yeni kapılar aralayabiliriz.
Dünya hayatı bir imtihan alanı; evlilikler de o sınavın bir parçası...
“Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.” (Enbiya, 21/35)
Bu ve benzer ayetlerden de açıkça görüldüğü üzere hayat bir imtihan alanı. Bu söz, bizim gibi bir beşer sözü veya felsefi bir yaklaşım değil, şüphesiz doğru olan Rabbimiz’in kelamıdır. Buna yürekten inanıyor, iman ediyorsak o zaman bu imanımız bize şu gerçekleri de söylemeli. Mesela; hiçbir öğrenci sınıfta kalmasını ve derslerdeki başarısızlığını sadece kadere yükleyemez. Derslerin zorluğuna teslim olup bunu kabullenip sınıfta kalmayı sadece kadere bağlamak, hiçbir talebenin savunma şekli değildir. Çünkü öğrenciler bilirler ki matematik, fizik, edebiyat, tarih, yabancı dil, resim vs. gibi türlü alan ve konularda önce öğretim ve eğitime tabi tutulup sonra da bu konu ve sorulardan imtihan olurlar. Görmedikleri bilmedikleri konulardan imtihan edilmezler. Rabbimiz’in sınavı da böyledir şüphesiz... İrademizin ve tercihlerimizin devreye girebileceği alanlar olmalı ki imtihan olsun. Rabbimiz önce insanı imtihan olabilecek bir donanımda yaratmış, sonra da imtihan olacağımız konularla ilgili bilgilendirmek ve ölçülendirmek üzere peygamberler göndermiş. “...Biz, (tebliğ ile görevli, özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere) bir Resul göndermedikçe kimseye azap edecek değiliz.” (İsra, 17/15) ayeti bu gerçeği hatırlatıyor.
“Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir (imtihan konusudur.) Allah yanında ise büyük bir mükâfat vardır.” (Enfal, 8/28) Benzer ayetlerin ifadeleriyle de kişilerin, malları, evlatları, eşleri, akrabaları, nefsleri... vb. şeylerle sınava tabi tutuldukları açıkça ortada... Eşlerle imtihan ise önemli bir imtihan alanımız. Bir öğrenci için matematik dersi gibi, bu gerçeğin farkında olmak lazım. Hayatta çok sıklıkla şahit olduğumuz gerçeklerdendir ki, matematikten anlamadığını, ona kabiliyeti olmadığını sanan birçok öğrenci iyi bir hocadan ders almakla matematikte profesör bile olabiliyor. Fakirliğini değişmez bir kader görmeyen ve çalışan bir kişi de sonradan dünyanın en zenginleri arasına girebiliyor. İradeyle, istemekle ve çalışmakla hayatın akışı çok olumlu yönlerde değişebiliyor. Bunun gibi iletişim sorunu yaşadığımız kişilerle ilgili olumsuzlukların aslında, cahillik, bozuk ölçüler, tembellik, ahlaksızlık vs. gibi yanlış duygu ve eylemlerimizin o kişilerden bize geri yansıyan sonuçları olma ihtimali çok yüksektir. Eğer dünyadaki sınav alanlarımızla ilgili konularda bilgi ve görgümüzü artırır, kendimizi geliştirirsek, daha önce kötü giden birçok şeyleri değiştirebilir, hayrete şayan güzel gelişmelere şahit olabiliriz. Evlilik hayatı da böyledir. Eğer mutlu başlayıp da mutsuz devam eden ve kopma noktasına gelen evlilikler varsa onu koparmadan önce yapılması gereken şeyleri yapıp yapmadığımız konusunda iyi düşünmeliyiz.
Aile üzerine araştırma yapan uzmanlar mutlu evliliklerde şu dört temel özelliğin varlığını tespit etmişler:
1-Çiftler birbirleriyle çok iyi dostlar ve sevgiyi pek çok şekliyle yaşıyorlar.
2-Çiftler birbirlerine karşı saygılı ve nazikler.
3-Her çift üzerine düşeni yapıyor.
4-Kötü günde de iyi günde de hep beraber olmak için verdikleri sözlerinde sadıklar.
Her maddenin kısaca özeti şöyle:
Dostluk ve Sevgi Paylaşımı
En iyi arkadaşınız kim diye sorulduğunda cevabınız “eşim” olmalı. Evlilikte arkadaşlık çok önemlidir. Uzun dönemde bir evliliğin sağlıklı ve mutlu şekilde yaşaması için arkadaşlık, tutkudan, aşktan bile daha önemlidir. Bunu gerçekleştirenler, mutlu evliliklerini bir ömür boyu sürdürebilirler.
Birbirine Karşı Saygı ve Nezaket
Herkes kendisine karşı kibar olunmasını ve kendisine saygı duyulmasını ister. İnsan bunu en çok da sevdiği insandan bekler. Evliliklerde anlaşmazlıklar olacaktır, bu kaçınılmazdır ve bunları halletmeye çalışırken saygı ve nezaket asla elden bırakılmamalıdır. Çiftler arasındaki saygısızlık ve nezaketsizlik, evliliği kısa sürede yok edebilir. Dolayısıyla nezaket ve saygı evlilikler için hayati önem taşır. Eşinin senin değer verdiklerine değer vermesini istiyorsan, sen de onun değer verdiklerine değer ver.
Üzerine Düşeni Yapmak
Evliliğinizin iyi gitmesini istiyorsanız, karşıdakinden herhangi bir şey beklemeden önce siz üzerinize düşeni yapmalısınız. Karşınızdakinin size haksızlık ettiğini düşünüyorsanız; örneğin, ona aynısını yapmak yerine yapıcı olmayı denemelisiniz. Elbette bunun sınırları olacaktır. Örneğin devamlı şiddet görüyorsanız bu konuda derhal yardım almanız gerekmekte, ancak size yapılan en ufak bir hataya hata ile karşılık vermek yerine daha yapıcı davranışlar içerisine girmelisiniz. Hiçbir zaman sizin yaptığınız hatanın özrü eşinizin hatası olmamalıdır. İlişkinizi kontrol etmenin en etkili yolu kendi davranış ve düşüncelerinizi kontrol etmek ve düzenlemekten geçer. Eşinizi tanıdıkça, onunla ilişkilerinizi güçlendirdikçe, hatalara ve sorunlara karşı daha etkili çözümler üreteceksiniz.
Bunun için:
1- Sık sık eşinizi mutlu edecek şeyler yapın. Sevdiğinizi söyleyin, sevdiği yemeği yapın, sevdiği filme götürün, önemli günlerini hatırlayın, küçük de olsa hediyeler alın...
2- Negatiflikten, olumsuz tavırlardan ve söylemlerden mümkün olduğunca kaçının. Eğer ortada bir sorun varsa bunu sakin konuşabileceğiniz bir zamanda halledin. (Bu madde son derece önemlidir)
3- Her zaman elinizden gelenin en iyisini yapmaya çalışın. Her zaman davranışlarınızın sorumluluğunu alın. Kendinize, sağlığınıza, kişisel gelişiminize, görüntünüze özen gösterin. Bunu hem kendiniz için hem de evliliğiniz için yapın.
Her Daim Beraber Olmaya Söz Vermek
Evlilik uzun solukludur. Bunun bilincinde olmak ve bunu karşıdakine hissettirmek gerekir. Bu durum, çiftleri güvende hissettirecek ve birbirlerine yaklaştıracaktır. Ne olursa olsun, zor günlerde de karşınızdakinin sizin yanınızda olduğunu, size destek olduğunu bilmek önemlidir. Her zaman zorluklara birlikte göğüs germek, sevinçleri birlikte paylaşmak gerekir. Çiftlerin bunu birbirlerine hissettirmeleri gerekir.
Farklılıklarımızı Kendimizi Geliştirmek için Nimet Bilelim
Evlilikte mutluluk emek istiyor. Eşler karşılıklı olarak çok şeyi değiştirebilir, mutsuz bir yuvayı huzur dolu bir mekâna çevirebilirler. Eşler arasında ilk önceleri çatışma olması çok normaldir. Zira Allah her insanı ayrı yaratmış, ayrıca farklı sosyal ortamlarda yetişen iki kişinin farklılıkları olması kaçınılmaz. Bu farklılıkları boşanma sebebi yapmak yerine birbirlerini tamamlayarak ahlaken kemale doğru ilerlemek için vesile yapmak imtihan için yaşadığına iman eden insanların bakış açısı olmalıdır. Bizler iyi sıfatlar edinmek kötülerinden kurtulmak için bu dünya hayatında sınavdayız. Eşlerimiz, çocuklarımız ve yakın çevremiz bu sıfatların bizde ortaya çıkması ve gelişmesi için olmazsa olmaz imtihan araçlarımızdır. Bunlar olmadan sınav olmamız düşünülemez.
Toplumda çok öne çıkan ve medyada da manşetlerden düşmeyen bir konu da erkeğin gücünü kadın üzerinde baskı unsuru olarak kullanmasıdır. Allah (cc) sana bu gücü ona karşı kullan diye değil, aileni koruman için verdi. Eşler arasında; Allah’ın (cc) verdiği güç, zenginlik, güzellik, soy sop, asalet, dişilik erkeklik gibi değerleri birbirlerine karşı baskı unsuru yapmak medeni insanlara yakışmaz. Böyle davranışlar mutsuzluğu hazırlayan ve derinleştiren nedenlerin başında gelmektedir. Onun yerine iki taraf da birbirine sevgi ve saygı duymalı, bu duyguları birbirlerinden esirgememelidir. Birbirlerini mutlu etmek için çalışmalıdırlar. Yani İslamî kurallar içinde, eşim nelerden mutsuz oluyor, nelerden hoşlanmıyor onlardan kaçınayım, onu mutlu etmek ve mutlu görmek için çalışayım demelidir. Her iki tarafın arzusu ve birbirlerine yaklaşımı böyle olursa, eşlerinden beklentilerinin de zaman içerisinde gerçekleştiğini, her şeyin iyilik güzellik zemininde hallolduğunu göreceklerdir...
Efendimiz’in (sav) eşlerine davranışını, Hazreti Hatice’nin de Efendimiz’e karşı saygı, sevgi ve bağlılığını örnek almalıyız. Kur’an; Efendimiz’e “üsve-i hasene” yani “O’nda her yönüyle güzel bir örnek vardır.” diyor. Aslında bütün Müslümanlar bunu biliyor ama uygulamaya gelince yapmıyorlar. Böyle olunca da bu konudaki sınavı kaybediyorlar, ki farkında değiller. “Biz peygamber değiliz, ne yapalım.” gibi kılıflarla da hatalarını süblime ediyorlar. Halbuki Kur’an, Efendimiz’de güzel bir örnek var onu almaya çalışın diye mesaj veriyor. Birebir benzeyemeyiz elbette ama kabiliyetimiz kadar gelişebilir, değişebiliriz. Dünyaya geldiği gibi giden hiç değişmeyen insanlar var, hatta geldiğinden kötü giden Müslümanlar var. Çünkü insan dünyaya gelirken günahsız geldi, masum geldi. Her konuda kendimizi geliştirerek ve bu gelişim için birbirimize yardımcı olarak bu dünya fırsatını iyi değerlendirmeliyiz. Zira ebedi olan ahiret âleminde bizlere verilecek olan makam, şan, şeref gibi her türlü statüyü buradan kazanarak götüreceğiz. Herkese çalıştığının karşılığı verilecek, kimseye haksızlık ve adaletsizlik yapılamayacaktır. Bunlar Rabbimiz’in vaatleridir. Vaadinde durmaya en çok layık olan da O’dur.