İnsan olarak çevremizden etkilenen varlıklarız. Kiminle berabersek davranış biçimlerimiz de ona göre gelişir. Bu bilinen bir gerçektir günümüzde. Bizim menfaatimize olan arkadaş çevresini seçmenin yanında bizim hayatımıza yön verecek hikmet sahibi dostlar edinmek gerekiyor, kendimizin farkına varabilmek için. Bu gerçeği ifade sadedinde Peygamber Efendimiz de hadis-i şeriflerinde şu tavsiyelerde bulunmaktadır:
“Kişi dostunun dini üzeredir. O halde kiminle arkadaşlık ettiğine dikkat etsin.” (Tirmizi, Zühd, 45); “Kişi sevdikleriyle beraberdir.” (Buhari, Edeb, 96; Müslim, Birr, 165; Tirmizi, Zühd, 50, Da’avat, 98); “Mümin müminin aynasıdır.” (Ebu Davud, Edeb, 49); “Müminler bir binanın tuğlaları gibi birbirini destekler.” (Buhari, Mezalim, 5, Salat, 88; Tirmizi, Birr, 18)
Bir kimse iyi şahıslarla dost olursa, kendisi kötü bile olsa zaman içinde hastalıklarından tedavi olur ve ahlakı güzelleşmeye başlar. Çünkü onların iyilikleri güzel ahlakları, insanların kalbinde izler bırakır.
Kötülerle dostluk kuran kişilerde ise daha önce yapmadığı, yapmaya da cesaret edemediği kötü fiilleri işlemeye cesaret bulur ve ahlaksızlık böylece yayılır ve normalleşir. Halk arasında bu tip kişilere ‘hayâ perdesi yırtıldı’ veya ‘hayâsızlaştı’ gibi ifadeler kullanılır. Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyuruyor: “Hayâ azlığı küfürdendir.” (Hâkim) “Hayâ imandandır.” (Buhari) Bu hadisi şeriflerden de anlıyoruz ki şerrin normalleşmemesi, herkesin içinde yani nefsindeki azgın duyguların dışarı çıkmasını engellemek için kötülüğe davet eden uygun ortamların olmaması gerekir. Kendi yetilerini kaybedip kötülükler ve yanlışlıklar karşısında sessiz kalan şahsiyetler, zamanla bu durumu kabullenmeye, yanlışları olağan görmeye başlar ve nihayetinde onlar da kötülüklere rıza gösterirler. Kötülüğe rıza göstermekse kişiyi iyi bile olsa kötü hale getirir. (Hucviri, Keşfü’l-Mahcub, Daru’t-Turasü’l-Arabi, Kahire 1974, s. 405)
İnsanın utanacağı çekineceği muttaki kişilerin yanında hiçkimse ahlaksızlıklarını gerçekleştiremez. O halde bir kişi önceden hayâsızlığın kol gezdiği ortamlarda bulunmuş olsa bile iyilerin içerisinde yer alarak kötülükleri iyiliğe tebdil etmelidir.
Nefsin ıslahı ve ahlakın güzelleşmesi için ruhaniyetlerinden feyz alınabilecek gönül ehli kişilere ünsiyet zaruridir. İmam Gazali şu şekilde değerlendirmektedir: “Aklı başında fazilet sahibi insanlar bile çevre faktörünün olumsuz etkilerinden kendilerini zor kurtarabilir. Nerede kaldı ki gafiller. Bundan dolayı insan, içinden hareketlerini benimsemediği halde, kötü kimselerle fazla düşüp kalkmamalıdır. Eğer bu gibilerle fazla düşüp kalkarsa kendinde büyük değişiklikler hissetmeye başlar. Önceden hoşuna gitmeyen bu çirkin hareketlere yavaş yavaş alışır ve artık onlara aldırış etmez olur. Zira kendini bu kötülüklerden alıkoyan şey, onları kendisinin büyük bir suç sayması idi. Bunun için zenginlerle düşüp kalkan, kendi varlığını küçümser ve hiç mesabesinde görür. Yoksullarla düşüp kalkanlar da ellerindeki nimetlerin kadrini bilir. Bu fıtrî bir tesirdir. Ashab-ı kiram ve tebe-i tâbiinin taat ve ibadetlerini düşünenler kendi ibadetlerini küçümser, itaatini az bulurlar. Kendi ibadetlerini küçümseyenlerse elbette onlara uymak için gayret sarfeder. Kendisine çeki düzen vererek ibadetlerini artırmaya çalışır. Aksine dünya adamlarına bakan, onların Allah’tan yüz çevirip isyana daldıklarına nazar eden kimsenin de iyilikleri kendi gözünde büyür ve kendisini beğenmeye başlar. İşte o zaman helak olur. Tabiatın değişmesindeki iyilik ve kötülükleri dinleyip duymak da yeterlidir. Nerede kaldı onları göz ile görmek. Bu inceliğe dikkat etmek sayesinde Hz. Peygamber’in (sav) ‘Salihler hatırlandığında ilahi rahmet iner.’ (Acluni, Keşfü’l-Hafa, II, s.70.) hadisinin sırrı anlaşılmış olur. Salihler hatırlandığı zaman şüphesiz böyle bir rahmet iner ve gönülden onlara uyma ve onların izinden gitme arzusu ile kusurlarını giderme isteğinin uyanması hasıl olur. Rahmetin sebebi iyi işlerdir. İyi işlerin sebebi de onlara heves etmektir. Onlara heves etmenin âmili de salihleri iyi halleri ile anmak ve hatırlamaktır. Bu hadisin mefhum-u muhalifi de, Rahmetten uzak kalmanın başlangıcı isyana dalıp Allah’tan yüz çevirmek ve meşru olmayan bir yolda dünyalık peşinde koşmaktır. İsyanın kaynağı da onu küçümsemektir. Küçümsemenin sebebi ise onu çok dinlemek yüzünden onunla ünsiyet peyda etmektir. İyileri ve kötüleri anmanın ve hatırlamanın neticeleri bu olursa onları görmek ve aralarında bulunmanın sonuçları ne olur?” (İmam Gazali, İhyau Ulumi’d-Din, c. II, s. 332)
Hikmet ehli buyuruyor ki:
1- Âlimlerle beraber olanın ilmi artar.
2- Salihlerle beraber olanın, ibadete rağbeti ve günahlardan kaçma arzusu artar.
3- Fâsıklarla [açıktan günah işleyenlerle] düşüp kalkanın günah işleme cüreti artar.
4- Zenginlerle düşüp kalkanın dünya sevgisi artar.
5- Fakirlerle beraber olanın şükrü artar.
Kötü arkadaş, bir tane olsa da çoktur. İyi arkadaş bin tane olsa da azdır. İyilerle dost olmalı ve sayısını çoğaltmaya çalışmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyruldu ki:
“Çok dostunuz olsun; çünkü Rabbiniz Kerim’dir. Kıyamette dostları arasında bulunan kuluna azap etmekten hayâ eder.” Hadis-i Şerif (Şir’a)
“Çok tanıdığınız olsun! Kıyamette hepsi de şefaat eder.” Hadis-i Şerif (Şir’a)
“Allahu Teala, rıza-i ilahi için bir din kardeşi edinenin cennetteki derecesini yükseltir.” Hadis-i Şerif (İ. Ebiddünya)
Enes radıyallahu anh’ın rivayet ettiği bir hadis-i şerife göre, Allahu Teala’nın birtakım gezici melekleri vardır. Bunlar daima zikir ve sohbet meclislerini ararlar. Bulduklarında meclisin etrafında halka olarak: “Ya Rab! Bu kulların senin kitabını okuyorlar, Hazreti Peygamber’e salat ü selam getiriyorlar ve senden dünya ve ahiret hacetlerini taleb ediyorlar.” derler. Cenab-ı Hak: “Şahid olunuz, onları affettim.” buyurur. Melekler: “Ya Rab! İçlerinde oraya yanlışlıkla gelmiş olan falan ve filan da vardı!..” deyince Allahu Teala: “Onlar (o salih ve sadık kullar) öyle bir topluluktur ki onlarla beraber bulunanlar şâki sayılmazlar…” (Tergib, II. 402)
Hz. Enes (ra) anlatıyor: Büyük kalp mimarı efendiler efendisi Resul-i Ekrem’in yanına Medine dışında çölde yaşayan birisi geldi ve “Ey Allah’ın Resulü! Kıyamet ne zaman kopacaktır?” diye sordu.
Efendimiz (sav): “Hay yazık sana, sen kıyamet için ne hazırladın?” diye sordu. Adam: “Öyle fazla bir ibadet ve taatım yoktur, fakat ben Allah ve Resulü’nü seviyorum.” diye cevap verdi. O zaman Efendimiz (sav): “Sen sevdiklerinle beraber olacaksın” buyurdu. Oradakiler: “Biz de onun gibiyiz, bize de aynı müjde var mı?” diye sordular. Efendimiz (sav): “Evet” buyurdu. O gün bu müjdeye o kadar çok sevindik ki daha önce böyle hiç sevinmemiştik.” (Buhari)
Buradaki müjdeler, salih ve sadıklarla beraber olmak hususunda büyük bir teşviktir. İnsan hep iyilerle beraber olmalı, iyilerle arkadaşlık yapmalıdır. İyilerle bulunmanın menfaati ebediyete kadar devem eder. Zira insan bu dünyada kimlerle birlikte olursa ahirette de onlarla haşrolacaktır. Sıddıkların zirvesi olan Resul-i Ekrem Efendimiz (sav), “Kişi sevdiği ile beraberdir.” buyurmuştur.
İmam-ı Rabbani Hazretleri şöyle buyurmuş: “Salihlerle beraber olan kurtulur.”
Diğer taraftan kalbî huzurun muhafazası için de gafil ve fasıklarla ünsiyetten şiddetle sakınmak gerekir. Zira teaffün etmiş (kokuşmuş) mezbele ve leşler üzerinden geçip gelen bir rüzgar, onların mülevves kokularını alarak etrafa yayar, nefesleri tıkar ve ruhları daraltır. Şeyh Ubeydullah Ahrar -kuddise sirruh- bu hususta yaranına şöyle nasihat eder: –Ağyâr ve bîgânelerle beraber olmak, kalbe fütur, ruha dağınıklık ve gönüle perişanlık verir. Nitekim Bayezid-i Bistami birgün, içinde böyle bir perişanlık ve huzursuzluk hissetti. Bir türlü kendisini o halden kurtaramadı. Meclisindekilere:
–Hele bir bakın, aramızda yabancı biri var mı? dedi. Araştırdılar, kimseyi bulamadılar. Fakat Bayezid-i Bistami ısrar etti:
–Hele iyi araştırın. Asaların olduğu yere de bakın, dedi. Tekrar araştırdılar ve gafil birinin asasını buldular. O asayı dışarı çıkardılar; Bayezid-i Bistami’nin gönül huzuru da yerine geldi.
Yine birgün Hâce Ubeydullah Ahrar Hazretleri, huzuruna gelen yakınlarından birine:
–Senden yabancılık kokusu geliyor. Galiba sen, yabancı birinin elbisesini giymişsin. dedi. O kimse hayretle:
–Evet öyle, dedi ve o elbiseyi değiştirip tekrar geldi.
Yine büyükler bu hususta derler ki: “Halkın amel ve ahlakından cansız varlıklar bile in’ikas alır. Bu itibarla türlü çirkinliklerin irtikab edildiği bir yerdeki ibadetle, amel-i salih ve hayırlara mekan olmuş bir yerdeki ibadet, kıymetçe birbirinden çok farklıdır. Bunun içindir ki Kabe’de kılınan bir namaz, sair yerlerde kılınanlardan kat be kat üstündür.”
Bu gibi mübarek mekanlardaki feyz ve ruhaniyete mukabil öyle mekanlar da vardır ki oralardan da kasvet sirayet eder. Nitekim binbir meşakkat dolu Tebük Seferi’nden dönüşte ashab-ı kiram, gölgelenmek ve su temin edebilmek için Hicr Vadisi’nde Semud Kavmi’nin taşları oyarak yapmış olduğu köşklere girmişlerdi. Bunun üzerine Efendimiz: “Bu mekanda Cenab-ı Hak Semud Kavmi’ni helak etti. O kahırdan bir hisse gelmemesi için buralardan su almayınız.” buyurdu. Ashab: “Ya Resulallah! Kırbalarımıza su doldurduk ve bu sudan hamur yaptık.” deyince Hazret-i Peygamber (sav); “Suları boşaltın ve hamurları develere yedirin!” emrini vermiştir. (Buhari, Enbiya, 17)
Bu ve benzeri hadiseler, halet-i ruhiyenin, cemâdâta (cansız varlıklara) dahi sirayet ve in’ikasını gösteren canlı birer misaldir. Ehl-i gaflet ile ünsiyetin kalbe vereceği zararı Hazreti Peygamber (sav) şöyle ifade buyurur: “(Ahir zamanda) ümmetimden bir kısım insanlar dinde fakih olduklarını iddia edecek, Kur’an okuyacak ve şöyle diyecekler: «–Biz idarecilere gider, onların dünyalıklarından nasiplenir ve onları dinimize karıştırmayız.» Halbuki böyle olmayacak. Nasıl diken ağacından sadece diken toplanabilirse, onlara yakın olanlar da ancak onların menfiliklerini tahsil edecektir.” (İbni Mace, Mukaddime, 23)
Rabbim güzel dostlarımızın sayısını artırsın... Amin