Bediüzzaman Hz.'nin yeryüzünde yaşayan son talebelerinden Molla Muhammed Zahid Malazgirtî; ömrünün tamamını Risale-i Nur Külliyatına vakfeden, hiç evlenmeyen, dünyada evlad ziynetini görmeyen nadir âlimlerden… Molla Zahid Malazgirtî ile Lübnan'ın başkenti Beyrut'tan otuşbeş km. mesafede bulunan Akdeniz kenarındaki küçük şirin, tarihi ve uzun sahile sahip olan bir Osmanlı kenti Sayda şehrinde görüştüm. İlk görüşmemizde kendisine Geylani Seyyidlerinden olduğumu ve Seyyid Abdulkadir Geylani Hz.'nin külliyatını hazırladığımı anlattım.
Külliyat-ı Geylani araştırmaları çerçevesinde gittiğimiz Lübnan'da, önce Beyrut'ta, Beyrut Devlet Kütüphanelerinde araştırma yaptıktan sonra Trablusşam'a gittik. Akdeniz kenarında olan bu şehir, Osmanlıların tarihi eserleriyle donatılmıştır. Ve en güzel taraflarından birisi de o medreselerden birçoğu halen hayatta. Ve güzel âlimler yetiştiriyor. Şehrin diğer güzel tarafları da Akdeniz sahilindeki cami, han ve limana ait olan binalar, şehir ortasındaki merhum Sultan Abdulhamid Han, tahta çıkışının yirmi beşinci yıl dönümü münasebetiyle -Akdeniz kenarında bulunan bazı şehirlere hediye olarak- saat kulesi yaptırmıştır. Ve saat kulesinin üzerinde Osmanlıca "Sultan Abdulhamid Han'ın tahta çıkışının yirmibeşinci yıl dönümü dolayısıyla Trablus şehrine hediyesidir." yazısı vardır. Trablus'taki kütüphanelerde araştırmalarımı tamamladıktan sonra bu sefer Lübnan'daki âlimleri, bilim adamlarını ziyarete başladık. Zaten âdetimizdir, gittiğimiz her memlekette akşam mesai bitiminden sonra o bölgedeki ilim ve bilim adamlarının ziyaretlerine gidiyoruz. Bu ziyaretler çerçevesinde Sayda kentinde bulunan Üstad Bediuzzaman Hz.'nin, yaşayan son talebelerinden ve Risale-i Nur camiasının ulemalarından olan Molla Muhammed Zahid Malazgirtî ile telefonla görüştüğümüzde, bizi Sayda kentine davet ettiler. Biz de bu davete icap ettik. Araştırmalarımız bittikten sonra kendilerini ziyaret ettik.
72 yaşında gurbet diyarında vefat eden Risale-i Nur hizmetinin Temel taşlarından Molla Muhammed Malazgirtî şu tarihte Perşembeyi Cumaya bağlayan gece kelime-i şehadetle Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Arap âlemine Risale-i Nur'u tanıştıran ilk insanlardandır
Biz de kendisine Topkapı Müzesindeki Efendimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) mührünün bulunduğu bir plakete ismini yazdırıp evradı Geylani kitabıyla birlikte hediye ettik. Çok sevindiler. "Seyyidim dünyanın en güzel ve en büyük hediyesidir." diyerek Efendimizin o mübarek mührünü öptüler. Ve öğlen namazını beraber kıldıktan sonra mütevazi sofrasında Allah (Celle Celalühü) nimetlerinden aldık. Ve bir daha buluşmak üzere kendisiyle vedalaştık. Asansörün yanına kadar yolcu ettiler. Burada "Seyyidim inşallah bir daha gelirsiniz mutlaka görüşmek isteriz, görüşemez isek bizleri dualarınızda unutmayınız." dediler ve bu cümleyi üç dört defa tekrarladılar. Allah Rahmet eylesin.
Kendisi; "Gavs Hz.'nin çok eserinin var olduğunu biliyorduk. Ama bu eserlerin Bağdat'taki savaşlar, yakmalar, yıkmalar, suya atılmalar sebebiyle birçoğunun bu üzücü vakalarda telef olduğunu tahmin ediyorduk. Ve gerçekten de o tarihlerde Müslümanlara ait bilim ve ilim içeren her birisi yakutlardan daha kıymetli eserlerin maalesef imha, çalıntı ve yağmalandığını biliyoruz ve bu kesindir." dedi ve "Gavs-ı Geylani Hz.'nin kaç tane eserine ulaştınız" diye sordu. Ben de, "Şu ana kadar onyedi eserine ulaştım ve araştırmalarımız devam ediyor" dedim. Molla M. Zahid; "Bu eserlerden ismini duymadığımız birkaç tanesinin ismini zikreder misiniz?"dedi. "Evet, bunlardan altı ciltlik Kur'an-ı Kerim tefsiri, Fıkıh Usûlü, Fıkıh, Yer bilimleri (Jeoloji) vb. bende mevcut." dedim. Molla M. Zahid; "Avrupa'da Gavs Hz. nasıl tanınıyor?"diye sordu. Ben kendisine, "Gavs Hz.'ni, Avrupa'da ilk gittiğim Vatikan devletine girerken bana sordular "Niçin geldin, nerelisin?"dediler, ben de "Bir Türk Seyyidiyim, Gavs Abdulkadir-i Geylani'nin külliyatını hazırlıyoruz, onun kitaplarını araştırmak için buralara kadar geldim." dedim. Tescildeki görevli: "Filozofo İslamo Abdülkadir Jilani" dedi. Orada bu sözü duyduktan sonra ilk defa Seyyid Abdulkadir-i Geylani Hz. bir İtalyan Hristiyan tarafından "İslam Filozofu" olarak Seyyid Abdulkadir-i Geylani Hz.'nin bu vasfını duydum. Kütüphaneye girdikten sonra orada da aynı şekilde "Filozofo İslamo Abdulkadir-i Geylani için mi geldiniz?" diye sordular. Ben de "Evet" dedim. Gittiğim diğer Avrupa ülkelerinde de aynı ve benzeri cümleleri duydum. Oradaki ilim adamları onu tanıyor ve saygı ile anıyorlar."dedim.
Molla M. Zahid; "Pirimiz Gavs-ı Azam Abdulkadir-i Geylani Hz. baba tarafından Hz. Hasan, ana tarafından Hz. Hüseyin'in soyundandır. Şerif ve Seyyid'dir. İmam-ı Rabbani, Şah-ı Nakşibend Hz.'den sonra Nakşibendi kolunun ikinci ismidir. İmam-ı Rabbani, Pirimiz hakkında şöyle diyor: "O Gavs'ul Azamdır. Ondan önce de Kutb-u Ekber rütbesi verilmiştir. Ben velayet makamına erdikten sonra o dairedeki insanların hepsinin Ehl-i Beyt'ten olduğunu gördüm. Ve bundan anlaşıldı ki Gavslar, Kutuplar hepsi şüphesiz Ehl-i Beyttendirler. Ve baktım ki bu anahtar Seyyid Abdulkadir-i Geylani Hz. elindedir. Kendilerine bana da bir velayet rütbesini vermeleri için rica da bulundum. Bana dedi ki, "Sen Ehl-i Beytten değilsin. Sen Farukîsin." Dedim ki, "Efendim teberruken ve niyabeten (vekaleten) vermenizi rica ediyoruz. Ve bana niyabeten bu mertebeyi verdiler."
Risale-i Nur'un dairesi ehl-i beyt dairesinin içerisindedir. Bu şekilde Risale-i Nur, Gavs Hz.'nin manevi himmet ve bereketiyle imanî hakikatları yeryüzüne dağıtıyor. Zaten Üstad Bediüzzaman Hz., Sikke-i Tasdik-i Gaybi kitabında bu konuyu geniş bir şekilde ilm-i Ledünni çerçevesinin mahiyetinden anlatıyor. Ne kadar büyük bir Gavs olduğunu anlamak için bu kitabı mutlaka okumak lazımdır. Ve Ehl-i beyt dairesi, Hz. Ali'ye kadar uzanıyor. Orada ‘el keramatül Aliye vel Gavsüye' anlatılıyor. Daha iyi anlamak için mutlaka bunu okumamız lazımdır. Üstad Bediüzzaman son devrin müceddididir ve kendi zamanının Mehdisidir (insanları hidayete sevk edendir). Üstad Bediüzzaman'ın iman hakikatlarını iyi anlayan herkes, onun talebesidir. Gavs Hz. olmasaydı Hanbeli mezhebi kaybolurdu. Diğer mezhepler de onun sayesinde güçlendiler. 27 senedir buradayım. Ülkeme ziyaret nasip olmadı.
İslam âlemi ve hatta bütün insanlar ve cinler üzerinde feyz ve bereketi vardır. Onun yolunda giden ve O'nun söyledikleriyle amel eden insanlar mutlaka maddi ve manevi makamları elde ederler. Toplumlar da böyledir. İnsanların arasındaki kardeşliğin pekiştirilmesi ve ilim ve bilimde yükselmelerini tavsiye ediyor. Allah (Celle Celalühü) bizleri O'nun bereketinden ve ilimlerinden payidar etsin. Amin.
Ben kendisine; "Üstad Bediüzzaman Hz. ile ne kadar kaldınız?" dedim. Molla M. Zahid şöyle izah buyurdular: "Ben küçüktüm. Babam Molla Abdullah Malazgirtî, yirmi yıldan fazla Üstad Hz.'nin yanında okumuş ve hizmet etmiştir." Ben yine kendisine; "Üstad Hz.'nin ilmi hakkında bahseder misiniz?" diye sordum. Molla M. Zahid cevaben; "Üstad'ın ilmi, ilm-i ledünni idi. Zaman zaman konuşuyordu. O konuşmalarında, diğer âlimlerin konuşmadığı konuları ve duymadığımız harikulade acayip ve garaip kelime ve cümleleri duyuyorduk. Zaman zaman da sükût ediyordu. Bu sükûtu uzun da sürebiliyordu. O'nun talebesi olan babamdan duyduğum kadarıyla da üstad geceleri pek yatmıyordu. Sabah namazından sonra da sohbet ederdi. Ve sohbetleri hep ilm-i ledünni idi. İmani, itikadi meselelerde bu ilm-i ledünni zuhur ediyordu. Sabırlı, metanetli, cesaretli, yumuşak huylu, heybetli görünümdeydi. Allah Rahmet eylesin. Bizi ilimlerinden payidar eylesin."
Son olarak da bana Risale-i Nur'un bazı kitaplarını hediye ettiler. Ve kitapların üzerine de benim ismimi yazdıktan sonra iki cümle ekledi. "Seyyidil el-Hasib vel-Nesip" sonra bana döndü; "Seyyid Fadıl, Üstad Hz., sizin aileniz için "Seyyidil el-Hasib vel-Nesip" derdi. Oun için ben de sana hediye ettiğim Risale-i Nur kitaplarının üzerine "Seyyidil Şerif Hasip ve Nesip Muhammed Fadıl Geylani" yazdım dedi ve bize verdi.
Sohbetine devamla; "Sen Hasib Nesipsin, Bediüzzaman ise Kur'an'a ve sünnete hizmetiyle kendisini Ehl-i beyt çerçevesinin içinde sayıyor. En yakın zamanda Ehl-i beyt ile Risale-i Nur, İslam kumandanlığına geçecekler ve yeryüzünde İslamiyet'in daha iyi yaşanmasını sağlayacaklardır. Bunun alametleri de görünüyor. Risale-i Nur talebeleri imanî hakikatleri okudukça Ehl-i beytin faziletinin idrakine vasıl oluyorlar. Ve onun için Bediüzzaman Hz. ilm-i ledünni konuştuğunda Hz. Ali (ra) ve on iki imam ve Gavs-ül Azam Hz. manevi ilimlerinden istifade ettiğini ve bununla yola çıktığını bizlere anlatıyorlar. Onun için benim gördüğüm kadarıyla Ehl-i Beytin komutasında da İslam âlemi en yakın zamanda bir araya gelecektir. Müslüman gruplar arasındaki husumet, kin, adavet ve buğz gibi bu kötü vasıflar en yakın zamanda zail olacaktır. Ve Risale-i Nur talebeleri de bu komutaya yardımcı olacaklar görünüyor."
Bu sohbetten iki ay sonra kendileri vefat ettiler. Gördüğüm kadarıyla kendileri Risale-i Nur'un hakikatini iyi anlayıp, kendisi ve talebeleriyle beraber Risale-i Nur ilmine layık olacak bir şekilde yaşıyorlardı…
Ruhu şad olsun.