Evet, elbette ki İslam'a göre olması gereken evliliği anlatacağız ama unutmayalım ki Müslüman olsun olmasın her insan evlenir. Müslüman olmayıp da ömrünün sonuna kadar mutluluktan dört köşe olmuş insanlara ne demeli? İslam'ı yakalayamadılar ama evlilikte mutluluğu yakaladılar. Demek ki evlilikte her iki tarafın Müslüman olması, mutlu bir evlilik için yeterli değil. Aksi halde hiçbir Müslüman boşanmazdı ve hatta boşanmak mubah sınıfına dâhil edilmezdi. O halde evliliği önce "İnsan" penceresinden incelemeli, sonra da en doğru ölçü olan İslam ölçüleri ile düzeltmeli, süslemeli ve öyle uygulamalı.
Bekârlık sultanlık mı?
Genel olarak, bayanların bir an önce evlenmek istediğini, erkeklerin ise daha uzun süre bekâr kalmak istediğini görüyoruz. Bekâr bir erkek, ücreti mukabilinde yemek ihtiyacını, çamaşır temizliğini, ev temizliğini bir telefonla kapısına kadar getirterek hallettiği gibi, cinsel ihtiyacını da aynı telefonla hallederek "ısmarlama evlilik" ile huzurlu bir yaşantıyı sağlaması gerçekten mümkün olabilir mi? Dışarıdan öyle gözükebilir ama bu yaşantı tamamen düzensiz ve huzursuz bir yaşantıdır. Erkekler neden böyle bir yaşantıya daha meyilli? Eskiden böyle değildi. Görülüyor ki, evliliğe saygınlık veren değerler zaman içinde hasar görmüş. Eskiler her sıkıntıya rağmen bir ömür boyu muhabbet ile evlilik sürdürürken, zaman içinde bu birbirini önemsememe anlayışını yıkıp insanları nasıl bir uygulama ile tekrar o güzel anlayışa yönlendirebiliriz bir göz atalım.
Eş seçimi;
Tabii ki bu süreç, aile içindeki eğitim ile başlar. Genç bir insana, evlilikle ilgili verilmesi gereken evrensel değerler verilmezse, evlilik adabı da elbette zaman içinde özelliklerini yitirir. Hatta yabancı uyruklu ve farklı dinlere mensup kişilerle bile evlenmeler başlar. Hz. Peygamberimiz, "Her kim ki kızını fasıklardan birine nikâhlarsa, o kişinin üzerine günde bin kere lanet iner, ameli semaya yükselmez, farz ve nafile ibadeti makbul olmaz." (Şir'at-ül İslam 441) buyurmuştur. Bir evlilik, amacından bu kadar saptırılır mı? Durum bu hale gelince de ana babalar o evlatları, eğer nişanlıysa birbirinden koparmaya, evlilerse boşatmaya uğraşır. Bu tavır ebeveyne çözüm değil, ciddi bir vebaldir. Ahirette bunun için ayrı hesap verecekler. "Sevenleri neden birbirinden ayırdınız, hangi sebeple vazgeçtiniz" sorularına muhatap kalacaklardır.
Neden evleniyorum;
Evlilik o kadar önemlidir ki, yerine göre farz, vacip, sünnet, mübah hatta yerine göre haramdır. Evlenmesi haram olan kişilerden tutun da evlenmenin artık farz boyutuna geldiği önemli sebeplere kadar birçok konuyu içeren bir beraberliktir. Bu sebeple, evliliği gerektiren ve bitiren sebepleri çok iyi inceleyip, en uygun kişi hakkında da fazla endişelere kapılmadan bir beraberliğin temeli en kısa sürede atılmalıdır. Yani zaman içinde düzelebilecek huylara aklımızı fazla takmayıp zamanla düzelmesi çok zor olan huylar için de riske girmeyecek bir anlayış ile evliliğe adım atmak gerekir. Bunu sağlamak için insanın kendi güzelliklerini ve hatalarını görmesi, daha sonra da karşısındaki insanı tanıması gerekir. O halde hem maddi hem de manevi özelliklere haiz olan bu beraberliğin sağlıklı yürümesi için, her iki tarafın da dengeli bir kültür ve maneviyat bilgisine sahip olması şarttır. Bunlar ne kadar az ise, huzursuzluklar da o kadar fazla olur.
Neden boşanıyorum;
Kavgalı çiftler, ister arkadaş, ister nişanlı, ister evli olsun fark etmez. Önce amacı belirlemek lazım… Amacımız beraberliği kurtarmak mı, ayrılmaktan korkmak mı? Neye ve neden katlanıyoruz. Canımızın çok çektiği biri ile düşlediğimiz cinsel yaşantıyı kaybetmekten mi korkuyoruz, hayalini kurduğumuz son model arabaya sahip olamamaktan mı, maddi sıkıntı çekmeden yaşayabileceğimiz bir hayatı göz göre göre elimizden kaçırmaktan mı, insanların hakkımızda çıkaracağı dedikodulardan korunmaktan mı, neden… Ya da ayrılmak istiyorsak, aynı hayallere bir başkası ile ulaşmak düşüncesi ile mi, yoksa gerçekten ciddi bir zulümle karşı karşıya olduğumuz için mi ayrılıyoruz. Esasen, boşanmadaki geçerli tek gerekçe zina gerekçesidir. Diğerlerinin hepsi tali sebeplerdir. Fakat zaman içerisinde, tali sebeplerin hemen hepsinin, asıl sebeplerin içine dâhil olduğunu izliyoruz. Bu ayrımı yeniden inşa etmek, boşanmayı akla getirici sebepleri azaltmak açısından çok önemlidir. En ufak bir tartışmada bile hemen boşanmak sözcüğünü zikreden insanlar haline geldik. Küstüm, seninle konuşmuyorum, uzak dur benden, vs. gibi sözler yerine, hemen "boşanalım o zaman" demenin sebebi, kişilerin birbirine olan saygısının azalması değil, evliliği kutsal yapan özelliklerin bilinmemesidir. Eskiden de mutlaka eşler arasında aynı tartışmalar olurdu. Ama hiçbir kadın bu tartışmalarda "boşanma" sözcüğünü zikretmezdi. Bunun sebebi sadece "ahlak"tır. Bu ahlak, evlilik ahlakı değil, İslam ahlakıdır. Aynı kadınlar bu zamanda yaşasaydı, yine ahlaklarından ötürü boşanma sözünü ağızlarına almazlardı.
Kara kediler;
"Aman Allah'ım bu ne büyük sevgi, ne kadar güzel bi kız, hem nasıl da iyi kalpli…" Her erkek baştan böyle sever, "gökten zembille mi indi bu kadın hayatıma" derler ama aradan birkaç yıl geçince, kadınların erkek gibi her zorluğa birlikte göğüs gereceği biri olmadığını görür. Yani evlendikten sonra, eşinin yukarıdan zembille değil de gök taşı gibi dünyasına düştüğünü düşünmeye başlar. Birçok kişinin işine gelmese de evliliği kurtarmak ikinci bir eş ile mümkün olabilecekken, neden boşanarak başka bir kişi ile devam etmek tercih ediliyor. Zira evliliğini her şeye rağmen bitirmek istemeyip ama mutlaka huzuru da arayan kişiler, ikinci eşi hayatlarına katmak istediklerinde, neden savaş çıkıyor. İkinci eşe, yuva bozan bir kara kedi olarak bakılıyor. Yani anlaşamayınca ille de kadını boşayıp bir sepet çocuk ile kapının önüne mi bırakmak gerekiyor. Bu duruma düşen kadınlara kimin ne kadar sahip çıktığı belli. İşin ilginci, kadın bunu göre göre ikinci eşe razı olmaktansa kapı önüne atılmayı, yani ille de zulmüne devam etmeyi tercih edebiliyor. Zira erkeklerin oldukça büyük bir çoğunluğu, huzuru yakalamak için dost, metres, kapatma, hizmetçi, bayan arkadaş, ortak, kırık vs. adlar altında yine ikinci bir eş ile ilişki kurmaktan geri kalmıyor. Çünkü bu, öyle veya böyle ille de o erkeğin yöneleceği bir tarz. Bunu yasak ilişki kategorisine atarak insan huzurunu kısıtlamanın mantığı nedir? Örneğin, özgür bir erkek "kız arkadaşım" diyerek karşı cinsle bir ilişki yaşıyorsa, günümüzde bunu kim engelliyor? Dinimiz buna meşru yollardan müsaade etmişken neden gayri meşru ya da gizli ilişki kurmak zorunda kalınıyor. Aksi halde, karşı cinsle bir ömür boyu beraber olmayı amaçlayan "hayat arkadaşlığı" diye tabir edebileceğim bilinç oluşmadan yapılan evlilikler veya bekârlıktan ötürü düşülen fuhuş çıkmazının defterini dürmek nasıl mümkün olabilir mi?
Önemli bir sebep daha;
Geçimsizliğin en önemli sebeplerinden biri de yöresel kültür farklılığıdır. Giyim tarzından tutun da misafir ağırlama şekline kadar her tarz bu kültürün kapsamındadır. Kimisi evin salonunu hiç kullanmaz, kimi yatıya misafir istemez, kimi akrabaya düşkün, kimi düşman, kimi "imambayıldı" sız yaşayamaz, kimi evine koyun eti sokmaz, kiminin lehçesi değişmez, biri içer, biri çeker… Velhasıl, anadan atadan gelen doğru - yanlış bir sürü alışkanlıklar var. Velev ki zararlı olmasa bile alışkanlık işte. Bunlar ilk bakışta sorun değil gibi gözükse de zaman içerisinde tartışma konuları arasında oldukça büyük bir hacim kapladığı görülür. Oysa kişi kendi yöresinden biri ile evlenirse, her huyunu ve her olay karşısında alacağı tavrı önceden tahmin eder. Çünkü aralarında huy benzerliği, alışkanlık ortaklığı vardır. Hatta evlenmeden önce bile bu insanlar birbirlerini ve akrabalarını bile kısmen tanırlar, çünkü aynı yörenin insanlarıdır. Birbirleri hakkında birçok şey duymuş ve haberdar olmuş haldedirler. Ne birbirlerine karşı ne de yeni çevrelerine karşı yabancılık çekmezler. Böylelikle tartışmalar en aza indirgenmiş olur.
O halde ne yapalım;
Tabi bu etkenleri sıraladıktan sonra, evliliğin amaç ve devamı için birkaç ana fikir ile sohbetimizi tamamlayalım. Salih insanlar ve temiz bir nesil yetiştirmek, iyi kötü her konuyu paylaşmak, yasak ilişkilerden korunmak, kötü olan her şeyden menetmek ve iyi olan şeyleri hatırlatmak için son derece gerekli bir yaşam tarzıdır evlilik. Allah'ın rızasını kazanma mücadelemizde büyük bir destek olan evlilikte, sabır, hoşgörü, tevazu, fedakârlık, çalışkanlık gibi mücadelelerde bize en büyük desteğin eşimizden geldiğinin bilincine varmalıyız. Özellikle sabır. Bayanlar fıtratları ve biyolojik yapıları gereği erkeklerden çok daha fazla streslidir. Çok küçük meseleler bile onların huzurunu bozmaya yeterlidir. Bu sebeple erkekler, eşlerine karşı daha fazla hoşgörülü olmak zorundadır. Eşlere sabır o kadar önemli olmasaydı, Peygamberimiz, "Bir kimse karısına sabrederse, Cenab-ı Hak ona Eyyûb (a.s.)'a verdiği sevabı verir." buyurmazdı. Aynı söz kadın için de geçerlidir. Zira burada işaret edilen kişi "Eş" tir. Hepinize hayırlı ve huzurlu bir evlilik diliyorum.