İmamı Şafii ve Ehl-i Beyte Muhabbet

İmam Şafii (Rahmetullahi Aleyh)'in gönül toprağına Cenab-ı Muhammed'in muhabbet damlası düşmüştü. O'nu canla başla sevdiği gibi, evlatlarını da seviyordu. Birgün ders vermekteydi. Fakat, ders esnasında on defa ayağa kalktığı görüldü. Herkes hayret etmişti. Sebebi sorulduğunda buyurdu ki;

- Seyyidlerden bir çocuk, kapının önünde oynuyor. Kapının önüne gelip, kendisini gördüğüm zaman, ona hürmeten ayağa kalkıyorum. Nebiler Sultanı'nın torunu kapımızda dururken oturmak reva mıdır?

Evet, Nebiler Nebisi bu türlü sevilmeden yücelerde kanat vurulmaz. İlmin ırmak ırmak taşıp kaynadığı ocak Peygamber-i Zişan'ın Zat-ı Şerifidir. O'ndan feyz almayana ilmin kapısı açılmaz, O'nun yoluna baş koymayana hiçbir devlet yüzü göstermez.

İnsan cihana bir kere gelir. Ama İmam Şafii gibi gelip, yine onun gibi şanla şerefle gidenler pek azdır. O, bütün ömrü boyunca Hakk'ı müdafaa etti. Ömür nefeslerinin incilerini ilmin yoluna döktü ve son nefesine kadar hep Kur'an ve hadis okudu. Talebe yetiştirdi. Bozuk fırkalara karşı ehl-i sünnet ve'l cemaat yolunu bir dağ gibi önlerine dikti. Şeytanın ardınca giden bedbahtlar böylece İslam'ı yıkamaz oldular.

Yukarıda da ifade edildiği gibi, Peygamberler Peygamberinin torunlarını canından daha aziz tutuyordu. Seyyidet Nefise o demlerde Mısır'da idi. İmam Şafii çok kere onu ziyarete gider, perde arkasından onun sohbetlerini dinlerdi. "Ben zamanın imamıyım" demez, durmadan ondan dualar talep ederdi.

Bir gün fena hastalanmışlardı. Hemen bir talebesini çağırıp; "- Yavrucuğum, dedi. Derhal Seyyidet Nefise'ye git ve benim için Allah Teala'ya dua etmesini dile!"

Talebe, rüzgarların savurduğu yapraklar misali uçarak gitti ve Seyyidet Nefise'den dua talebinde bulundu. O da ellerini yüce Allah'ın hacet kapısında açıp dua etti. Talebe henüz hocasının huzuruna dönmeden İmam Şafii sıhhat buldu ve bir kuş hafifliği ile yatağından kalktı.

Şu söz onun; "Herkes Peygamber-i Zişan'ın bütün hadislerini bilmeyebilir. Ben Resulullah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ın sünnetine muhalif olarak bilmeden herhangi bir fikir ileri sürersem veya bir eser ortaya koyarsam, uyulması gereken Resul-ü Ekrem'in sözüdür. İşte benim mezhebim budur!"