Kur’an’ın inanç, ahlak, bireysel ibadet ve toplumsal muamelat gibi konuları sorumluluk, zorluk ve kolaylık bağlamında ele aldığını belirttiğiniz çalışmanızda “Sorumluluğun zorluk ve kolaylık sahası geniş tutulmuştur.” diyorsunuz. Zorluk ve kolaylıklar niçin var? Konuyu biraz açar mısınız?
Melekler, kendilerine yüklenmiş ilâhî programı uygulamakla sorumlu; cinler ise sorumlu olmakla beraber dünya gözüyle görülemeyen metafizik âlemin varlıklarıdır. Cismani varlıklar olmadıkları için muhatap olma imkânı yoktur. Hayvanlar ise gerek insan emrine musahhar kılınması gerekse tabii hayatın tamamlayıcı unsuru olarak içgüdüsel ihtiyaçlarını giderebilen mahlûklardır. İnsan haricindeki bu varlıklar hayatlarının son bulmasıyla hesaba tabi tutulmazken dünya ve ahirette niteliğinin belli olması için sorumlu tutulan insan cinsidir.
İnsandaki bu niteliğin ortaya çıkması; sorumlu olması ve hayatında bazı artı ve eksilerin olmasına bağlanabilir. Artı ve eksi şeklinde tabir ettiğim zorluk ve kolaylıklar, işlevselliğini devam ettirebilmesi için gerekli olan iki öğedir. Atomdaki nötron-proton ve pil/aküdeki artı eksi kutupları gibi.
İnsan hayatının anlam kazanması, sorumluluklarını yapıp yapmama neticesinde niteliğinin ortaya çıkması ve birey olarak farklılığını göstermesi için zorluk ve kolaylıklar lütuf olarak kendisine verilmiştir. Çünkü hayatın tamamının zor olması durumunda zayıf yaratılan insan bezebilir, hak yoldan sapmasına sebep olabilir. Dünyadaki bu zorlu hayatı, yarın ahirette kendisini savunmak için gerekçe olarak da öne sürebilir. Hayatın esnek ve renkli olması, sorumlu insanın tercih ve irade özgürlüğünün tespiti için zorluk ve kolaylık, hayatın ayrılmaz unsurları olarak mevcuttur. Hayatın hep kolaylıklarla devamı ise insanı tembelliğe, atalete, tercih ve iradesini ortaya koyamamasına sebep olabilir. Karanlığa karşı ışığın, yokluğa karşı varlığın değerinin bilinmesi için zorluklar Allah’ın lütfu olarak görülebilir.
Fıkıh açısından zorluk-kolaylık meselesi, yaşamın devamı için karşılaşılabilecek doğal durumlar zor olduğunda kişinin ilâhî öğretiden uzaklaşıp kopmaması için Allah tarafından kendisine ikram hükmünde kolaylıklar sağlanmıştır. Yolculuk ve hastalık gibi durumlarda ibadetlerin ertelenebilmesi, kısaltılabilmesi veya birleştirilebilmesi gibi imkânlar, zorluğa karşı kolaylıklardır. İslam, katı bir inanç esasına dayanmayan ilâhî bir dindir. Tahrif edilmemiştir. Önceki ümmetler kolaylıkları zorlaştırdılar. Zorlukları kolaylaştırdılar. Zorluk ve kolaylıklarda sabit kalarak tevhidin tahrif olmasına sebep oldular. Bu hususta İslam, zorluk ve kolaylığı insanın vicdan, ihlas, samimiyet ve imanına bağlı tutarak dinin tahrifini de engellemiştir.
Hiç kimse zorluğu istemez ama kolaylıklar da cazip ve meşrudur. Sadece fıkıhta değil, hayatın her alanında insana tanınmış kolaylıklar var. Bu anlamda, günümüz insanına kolaylıklar bağlamında Kur’an kaynaklı bazı örnekler vermek gerekirse neleri zikredebiliriz?
İnsan hayatına anlam katma hususunda büyük öneme haiz olan ‘usr ve yüsr kavramları Kur’an’da farklı boyutlarıyla dile getirilmiştir. Peygamber olsun veya olmasın sorumlu her insanın hayatında zorluk ve kolaylıkları yaşaması mümkündür.
İlk insan ve peygamber olan Hz. Âdem ve eşinin cennetteki yasak meyveden yemesi sonucunda dünya yüzeyine gönderilmesi zorluk; fakat tövbelerinin kabul edilmesi kolaylıktır. Bu, bir hata veya günah zorluğunu yaşayan insanın samimi olması durumunda bir daha aynı hata ve günaha dönmemek üzere azmeden insan için güzel bir örnektir. Hz. Nuh’u yalanlayıp delidir demeleri neticesinde bir peygamberin “Ben yenildim, bana yardım et.” diye yardım istemesi zorluk; tufandan sonra Rabbinin “Bir esenlik ve bereket olmak üzere (gemiden) in.” sözüne mazhar olması kolaylık şeklinde değerlendirmek mümkündür. Kavmine darılıp (Allah’tan izin almadan) onlardan dargın olarak ayrılması ve balık tarafından yutulması Hz. Yunus için zorluk; balığın karnından çıkarılıp onun için geniş yapraklı bir bitkinin yetiştirilmesi, yüz bin veya daha fazla kişiye elçi olarak gönderilmesi ve bir süreye kadar güzelce geçindirilmesi kolaylık olarak görülebilir. Hz. Nuh ve Hz. Yunus’un sosyal çevre bağlamında yaşadığı zorlukların kolaylığa dönüşmesinin örnekleri olarak zikredilebilir.
Hz. İbrahim’in eşini ve oğlunu ekin vermez bir vadiye yerleştirmesi zorluk; fakat “Birtakım insanların gönüllerini onlara yönelt, şükretmeleri için ürünlerden onları rızıklandır.” duasında bulunması ailesi için kolaylıktır. Bu olay, eşini yaban diyarda bırakmak durumunda kalan baba ile, eşine teslim olmuş ve yavrusuna meftun bir annenin zorluğu yaşamasına karşı akabinde suyun çıkması ve insanların yerleşmesi; birbirine teslimiyet ve dayanışma uyumu içinde olan eşlerin yaşadığı bir kolaylıktır. Hz. İbrahim’in Hz. İsmail’i rüyada boğazladığını görmesi zorluk ama Allah’tan bir kurbanlığın gelmesi kolaylık olarak değerlendirilebilir. Bu durum, ev halkının teslimiyet ve sadakati ile sonucun mükâfata dönüşmesine örnek olarak verilebilir. Hz. Musa’nın nehirdeki sandığa konulup bırakılması zorluk fakat sarayda öz annesinin sütüyle beslenmesi kolaylıktır. Hz. Musa’nın Firavun’a elçi ve peygamber olarak görevlendirilmesi zorluktur; ama kardeşi Harun’un ona yardımcı verilmesi kolaylıktır. Firavun ve adamlarının Hz. Musa ve İsrailoğulları’nın peşine düşmesi zorluktur; ama denizin yarılıp Hz. Musa ve beraberindekilerin kurtarılması kolaylık olarak değerlendirilebilir.
Kardeşleri tarafından kuyuya atılarak Hz. Yusuf’un kaybı Hz. Yakup için zorluktur, fakat Hz. Yakup’un Hz. Yusuf’a kavuşması kolaylıktır. Hz. Yusuf’un iftiraya uğraması ve hapis yatması zorluktur; ama hapisten çıkıp Mısır’a yönetici olması kolaylıktır. Hz. Meryem’e atılan iftira zorluktur; fakat beşikteki çocuk Hz. İsa’nın konuşması kolaylıktır.
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayatında Mekke dönemi, boykot, işkence, küfrün isyan ve inadı zorluktur; fakat Medine dönemi, eziyet ve işkencelerden kurtuluş, tebliğin rahat yapılması ve İslam’ın yayılması kolaylıktır. İfk olayında Hz. Peygamber’in eşine iftira atılması Hz. Peygamber, eşi ve Müslümanlar için zorluktur; fakat ilgili ayetlerin gelmesi kolaylık olarak telakki edilebilir. Hz. Peygamber’den önceki peygamberlerin getirdiği ilâhî öğretiler/şeriatlar ve ilâhî kitapların, müntesipleri tarafından tahrif edilip amacından sapması zorluktur; son peygamber Hz. Muhammed ve son ilâhî buyruk Kur’an, kolaylıktır.
Bu konuyla ilgili sonuç olarak denebilir ki, Kur’an-ı Kerim’de ismi geçmiş olan peygamber ve önemli şahsiyetlerin hayatında ‘usr ve yüsr olgusu hep olmuştur. Bu iki zıt kavram, onları çizgilerinden ayırmamış, bilakis ‘usr ile birlikte sabretmişler ve yüsr ile de şükretmişlerdir. Allah’a samimi bir teslimiyet, ihlas ile yapılan ibadet ve her daim iyilik yolunun tutulması durumunda önceki insanların yaşadığı zorluklar sonrası kolaylıkların aynısı kıyamete kadar devam edecektir.
Her insan, kolaylığı kolay anlarken, zorluğu da zor anlıyor. Zorluk, izafi midir? Özür, şart ve durumlardaki zorluklar da düşünüldüğünde “zorluk” deyince ne anlamalıyız?
Çalışmamızda vurgulamaya çalıştığımız esasında mutlak zorluk ve kolaylık değildir. Zira mutlak zorluklar ilâhî adaletle bağdaşmayacağı gibi mutlak kolaylık da insanların tembellik ve ataletine sebep olur. Bunun için gerek geçmiş peygamber ve toplumların başından geçen olaylarda gerekse İslam’daki fıkhi uygulamalarda zorluk yoktur. Allah’ın emir ve yasaklarında uygulayabilme hususunda zafiyetine sahip insanın durumuna göre emir ve yasakların uygulanabilir bir formatta eda edilmesidir. Elbette zorluk Allah’ın emir ve yasaklarında değildir. Takatinden dolayı insanın yapıp yapmamasıyla ilgilidir. İnsanın tevhit akidesinden uzaklaşıp kopmaması için tamamıyla yapamadığı ibadetlerini imkânları ölçüsünde eda etmesidir. Namaz bir zorluk değildir. Fakat ayakta kılamayanın oturarak, oturarak kılamayanın uzandığı yerden namazını edası, namazla sorumlu insana sağlanmış bir kolaylıktır. Yolculuk ve hastalık gibi mazeretlerden dolayı oruç, normalde zor değilken gücünün yettiği zamana erteleme veya iyileşemeyecek ise fidyesini vermek bir kolaylıktır. Dolaysıyla zor olmayan ilâhî emir ve yasaklar durum ve şartlardan dolayı uygulanması zorlaştığı zaman kolaylık imkânları sağlanmıştır. Son söz olarak zorluğun izafi, kolaylığın da lütfu ilâhî olduğu söylenebilir.
Kur’an’da belirlenen sorumlulukların, insana tanınan kolaylık ve zorlukların insana verilen değerle ilişkisine dair neler söylemek istersiniz?
Melekler tekdüze (monoton), hayvanlar içgüdüsel ve cinler ise cismanilikten mahrum varlıklardır. Her yönüyle mükemmel yaratılmış, donatılmış ve her şeyin kendisine musahhar kılındığı insanın sorumlu tutulması Allah’ın insana verdiği en büyük değer ve niteliktir. Zorluk ve kolaylık dengesini sağlayabilen insan melekler rütbesinin üzerine çıkabilirken bu dengeyi sağlayamayan insan esfel-i safilin, hatta hayvanlardan daha aşağı bir seviyeye düşebilmektedir. Bu bağlamda, insanın değer ve niteliği kendi elindedir, denebilir.
Allah, peygamber ve kitaplar gönderdiği insanın zorluklarla karşılaşması durumunda gerek hayatını idamesi gerekse kendisi ile Rabbi arasındaki irtibatın kopmaması için kolaylıkları lütfetmiştir. Kolaylıklar, dini hafife/basite alma ve kul-Allah arasındaki irtibatı tolere etmek değildir. Bilakis insan hangi şart ve durumda olursa olsun Allah’ın kulunun kendisinden irtibatı koparmasını istemediği bir değer olarak telakki edilmelidir. Bu durum, Allah’ın insana verdiği en büyük değer ve nitelik olarak kabul edilebilir.
Sorumluluk-hesap-mükâfat ilişkisi; beceri, potansiyel ve kabiliyetleri de ön plana çıkartıyor. İnsanın iman etmesindeki zorluk ve kolaylıklar anlamında konuyu nasıl anlamalıyız?
Her insanın bünyesinde donanımları mevcuttur. Akıl, tercih, takat, irade ve yapabilme gücü gibi donanım ve marifetler her insanda mevcuttur. Tevhit inancının olmadığı bir ortamda yetişen insan, bu donanımlarını yanlış kulvarlarda kullanınca iman etmesi, tevhit inancına sahip olması zorlaşabilmektedir. Zayıf yaratılış, unutkanlık, şeytanın aldatıcılığı, cehalet, önyargılar, nankörlük, kibir, sosyal çevre ve şirk ortamında bulunma gibi unsurlar insanın iman etmesini zorlaştırabilir, engelleyebilir. Buna karşılık fıtri yapı, irade, beşerî duyular, sünnetullah, kevni ayet ve bilimsel veriler ile yaşanmış tecrübe olarak söyleyebileceğimiz kıssalar ise insanın iman etmesini kolaylaştırabilen öğeler olarak sıralanabilir. Akıl, özgür irade, güç yetirebilirlik hususunda donanıma sahip insanın muhayyer bırakılması neticesinde potansiyel ve kabiliyetini ön plana çıkarması durumunda mükâfata nail olabilecekken sorumluluk ve hesabı devre dışı bırakması halinde ise cezaya duçar olacağı muhakkaktır.