Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Hayatında Hastalara Manevi / Destek Dr. Garip Aydın

Hastalığı; hasta psikolojisi ve manevi destek ihtiyacı açısından değerlendirir misiniz? Bu bağlamda manevi desteğin insan hayatındaki önemi nedir?

Öncelikle “Manevi Destek” konusunu gündeme almanızdan ve bu konuya göstermiş olduğunuz ilgiden dolayı size ve Feyz Dergisi yönetimine teşekkür ediyorum.

Sorunuza gelince, Hz. Peygamber (s.a.v.), asırlar evvelinden insanların çoğunun iki hususta yanıldıklarını haber vermiştir. Bunların birisi malumunuz sağlık, diğeri ise vakittir. İnsanoğlunun en büyük yanılgılarından birisi gençliğinin ve sağlığının devam edeceğini ve bunların hiç tükenmeyeceğini zannetmesidir. Hasta olunca hastaların verdiği ilk tepkilerden birinin “inkâr” olmasının sebebi budur. Alman araştırmacı Elisabeth Kübler Ross, dünya genelinde hastalar üzerinde yaptığı araştırmalarda ciddi hastalıkla karşılaşan insanların vermiş olduğu tepkilerden ilkinin inkâr (Hayır, ben değilim, doğru olamaz bu!) olduğunu saptamıştır.

Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) sağlık tanımına bakıldığında orada sadece fiziksel iyileşme yoktur, ruhsal ve sosyal iyileşme de sağlık tanımına eklenmiştir. Ciddi hastalıklarla karşılaşan insanların ruh dünyasını maddi şeyler tedavi edemez. Fiziksel bir hastalık sebebiyle hastaneye girip psikiyatrik ilaçlarla çıkan hastaların sayısının azımsanmayacak kadar çok olmasının sebeplerinden biri budur. İşte bu noktada manevi destek çok önemlidir. Tolstoy’un ifadesiyle, ölümle son bulmayacak bir anlam arayışı aslında herkesin arayışıdır. Manevi destekle bu anlam arayışına yardımcı olma, rehberlik etme vardır. Tam bir iyileşme olması için manevi destek bu noktada çok önemlidir. Lokman Suresi’nde, “Dağlar gibi dalgalar kuşattığı zaman, insanların Allah’a yöneldikleri, O’na yalvardıkları” haber verilir. Aynı şekilde manevi olarak da insan her taraftan kuşatıldığını hissettiği zaman; keder, sıkıntı, hastalık vs. üst üste geldiği zaman büyük bir boşluğa ve karamsarlığa düşebilir. Burada kişiler şeytanî ve nefsanî telkinlere kapılarak yanlış adım atmaya, yanlış kararlar vermeye müsait hale gelebilirler. İşte manevi destek burada bu kimselere manevi bir ışık yakmak ve onlara doğru bir rehberlik yapmaktır.

İnsanın manevi yönünü ifade eden kalp, nefs, akıl ve diğer kavramların manevi destekle ilgisine dair neler söyleyebiliriz?

Manevi rehberlikte/manevi destekte en önemli adımlardan birisi insanın kendini tanımasıdır. Bu bağlamda insanın mana yönünü ifade eden kalp, nefs, akıl ve ruh dünyası ile ilgili bilgilere sahip olması gereklidir. Zira insanların yaşadığı duygularla bu kavramların yakından ilişkisi vardır. İlk dönem muhaddislerinden Abdurrezzak b. Hemmam’ın Musannef adlı eserinde bu konuyla ilgili ilginç bir hadis-i şerif vardır. Orada kalp padişaha, azalar o padişahın ordularına benzetilir. Padişah iyi olursa askerlerin de iyi olacağı söylenir. İmam Gazzalî de aklı vezire, öfke kuvvetini emniyet amirine, şehvet kuvvetini maliye müdürüne benzetir. Padişah öfke ve şehvet kuvvetini kontrol edip aklın hizmetinde kullanırsa nizam olacağını, aksi halde harap olacağını söyler. Yine başka hadis-i şerifte ifade edildiği üzere Allah (c.c.) kalplere bakmaktadır. Buna göre kişiler, kalp/gönül dünyalarını ihya ve inşa ettiği oranda bütün vücutta değişiklikler başlayacak; duygu ve düşünceler de olumlu yönde değişecektir. Bu sebeple kalp konusu, insanın yaşamış olduğu duyguların merkezi olması sebebiyle manevi destekle yakından ilgilidir. Bu duyguları yaşayan hasta kişi, kalbinin manevi özelliklerini ve her olaydan, her sözden etkilenen yapısını bildiği zaman buna göre tedbirler alabilecektir.

Nefs ile alakalı olarak ise Kur’an’da çeşitli ayetler vardır. Örneğin şehvet ve öfkeyi emreden “emmare nefisten”, yaptıklarından pişman olan “levvame nefisten” ve hayvanî isteklerin etkisinden kurtulup ubudiyet makamında ilâhî nurla tatmin olan “mutmainne nefisten” bahsedilir. Bütün insanların içinde var olan akıl, öfke ve şehvet kuvvetlerinin ifrat ve tefrit hallerinden hırs, haset, tamahkârlık, uzun emel, dünyaya aşırı düşkünlük, korku, kaygı gibi ahlaki zaaflar ortaya çıkmaktadır. Hastaların içinde var olan öfke ve şehvet kuvvesi dengeli bir hale gelmediği müddetçe ruhsal olarak bunalımlar yaşanmaya devam edecektir. Manevi destekle bu kuvvetlerin dengesi hedeflenmektedir. Hz. Peygamber’in sabah ve akşam zikredilmesini tavsiye ettiği, “Allah’ım, nefsimin ve şeytanın şerrinden sana sığınıyorum” duası bu kuvveleri fark etmeye ve bunlara karşı tedbir almaya teşvik etmektedir.

Peygamber’in (s.a.v.) hastalara yaklaşımında ana başlıklar olarak neler dikkati çekiyor? Hastalardaki temel kaygılar neler? Bu başlıklara dair ufuk açıcı açıklama ve düşüncelerinizi alabilir miyiz? Bu denli, insanla yakından ilgili ve kuşatıcı yaklaşımlar, her şeyden önce bize neyi düşündürmeli?

Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hastalara yaklaşımında iki boyut, maddi ve manevi yaklaşım dikkatimizi çekiyor. Hz. Peygamber (s.a.v.) öncelikle hastalara tedavi olmalarını tavsiye etmiş ve bu konuda onları tedbirler almaya teşvik etmiştir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hastalara o dönemde yapmış olduğu maddi tavsiyeleri bugün tıp bilginleri araştırmalıdır. İkinci olarak Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hastalara manevi destek vermesi dikkatlerimizi çekmektedir. Bu tavsiyeleri de manevi rehberler iyi tahlil etmelidir. “Ayetler ve Hadisler Işığında Hastalara Manevi Destek” kitabımızda Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hastalara yaklaşımını yirmi dört başlık altında tasnif etmeye çalışmış idik. Bunları psikolojik ve dinî- manevi destekler şeklinde iki kısma ayırabiliriz. Burada Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ilk olarak muhatabın zihin dünyasını, ikinci olarak gönül dünyasını aydınlatmayı hedeflediği görülmektedir. İlk bölümdeki hadis-i şerifler incelendiğinde Hz. Peygamber’in hastalara uyguladığı psikolojik manevi desteğin üç aşamalı olduğu görülecektir. İlk aşamada muhatabın psikolojik durumunu «dinleme» yöntemiyle tahlil etmiş, ikinci aşamada muhatabın durumuna göre «konuşarak» moral vermiş, üçüncü aşamada ise hastanın zihin dünyasını inşa ederek hastayı yeni bir bakış açısına yönlendirmiştir. Dinî rehberliğini ise öncelikle hastayı iman gücünü kullanmaya teşvik etmesi, Allah’ı tanımasına ve O’na dayanmasına yönlendirmesi, ikinci aşamada ibadetlere yönlendirmesi, üçüncü aşamada ise ruhsal dengeyi de ihtiva eden yüce ahlaka ulaştırmaya yönlendirmesi şeklinde özetleyebiliriz. Buna göre manevi destek hastanın ruhsal dengeye ulaşması hedefidir ve bu bir süreçtir. Bütün bu yaklaşımlar Hz. Peygamber’in (s.a.v.) insan psikolojisini çok iyi bildiğini ve onlara hikmetle nasıl yaklaştığını en güzel şekilde göstermektedir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hayatı bizler için örnek olduğuna göre hastalara yaklaşımları da günümüzde örnek olarak alınmalıdır.

Özellikle bela ve musibetlerin hikmet yönüne dair bakış açısı nasıl? Tüm bunlarda kefaret, imtihan ve her şeyde bir hayırolması noktasında nasıl düşünmemiz isteniyor?

Hikmet, akılla ve ilimle eşyanın hakikatine vakıf olmaktır. Buna göre bir şeyin hikmetine ulaşmak için hem aklı kullanmak hem vahyi bilmek gerekir. İmam Maturidî hikmetin dört boyutuna dikkat çekmiş bunların hidayet, nur, şifa ve ruh olduğunu söylemiştir. Buna göre aslında hikmet bir sonuçtur ve zaten genellikle işin sonunda anlaşılır. Hastalıkların neticesinde kişi hidayete ulaşabiliyorsa kalbî ve zihnî aydınlanma gerçekleşiyorsa, maddi-manevi şifa bulabiliyorsa ve kalbî olarak huzur ve sükûnete erişebiliyorsa o hastalık o kimse için büyük hayr olmuş ve hastalıkların arkasındaki büyük hikmet hazinelerine kavuşmuş demektir. Böylelikle kişinin geçirdiği hastalık onun uyanışına sebep olmuş dünya ve ahirete bakış açısı değişmiştir. Geçirdiği hastalıkla kemale ulaşabilen hasta ilk başta “Neden ben? Niçin bu hastalıklar? Hayır, ben hasta olamam, yanlışlık var.” derken işin sonunda “İyi ki ben...” diyebilmektedir. Bu hastalığı isteme anlamında anlaşılmamalıdır. İnsanlar bundan nehyedilmiştir. Burada kast edilen hasta olan kişi, hastalıkla birlikte maddi ve manevi büyük değişim yaşayabilir ve böylelikle hem dünya hem ahirette ebedi kurtuluşa erebilir. Tirmizî’de geçen bir rivayet bunu desteklemektedir. Kıyamet gününde afiyet ehli kimseler, belalara uğrayan insanlara verilen mükâfatları görünce, “Keşke bedenlerimiz lime lime edilseydi de biz de bu büyük kazançlara erseydik.” diyecekler. Bu, hastalar için büyük bir müjdedir. Ve hastalar bu müjdeli haberlerden mahrum bırakılmamalıdır. Bu müjdeleri duyan hastalar teselli olabilecek ve işin hikmet yönüne odaklanarak rahatlayabileceklerdir.

Tüm bu yaklaşımların, insandaki teselli boyutu, gerçeklerle yüzleşme ve mevcut durumu sakin bir şekilde kabullenme adına günümüzdeki uygulamalara da fazlasıyla esin kaynağı olacak boyutta ışık tutucu ve mutabık diyebilir miyiz? Güncel uygulamalar, bunların ne kadarını hayata geçirebildi?

Evet, sanayi devriminin ardından kapitalist sistemin dünyadaki egemenliğiyle insanlar makineleştirilmiş, maneviyatları ve ruhları aç bırakılmıştır. Günümüzde hem Doğu hem Batı dünyası bir arayış içerisindedir. İnsanlar mana arayışlarını ve ruhlarının açlıklarını nerede doyuracaklarını bilmemektedirler. Bu, günümüz eğitim sisteminin de en büyük sorunlarından biridir. İkinci olarak insanlar kendi başlarına farklı denemeler yaparak ruhsal açlıklarını gidermeye çalışmaktadırlar. İçki, sigara, uyuşturucu gibi zararlı maddelerin artmasında en önemli etkenlerden biri budur. İnsanlar kendi başlarına birçok şeyi denedikten sonra ruhlarını doyuramayanlar depresyona girmekte ve terapistlere yahut psikiyatr doktorlarına müracaat etmektedirler. Bunların çeşitli uygulamaları olmakla birlikte ilaçla da tedaviler yapılmaktadır. Bunların doğrularına ve yanlışlarına burada girilmeyecektir. Manevi Destek uygulamalarını bunlardan ayıran en önemli noktalardan birisi inanç kuvvetini harekete geçirmesi ve Kur’an’da “ruh” olarak da isimlendirilen vahyin ışığında insanın ruhuna hitap etmesi ve onu kemâle ulaştıracak yolları göstermesidir. Vahyin ruhu ile insan ruhu buluştuğu zaman hakiki manada aydınlanma gerçekleşecek ve insan huzur ve itminana kavuşacaktır. Bu sebeple Hz. Peygamber’in (s.a.v.) asırlar evvelinden vahyin ışığında gerçekleştirmiş olduğu uygulamalar günümüze ışık tutmaktadır. Hayata bütün olarak bakmayı öğreten Hz. Peygamber hastalıklara bakış açısını değiştirmekte, hayatın ve ölümün anlamına dair tatmin edici bir öğreti sunmaktadır.