Seçimlerimiz hayatın vazgeçilmezleri arasında her gün tekrarlamaya devam ettiğimiz cüz-i irade eksenindeki karar ve tercihlerimizden oluşmaktadır. Yaptığımız seçimler müsbet olduğu gibi menfi şekillerde olabilmektedir. Burada esas olan, neyi neye tercih ettiğimizdir. Çünkü sonuçları itibariyle hayat bize tercihlerimizin önemini şu veya bu şekilde öğretmektedir…
Seçim yapmak aynı zamanda bir tavır belirlemektir. Belki de bir tavırdan vazgeçip öbürüne geçiş yapmak veya bu tavır değişikliği ile hayatımızın bundan sonraki kısmını da değiştirebileceğimiz anlamına gelmektedir. İşte bu kararların neticesi, insanların hayat serüvenlerinde bazen büyük bir devrim ve mutluluk kaynağı, bazen de hayal kırıklığı ile sonuçlanabilmektedir. Akıl ve mantık çerçevesinden hadiselere baktığımızda; yapılan tercihlerin getirileri ve götürülerinin muhasebeleştirilmesi mümkündür. Ancak, akıl ve mantık zemininde düşünmezsek, getiri götürü hesabının somut olarak yapılabilmesi de adeta imkânsızlaşmaktadır. Öyle ki konu, vazgeçilmez değerlerimizden din, iman, ahlak, vatan, bayrak, namus, iffet, vs. gibi izafi değerlerse şayet, tercihlerimizin belirlenmesinde maneviyatımız ve duygularımız etkin rol üstlenecektir.
Seçim yapmak, zaman içinde seçtiğin şeyin rengine boyanmaktır. Bir manevi lider, bir fikir adamı, bir yönetici, eş-dost, arkadaş, bir meslek ustalığı gibi seçimler yapmak ve görüşlerini benimsemek demek, kendine ait bazı şeylerden de fedakârlık ederek, seçtiğin şeyle arandaki mesafeleri ortadan kaldırmak demektir. Hiç şüphesiz bu türden seçimler, seçtiğin şeyle bütünleşmeyi de beraberinde getirecektir. Aksi halde seçim sonrası iletişimlerinizde başarısızlık ve bütünleşmedeki uyumsuzluk sizi bekliyor demektir! Eğer bir inanç taşıyorsanız, fikir ve ideoloji adamı veya bir zanaat sahibi olmak istiyorsanız ya da bir insanın gönlündeki sevdaya talipseniz, bir düşünce akımını destekliyorsanız ve bu seçimlerinizde de samimiyseniz; sabretmek, ter dökmek, emek harcamak ve uzun zaman beklemek gerekebilir. Bu sabır serüveni kişinin samimiyetinin de bir ispatı niteliğinde olurken, yaptığınız seçimde de başarının anahtarını böylelikle elde edeceğiniz anlamına gelmektedir...
Hayatınıza yön vermek üzere yaptığınız seçim ve tercihleriniz, sizi siz olmaktan çıkartmaz. Ama fedakârlığı, olgunlaşmayı, başarıyı, sabır ve sebatı size öğreteceği kesindir. Tabi ki onun da bir şartı vardır. O da, çabuk usanmak suretiyle tercihlerinizden vazgeçmemeniz halinde… İşte kararlılıkla desteklenen tercihler sonuçta, asıl bizi biz yapan kıymetlerimiz arasına katılırlar. Bu süreci yaşayanlar olarak bizler de bu durumun bizzat farkında oluruz! Yaptığınız tercihlerden beklentileriniz, size her zaman istediklerinizi de getirmeyebilir. Beklenti düzeyinizin altında bir gerçekleşme de sunabilir. O zaman da hayatın sürprizlerine hazırlıklı olmak gerek. Böyle durumlarda ise, öyle hayal kırıklıkları yaşamadan, devrilmeden ve çözülmeden direnç göstermelisiniz ki, tercihlerinizin arkasında dimdik durabilmeniz mümkün olsun. Şayet seçiminizde hata yaptığınızı düşünmüyorsanız tüm zorluklara rağmen kararınızın arkasında durmak demek, kendi seçiminizden kaynaklanan yüklenmiş olduğunuz sorumluluk ve değerleri de korumuş olduğunuz anlamına gelecektir. Bu samimi duruş biçimi, aynı zamanda kendinize sahip çıkmanın da diğer bir şekli değil midir? Çünkü sonuçta yaptığınız tercih ve verdiğiniz karar size ait bir seçimdir…
Yetenekleriniz, kişisel özlem ve düşünceleriniz size Anadolu tabiri ile "ikircikli" bir seçim tablosu da sunabilir. Bu durumda işiniz biraz zor demektir. Çoklu seçeneğin hepsini seçmeye kalkıştığınızda hiçbirine ulaşamayacağınızı bir müddet sonra anlayacaksınız. O yüzden meslekîlikte branşlaşma, diğer alanlarda ise çoklu tercihleri elimine etmek suretiyle bir tek tercihte karar kılmak, akıllı olmanın da bir gereğidir. Bu sebepledir ki atalarımız; "Çatal kazık yere batmaz!" demişlerdir. Yaptığınız tercihte başarılı olabilmeniz için sizin yaptığınız tercihle, sizi tercih edenlerin belli ortak noktalarda buluşması şarttır ki, bu zorunluluk sizi iyi bir meslek sahibi, iyi bir eş, başarılı bir öğrenci... yapabilsin. Tercih edilen ya da edenlerden birisi bunun için gayret sarf etmezse ümitsizlik ve kırık gönüller, "hal-i pür melalinize" tercümanlık etmeye yetecektir...!
Her şey olmak yerine bir şey olmaya karar verebilmişseniz; sonunuz yalnız, eliniz mesleksiz, etiketiniz eğitimsiz, çevreniz dostsuz, fikriniz sahipsiz kalmayacak demektir. Ama biraz yazar, biraz siyasetçi, biraz makinist veya marangoz, tesisatçı, oto tamircisi, azcık çiftçi, az da idareci, biraz da vs… olmak her şeyden bir parça olmak demektir. Ama kastedilen manada bir şey olamamaktır! Elbette bu demek değildir ki, başka konularda bilgi ve beceri sahibi olmayalım. Bir musluk bozulduğunda tesisatçı, bir ampul patladığında yada elektrik sigortanız attığında elektrikçi çağırmak, uzun bir yola giderken aracınızın lastiği patladığında, saatlerce bir yardım sever beklemek tabii ki tasvip edilecek bir durum değildir. Olabildiğimiz kadar donanımlı olmak, ama işin uzmanına da hakkı ve görevi teslim etmek hayatımızı kolaylaştıran en akıllıca bir yöntem olacaktır.
Her konuda olması gerektiği gibi yapacağımız seçimlerde de ilkeli olmayı ihmal etmememiz gerekir. Yani tercihlerin de kendi içinde belli kıstasları ve tutarlılığı olmalıdır. Çünkü menfaatlerimizin kıskacında yapacağımız bir seçim, bizi ikbale taşımaya yetmeyecektir. Zira, menfaatler düşünülerek yapılan tercih-menfaat illiyeti kişiliğinize de yansıyacaktır. Sadece kazanmaya odaklı tercihler her zaman kişileri doğru sonuçlara götürmemektedir. Bazı seçimler vardır ki, o noktada yapılacak bir tercih ve verilecek karar, belli bir görüş açısıyla bakıldığında; kaybetmek gibi görünse bile, zaferin tâ kendisi olabilmektedir. Din, iman, namus, iffet, ahlak, vatan ve bayrak gibi kutsallarımız için yapacağımız tercihler -maddi bakımdan, statü açısından ve zahir itibariyle değerlendirildiğinde- kayıp gibi görünecek sonuçlara yol açsa da, gerçekte kazanç olarak bir büyük finali bizlere hediye edecektir! Zira; bazı seçimler de vardır ki ondan elde edilen kazanç, en büyük kayıp hanemize yazılmakla kalmayıp, bir daha asla telafisi mümkün olmayan bir boyut kazanabilecektir. Politik olarak düşünüldüğünde ise dünya hakikatleri karşısında yapılan seçimlerin, birey ve grup menfaatleri açısından kendi aleyhine sonuçlar doğuracağı bilinse de, şayet o seçim veya tercih, ülkesinin menfaatleri açısından hayati öneme haiz ise; "elbette ben yada fikrimi temsil eden tüzel kişiliğim değil, ülkem ve değer yargılarım önemlidir." denilebilmelidir. Vefa, adalet, asalet, hakkaniyet ve güzellik ancak bu düşüncenin hayat bulması ile yerine getirilebilir. İşte insanımızın taşımış olduğu gazilik ve şehitlik ruhu ile hukuka duyulan güven "şeriatin kestiği parmak acımaz" ifadesinde tanımını bulan bu anlayıştan doğmaktadır.
Her seçimimizin bize ayrı bir tecrübe sağladığı hakikatinden hareketle, bir daha seçim yapmak fırsatını hayat size bir lüks olarak görmemişse, başka bir mesleğe geçecekseniz, iş değiştirecekseniz, sevdiğiniz insan sizi yanıltmamışsa, oy verdiğiniz siyasi parti sizi hayal kırıklığına uğratmamışsa, kişiliğinizi oluşturan fikirler sizi güven kaybına uğratmamışsa sonuçta bir kırılma yaşamayacaksınız demektir. Aksi halde; gözlerinizin eşikte olması ve dilinize dolanan "keşke" ler kırık gönlünüzün tercümanı olacaktır. Beyninizin içi ise bir harp meydanına ev sahipliği yapacak, diliniz kararlarınızı inkâr sadedinde yarı isyanla karışık cümleleri birbiri ardınca sıralayacaktır…
Yaptığınız tercih ve seçimler ilk bakışta sizin için olumsuz bir görünüm sergilese de, sonuçta; çevreniz başta olmak üzere toplumun ve tüm insanlığın menfaatine olacak neticeler doğurması ve mutluluk getirmesi, seçiminizdeki isabetliliğinizin açık bir ispatı hükmünde değil midir? Sevgili Peygamberimiz'e (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) davasından dönmesi için yapılan teklifler karşısında; "Güneşi bir elime, Ayı da diğer elime verseniz yine de davamdan vazgeçmem" demesi, Hz. Eyyüb'ün (as) sabırdan yana tercihini ortaya koyması gibi bize ışık tutan örnekler, insanlık tarihine şerh düşmüş numune seçimlerdendir. Savaşta yaralanarak şehit düşmek üzere olan bir neferin kendisi hararetten yanarken, su kırbasında kalan son birkaç damla suyu diğer yaralı kardeşine uzatması, devlet yöneten sultanların ideali ve sevdiği uğruna tahtı-tacı terk etmesi, namusu, ahlakı ve iffeti uğruna makam, mevki, para ve şöhreti elinin tersiyle itenlerin çabası, ilkeli kalmak için yalnızlığı tercih edenlerin seçimi, tarihe örnek ve başlara taç edilecek türdendir.
Yine; Bedir'de, Uhud'da ve Çanakkale'de yapılan seçimlerden tutun da, her türlü günah karşısında hakkı ve hakikati seçenlerle, dünyayı imtihan yurdu bilerek ahirete yatırım yapanların seçimleri sizce de gıpta edilecek türden seçimler değil midir? Sevdiği "Şirin"i için dağları delen, "Leyla" sı için çöle düşmüşken Mevla'yı bulanların, ahiret yurdu için dünyayı elinin tersiyle geride bırakanların, vatan için gözünü, kolunu ve diğer azalarını kaybedenlerin, bir karış toprağına namert eli tecavüz etmesin diye şehitliği tercih edenlerin, suya düşmüş çocuğunu yüzme bilmediği halde denize atlayarak kurtarmaya çalışan bir babanın, yangında kalan yavrusunu kurtarmak için ateşin içine dalan bir annenin, geçim sıkıntısı yüzünden gurbet elleri mekan tutanların ve kutsalları için dünyanın kendisine sunduğu imkanlara ters bakanların yaptıkları seçimler, hiç de küçümsenip hafife alınacak türden tercihler olmasa gerektir..!
Sizin seçimlerinizin de, her yeni seçim mevsiminde başka tercihlere sebep olmaması dileklerimle; seçimleriniz isabetli ve kutlu, sonuçları ise mutluluğunuz olsun.