"Zihnimiz ve kalbimiz binbir parçaya bölündü. Her tarafa yetişmeye çalışıyoruz. Yorgunuz, asabiyiz ve gerginiz. Hayatın gürültüsünden birbirimizi göremiyoruz. Bağırıyor ama sesimizi duyuramıyoruz. Gürültü var; bağıranların sesini duyamıyoruz."
Tuğrul İnançer
--------------------------------------------------------------------------------
"İnsan ve cemiyet, kendini hesaba çekme kalitesine ulaşınca aradığını bulur."
Üstad; Necip FAZIL KISAKÜREK
--------------------------------------------------------------------------------
Hz. Mevlana: Bela ve Hastalıkların Sırrı
Dert ve sıkıntıya düşmek, Allah'ı gizlice çağırmana sebep olduğundan bütün dünya malından üstündür. Dertsiz dua soğuktur; bir işe yaramaz. Dertli dua ve yalvarma, gönülden, aşktan gelir.
Ne güzel, ne mübarektir bu ağrı, sızı. Ne mutlu, ne kutludur bu hastalık, ateş, dert ve gece uykusuzluğu!
(Yüce Allah) sırt ağrısını ihsan etti de her gece yarısı beni uykudan uyandırdı.
Bütün gece manda gibi uyumayayım (da Allah'ı anayım, O'na dualarda bulunayım) diye Hak lütfetti, bana dertler, ağrılar bağışladı.
Kardeş! Karanlık yere, soğuğa, derde, kırıklığa ve hastalığa sabretmek, Âb-ı hayat kaynağı ve sarhoşluk kadehidir. Çünkü yücelikler, hep aşağılıklarda gizlidir.
Gamdan neşelen, ondan başka bir şeyden neşelenme, sevinme. Dert ve gam bahardır, başka şeyler kış!
Kul, dertten, kederden Allah'a sızlanır, yalvarır; uğradığı zahmetlerden dolayı Allah'a yüzlerce şikâyetlerde bulunur;
Allah da buyurur ki; "Gördün ya nihayet dert ve zahmet seni bana yalvarır bir hale getirdi, sana doğru yolu gösterdi."
Hakikatte her düşman, senin ilâcındır, sana kimyadır; seni faydalandırır, gönlünü alır senin!
Mü'minin canı da zahmet ve meşakkatlerle gelişir, kuvvetleşir.
"Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok.
Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok."
--------------------------------------------------------------------------------
DEPRESYONA GİDEN YOL: ONAYLANMA İHTİYACI, UTANÇ VE SUÇLULUK
Aslına bakılırsa, depresyonda olduğumuz zamanki kişisel endişe ve çatışmaların pek çoğunun temelinde saygı duyulma, değer verilme, takdir edilme, tanınma, istenme ve onaylanma arzuları yatar. Mükemmelliyetçilik, hayal kırıklığı, öfke, utanç gibi diğer alanları açıklamaya çalıştığımızda da eğer ön planda değilse, mutlaka arka planda "başkaları tarafından onaylanma ihtiyacı" vardır.
Prof. Dr. Kemal SAYAR
--------------------------------------------------------------------------------
Camiler Nirengi Noktalarıydı
Artık kendimize gelme zamanıdır ama sokaktaki vatandaştan vazgeçtik, üniversitedeki öğrencilere bile Rüstem Paşa Camii'ni, Kılıç Ali Paşa'yı sorsan yüzüne bakıyorlar. İstanbul topografyasının nirengi noktaları eskiden camilerdi. Her yer onlara göre tarif edilirdi ve en mektep görmemiş adamlar dahi, bu camiler hakkında bazı anekdotlar, eğri veya doğru rivayetler naklederlerdi. Şimdiki İstanbullular için şehrin nirengi noktaları alışveriş merkezleri.
Hal böyle olunca isteyen çinileri yağmalar, isteyen bina altını oyar. Kitabına uyduran da briketle kaçak kat çıkar. Kaç milletin Süleymaniye, Rüstem Paşa, Piyale Paşa, Azapkapı'daki Sokullu Mehmet Paşa Camii gibi eseri var? Etrafını mezbeleliklerle doldurulmasına göz yummak anlaşılır gibi değil. Bu eserlerin etrafını kamulaştırmak, ruhsatsız binaları yıkmak ve planlamak çok mu masraflı?
İlber ORTAYLI
--------------------------------------------------------------------------------
Medeniyet Tasavvuru Geliştirmek
İnsan var olmak istiyor. Bu varlığın göstergeleri var. Kimi arabasıyla varoluyor, kimi eviyle. Halbuki onun yerine, onun varlığını ifade edecek daha yüce ve daha dokunulmaz soyut değerler verebilirseniz ona, maddeye olan bağımlılığı yavaş yavaş azalır diye düşünmekteyim. Bu tabii yaşadığınız çevreye bağlı, mizacınıza bağlı. Ama Türkiye'de yaşayan Müslümanlar için söylüyorum bunu, sanat eğitimi çok önemli, zanaat eğitimi değil. Arkasında bir felsefe, bir düşünce, bir tefekkür bulunan sanat. Aksi halde kıran kırana savaş başlıyor insanlar arasında.
Başka değerleri insanlara tanıtırsanız, insanın otomobil üzerinden, ev üzerinden, sağlığı üzerinden veya bankadaki parası üzerinden belirledikleri öncelikleri değişir. Bu defa daha yumuşak, daha güzel, daha paylaşılabilen değerler gündeme gelir. Mesela tevazu, insanları birbirine bağlayan ve çok sıkı kopmaz bağlar uyandıran merhamet, şefkat önemli şeyler. Ama bunların hiçbiri maddi değil, bilakis maddi fedakarlık isteyen hasletler bunlar. İnsan enteresan bir varlık; almadan vermez, önce alacak, sonra verecek. Bu boşluğu Cenab-ı Allah size verdiği lütuflarla doldurur. Eski toplum böyle beslenen bir toplumdu. Ve toplum bu değerler üzerinde yaşarken, bunların dünyevi olmayan kanallardan karşılığını da görüyordu veya onu öyle yorumluyordu. Şimdi bardağa bakıyoruz, dolu mu boş mu? Mesela bir akıl ehli, bu tesadüf diyor. Ama bir gönül ehli aynı durumu tertib- i Hak olarak nitelendiriyor. Allah'ın kurduğu bir kumpas sonucu bir gelişme olmasının güzelliği nerede? Müslümanların, aşkın dünyayla bir teması var. Bu çok önemli bir şey, bir teyit alıyorsunuz. Biz tekrar kendimize göre çevremize göre insanımıza göre, dostlarımıza göre yeni bir birikim, yeni bir açılım ortaya koymak mecburiyetindeyiz. Türkiye'de ilime ve hikmete henüz gereken yatırım yapılmıyor, sıkıntı burada.
Saadettin ÖKTEN
--------------------------------------------------------------------------------
GÜLÜMSEYİNİZ... PROF. DR. NEVZAT TARHAN
Bilim adına duyguları küçümseyenler şimdi yani duyguların bilimsel kategori olduğu gerçeği karşısında suskunluk içindeler.
Beyin bilimlerindeki hızlı gelişme ‘Dalga fonksiyonu' gerçeğini ortaya çıkardı. Hatta önümüzdeki 20 yıl içerisinde sinirbilimlerdeki yayınların % 50'sinin beyin dalgaları ile ilgili olacağı tahmin ediliyor.
Telefonla bile konuşurken sevginizi hissetmenizin ve hislerinizi ifade etmenin büyüleyici gücünü bilelim. Hatta güler yüzlü olmanızın karşı tarafta uyandırdığı sözel olmayan iletişimin beyinsel karşılığının harekete geçtiğini keşfetmek sihir etkisini açıklıyor.