Dokuzuncu Telvih:
Tarikatın pek çok semeratından ve faidelerinden burada "dokuz adedi" ni icmalen beyan edeceğiz :
Birincisi: İstikametli tarikat vasıtasıyla, saadet-i ebediyyedeki ebedî hazinelerin anahtarları menşe'leri ve madenleri olan hakaik-i imaniyyenin inkişafı ve vuzuhu ve aynel yakin derecesinde zuhurlarıdır.
İkincisi: Makine-i insaniyenin merkezi ve zenbereği olan kalbi, tarikat vasıta olup işletmesiyle ve o işletmekle, sair letaif-i İnsaniyeyi harekete getirip, netice-i fıtratlarına sevkederek hakiki insan olmaktır.
Üçüncüsü: Alem-i berzah ve ahiret seferinde, tarikat silsilelerinden bir silsileye iltihak edip ve kafile-i nuraniye ile ebed-ül-âbad yolunda arkadaş olmakla yalnızlık vahşetinden kurtulmak ve onlarla, dünyada ve berzahta manen ünsiyet etmek ve evham ve şübehatın hücumlarına karşı, onların icmaına ve ittifakına istinad edip, her bir üstadını kavi bir senet ve kuvvetli bir burhan derecesinde görüp, onlarla o hatıra gelen dalalet ve şübehatı def etmektir.
Dürdöncüsü: İmandaki marifetullah ve o marifetteki muhabbetullahın zevkini, safi tarikat vasıtasıyla anlamak; ve o anlamakla dünyanın vahşet-i mutlakasından ve insanın kâinattaki gurbet-i mutlakasından kurtulmaktır. Çok sözler'de isbat etmişiz ki: Saadet-i dareyn ve elemsiz lezzet ve vahşetsiz ünsiyet ve hakiki zevk ve ciddi saadet, iman ve islâmiyetin hakikatındadır.
İkinci söz'de beyan edildiği gibi: İman, şecerei tûbâ-i cennet'in bir çekirdiğini taşıyor. İşte tarikatın terbiyesiyle, o çekirdek neşvü nema bulur, inkişaf eder.
Beşincisi: Tekalif-i şer'iyedeki hakaik-i latifeyi, tarikattan ve zikr-i İlahiden gelen bir intibah-ı kalbî vasıtasıyla hissetmek, takdir etmek...O vakit tâate, suhre gibi değil belki iştiyakla itaat edip ubudiyeti ifa eder.
Altıncısı: Hakiki zevke ve ciddi teselliye ve kedersiz lezzete ve vahşetsiz ünsiyete, hakiki medar ve vasıta olan tevekkül makamını ve teslim rütbesini ve rıza derecesini kazanmaktır.
Yedincisi: Süluk-u tarikatın en mühim şartı, en ehemmiyetli neticesi olan ihlâs vasıtasıyla, şirk-i hafîden ve riya ve tasannu gibi rezâilden halâs olmak ve tarikatın mahiyet-i ameliyesi olan tezkiye-i nefs vasıtasıyla, nefs-i emmârenin ve enâniyetin tehlikelerinden kurtulmaktadır.
Sekizincisi: Tarikatta, zikr-i kalbi ile ve tefekkür-ü aklî ile kazandığı teveccüh ve huzur ve kuvvetli niyetler vasıtasıyla âdetlerini ibadet hükmüne çevirmek ve muamelât-ı dünyeviyesini, a'mâl-i uhrevi hükmüne getirip sermaye-i ömrünü hüsn-ü istimal etmek cihetiyle, ömrünün dakikalarını, hayat-ı edebiyenin sümbüllerini verecek çekirdekler hükmüne getirmektir.
Dokuzuncusu: Seyr-i sülük-i kalbi ile ve mücahede-i ruhi ile ve terakkiyat-ı maneviye ile insan-ı kâmil olmak için çalışmak; yani: Hakikî mü'min ve tam bir müslüman olmak; yani: Şu kâinat içinde ve bir cihette kâinat mümessili olarak, doğrudan doğruya kâinatın Hâlik-i Zülce- lâline abd olmak ve muhatab olmak ve dost olmak ve halil olmak ve âyine olmak ve ahsen-i takvimde olduğunu göstermekle, benî-Ademin melâikeye rühaniyetini isbat etmek ve şeriatın imânî ve amelî cenahlarıyle makamât-ı âliyede uçmak ve bu dünyada saâdet-i edebiyeye bakmak, belki de o saadete girmektir...