Çok yerinde bir söz vardır: "Kişi, bilmediğinin düşmanıdır" diye... Çünkü, ilim öyle bir sıfattır ki, sahibini her türlü yanlışlıktan ve her türlü tehlikeden korur. Dostunu buldurur, düşmanından uzaklaştırır. İnsanları hakka ve hayra Allah'ın inayeti ile hatta ki cennete kadar götürür. İ
lmin gerçek sahibi Allah (Celle Celalühu) hazretleridir. Kullarından kime ilminden vermişse o kişi alim olur. Allah-u Teâlâ hazretlerinin bu sıfatı insanların içinde en çok peygamberlerde tezahür etmiştir. O sebeple peygamberler nur ve ışık gibi kendilerine gelenleri aydınlatmışlardır. Peygamberlerden sonra ellerine bu nur ve ışığı alanlara alim denir. Alimler o sebeple Peygamberlerin varisleridir. Hak yola davet eden, batıldan ve bidatlerden uzaklaştıran, şeytanın en çok korktuğu Allah'ın (Celle Celalühu) en çok sevdiği, insanları ıslah edici, mürşid kimseler alimlerdir. Her zamanda olduğu gibi hatta daha da fazla olarak günümüzde de ilim ve ulema düşmanlığı yapılmakta, akla hayale gelmeyecek dedikodu ve yakıştırmalarla alim kişiler gözden düşürülmeye çalışılmaktadır.
Bu işi kasıtlı yapanlara sözümüz yoktur. Çünkü onlar şeytanın mesleğini bilerek yapanlardır. Onlara nasihat kâr etmez. Sözümüz imanlı, iyi niyetli fakat cahil kimseleredir. Toplumumuz bu vasıfta insanlarla doludur. Bu tür insanların ilim ve ulema düşmanlığı, bilmediklerindendir. Cehil, bir şeyin aslını bilmemektir. Bu sıfat sahibine "cahil" denir. Cehil sahibi her ne kadar yaşıyorsa da ruhen ölüdür. İnsanlar için cehilden büyük musibet olamaz. Cehil, insani; alim, evliya düşmanı yapar. Cehil, insanı; gururlu, kibirli, riyakâr yapar. Cemaatlerin en büyük tehlikesi içlerindeki cahil kimselerdir.
Çünkü cehil, insanı; karıştırıcı, ifsad edici yapar. Müslümanlara kâfirin tehlikesinden daha fazladır, kendi içinde barındırdığı cahilin tehlikesi. İslâm adına yaklaşan bid'atcının tehlikesine de en çok kapılanlar yine cahil insanlardır. İbn-i Abbas (r.a.) dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: "Az ilim çok ibadetten hayırlıdır." "İlimle beraber yapılan az amel, çoktur. Cehil ile yapılan çok amel de azdır." Basiret sahibi müslümana bu hadis-i şeriflerin ışığı altında şu iş düşer: Ameli ilime tercih etmesin. Ameli muhafaza edecek onu mükâfata şâyân hale getirecek şeyin illaki ilim olduğu bilincine ersin. Bu hususta bir hadis-i şerifte şöyledir: "Bir alimin meclisinde bulunmak Allah'ın indinde göz açıp yumacak kadar daha isyan edilmemiş bin senelik ibadetten efdaldir."
Şunu da bilmek gerekir ki, amelsiz ilim de vebaldir. Yine bir Hadis-i şerifte Peygamber efendimiz şöyle buyurmuşlardır: "Faydalanılmayan ilim, infak olunmayan hazine gibidir." İlmin önemi hususunda İmam-ı Şafi-i Hazretlerinin şu sözünü söylemeden geçemeyeceğim. "Eğer alimler evliya olmazlarsa, Allah-u Teâlâ'nın velisi yoktur. Zira Allah-u Teâlâ cahil kimseyi veli tutmaz" Kısaca ilmin ve alimin önemini, cahilliğin kötülük ve zararlarını sıralamaya çalıştık. Cehaletin müslüman toplumumuzda açtığı yaralara örnek olarak da aşağıdaki olayları sıralayabiliriz. Etrafımızda "sen ilmi bırak, amele bak. İlim
insanı kibre götürür, kibir de insanın ilerlemesine engeldir." diyerek kitap okumanın, dergi ve yayın organlarını takip etmenin lüzumsuz, hatta zararlı olduğu görüşünü savunanlar vardır.
"Namazın kazası olur, sohbetin kazası olmaz" deyip farz ile sünnetin arasını ayırd edemeyenler vardır. İlmi Fıkha zahir deyip küçümseyerek biz batıncılarız diyerek bir sürü şeriatsızlıklar yaptığı halde kendini veli sananlar vardır. Veya biz tasavvufcu olduk, tasavvufa intisab ettik, ilim ve ulemadan kaçmak lazım deyip en azmdan farz olan ilimleri kendisine öğretmek ve anlatmak isteyenlerden kaçanlar vardır. Bunlar bilmezler ki, tasavvuf büyüklerinden âlim olmayan yoktur. İmam-ı Gazalî, İmam-ı Rabbanî vs. gibi.
Bunların yanı sıra kitabî bilgilerle kalmış insanlar da vardır ki, bunlar da kuru bilgi ve huşusuz ibadetlerin ötesinde bir kulluk şuurunu tarihin sayfalarına gömülmüş sahabeye has bir özellik olarak bilirler. Halbuki tasavvuf büyüklerinin sahabenin hayatlarını andıran örnek hayatları ortadadır. Tasavvufun gereksizliğini; ibadetlerinde gerekli huşûyu, ihlası elde edemediklerini gördükleri ve bildikleri halde nasıl savunurlar. Cahil değilse bunun sebebi peki nedir? Kim açıklaya bilir?
Bu arada ilim ve ibadetin zevkine varmış âlim, âbid olanlara "softa, molla, gerici, deli, hayattan anlamaz…" misali cümlelerle hakaret ettiğini sanan ama kendisi küçülen zavallı cahiller vardır. "Kişi bilmediğinin düşmanıdır" dedik ya. Bakın ehl-i sünneti bilmeyen birçok zavallı gözümüzün önünde bid'atçılara kapılıp nasıl sahabe düşmanlığı yapıyorlar. Yine tasavvuftaki hassasiyeti anlayamamış, Allah'ı sevmenin zevk ve marifetine ulaşamamış kişiler, cehlin kurbanı olarak nasıl tasavvuf ve Mürşid-i kâmil düşmanlığı yapıyor.
Yine bozuk ölçülerinin ve sağdan soldan derleme kulaktan dolma bilgilere kıymet verip etrafındaki değerli insanları o bozuk ölçü ve bilgisiyle tartarak, kafasızlığın, iman zayıflığının, nasıl en kötü örneklerini sergiliyorlar, etrafındaki insanları ifsat ediyorlar. Bütün bu örneklere her gün şahit oluyoruz.
Peki, bu arada iyi niyetli ama bilgisiz müslüman ne yapmalıdır. Evvelâ ilim öğrenmeyi en azından farz olan ilimleri öğrenmeyi gözünde büyütmemeli ki, özellikle nafile ibadetlerden daha ziyade zamanını farz olan ilimleri öğrenmeye hasretmeli, bunun Allah katında, hem kendi nefsi hem de çevresi için daha faziletli olduğunu bilmelidir. Çünkü bir hadis-i şerifte "Dünya isteyen ilme sarılsın, ahiret isteyen ilme sarılsın, her ikisini isteyen yine ilme sarılsın." buyuruyor.
Cahil kaldığı müddetçe her türlü sapıkların, bid'atçıların oyunlarına gelme ihtimalini göz önünde bulundurarak dikkatli davranmalı, kendisini her an hastalık kapacak zayıflıkta birisi gibi kabul edip, ben müslümanım diye başlayan herkesin sohbetine iştirak etmemeli, bu sebeple okuyacağı kitapları ve sohbetini dinleyeceği insanları seçmede titizlik göstermelidir.
Bilgi almada gösterdiği hassasiyeti, vermede de gösterip her duyduğu söze kanarak başkalarına duyduklarını nakletmemelidir. Çünkü sözlerin sağlamlığı hakkında kesin bir bilgi sahibi değildir. "Size bir fasık haber getirince araştırın" ayet-i kerimesini her an akılda tutmalı. Gıybet ve iftiraya üşmek ve fitneye sebep olma tehlikesine karşı uyanık olmalıdır. Bilmeden bir alime, evliyaya sataşmak, dil uzatmakla Allah'ın gazabını üzerine çekmekten de son derece sakınmalıdır. Çünkü bir hadis-i şerifte "Alimlerin eti zehirlidir" (8) buyurulmaktadır. Gerçek şu ki, âlime ve evliyaya sataşanların olduğu dünyada bile görülmemiştir ki, ahirette görülsün. Birçoğu iman dairesinden çıkmıştır. Allah'tan korkmalıyız "Kişi bilmediğinin düşmanıdır" sözünü kulağımıza küpe yapıp bilgili olmak yolunda çalışmaya koyulmalıyız.
İnsan için en büyük musibetin cahil olduğunu unutmayalım.
Kaynaklar
1- Taberani, Berîka C. 1, s. 350
2- Şiratül İslâm, s. 31
3-ElmedhalC. l,s. 84
5-Mirkatül Mefatih C. 1, s. 20
7- Hucurat - 6
8-BerikaC. 1, s. 264