FEYZ: Ebru Sanatının ortaya çıkışı ve gelişimi hakkında bilgi verebilir misiniz? Ebru Sanatçısı ve Hattat Ali ÇALIŞIR : Her geçen gün daha da yaygınlaşan bu sanatın kesin tarihi ve yeri belli olmamakla beraber Türkistan'dan ebru adıyla ortaya çıkıp ipek yoluyla XVI. asır başlarında İran'a oradan da Osmanlı topraklarına ulaştığı tahmin edilmektedir. Ortaya çıkış tarihinin belli olmamasının sebebi ebru kâğıtlarına tarih atılmış olmamasıdır. Avrupa da mermer kâğıdı ya da Türk kâğıdı adıyla bilinen bu sanat birçok ülkede hala revaçtadır. Belgelenen en eski ebru örneğinin 16. yy ait olduğu söylenmektedir.
Ebru sanatına nasıl başladınız ve nereden geldi bu merak? Ebru Sanatı ile ilgili çalışmalarınız ve bu sanata başlayış öykünüzü anlatır mısınız?
Tamamen tevafuk oldu diyebilirim. Benim hiçbir zaman hat ve ebruyu sanat olarak yapacağım aklıma gelmezdi. Zaten biz sanatı bilmeyiz, Anadolu'da sanat bilinmez. Maalesef bu konuda Anadolu kör kalmıştır, kısır kalmıştır. İstanbul'a geldiğimizde geleneksel el sanatlarımızdan ebruyu görünce önce çok ilginç geldi bana. Böyle suyun üzerinde oluşan damlacıkların bir sanata dönüşmesi ilgimi çekti. Aklıma gelmezdi ben bunları yapacağım diye. Fakat ilahî olarak yaradılışımızda varmış bu kabiliyet demek ki, olmasaydı bu başarıları elde edemezdik. Evet ben de çok çalıştım, fakat bu yetenek Allah tarafından verilmiş, fıtratımıza yüklenmiş. Ben öyle inanıyorum. Allah bize böyle bir meleke vermese yapamayız. Allah bize gayret vermese yapamayız. Allah bu sevgiyi bize vermese yine yapamayız. Ben de hat ve ebruyu sevdim, on yıldan beri de ebru yapıyorum. Hat hocam Hattat Kamil Yılmaz'dan on yıldan beri ders alıyorum. Ben her zaman işin ehline verilmesi gerektiğini söylerim. Hocam bana yazma izni verdi, fakat hat icazeti henüz almadım. Hocam "istediğim kıvama gelmedin daha" dedi. Diplomayı alıp da asmak gibi bir niyetim yok, niyetim usta olmak. Peygamber Efendimizin hadisi şerifini burada nakletmek istiyorum. "İşi ehline veriniz"; işi ehline vermemek kıyamet alametlerindendir. Dolayısı ile hat sanatında öğrenci olduğum için, ebru yanım ağır basıyor. Yoksa yazdığım hat yazılarım var. Efendimizin ismini yazmasını çok seviyorum. Bu beni mutlu ediyor. Bakın yaptığım çalışmalarda Efendimizin ismini gölgeli gibi çift yazdım. Buradaki maksadım da; Efendimizin dünya ve ahiret yönünü işaret etmek istedim, ben öyle mana verdim...
Bu güzel gül ebruları nasıl bozulmadan kalabiliyor böyle?
Muhallebi aharı ve yumurta sarısı ile aharlanırsa yapılan çalışmalar 400- 500 yıl bozulmaz. Aharlanan eserleri güve de yemez. Bozulmadan muhafaza edilir. Hikmet hoca laleler yapmıştır. Fakat gülde benim ustam yoktur, ben ebrunun üzerine yapılan gül çalışmalarımda 3 boyutu denedim ve bunu başardım. Bu konuda benim hocam yoktur. Ben bu konuda üveysiyim diyebilirim. Ebruda gül çalışmalarımdan dolayı da bana "gül Ali" lakabını taktılar. Birçok ebru sanatçısında bu şekilde gül göremezsin, yapmazlar.
Sizin yaptığınız bir yenilik mi oldu ebru sanatında?
Ebru sanatında gelenekselciyim diyenlere ben gülüyorum. Ebrunun üzerine yapılan çiçeklerin otuz senelik bir mazisi vardır. Evet ebru sanatı çok eskidir. Fakat üzerine yapılan çiçek çalışmaları ise yenidir. Ayrıca gelenekselciyim diyenler bu gün kimyasal boya kullanıyorlar. Gelenekselciyim diyenler o zaman klasik ebrunun dışına çıkmayacak ve boyalarını kök boyalardan elde edecekler. Bunları yapan insana ben gelenekselci demem, çünkü sanatçı kendini yenileyendir. Yaptığı sanatta ilerlemek için mutlaka yeniliklere açık olmak gerekir. Geleneğin tarifini bilmiyorlar bile… Allah (Celle Celalühü) insana üstün yetenekler vermiş. İnsan bundan dolayı durağan değildir. Ayrıca bizim dünyada yaptığımız bütün işler de güzele olan özlem vardır. Bu arayış ruhumuzun arayışıdır. Yaratılmışlar ne kadar güzel olsada hakiki güzel yaratandır. İşte ne yaparsak yapalım O'nun rızası için yapmalıyız. Onun rızası da helal dairesinde olanlardan olmalıdır. Siz bana deseniz ki ebruda insan sureti yapar mısın; ben "yapmam" derim. Çünkü burada bu işi yaparken ben hat sanatı ile süslüyorum. Ayetler yazıyor ve sonra o yazılar duvarlardaki yerini alıyor. Benim ebru üzerine hat yazımı Eyüp Belediyesi bir kutlu doğum haftasında bastı ve dağıttı. Her gittiğim yerde duvarları süslediğini gördüm. Camilerde, iş yerlerinde ve evlerde en güzel yerde sergilendiler. Bu bana huzur veriyor. Kulun rızası Allah'ın (Celle Celalühü) rızasına râm olacak.
Şimdi ben Ankara'ya gittim sanatçı belgesi verdiler. Orada bir üniversite hocası ile karşılaştım. Yaptığım gül çalışmalarını görünce "üstat, bu ebruda nihai nokta" dedi. Bizim yaptığımız bütün güller taklittir. En güzelini Cenab-ı Hak yaratmış. Biz onu taklit ediyoruz. Tabi burada neden gül dediğin zaman Peygamber Efendimizi remz ediyor gül. Bütün bu uğraşılar hep Efendimizin sevgisinden kaynaklanıyor.
İnsanın fıtratında bu var, değerli bir hediyeye, nadide olan bir esere leke getirmemeye çalışır. Düşünün ki, çok pahalıya aldığınız bir elbise; bunu ne yaparsın, yazın bile giysen tozda bile kalmamaya çalışırsın, değer verdiğin eşyayı baş köşeye koyarsın, insan fıtratında bu var. Şimdi bizler yaratılış itibarîyle, ruhumuz âlem-i emirden geldiği için, orayı özlediğimiz için, ruh orayı bildiği için hep orayı özlüyor. Oradaki yüceliği bildiği için aklımıza etki ediyor, bundan dolayı bilmesek de oraya karşı bir muhabbet besliyoruz. Bu muhabbetimiz ruhun oraya olan hasretindendir. Nefis âlem-i halktan yaratıldığı için, dünyadan yaratıldığı için ne yapıyor, dünyayı istiyor, dünyada ne varsa değerli olan, hep dünyaya meylediyor; ev, araba vs… Zaten hangisinin etkisine girersek, hangisi güçlü ise beden onun hizmetinde, hizmetkâr… Ruh eğer ki güçlü gelirse, insan aklıyla ruhunu besleyip ahirete çalışır. Beden ruhun elbisesidir zaten ona hizmet eder. Allah muhafaza buyursun akıl ruhla birleşip İslam'la nurlanmamışsa, nefsin etkisine girmişse akıl, o zaman beden ne yapıyor, nefsin hizmetkârı oluyor. Bakıyorsun insan acizden daha aciz. Allah (Celle Celalühü) meleklerine "Ben dünyada halife yarattım." buyuruyor, şimdi Allah'ın halifesi var da bu dünyada şeytanın halifesi yok mu? Var, olmaz olur mu? Şeytan da insanlarla uğraşıyor, o da kendine halife seçecek… O zaman bakıyorsun gayr-i meşru sahillerde giden adam şeytanın halifesi olmuş. Allah hepimizi muhafaza eylesin. İnşallah Allah'a halife oluruz. Maksat odur, güzellik budur bence.
Yeni nesil bu zamanda bütün işlerinde aceleci… Sabır ve sebat kavramı oturmamış. Şu anki gençlere baktığımızda hat ve ebru sanatına ilgiyi nasıl görüyorsunuz?
Günümüz neslinde insanlar bir arayış ve bir boşluk içerisinde, boşluktan kaynaklanan bir arayış var. Osmanlıda hat dersi almaya giden bir öğrenci üstadın kapısında dokuz hafta bekletilir, yine de ders verilmezmiş. Bakarlarmış gelenin talebine; acaba bu istekli mi, isteksiz mi?
Şimdi günümüzde insanlarda bir arayış var ama istikrar olmadığı gibi sebepleri Rab edinmişler. Diyeceksiniz ki nasıl? Doktor diyor ki, senin psikolojik sorunların var, ebruyla uğraş. Şimdi bana geliyor vatandaşın bir tanesi, Üstad bu ebru nefsi terbiye edermiş, nasıl ediyor, diyor. Diyorum ki bu adamı terbiye ediyorsa musluktan akan su da terbiye eder, aç musluktaki suya bak, o da terbiye eder. Sebepleri Rab edinirsen, yani bundan beklersem ben nefs terbiyesini, bunu ben Rab edinmiş oluyorum artık. Günümüzde insanlar sebepleri Rab ediniyor, ben ebru ile uğraşırım psikolojime iyi gelir diyor. Bana soruyorlar ebru ile uğraşıyorsun mutlu musun? Hayır, stres basıyor, yoruluyorum, belim ağrıyor benim. Tamam güzel bir şey yapıyoruz da kardeşim ben bundan ne bekliyeyim? Mutluluğu, sevgiyi, muhabbeti bana Allah verirse ben ancak öyle mutlu olabilirim. İnsanlar tasavvufa da aynı niyetle giriyorlar mutlu olmak için… Mutluluğu sevgiyi Allah (Celle Celalühü) verirse sevgi olur. Bunun için de senin çabalaman gayret göstermen lazım. O zaman Allah (Celle Celalühü) seni muvaffak kılar. O zaman bütün insanlara diyelim ki alın, birer şişe kavanoz, su koyun, kitre koyun ona bakın. Mutlu olur musunuz üstadım... Tasavvufa gireyim hemen mutlu olayım, ebru yapayım hemen mutlu olayım. Tasavvuf bir terbiye işi bir sabır işi. Sen nefsinle mücadele etmeden nerede mutluluk nerede huzur. Ebru sanatına başlayacaksın iki ay sonra ebrucu ünvanı ile kibirlene kibirlene yürüyeceksin. Bu kadar bencilleştik, olay bu yani, günümüzdeki insanlar hemen oradan bir hazır menfaat bekliyorlar. Ben gayr-i meşru sahillerden hiç ayrılmayayım, nefsin bütün isteklerini yerine getireyim, fakat ruhum huzur bulsun istiyor. Olmaz olmaz, hem gayr-i meşru sahillerde kalacaksın hem de birden velâyet makamına çıkacaksın, olur mu? Olmaz. Bir şeyden vaz geçeceksin ya da huzursuz olmaya devam edeceksin. Doktora da gitsen, psikoloğa da gitsen her yerde senin derdin devam eder. Nereye gidersen git, kimse sana beynini açıp altın kâsede "Al sana mutluluk." demez. Mutluluk nerededir? İnsanın kendi elindedir. Geçen bir yazı okudum: "Önemli olan insanın çok şeye sahip olması değildir, çok az şeye ihtiyacı olmasıdır." diyor. Az şeye ihtiyacın olursa çok mutlu olursun, çok şeyin olursa daha çok şey istersin. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz buyuruyor ki; " İnsan bir deve yükü altın olsa bir daha ister." Çünkü nefs böyle yaratılmış… Şimdi sen her şeyi istiyorsun. Arabam olsun, evim olsun, en iyi televizyonum olsun, en güzel yerde yaşayayım, en varlıklı ben olayım falan, eee… huzurlu da olayım, olamaz efendim... İkisi bir arada bulunmaz. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki "Allah (Celle Celalühü) şöyle buyurdu diyor, "Beni açlıkta arayın." Açlıkla nefis terbiye edilir. Bize genel ekonomi derslerinde ilk öğretilen şey şuydu, insan özelliklerinin birincisi yeme içmedir, insanın ilk isteği önce karnını doyurma isteği vardır. Meselâ ben burada on yıldır ebru yapıyorum, memleketime sıla-i rahîm yapmadıktan sonra, böyle elzem bir ihtiyaç çıkmadıktan sonra hiçbir pazarımı bırakmadım, on yıl boyunca ebru yaptım. Allah (Celle Celalühü) bunun karşılığı olarak da bana bakanlığın düzenlediği T.C.Turizm bakanlığı 14. süsleme sanatlarında bir eserime birincilik nasip etti. İki kişisel, birçok da karma sergiye katıldım. Halen çalışmalarıma evimin bir odasında devam ediyorum. Bakanlıktan birincilik almak, sergileme almak az bir şey değil çünkü 1000'e yakın eser gidiyor. Bunu ne için verdi Allah'u Teala bana, ben bu konuda devamlı çalıştığım için karşılığını verdi. E şimdi günümüzdeki insanlar hemen hepsi diyor ki, yorulmayayım, birden oturayım, en güzelini ben yapayım, en pahalı ben satayım. Olmaz. Hazırcılık var burada. Ben bir günlük ebrucu olsaydım buraya gelemezdim ki… Nasıl geldim buraya? Çünkü ben bu konuda istidatlı bir şekilde on yıldır götürüyorum bu işi. Bir şekilde beyinlerde oluştu, burada bir ebrucu kardeşimiz var dediler. Burada gördüğünüz hiç bir şey bir günde oluşacak bir şey değil, bunların hepsinde bir fırça izi var, hepsinin bir hatırası var. Günümüzdeki insanlarda aitlik isteği var, bi gruba ait olayım, aidiyet duygusundan gideyim… Sordukları zaman "işte şu ebru grubundanım, ebrucuyum, oraya gidiyorum" diyorlar. Hayır, Allah'a ait olacaksın. İstikametin Allah olacak. Sana soracaklar, nereden geliyorsun, Hakk'tan geliyorum, nereye gidiyorsun, Hakk'a gidiyorum; esas olan bu olacak. İstikamet bu; Allah'tan gelip Allah'a gideceğiz. Adama soruyorlar nereye gidiyorsun, ebruya gidiyorum, ee ne olacak gidince, "desinler, görsünler, bilsinlerle" olmaz, o zaman hayatın bitmiş senin…
İnsan samimi ve ihlaslı olursa, bu insanın yaptığı işe ve eserine de yansıyor. Şayet insan en iyi ben olayım derse yaptığı işte ve eserinde bir nezaket ve zarafet göremiyoruz. Başarılı bile olsa sevilmiyor...
Tabi efendim, inceliği ve zerafeti yansıtamazsa burada bir sorun var demektir. Allah'ın Hâlik sıfatıyla kendindeki yeteneği karıştırıyor. Bilmiyor bunun esas yaratıcısı kim? Boyaların, masanın, suyun bütün hepsinin yaratıcısı kim? Biz ne yapıyoruz, hazır olan bir şeyleri sadece birleştiriyoruz. Allah bunu yarattı, biz böyle bir şekil verdik ebru teknesindeki suya. Şekli irade olarak vermeye müsaade eden kim? Biz irademizle yaptık ama iradeyi veren kim? O sana müsaade etti… Şimdi ben burada otururken kalbimi bir anda sıksa benim röportajım biter anında. Benimle röportaj yapılmasına müsaade eden Allah (Celle Celalühü). Günümüzdeki insanlar dediğiniz gibi hep bir hazır, bir gruba ait olayım, işte orada da ben yapayım diyor, sebepleri de unutuyor; ondan sonra çiğ, kısır bir insan çıkıyor ortaya. Bu sefer sanat da insanlar tarafından sevilmiyor. İnsanlara sevdiremiyorsun. Bunu yapan Allah, yaptıran Allah, bana bu gücü veren Allah, irade veren Allah deyip "ya Allah Bismillah" diyerek yapılan o eserde bir haz görüyorsun bir maneviyat görüyorsun. Bu eserden yansıyor size bir şeyler. Seyyid Ahmet Rufai Hazretleri diyor ki –Allah ona rahmet eylesin, himmetine nail oluruz inşallah- " Bir devenin yüzüyle bir genç kızın yüzünü gördüğün zaman ikisinin güzelliğini de Allah'tan bilirsen, sende kemalât vardır" Buradaki Hâlik mahlûk ilişkisi…
Peki bu işe meraklı olan gençlere nasıl bir yol izlemelerini tavsiye edersiniz?
Hayatta ben şunu öğrendim. Kendini tanısın, kendini bilsin, kendi nefsini bilsin. Ondan sonra ne yaparsa yapsın. Kendi nefsini bilmeyen hiçbir şey yapamaz. Çünkü maksad-ı ubudiyeti, kulluğun maksadını bilmeyen bir adam, ne yaparsa yapsın hiçbir zaman başarılı olamaz. İnsanın nefsi bir binektir insana, binmesini bilirsen cennete götürür. Yaptığın meşruluğu, her şeyi bir binek olarak göreceksin, ama bu bineğin seni istikametinden saptırmaması lâzım. İstikametin nedir? Hakk'tan geldin Hakk'a gidiyorsun. Bir gün bir arkadaşımız bana sordu, "efendim, ebru sanatında haç yapabilir misin?" dedi. Dedim ki, yapabilir misin diye soruyorsan Allah'ın verdiği yetenekle ben bunu yaparım, yapılabilir; evet, doğru. Bana "yapar mısın?" dersen, "yapmam" dedim. "Niye?" dedi. Ben burada bir gül yapıyorsam, halihazırda Resulullah'a atfederek yapıyorken ben bu sanatı, niye haç yapayım?..
Ebru tezhip sanatında gül yapmanın bir anlamı var. Resulullah'ı simgeleyen bir sembol olarak bir gül yapmakla bir çiçek yapmak arasında büyük bir fark var.
Sanatçı o gülü yaparken Resulullah'a ait bir remz olarak yaptığında, Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'nin muhabbetini kazanmak için salâvatla duayla yapılan bir sanatın güzelliği de burada olsa gerek. Bundan dolayı İslam Alimlerine, sanatçılarına hayran olmamak elde mi? İnsan bir sanatla uğraşıyor bazıları da tamamen hobi olarak başlıyor ama meşgul olduğu şey Efendimize en güzel gülü hediye etmek, Allah (Celle Celalühü)'nin ismini en güzel şekilde hat sanatı ile yazmak…
En güzel gülün daha güzeli vardır. O gülü gördün, artık o güzellik biter. Bir şeyi bir güzeli gördüğün zaman, artık senin için daha güzelini araştırmak ve bulmak gerekir. Nefis güzele meylederek yaratıldığı için güzeli gördüğün anda güzel biter, artık o güzel değildir. Sen bu sanata mânâ katmıyorsan, Niyeti halis değilse; o güzelliği uhreviyata, İslâmiyet'e, Allah'a raptetmiyorsan… Ne yaparsan yap kıymeti yok.
Ebru sanatını ilk bulanlar Osmanlılar mı, yoksa İranlılar mı?
Bunun tarihini, tam tarihini kimse söyleyemiyor. Osmanlıdan önce de var. 1600 yıl önceki ebrulardan da olduğu söyleniyor, Osmanlı 1200'de kuruldu. Taa Altay dağlarından oradan Horasan'a, Horasan'dan tekrar İran'a, İran'dan tekrar buraya geldiği söyleniyor. Farsça bir kelime olan ebru; bir nevi dalgalı kumaş ve kâğıt diye geçer. Genelde ebru ismine bulut anlamı verilse de esasen ebru-ming kasırga bulutu anlamına gelmektedir.
Tasavvufta ebru ismi; Çalışma ve çabalama yoluyla müşahedeye neden olan perde, mecazi olarak rahmet, ihsan, lütuf ve perde manalarındadır. Belki de bu yüzden ebru sanatının nefsi terbiye ettiği düşünülüyor.
Ebru sanatının ülkemizde şu anki durumu nedir?
Ebru sanatının son 10–15 yıldan beri sürekli yükselen bir grafiği bulunmaktadır. Bunda televizyon dizileri, sinema filmleri ve müzik kliplerinde ebrunun görsel olarak kullanılmasının etkileri vardır. Genelde ebru zihni dinlendirdiği için psikoterapistler de ebruyu tavsiye etmektedirler. Ebru sanatı ülkemizde çok seveni ve öğrenip yapma heveslisi olmasına rağmen maalesef satın alma konusunda da bu kadar şanslı değildir. Ben bunu ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıya bağlıyorum. İnanıyorum ki ülkemiz refaha çıkınca herkesin evinin duvarını bir ebru eseri ve birer Türk İslam eseri süsleyecektir.
Osmanlıda ebru sanatı, senetlerin ve önemli evrakların üzerine yapılıyordu. Bundan dolayı günümüzdeki uygulamalarını eleştirenler var.
Doğrudur, kıymetli evraklarda, ebru üzerinde bir yazı yazılıp da silindiği zaman hemen orada belli oluyor yazılıp da silindiği…
Murat Bardakçı şöyle söylüyor " Sonradan bir görgüsüzlük hâsıl oldu, insanlar evlerine ebru asmaya başladılar." Kendisine sormak isterim, siz de sorun bunu; deyin ki, "kardeşim yıllardır bu ülkenin gençliğini pagan kültürüyle zehirlediler. Ne olduğu belirsiz pop şarkıcıların fotoğraflarını astırdılar duvarlara, niye çıkıp bir kere demedin ‘yeni bir görgüsüzlük hâsıl oldu pop sanatçılarının, televizyon yıldızlarının fotoğrafları evlere asılıyor artık' diye niye demedin… Bir kişi yeni bir format kazandırılan ebru sanatı ile yapılmış bir çiçeği evine asmış diye neden hakaret ediyorsun. Osmanlıda farklı amaçlarda kullanılabilir, bugün ise tamamen görsel bir boyut kazandı ve çok güzel eserler meydana geliyor. Bugün sanat adına sergi açmak da mı görgüsüzlük, Osmanlıda yok diye... Olur mu öyle şey?
Ebru sanatında geleneğin tarifini bilmeden gelenekselci olunmaz. Ebru sanatında sanata mutaassıp şekilde yaklaşmak, kendinden başka her sanatçıya tecessüsle bakmak sanatı kısırlaştırır. Ebru sanatında gerçek sanatçı, sanatı sınırlamak yerine sanata yeni ufuklar açandır. Allah (Celle Celalühü) aklımıza sonsuz bilgiler koymuşken bunları sınırlamak niye… Bizler mukallidiz, gerçek muhakkik Allah'tır. Allah (Celle Celalühü) mükevvenatta her şey yerli yerinde yaratmışken, acaba var olandan öteye ne yapabilir insan?..
Son olarak şunu söylemek istiyorum. Sanat; insanla yaratıcı arasında yürünen bir yol, sonra geçilen bir köprüdür. Yolu bu köprüye uğramamış insanlar, kâinatı algılayamadan doğar ve ölürler.
Üstad Necip Fazıl ne güzel söylemiş;
Anladım işi sanat Allah'ı aramakmış
Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.
Saygıyla kalın selametle kalın…