Haiti'de yaşanan deprem felaketi nedeni ile bu ülkeye yaptığımız gezideki gözlemlerimizi okurlarımızla paylaşmak amacı ile bu yazıyı kaleme almak istedik. 16.01.2010 tarihinde sabah saat 6.00'da önce hava yolu ile Roma'ya buradan da yine hava yolu ile Miami'ye oradan da tekrar hava yolu ile Dominik cumhuriyetinin başkenti Santo Domingo'ya ulaştık. Buradan da kara yolu ile yaklaşık 6 saat süren bir yolculukla Haiti'ye ulaşabildik. Haiti Atlantik okyanusunda bir ada devleti ve Dominik cumhuriyeti ile aynı adayı paylaşıyorlar, sınır komşusu durumundalar.
Ayrıca Okyanusa kıyısı olan Amerika Birleşik Devletleri ve Küba ile de coğrafi olarak yakın. Bu ülke tropikal bir iklime sahip, yazları sıcak ve nemli, kışları ise ılık geçiyor. Biz orada iken Ocak ayı olmasına rağmen hava sıcaklığı 30 derece civarında idi. Ülkede başlıca şeker kamışı, avokado, ananas, muz ve hindistan cevizi gibi ürünler yetişiyor. Ülkenin toplam nüfusu 10 milyon civarında ve başkenti Porto Prınce' in nüfusu 2 milyon civarında. Ülkenin %95'i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Yani ülke deprem öncesinde de fakir bir ülke imiş. Depremden sonra durumları hakikaten tam bir insanlık dramıydı. Bu ülke uzun yıllar Fransız sömürgesi olarak kalmış. Zaten iyi sömürüldükleri her hallerinden belli idi. Resmi dil olarak Fransızca konuşuluyor. İlginç olan komşuları ve aynı adada bulunan Dominik cumhuriyeti özellikle de turizm açısından iyi gelişmiş, zengin ve medeni bir ülke. Buradaki dil İspanyolca; biraz kuzeylerindeki A.B.D.'den çok bahsetmeye gerek yok. Yani Dominik Cumhuriyeti sınırından sonra medeniyet bıçakla kesilmiş gibi bitiyor. Zaten sınırın Haiti tarafında kontrol noktası dahi yok. Bu da her türlü gayri meşru işler için çok uygun bir ortam oluşturuyor. Ülkenin büyük bir kısmı % 99'u Hıristiyan, çok az sayıda Müslüman ve kabile dinleri, Şamanizme inananlar var. Yani bu ülkede tebliğ ve temsil adına yapılacak çok iş var.
Haiti sınırında bizi BM'de görevli Türk polis arkadaşlar karşıladılar ve bize koruma araçlarıyla eşlik ettiler. Daha sonra BM'in havaalanında oluşturduğu kampa dahil olduk. Burada diğer ülkelerin arama kurtarma ve yardım kuruluşları da vardı. Uygun bir yer bulup çadırlarımızı kurduk ve yerleştik. Hava kararmak üzere olduğu için, ertesi gün keşif gezilerine başladık. Şehirde otorite ve yönetim boşluğu kendini belli ediyordu. Çok az sayıda asker ve polis görevli idi. BM'in polis ve asker gücü hakimdi. Ancak basında bahsedildiği gibi güvenlik sorunu yoktu. Bu izlenime şehrin ara sokaklarında ve ara mahallelerinde dolaştığımız için vardık. İnsanlar felaket sonrası olmasına rağmen sakin ve kibardılar. Zaman zaman aracımızdan indik ve dolaştık. Keşif gezilerimizde bize ABD'de yaşayan Haitili bir rehber grubu eşlik etti. Aracımızı arkadaşlar Dominik Cumhuriyeti'nden kiralamışlardı. Keşif gezisi sırasında güvenlikli bir alanda çadırlara yerleştirilmiş, ancak gıda temizlik ve sağlık gereksinimleri karşılanmamış 100 kadar yetim çocuğa rastladık, burada ilaç ve gıda yardımı yaptık. Daha sonra yardım yapılmak üzere yerlerini not aldık. Bu çocuklar burada sahipsizlerdi.
Lojistiğimizi yerleştirmek amacı ile rehberlerimizden Frank beyin evini uygun bulduk. Bu ev etrafı duvarlarla çevrili ve geniş bahçesi olan bir yerdi. Arkadaşlar burada sıcak yemek de dağıtabileceğimizi düşündüler. Yemek malzemesi, LPG tüp ve kazanlar için temasa geçtiler. Bizden sonra arkadaşların burada yemek dağıtımına başladıklarını öğrendik. Şu anda günlük yaklaşık 2 bin kişiye sıcak yemek dağıtılıyor. Bizden sonra gelecek arkadaşların kalabileceği ve çalışabileceği yer bulabilmek amacı ile temaslara başladık. Haiti Üniversitesi Tıp Fakültesi bahçesindeki geniş bir arsanın sahibi ile tanıştık. Sözlü mutabakat sağlandı. Şahsın bizden isteği Haitili Tıp Fakülteli öğrencilerin de bizimle beraberce çalışabilmesiydi. Arkadaşlar kabul ettiler ve yazılı mutabakat imzalandı. Bu geniş alanda mobil bir hastane kurulmasını planladık. Bizimle beraber dolaşan TV'den bir muhabirin tespit ettiği 57 kişilik zor durumda olan bir aileyi notlarımız arasına aldık. Şehrin ara sokakları ve arka mahallelerinde yıkımın izleri daha iyi görülüyordu. Yaşam şartları açısından gerçekten çok kötü görüntüler mevcuttu. Su ve gıda kıtlığı ile karaborsacılık kendini belli ediyordu. Bunlardan makarna satan birisine sorduğumuzda bir tabak makarnanın fiyatının 7 Amerikan doları olduğunu söyledi. Şehrin birçok yerinde çadır kentler kurulmuştu. Bunlarda da su, temizlik, gıda ve ilaç problemleri görünüyordu. Özellikle çocukların ve kadınların durumu gerçekten içler acısı idi. Ülkede güvenlik boşluğu olmasından ötürü Avrupalı misyonerlerin bağlantıları ile çok sayıda çocuğun Avrupa'ya evlatlık verildiğini öğrendik. Ortam organ kaçakçılığı açısındansa çok müsaitti.
Binaların büyük bir kısmı yıkılmıştı, ayakta kalanlar da hasarlıydı. Bunlar arasında başkanlık sarayı, ticaret merkezi gibi resmi binalar da vardı. Şehrin büyük bir kısmına elektrik verilmiyordu. Şehir limanı da hasarlı olduğu için yardımlar BM'in denetiminde hava yolu ile yapılıyordu. Biz orada iken ABD askerleri geldiler ve yönetimi ele almaya başladılar.
Daha sonra Sağlık Bakanlığı'na gittik ve görüşme talebimizi ilettik. Kabul edildi, içeri girdiğimizde, sağlık bakanı, BM yetkilileri ile toplantı halinde idi. Arkadaşların bir kısmı da toplantıya katıldı. Toplantı sonrası nereden geldiğimizi, hangi yardım kuruluşundan geldiğimizi ve iletişim adresimizi bir forma yazdık ve teslim ettik. Sağlık bakanı ile de görüşüp bu ülkede yapmak istediklerimizle ilgili bilgi verdik.
BM'in yönetim ve güvenlik ekiplerinin bulunduğu kampa gittik. Burada büyük bir hangardan dönüştürülmüş bir hastaneyi ziyaret ettik. Buradaki hastaların görüntüsü gerçekten çok üzücü idi. Girişinde bir masa üzerinde ilaç ve serumlar; sedye bile denemeyecek özellikte bir takım yatakların üzerinde yaralı hastalar mevcuttu. Buraya tıbbi malzeme ve ilaç yardımında bulunduk. Ayrıca bu kampta iki gün üst üste gıda, lojistik ve sağlık konulu toplantılara katıldık. BM yetkilileri ile görüşüp bilgi aldık. Türk halkı adına burada olduğumuzu ve Türkiye'den geldiğimizi anlattık. Burada kalıcı bir Türk köyü kurmak istediğimizi ve bu köyün içinde sağlık hizmetleri, sıcak yemek, su, tuvalet, banyo vs gibi hizmetler vermek istediğimizi ve bunların sayısını artırmak istediğimizi, ayrıca gezici sağlık birimleri ve akabinde kalıcı bir hastane açmak istediğimizi aktardık.
Keşif amaçlı gezilerimiz sırasında lunapark olarak kullanılan bir alana kurulmuş sağlık hizmeti veren bir bölüme rastladık. Buradaki doktor ve sağlık personeli arkadaşlarla tanıştık, ne gibi ihtiyaçları olduğunu öğrendik. Burada da ilaç, su ve tıbbi her türlü malzeme ihtiyaçları olduğunu öğrendik. Bu arkadaşlar İmana adlı Kuzey Amerika'da bulunan bir yardım kuruluşunda görevli imişler. Bu derneği Kuzey Amerika'daki Müslümanlar kurmuşlar. Bizim dönüşümüzden sonra 29 Ocak itibarı ile yirmi kadar doktor arkadaş Haiti'ye gittiler. Beraberlerinde yardımcı sağlık personeli, tıbbi malzeme, gıda ve ilaç götürdüler. Deprem bölgesinde sağlık hizmeti vermeye başladılar.
Özetle depremle ilgili olarak bu ülkeye yaptığımız gezide, halkın iğneden ipliğe her şeye ihtiyacı olduğunu, özellikle de ilaç, gıda ve suya ihtiyaç olduğunu gördük. Başkentte sadece bir cami olduğunu ve birkaç bin Müslüman olduğunu öğrendik. Bu ülkenin nerede ise tamamı dinimiz İslam'dan ve Efendimiz Hz Muhammed ( s.a.v)'den habersizler, yani bu ülkede insanlık namına ve dinimiz adına yapılacak çok iş var. Şu anda bu ülkede KİMSE YOKMU, İHH gibi sivil toplum kuruluşları yardım için çalışmaktalar ve acilen sizin maddi ve manevi yardımlarınızı, her şeyden önemlisi dualarınızı bekliyorlar.