İzzet-i nefs duygusunun öneminden her zaman bahsediyoruz. Bunun anlaşılmasına çok önem veriyoruz. Gerçekten bu duygu o kadar önemli ki, bir kişi, manen çok üst düzeyde yetenekli birisi olsa dahi o kişinin hayâ duygusu zayıfsa, izzet-i nefs duygusu yoksa bu kişi yıllar geçse de maneviyatta bir arpa boyu yol alamaz. Bu duygu işte bu kadar önemli…
İzzet-i nefs duygusu ile kendimize bazı şeyleri yakıştırmamamız lazım… Yani “Ben bu işi, bu günahı, nasıl yaparım, bunu kendime nasıl yakıştırırım…” dememiz lazım. Zira bu duygu insanları günahtan korumada bütün diğer duygulardan daha etkili ve önemlidir. İzzet-i nefs duygusu olan insanlar kendine olan saygısını özgüvenini yitirecek, değerini düşürecek fiillerden uzak dururlar, hatta kaçarlar.
Mesela bu konunun daha iyi anlaşılması açısından şöyle bir misal verebiliriz: Efendiliği, dürüstlüğü, namus anlayışı, şahsiyeti gibi güzel özellikleri ile çevresinde şöhret olmuş bir kişi düşünün. Bu kişinin nefsine her insan gibi günah arzuları gelmez mi, gelecektir. Ama şu bir gerçek ki bu kişinin çevresine verdiği bu imaj psikolojik kendiliğindenlikle, onu toplum içinde rezil edebilecek davranış ve günahlardan kesinlikle koruyacaktır. Allah korkusunun korumaya yetersiz kaldığı bir ortamda, bu itibarı göz önüne gelecek, kullardan hayâsı devreye girecek ve bu kişi o rezil işleri yapamayacaktır.
Bizim de kendimizden bazı günahları işlerken hayâ etmemiz lazım.
Bunun için Allah’ın bize verdiği kıymet ve değerlerin farkına varmalı ve bu değerleri iyice içselleştirmeliyiz ki bu değerler bize en azından bazı rezil günahlara kalkan görevi görsün. Bu yüzden bu duygunun kazanılmasına her zaman çok önem verdim ve veriyorum...
Kendi Gözümüzde X Olmak İyi Değildir
Kendi gözümüzde X olmak ne demek, önce buna açıklık getirelim isterseniz. X matematikte bilinmeyen sayıları ifade eder biliyorsunuz. Kişilik olarak, karakter olarak, toplum içerisinde kendimizi bir yere konumlandıramamışsak, kendi gözümüzde bir değerimiz bir saygınlığımız yoksa biz X bilinmeyeni gibi birisiyiz demektir. Bu durum ise özellikle yetişme çağındaki çocuklar ve gençler için çok tehlikeli bir psikolojik boşluk anlamına gelir. Böyle kişiler, ona siz hangi karakteri uygun görürseniz, o surete, o kişiliğe bürünebilirler. Bu nedenle şahsiyet ve kişilik olarak kaybedecek bir değeri olmayan bu tür boş kişilikli insanlar her zaman, birileri tarafından kullanılmaya müsait karakterlerdir. Bu kişiler her kalıba girer, toplum içerisinde her kötü işi hayâsızca yapabilirler. Özellikle şeytan ve taifesi böyle insanları her türlü rezil işte kullanabilir. Nitekim medyada hemen her gün şaşırarak izlediğimiz ve bunu hayvanlar bile yapmaz dediğimiz birçok kötülük ve rezillikleri yapanların çoğu böyle kişilerdir, şüpheniz olmasın.
İşte İzzet-i nefs ve hayâ duygusu bu kadar önemlidir… Bunun da çaresi kibirlenmeden, büyüklenmeden, kendimizde olan nimet ve değerleri hakkıyla bilip takdir ederek kendimizi sıfır değil, var görmek, çocuklarımızı da böyle izzet-i nefs duygusu kazandırarak yetiştirmek.
Kendimizde olan bütün nimetleri görmek ve bilmek bizde çok önemli olan izzet-i nefs duygusunun zeminini oluşturacaktır. Bu duygu da bizde günahlara karşı bir kalkan olan hayâ duygusunu geliştirecek ve bizler buna göre bir yaşam biçimini kendimize layık ve uygun göreceğiz.
Mesela insanız, insan olmak yaratılıştan üstün bir varlık olmak demek. Müslümanız, gibi bir sürü şükür edilecek değeri düşünüp buna göre Allah (C.C.) için mutlu olmamız, Allah (C.C.) için kendimizi sevmemiz lazım.
Yani sözün özü kendi gözümüzde X olma, yani bilinmez olma duygusundan kurtulmak lazım. Bu da iyi ve kötü huylarımızı tespit etmek ve güzel amellerimizi ve değerlerimizi fark etmek ve takdir etmekle mümkün.
Rabbimizle Duygusal Yakınlık Kurmak
Ben küçüklüğümden itibaren Rabbimi kendime her zaman çok yakın hissederdim. Sevgim, muhabbetim de çok yüksek derecedeydi. Mesela yıllarca Allah’a olan saygımdan, muhabbetimden ayaklarımı uzatamadım. Kıvrılıp yatardım da öyle yatmaktan ayaklarım uyuşurdu. Daha sonra nice telkinlerle bir beşer olarak kaçınılması mümkün olmayan böyle bazı özel durumların normalliğini kendime kabul ettirebildim.
Evet, Rabbimi kendime bu kadar yakın hissederdim. Akşam olunca eve giderken heyecanlanırdım. Heyecanımın sebebi eve gideceğim, eşim ve çocuklarımla beraber olacağım diye değildi. Onları da severim, o da bana heyecan ve mutluluk verir ayrı mesele ama asıl duygularım şuydu: Gece evimde yalnız kalacağım ve Allah (C.C.) ile beraber olacağım. İşte bu duygu bana çok heyecan verirdi. Her gecem böyle, Allah(C.C.) ile birlikte olma duygu ve hazzı ile geçerdi ve sabah olup güneş doğarken üzülürdüm. Yani şimdi insanlarla meşgul olacağım ve Allah(C.C.) ile meşgul olmam ister istemez azalacak derdim. Bu ayrılık duygusu beni kederlendirirdi. İşte Rabbimizle böyle duygusal bir yakınlığı da kazanmak lazım.
Rabbimizi soyut bir güç olmaktan çıkarıp, onunla anne sevgisi tadında bir sevgi ve yakınlığı ve duygusal bir bağı kurmayı başarmak lazım.
Rabbimizin de bizim gibi kendi büyüklük ve şanına yakışır bir şekilde duyguları olduğunu hatırdan çıkarmamak lazım. Bu duygusal bağı kurabilirsek buradan hem Allah(C.C.) sevgisi hem ihlas duygularımız çok güzel gelişip beslenecektir…
Havas Meşrep İnsanların Sosyal İlişkileri Güzeldir
Bir Müslüman’ın sosyal ilişkileri de çok önemli… Sosyal ilişkilerde zayıf birisi avam meşreptir bilmek gerek... Avam meşrep kişilerden ne iyi bir mücahit ne de Allah (C.C.) dostu olur. Bir kişinin asosyal olmasının altında daha çok bencillik duygusu yatar... Yani bu tür insanlar genellikle bencildirler. Bunların kendileri ve aileleri diğer insanlara göre her zaman öndedir. Merhametleri varsa da kirli merhamettir. Yani merhamet duyguları daha çok sadece kendi çocuklarına ve yakınlarına yöneliktir.
Mesela hayvanlar çok bencil yaratılmıştır ve bu normaldir. İşte bir insan ne kadar hayvanlara benziyorsa o kadar avamdır, ne kadar diğer insanları düşünüyor, dertleri ile ilgileniyorsa o kadar havastır.
Havas kişi demek üstün ahlaklı ve himmeti yüce kişi demektir. Yani Allah’a dost olacak yetenekte kimse demektir. Halk arasında Abdal diye bilinen kişiler de böyle havas meşrep kişilerdir ve bunlar evliyadırlar. Bunların en bariz özellikleri çok cömert olmalarıdır. Her ortamda bunlar İslam’ı hem yaşantılarıyla hem de lisanlarıyla tebliğ ederler.
Bir Müslüman sıcak ve samimi olmalı. Kendisi ile ülfet ve muhabbet edilebilmeli, dostluk kurulabilmeli. Zira insanlara dost olabilme özelliği de havas meşreplere has güzel bir özelliktir. O zaman yakınlarımıza, eşimize, dostumuza dost olacağız. Bu dünyada dostları çoğaltacağız.
Böyle bir özelliğimiz yoksa sadece ilmimiz varsa bu bizi ancak ilim sahibi bir insan yapar. Yalnız ilim sahibi olmak ise bizleri tek başına kurtarmaz, Allah(C.C.) korusun sadece şeytana dost yapar ki yoldan çıkmış, kibirli, sevgisiz, bencil ilim sahiplerinin başı malumdur ki şeytandır. Bu halden şiddetle Allah’a (C.C.) sığınırız.
Havas Meşrep İnsanların Doğuştan Allah (C.C.) İle İlişkileri Çok Yüksek Düzeydedir
Bir insan bütün varlıklarla ilişkiye girdiğinde aklıyla ve duygularıyla ilişkiye girer. Cansız olan arabası ve evi ile bile iletişim kurduğu için onu özümser ve elinde olmadan sever.
İşte buradan hareketle diyorum ki Rabbimizle bu iletişimi niye sağlayamıyoruz. Bu konuda niçin çok kötü durumdayız. Bu meselenin hem duygu anlamında hem bilgi ve akıl anlamında kesinlikle halledilmesi lazım.
Genelde avam insanların zorla sağladığı Rabb-kul ilişkisindeki yakınlık ve sıcaklık, havas meşrep insanlar için geçerli değildir. Havas meşrep insanların doğuştan Allah (C.C.) ile ilişkileri çok yüksek düzeydedir.
Kendimi övmek için değil ama üzerimdeki nimetleri görmek ve göstermek adına şükür adına üzerimden örnekler vermek istiyorum. Buna takdis-i nimet denir. Bu övünme değil nimetleri takdir etmedir. Efendimiz de (s.a.v.) kendinde bulunan nimetleri söylemiştir. İmam-ı Gazalî, İmam-ı Rabbanî gibi büyükler de bunu yapmışlar ve bu kibir ve övünme değil, verilen nimetlere şükür ve teşekkürdür, nimetleri ikrar etmedir demişlerdir.
Ben 5 yaşında çocukken çiftlikte kız kardeşim kaybolmuştu. Annem, babam ve olayı bilen tüm yakınlarım saatlerce kız kardeşimi aradılar ama bulamadılar. Akşam oldu, hava kararmaya yüz tuttu, hâlâ kardeşimden bir haber yok. Bana gaipten seslendiler. Kız kardeşin samanlıkta git bak dediler. Doğruca samanlığa gittim, yalnız samanlık zifiri karanlık, bir şey görünmüyordu. Ama ben gözümü nereye çevirsem alnımdan bir ışık çıkıyor ve orayı aydınlatıyordu. Ben nereye dönsem ışık da oraya dönüyordu. Böyle bakarken kardeşimi samanlar arasında uyurken buldum ve gelip annemlere haber verdim. Öyle sevindiler ki anlatamam, beni kucaklayıp defalarca öptüler...
Yine çocukluğumdan beri duyduğum eşyaya ait zikir sesleri de böyle. Her şey Allah’ı (C.C.) zikrediyor ve bunları ben hep duyuyordum. Herkesi de böyle duyuyor sanıyordum. Sonra anladım ki, bu haller bana ait özel hallermiş.
Evet, manevi büyükler bu hallere havas meşrep olma halidir diyorlar, biz de şükür anlamında ifade ediyoruz ki insanlar faydalansınlar…
Demek ki havas meşrep insanların doğuştan Allah (C.C.) ile ilişkileri avama göre çok farklıdır. Havas meşrepler veli adaylarıdır. Allah (C.C.) velilerin cennetinde veli kulları ile konuşacak, bu gerçeği de iyi bilmek lazım. Hâlbuki avam kişi ölünce onun terakkisi orada biter ama havas kulların, Allah dostu olan kulların terakkisi ölse de bitmez, ahirette bile devam eder. Ona göre bu dünyadaki tercihimizi de iyi yapmalıyız.
Allah’a (C.C.) emanet olun.