Rabbimiz İslam dinini elbette ki kulların hem bu dünyada hem de ahirette mutlulukları için göndermiştir. Bu nedenle dini emir ve yasakların, ibadet ve dini ritüellerin, insanların huzur ve mutluluğunu sağlayan yönleri açıktır.
Bizler ibadetlerin üç cephesinden söz edebiliriz. Birincisi Allah’a (C.C.) kulluk boyutudur ki bu boyutunun amacı, Yüce Rabbimizi tesbih etmek, ona ilticada bulunmak, dua etmek, yalvarmak suretiyle ona karşı şükür, teşekkür, tefekkür gibi ahlaki gerekleri yerine getirmektir. Zira bir kulun ne kadar bu dünyada anlı şanlı bir yiğitliği, güzelliği, pek âlî makamı da olsa mutlu olmak için Rabbini bilmesi, sevmesi ve ona boyun eğmesi elzemdir. Kim Allah’ın (C.C.) kendine verdiği değerleri ile gururlanır Rabbini unutur da kendisi ilahmış gibi müstağni, nankör bir havaya bürünürse, asla bu dünyada huzur bulamaz. Onun kibri, gururu boştur, er geç bunun farkına varır ve hem bu dünya hem ahiret hayatı onun için korku ve kaygıların ve acı ve elemlerin yurdu olur.
İman, amel ve ibadetlerin ikinci boyutu kulun kendine bakan cephesidir. Kul, dinin emirlerine uyarsa iman ve ahlakını ve amellerini dine göre uyarlarsa her şeyden önce o mutlu ve huzurlu olacaktır. Zira dinin emir ve tavsiyeleri dikkatle incelenir ve insaf ile değerlendirilirse görülecektir ki bunlar insanları insanlıktan çıkaran inanışların, kötü huy ve davranışların kökünü kurutan gıdalar ve ilaçlar gibidirler... Ayrıca Allah’a (C.C.) ve ahirete inanıyor olması, onu insanlığın her zaman en büyük kâbusu olan gelecekte yok olma korku ve endişesinden de kurtaracaktır. Zira nefsimizde de görüyoruz ki insanoğlu sonsuza göre yaşamaya kodlu yaratılmıştır. Bu duygu ancak İslam’la doyurulacak ve anlam bulacaktır.
İbadetlerin bir cephesi de kişinin dışındaki varlıklara yöneliktir. İnsanlar bu âlemde imtihandadırlar. Bu nedenle Allah(C.C.) kullarını imtihan için bu dünyaya kendine ait hususi bir nizam ve intizam vermiştir. Anne, baba, eş, çoluk, çocuk gibi bütün yakın ve akrabalar, arkadaşlar bu âlemin sınavında en ön plandadırlar. İnsanlar hem Rabbiyle, hem kendileriyle hem de çevresindeki tüm varlıklarla uyum içerisinde yaşarlarsa mutlu olurlar. Bu konuda uyulması gereken kurallar sadece İslam dininde en açık şekil ve detayı ile mevcuttur.
İslam’ın iman esaslarından başlayarak farzları, vacipleri, sünnetleri, müstahapları tek tek ele alınırsa bunların hepsinin, bireylerin ve toplumun huzur ve mutluluğuna direkt hizmet eden esaslar, tavsiyeler olduğu açıkça görülecektir.
Namaz ibadeti mesela Rabb ile günlük en az beş defa buluşma ve bir nevi iç hesaplaşma ve muhasebedir. Namaz bu yüzden kişiyi bütün kötülüklerden temizler buyuruyor yüce Rabbimiz, hakkıyla kılınırsa tabii...
Oruç, nefisle ciddi mücadeledir ve iradeyi güçlendirmedir. Ayrıca fakiri fukarayı anlamadır, açlıkla gelen empati ve merhametin seni sarmalamasıdır. Kurban kesme ciddi bir teslimiyet ve yardımlaşmadır. Biliriz ki insan doğasında var olan kurban kesme, putperest dinlerde ilahlar için insanları kurban etmeye kadar işi vardırmıştır. Rabbimiz bir koçu, koyunu, deveyi vs. kurban ettirmek suretiyle aslında bizi eski vahşi törelere, adetlere dönme riskinden de kurtarmıştır.
Yine bir mübarek Kurban Bayramı öncesindeyiz… Rabbimize hamdolsun ki bizi bu bayrama da eriştirdi. İnşallah imkânı olanlar kurban keserek hem kendi nefislerini birtakım cimrilik gibi kirlerden temizleyecekler, hem de Rabbe teslimiyetin hazzını yaşayacaklar... Ayrıca hem de sosyal bir yardımlaşmayı gerçekleştirerek fakire fukaraya et ziyafeti vereceklerdir.
İnsanoğlu et ve otu birlikte tüketmez ise fiziksel ve ruhsal yapısında değişiklikler olduğu bilimsel bir gerçektir. Bizler sadece ot yiyen koyunlar gibi uysal olamayız ve sadece et yiyen vahşi hayvanlar gibi de vahşi olamayız. Yerinde uysal olmalıyız, yerinde de hakkını koruyan bireyler olarak aslanlar gibi cesur ve atak. Bu iki özelliğimizi de korumak için gıdaların hepsini de yerinde tüketmeliyiz.
Kurban ibadetine olumsuz yaklaşanlar eğer bir dine inanmıyor da doğaya tapıyorlarsa taptıkları doğanın yapısını tekrar gözden geçirsinler... Belgesellerde görülür ki onların taptığı doğanın işleyişi de böyledir. Yani timsahlar, aslanlar, kaplanlar, etleri kasaptan almazlar… Önlerine gelen hayvanları avlayarak yaşamlarını sürdürürler. Sadece etle beslenen bir sürü vahşi hayvan vardır ki onların etini kesersen nesli tükenir. İnsan da neticede doğanın içinde hem etle hem otla beslenen bir canlıdır. İki ihtiyacı da karşılanmalıdır. Bunun doğal olmayan yanı nedir? Kimse boş yere avlanmasın, yemeyeceği hayvanları av merakı için vurmasın, buna hem insanlık hem de İslam karşıdır. Allah, akıl ve adalet çerçevesinde düşünebilmeyi nasip etsin…
Allah’a (C.C.) emanet olun.