Hac İnsanları Eğitir / Prof. Dr. Cevat Akşit

 

Sayın hocam; hizmetlerinizin bir bölümünü Trakya’ya ayırıyorsunuz. Özel bir sebebi mi var?

Bismillahirrahmanirrahim elhamdulillahi rabbil alemin...

Evet, Mustafa Fevzi Efendi, Mehmet Zahid Efendi’nin Hocasıdır, kendisi Tekirdağlıdır, onun adını verdiğimiz büyük, güzel bir cami yapmak için arsa arıyoruz. Oraya büyük bir cami yapmak istiyoruz, Avrupalılar çok gelip geçiyor oradan, onlara mesaj olsun diye güzel bir cami yapmak istiyoruz. Berlin’e bir gidişimde baktım ki binanın bir katını kiralamışlar, düzenlemişler ve cami yapmışlar. Oradaki Müslümanlara “Sizin kubbeli caminiz hiç yok mu?” dedim, “var” dediler. “Oraya götürün beni” dedim. Gittik, Berlin mezarlığının ucunda Osmanlılar zamanında bir yer vermişler, “Müslüman Mezarlığı” olsun diye… O arsaya cami ruhsatı almışlar, yalnız demişler yüksek yapmayın, yakınında havaalanı var. Onlar havaalanını bahane etmiş ama aslında cami ağaçların arasında görünmesin istiyorlar. Müslümanlar da camiyi yüksek yapmış, bayağı uzun iki minare yapmışlar. 470 bin mark ceza vermişler. “ Bir bu kadar daha yüksek yapsaydınız da bir o kadar daha fazla ceza ödeseydiniz” dedim. Gerçi fıkıh kitaplarında camilerin süslü olması istenmez, sade olsun denir, süse ayıracağınız parayla bir cami daha yapın denir. Bir de üstelik süs insanı namaz kılarken meşgul eder. Biz de her yerde böyle söyledik. Oraya gidince gördük ki cami o kadar güzel çinilerle dizayn edilmiş ki, çok muhteşem, içine girdiniz mi ferahlıyorsunuz, şöyle bir ooh çekiyorsunuz, o kadar güzel…  Oraya Almancayı iyi bilen bir imam koymuşlar. Cami ağaçlık, mezarlık bir bölgede, oraya fuhuş yapmaya gelen Alman gençleri bakıyorlar kalem gibi minareler, kubbe… Ne bunlar diye gelirlermiş camiye, -içeri girince de hakikaten insanın içi açılıyor, çok güzel bir cami- sorarlarmış o gençler, hoca da Almancası iyi olduğu için her hafta bir veya iki kişiye vesile oluyor, Müslüman oluyorlarmış. Caminin süslü olmasının faydası…

Avrupa’dan kara yoluyla gelenler hep oradan geçiyor. İstedim ki, tam o yolun kenarına Berlin’deki cami gibi bir cami yapalım, ‘ümmet-i davete’ mesaj olsun... Hatta aşağıdan yer verelim dediler, hayır dedim yolun kenarına yapacağız ki her yerden görünsün ama satmıyor adam… Bir de ne diyor biliyor musunuz,  “Cami içinse satmam” diyor. Neyse 396 metre karelik yan yana iki parsel yer bulabildik, birleştirdik ve şimdi oraya kubbeli minareli cami yapacağız. Onun için arsanın tamamına temel attık. Üç kişi şikâyet etti biriside mimar, “ben ateistim” diyor… Arsa onun bölgesinde de değil ama cami yapılmasını istemediği için siz cami yapıyorsunuz diye belediyeye şikâyet etti, belediye de onların kafasından, bizim duvarları yıktılar, biz de villa yaptık oraya… Kanunun müsaade ettiği kadar, etrafındaki yerleri de toprakla doldurduk. Çünkü altı cami temeli, villamıza ruhsat aldık. Ondan sonra diğer iki şikâyet eden şikâyetlerinden vazgeçti, özür dilediler. Daha sonra biz villaya cami beratı aldık camiye çevirdik, “Mustafa Fevzi Efendi Mescidi...” 

Memleketinizi, Denizli’yi uzun zamandır bırakmıyorsunuz?

Bırakmıyoruz, benim avukatlık döneminde cebimde para var, on iki bin lira. Seksenli yıllarda, Ali Nabi Koçak vardı, Kartal Müftülüğü’nden ayrılmış, onu ziyarete gittim. Sultanbeyli’de güzel bir tarlaya götürdü beni, ormanın kenarında on üç dönüm, on iki bin lira istiyorlar, “burayı sana alalım” dedi. “Ben köye ev yapacağım” dedim. “Al burayı, beş ay sonra on misline satıverirsin” dedi. “Ben tüccar değilim” dedim, gittim o paraya köyde ev yaptım. Şimdi gördüğüm manzara şu; köyde babasından kalan evleri satanlar köye giremiyorlar… Kimin yanına gelecek, kardeşinin yanında bir gün oturuyor, olmuyor… Bunları çok gördüğümden, onun için köye bir ev yapayım, köyden bağımız kopmasın dedim. Babamız anamız sülalemiz orada, dedelerimizin medresesinin yeri orada, onun için köye geniş bir ev yaptım. Yüz kişi ağırlayabilirim diye her odaya banyo yaptırdım, tuvalet yaptırdım ki, gelen giden rahat etsin… Oraya da iki ay gidiyoruz. Evin etrafına çam ağaçları diktim yaz kış yeşil, “çamlara da tembih ettim evin içine gireceksiniz” diye, hepsi de sözümü tuttular, dalları evin içine giriyor. Orada bir de her sene on gün itikafa giriyoruz, Elhamdulillah. Dedelerimizin ocağını tüttürmeye çalışıyoruz. Radyoyla on gün yayın yapıyorlar, güzel bir hizmet oluyor. Kadir Gecesi sabaha kadar ibadet ediyoruz, muhitteki önemli kişiler de geliyorlar. Kâbe’ye gidelim, orada itikafa girelim diyorlar, ben orada hizmet oluyor diye gitmiyorum.

Bu itikaf Gümüşhanevî Hazretlerinin metodu mu?

Buna “halvet usulü itikaf” diyorlar, aslında kırk gün olacak,  bu Nakşilerin itikafı. Çok itikaf var da Gümüşhanevî Hazretleri öyle yapmış. Sabahleyin 21 üzüm tanesi akşam da bir kepçe tuzsuz çorba, tuzsuz ekmek… su serbest. Bu sene biz kırk gün yapalım dedik ama doktorlar sağlık durmum nedeniyle olmaz dediler. Sağlık durumum da yeni çıktı ortaya. Kadir gecesinde konuşurken sabaha kadar konuşuyoruz, altı buçuk saat kürsüdeydim, birden gözlerim karardı, meğer tansiyon yüksekliğinden bir rahatsızlık geçirmişiz… 

Bu sene Hacca gidecek misiniz?

İnşallah bu akşam gideceğiz, bu akşam yola çıkıyoruz.

Ben 1980-90 arası her sene Fransa’ya gidiyordum, 90’dan sonra da Amerika’ya alıştık. Fransa’da devamlı kaydımız olduğu için bizi oturma iznimiz varmış gibi kabul ediyorlar, vizeyi oradan alıyoruz. 

Dünyanın her yerinden bütün müminler Hacda toplanıyorlar, Haccın manevî anlamı olduğu gibi zahiri bir anlamı da var; bu konuda ne buyurursunuz?

Bizim dedelerimiz Anadolu’ya ilk geldiği sırada (1071’den yüz sene sonra) 1171’lerde oraya gelmişler ve medrese kurmuşlar. O zaman için Anadolu’ya gelenlerin hepsi alperen, evliya adamlar, âlim adamlar… O asırda zaten Türkleri Anadolu’ya sevk edenler mutasavvıf adamlar. Ehl-i sünnet vel-cemaat itikadı, Hanefi mezhebi üzerine İslam’a girmişiz ve resmi ideoloji ehl-i sünnet itikadı ve Hanefi mezhebi Karahanlılar, Selçuklular, Osmanlılar hatta Cumhuriyetin ilk yıllarında Elmalılı Hamdi Yazır Hoca’ya tefsir yazdırmışlar ve devlet eliyle bastırılmış. Elmalılı Hoca bizim komşumuzdur, Hanefi âlimidir, Ehl-i sünnet âlimidir. Biliyorsunuz muhteşem bir tefsiri var, hâlâ ondan iyisi yazılamadı. Devlet eliyle de basıldı, Meclis kararıyla basıldı. Bu gelenek, ehl-i sünnet itikadı ve Hanefi mezhebinin öğretilmesi bizim mütecanis bir kitle oluşumuzda en önemli faktörlerden biridir. Mesela Timur, Ankara Savaşı’nda Yıldırım’ı yok etmiş ama biz bu birlik sayesinde tekrar sıfırdan İstanbul’u fetheden bir millet olmuşuz. Çanakkale Savaşı’nın, dünyada eşi yok örneği yok, istiklal harbinde sıfırken yine dünyayı dize getirmişiz. Bu birlik çok önemli, milletin birliği çok önemli. Ehl-i sünnet itikadı ve Hanefi mezhebinin medreselerde okutulması bizim birliğimizi sağlamış, bugün bu Suriye’de yok, on gurup var… Herkes birbirinin can düşmanı. Irak’ta yok, Mısır’da yok, zaten Kuzey Afrika’da hiç yok, Fransızlar iyice dejenere etmişler, adamlarda namaz yok abdest yok, sadece ismi Müslüman ismi, sadece bir iki grup tarikat ehli var, onların haricindeki çoğunlukta namaz yok, abdest yok. Bizde birlik güzel, bunu bozmak için Türk-Kürt meselesini kaşıyorlar. Bir zaman Ermeni meselesini gündeme getirdiler.  Alevi-Sünni meselesini özellikle tahrik ediyorlar. Bu birliğimizi bozalım istiyorlar. Biz Kürt vatandaşlarımızla Çanakkale’de omuz omuza savaştık, İstiklal harbinde yine beraberdik. Bu birliktelik yeni değil, bizi birbirimize bağlayan İslam kardeşliği var. 

Bu itikat, birliğimizi sağlamış, ecdadın kurduğu medrese de böyle bir medrese, Hacı Bektaş Veli’nin uzantısı, onun adamı, Osman Bey, Türbesi de var. Fransız seyyahı Paul Lucas uğramış oraya… Burdur, Antalya, Muğla, Aydın, Denizli çevresinin üniversitesi orası, yalnız dini dersler değil her türlü ders okutuluyormuş. Belediyecilik dersi bile var, ben kayıtları buldum. Matematik, astronomi dersleri de var. Paul Lucas diyor ki; “Ben geldim bana neden geldin demediler, Hristiyan olduğum halde neden aramıza katıldın demediler, günlerce istediğim kadar kaldım, kazanlarla yemek pişiriyorlardı, 325 görevli saydım.” Onlar bir süre devam etmiş… daha sonra biliyorsunuz Bektaşilik dejenere oldu, bizim orada da dejenere olmuş, namazsız abdestsiz bir hale gelmiş. O zaman bizim dedelerimiz, Konyalı Hadimî Hoca var meşhur, onun yetiştirdiği bir adam olarak Hoca bunu oraya göndermiş… Maya var ama itikat bozuk, git orayı düzelt diye. Dedem gelmiş oraya derme çatma bir cami yapmış, derme çatma odalardan bir medrese kurmuş. Bu defa oradaki insanlar, din dışı beylerle birleşmişler. Osmanlı hükümetine 1700’lü yıllarda şikâyet etmişler. Oradan tekke müsellimi diyoruz, şimdi vali deniyor ya, mütesellim, ordusuyla gelmiş ki dedemi tevkif ede, işte kalabalık talebesi var, isyan edecek filan diye gelmişler. Herkes karşılamış tabii, devletin temsilcisi. Dedem de gitmiş mollalarıyla, karşılamaya, bakmış adam zeki, bu adam öyle isyan edecek bir adam değil, nur gibi bir adam. Mütesellim, dedemi ilk gördüğü anda elini öpmüş, beni camine medresene götür demiş. Götürmüşler, derme çatma bir yer, maliye işlerine bakan adamına, “buraya çok güzel bir cami ve güzel bir medrese yapacaksınız” demiş. Biz bu kayıtların hepsini bulduk. Bir de o zaman matbaa yok, yazma eserlerden bizzat mühürlü imzalı eserler tedarik etmiş, medreseye vakfetmiş, onlar şimdi elimizde, kütüphanemizde. Bizim dedelerimiz 400 küsur sene hep medresenin müderrisi olmuş, daha da büyümüş, ta Bağdat’tan bile talebe gelmiş. Ben de tabii Hanefi bir ailede büyümüşüm, babam Ömer Nasuhi Bilmen’in on beş senelik oda arkadaşı, beraber icazeti var. Fakat ben babamı üç buçuk yaşında kaybetmişim, tanımıyorum. Amcamlarda okudum, ondan sonra Isparta’ya gittim, görüşler bilgiler hep Hanefi esası. Hacca 1969’da ilk defa gittiğimde baktım ki, yalnız Hanefi değil bir sürü mezhep var, hac benim taassubumu dağıttı, toleranslı yaptı beni. Şimdi çeşitli örfe sahip, bilgileri kıt insanlar var, adam Afrika’dan gelmiş, ormanda yaşamış, görgüsü o… Ama Allah aşkına Hacca gelmiş, işte bu kaynaşmayla onlar da öğreniyorlar. Çeşitli adetlerden insan aynı yerde namaz kılıyorsunuz. Mesela Arafat’ta toplanılıyor, zengini fakiri, siyahı beyazı herkes orada bütün bu taassuplar kayboluyor, bütün müminleri kucaklayan bir adam oluyorsun. Peygamberimizin ne kadar güzel uyarıları var. Biliyorsunuz günah işlemek her zaman yasaktır değil mi, haram fiiller işlemek ve de başkasıyla dikleşmek tartışmak da yasaktır ama hac konusunda özellikle ihtar ediyor. Allah Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor “Hac (ayları), bilinen aylardır. Kim o aylarda hacca başlarsa, artık ona hacda cinsel ilişki, günaha sapmak, kavga etmek yoktur. Siz ne hayır yaparsanız, Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma)dır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının.” (Bakara/197) buyuruyor. Bu günahlar her zaman yasak ama her türlü insanın olduğu yerde kavga çok oluyor. Allah, özellikle hatırlatıyor. 

Peygamber Efendimizin (sav) amcasının oğlu Abdullah bin Abbas (ra), Peygamberimizin (sav) atının terkisinde… Abdullah bin Abbas (ra) son derece yakışıklı bir delikanlı, Peygamberin yeğeni. Peygamberimize soru sormaya gelen kadınlar ona bakınca o da onlara bakıyormuş;  bu olaylar olacak ki hüküm ortaya çıkacak. Peygamber Efendimiz, burada “İnsan gözüne, diline, beline, eline hâkim olursa günahları affedilir” buyuruyor. 

Değerli okuyucular, Hac ibadeti Allah’ın müminlere büyük bir lütfudur. Hacca gidebilmek büyük bir şereftir. Çünkü helal parayla Allah’ın rızasını kazanabilmek için yapılırsa, Ebû Hüreyre’den (ra) naklen Peygamber Efendimizin buyurduğuna göre; “Kötü söz söylemeden ve büyük günah işlemeden hacceden kimse, annesinden doğduğu gündeki gibi günahsız olarak (evine) döner.”(Buhârî) 

Bu mertebeye ulaşabilmek, bu mertebeye yetişebilmek böyle bir ibadetle ancak yapılabildiği için şereftir diyoruz. İnsanların çoğunun böyle bir ibadeti tam anlamıyla sünnete uygun ve kurallarına uygun yapabilmesi mümkün olmuyor, çünkü tüm işi sadece hac olmadığından bu konuya vakıf bir hocaefendi gibi konuyu  bilemeyebilir. Hac hiç görmediğiniz ve ilk defa karşılaştığınız bir durum olduğundan bilmemenizde doğaldır. Kitapları ezberleseniz de pratik yönü olan bir ibadet olduğundan bazı aksaklıklar olabilir.

Ömer Nasuhi Bilmen Hoca babamın oda arkadaşıdır. Ben ölünceye kadar hep onun evine gittim. Ömer Nasuhi Bilmen Hoca Hac bahsini ilmihale yazdıktan sonra, Hacca gittiğinde Hac’dan sonra Hac bahsini yeniden kaleme alır. Hac, pratik uygulaması olan bir ibadettir. Hocamızın hafızası çok kuvvetliydi, Allah rahmet eylesin. Hiç kitaba bakmadan Büyük İslam İlmihali’ni yazmıştır.

Bugün bütün evlerde Ömer Nasuhi Bilmen Hocamızın ilmihali var, değil mi? 

Evet... Öyle hafızası kuvvetliydi ki bir meselenin hangi kitapta hangi sayfada ve hatta hangi satırında olduğunu söyleyebilirdi. O kadar meseleye hâkim bir âlimdi. Hac konusunda sadece bilmek değil uygulama da çok önemli. Biz öyle konularla karşılaştık ki, bir hocamız üçyüz kişiyi peşine takmış, gelip bana soruyor; “hocam nereden başlayacağım” diye... 

Bir sohbetinizde dinlemiştim; camiye gitmek bile insan için bir imtihandır, camide insan terbiye olur demiştiniz…

Cami, insanları yanyana durduruyor, beraber eğilmeye beraber kalkmaya, insanları küçük görmemeye, onlarla yan yana gelmeye alıştırıyor. Cami eğitim yeri tabi, sadece öğretim değil aynı zamanda eğitim yeri. Camide ağzını tutmayı öğreniyorsun, boş şeyler konuşursanız kazandığınız sevaplar kül olur gider. Kâbe de eğitim yeri, hem de bu sefer daha geniş, dünya çapında… Allah, insanları fiilen eğitiyor.

Malcom X de böyle Müslüman olmuş. Amerika’da Elijah Muhammed diye sapık biri var, Müslümanlık sadece zencilerin hakkıdır diyor. Malcom X de ona bağlanmış, sonra Hacca gelmiş, bakmış zenciler azınlıkta, beyazlar çoğunlukta… Uyanık adam, Hacda gerçekten güzel Müslüman oldu, onun güzel Müslüman olmasına hac ibadeti sebep oldu. Süper bir adamdı Malcom X. Amerika’da zencileri gerçek İslam’a çekmeye başlayınca devlet öldürdü onu.  Öldüğü gün zenciler ayaklanmasın, tepki olmasın diye yas ilan etti, Malcom X’in öldürüldüğü gün hâlâ tatildir. Biliyorsunuz Ziya ül Hak da öldürüldü, kuvvetli bir komutandı o, Pakistan’ı adam edecekti. Ben bizzat 1981’yılında Hacda iken onunla görüştüm, şuurlu bir Müslümandı. Çok sıkı korunuyordu. Uyanık adamdı, bir uçağa bindiğinde öldüremesinler diye yanına Amerikan elçisini de alıyor. Uçağı Amerikan elçisiyle beraber düşürdüler… Malcom X de güzel Müslüman olunca baktı ki zencileri arkasından sürüklüyor, hemen yok ettiler, tepkileri önlemek için de yas ilan ettiler. Elijah Muhammed’e bir şey demiyorlar... Hac insanın ufkunu genişletiyor, dinini öğrenmesine sebep oluyor. Müslümanların birbirini sevmesini sağlıyor.

Maalesef bazı ilahiyat profesörleri sadece Kurban bayramında değil on iki ay hac olabilir diyorlar. Peygamber Efendimizin (sav) hadislerini kabul etmiyorlar. Peygamber Efendimiz “Hacılık, Arafat demektir.” buyuruyor. Zilhiccenin dokuzuncu günü, Arife günü Arafat’ta olmak. İşte bütün mesele bu...

Çok teşekkür ederiz.    

 Ben teşekkür ederim.

 

Tavaf Namazından Sonra

“Rabbimiz, (bunu) bizden kabul eyle. Şüphesiz ki Sen herşeyi işiten ve bilensin.

Ey Rabbimiz, bizi zalimler topluluğunun baskı ve şiddetine maruz bırakma! Bizi rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar.

Ey Rabbimiz! Bize bol sabır ver ve bizim canımızı müslüman olarak al.

Rabbimiz! Bizi inkârcıların elinde fitneye düşürme! Rabbimiz! Bizi bağışla. Şüphesiz sen mutlak güç ve hikmet sahibisin.

Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatır. Tövbe edenleri ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azâbından koru. 

Ey Rabbimiz! Onları da, onların babalarından, eşlerinden ve soylarından iyi olanları da, vaad ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin. Onları kötülüklerden koru. Sen o gün kimi kötülüklerden korursan, ona rahmet etmiş olursun.

Allahım! ben senin kulunum. Birçok günahlarla ve kötülüklerle huzuruna geldim. Burası ise cehennem ateşinden sana sığınma makamıdır. Beni bağışla. Çünkü sen çok bağışlayan ve çok merhamet edensin.”