Ya Rabbi Nihayet Sana İtaat Edeceğiz

Rasulullah (sav) Mi’raçta ümmetinden bir kısmının sorgusuz ve hesapsız olarak cennete gireceğini görmüştü. Sahabeler kendi aralarında uzun uzun konuşup tartışarak  bu nasipli insanların kimler olacağını tahmin etmeye çalıştılar. İşin içinden çıkamadılar. En sonunda dayanamayarak büyük bir merak ve heyecanla Efendimize sordular. O da buyurdu ki; “Onlar sihir yapmayan ve yaptırmayanlardır, uğursuzluğa da inanmazlar. Yalnızca Rablerine güvenir ve O’na dayanırlar. “  (Buhari)

Efendimizin Bu Sözünde Dikkatleri Çeken İki Nokta Var; 

1-) Allah’tan başka güç, kuvvet, kudret, etken ve etmen yoktur. Bununla beraber Rabbimizin -insanları sınamak için-yarattığı ve bir süreliğine kendilerine izin verdiği şer odakları var; Bu varlıklar şeytanlar ve kötü cinlerdir. İşleri kötü insanlara kötülüğün yol ve yöntemlerini öğretmek ve göstermektir. İnsanlardan bir çoğu bu şer mahlûkların esiri ve oyuncağıdır ancak bazı insanlarda vardır ki onlar şeytanların dostu, uşağı, kulu, sadık hizmetkârıdır. Satanistler içinde en göze çarpan şeytan dostları, büyücülerdir. Kıyamete kadar kendisine mühlet verilen şeytanlarla (kötü cinlerle) irtibat kuran, onların tasarrufundan yararlanan, iğrenç emeller peşinde koşan lânetlik insanlara “büyücü” denir. İyi insanların meleklerle yakınlığı olduğu gibi, kötü insanların da şeytanlarla yakınlığı vardır. Satanistler şeytandan yardım bekledikleri için Allah’a ortak koşmuş olan müşrik hükmündedirler. Batılı büyücüler, Hristiyanlık ve Kabbala motiflerini kullanırken, bizim coğrafyamızda hüküm süren satanist büyücüler, İslâmi motifler kullanarak büyü yaparlar. (radikal yahudilik zâten baştan aşağı büyü -kabbala- üzerine kurulu olan üstü örtülü bir satanizmdir.) 

Büyücüler -Allah’ın izni olmadan kimseye zarar veremezler. (Bakara-102) 

Büyü yapmayan/yaptırmayan ve uğursuzluğa inanmayan kimse Allah’ a alternatif bir ilah arayışından kendisini korur ve dîni, satanizme alet etmemiş olur. Böylece Allah’a ortak koşmaktan kurtulur.

2-)Allah kendisine güvenip dayananı, büyük günahlardan korur. Büyük günahlardan korunan kimse kendisine ve başka insanlara zulmetmemiş olur, kul hakkından korunur. Demek ki bir kimse büyük günahlardan sakınması şartıyla cennete girebilecek. 

Büyük günahlardan sakınmak... Cehenneme uğramadan cennete girmenin sloganı bu...Rabbimizin âyeti de şöyle:

“Eğer yasakladığımız büyük günahlardan kaçınırsanız, küçük günahlarınızı örteriz ve sizi çok şerefli bir yere (cennete) sokarız.” (Nisa -31)

Bu durumda sorgusuz ve hesapsız olarak cennete girebilmek için öncelikle büyük günahların hangileri olduğunu bilmemiz ve onlardan kaçınmamız gerekecektir.

Allah’a şirk koşmak,

Allah’ın rahmetinden ümit kesmek,

Ana ve baba hakkına tecavüz etmek,

Yetim malı yemek,

Domuz eti yemek,

Besmelesiz kesilen hayvanın etini yemek ve kan içmek,

Faiz yemek,

Haksız yere insan öldürmek, intihar etmek,

Kâbe’de günah işlemek,

Hırsızlık yapmak,

İçki içmek (aklı gideren tüm uyuşturucu türevleri dahil)

İftira etmek,

Namuslu kadına zina suçlamasında bulunmak,

Kumar oynamak.

Cinsel sapkınlıkta bulunmak,

Zina etmek,

Rüşvet almak veya vermek.

Savaştan kaçmak,

Büyü yapmak, sihirbazlıkla uğraşmak, bir şeyleri uğurlu veya uğursuz saymak,

Söz gezdirmek, çekiştirmek,

Yalan yere şahitlikte bulunmak,

Yalan yere yemin etmek,

Yol kesmek.

KABİR AZABI NASIL OLACAK?

Kabir hayatı, dünya ve ahiret hayatı arasında bulunan yaşam alanıdır. İnsanın kabre konulduğu anda başlayıp, kıyamet kopana kadar devam edecek olan bir yaşamın ara bölgesi. Üç âlemden birisi. Dünyaya yeniden dönmeyi engellediği için bu yaşam ortamına “Berzah”  denir. Ölü gömülüp eş, dost ve aile yakınları mezardan birer birer ayrılırken, kabirde yalnız başına kalan kimse onların ayak seslerini işitir. Siyah giysili ve mavi gözlü iki melek (Münker ve Nekir) ölen kimseyi oturtarak sorgulamaya başlarlar. Korkunç işkencelerle dolu sorgulama bitip tükenmek bilmez.

Kişiye bilinçli eylemlerinin dışında, hesaba katmadıklarının yani farkında olmadan kırıp döktüklerinin de hesabı sorulur. 

Kâfirlerin ve münafıkların kabir azabı, kıyamete kadar devam eder. Yalnız Cuma ve Ramazan günleri kalkar. İsyankârlar için de kabir azabı vardır. Ancak Cuma günleri kalkar. Kabir azabından kurtulacak olanlar itaat edenlerdir. Bu kategoriye peygamberler, şehitler, Allah dostları ve salih müslümanlar girer. Kabir azabını bildiren o kadar çok sahih senet vardır ki saymakla tükenmez. İmamı Azam ve İmamı Rabbani Hazretleri başta olmak üzere tüm ulema ve evliya kabir azabına inanmayanların ‘kâfir’ olduğunu beyan etmişlerdir. Günümüzün “çürümüş kemiklere azap olmaz! İskelet canlı değil ki!”, “Peygamberin anlattıkları akaide konu olamaz” diyen  Cehmiye kafalı, akıl dânelerine önemle duyurulur. Hani sayıları bir elin iki parmağı kadar olan kafa karıştırıcı zevat var ya, onlar da kabirde azab var mı yok mu zamanı gelince görürler …

KABİRDE  ÖN  SORGULAMANIN ÜÇ TEMEL SORUSU NEDİR?

-“Rabbin kimdir? “ Varlık dünyasında ontolojik bir tespit yaptın mı, yapmadın mı? Hangi güç veya kuvvete tapındın? Dünyada güvendiğin temel dayanak neydi?  Şeytan, para, akıl, zekâ, mal, mülk, nefis, statü, asâlet, şehvet, bilgi, teknoloji, ideoloji liderleri vs. Bunlardan hangisine sırtını dayadın?

DİNİN NEDİR?  AKİDE VE İNANÇ  TARZIN NASILDIR?

Din, insanı sonsuz mutluluğa ulaştıracak olan inanç ve aksiyon programının  adı… İdeoloji kalıpları ve felsefi doktrinler dine alternatif mutluluk programları olarak insanlar tarafından sistematize edilmiş ve beşerin tercihine sunulmuştur. Bunu soracaklar işte: Yaşamında ne ile hükmettin, sana ne ile hükmedilmesine rıza gösterdin? Yaşam tarzını belirleyen ve seni sonsuz mutluluğa ulaştıracağını düşündüğün mefkûre neydi? Neye inandın, neye güvendin? İnanıp güvendiğin şeyleri gerçekleştirmek için hangi iş ve eylemlere giriştin?

-Size gönderilen adam hakkında ne dersin? Onu bize anlat!

 “Hz. Muhammed’i (sav) tanıyor musun? Onu bize anlat!.”  diyecekler. Aslında kişinin seviyesi kendisine gösteriliyor. Kişi kendisine şahit olacak. Melekler; Biz zâten senin hakkında herşeyi biliyoruz da sen yine de anlat!” imasında bulunacaklar. Ah! dil dönse de bu genel kültür sorusuna bir cevap verilebilse! Karikatür krizinden dolayı bilmek, “müslümanların  masumiyeti “ adıyla maruf filmi izlemiş olmak veya Ortadoğu dinler tarihini yalamış yutmuş bir oryantalist olmak da geçer akçe değil. Ama okur-yazarlığı olmayan taşralı bir kocakarı “O’nun yoluna kurban olam!”dediği an cennet vizesini alabilir!. Efendimizi tanımayan ve sevmeyen birisi Allah’ın varlığı, birliği ve İslam ile ilgili sorgulamalarda büsbütün yandı demektir. Peygamberimizi büyütüp besleyen, O’na öz evlatlarından daha fazla ilgi ve şefkat gösteren Fatıma binti Esed (ra) böyle bir soruya muhatap değil. Kimsenin kabir hayatı Fatıma’nın ki kadar rahat, güzel ve huzurlu olmayacak. Bunu Efendimiz bizzat onu defnederken söyledi. 

Şu dünya hayatında yüksek ısılı spot lambalar altında gerçekleştirilen “çapraz sorgulama” “kırk günde kırk kere ifade alma” türünden ve suçlunun suçunu itiraf etmesi için uygulanan akıl almaz Çin, Rus, ve Amerikan işkence türlerini bir düşünün. Sorgu ekibinin biri gidip diğeri geliyor. İşkence âletlerinin biri getirilip diğeri götürülüyor. Bu polisiye sorgulamalar, o kadar dayanılmaz bir işkenceye dönüşüyor ki sorgudan kurtulmak için suçluya ölüm daha sevgili geliyor. Bir fırsatını bulduklarında intihar ediyorlar. Ama kabirden kaçış yok ki! Orada intihar yok! İntihar etse bile ölmüyor, yok olmuyor. Bu işkence altında ancak yok olmak arzusu ve hasretiyle “Ah! keşke toprak olsaydım!” diyerek içleniyor. 

Mezarlardan silkinip doğrulanlar mahşer yerinde toplanırken de aynı ifadeleri kullanarak saçlarını yoluyor, dövünüp duruyorlar. Bazı âlimler bu sözlerden başka şeylerin de kastedildiğini söylerler. Şöyle ki; toprak olmak, adem olmaktır... İblis, Hz.Âdem’in toprak bedenine karşı kibirlenip de isyan etmişti. Kibir onun gözlerini perdeledi, hakikate karşı kör etti! Bu itiraf ve pişmanlık şeytanın izinde giderek sonunda mahvolanların ağzından dökülüveriyor; “Ah! İnsan olsaydım, adam olsaydım, Âdem olsaydım, kibirli ve küstah değil toprak gibi alçak gönüllü olsaydım. Böbürlenme ve büyüklük duygusu görüş alanımı daralttı da doğruyu göremez oldum. Alçak gönüllü olsaydım gerçekleri tüm açıklığı ile görecektim.” 

Milyonlarca soru sağanak halinde yağarken her verilen cevabın akabinde mezar sahibini eziyor, daraltıyor, sıkıyor, kül ediyor. Klostrofobi dediğimiz kapalı mekan korkusu en üst düzeye çıkıyor, çığlıklar çığlıklara karışıyor. Mezar cehennem çukurlarından bir çukur oluyor. Bu çığlıkları biz duymuyoruz ama hayvanlar duyuyor ama bize söyleyemiyorlar.      

 Efendimiz buyurdu ki;

- Gördüklerimin hiçbiri kabir kadar korkutucu ve ürkütücü değildi!. (Tirmizi)

-Kabir ahiretin birinci aşamasıdır. Kişi ondan kurtulabilirse, ondan sonrakiler daha kolaydır. (Buhari)

ÖLMEDEN ÖNCE NE DEDİLER!

Nurullah Ataç’ın ölmeden önceki son sözü çok manidar. Nefsinin bir yaşam boyu isyanına isyan eden merhum, sekerat anında şöyle diyor: “Ya Rab! Nihayet sana itaat edeceğiz!...” Mecburen itaat; iş işten geçtikten sonra! Tomurcuk gül vaktinde derilmeyince gazel oluyor. İtaat, imanın bel kemiğidir, omurgasıdır. İtaat edenler için kabir azabı yoktur. Mü’minler “cennete giremeyeceğiz” endişesi taşımazlar. Eninde sonunda girecekleri yer cennettir. Orası iman edenler içindir. Ancak o çok hassas terazide günahlar sevaplardan çok olursa bunun sonucuna katlanmak gerekecek. “Yeterince itaat etmemişsin, borçlu çıktın, sana dezenfekte ve sterilizasyon işlemleri uygulayacağız” diyecekler. Bu cehennemdeki arınma işlemi ne kadar sürecek Allah bilir. Bizler cehenneme hiç uğramadan, doğrudan cennete gitmeyi gaye edinmeliyiz. İtaat edenlerden olup, hiç kabir azabı görmeden, sorgulanmaya maruz kalmadan, iyi ağırlanarak ve iyi karşılanarak kurtulmayı hedefe koymalıyız. Melekler üç temel soruyu salih mü’minlere de sorarlar. Bu sorgulama değil, sevimli ve hoş bir sohbettir. Cevaplar çok kolay verilir. Bunun üzerine melekler; “Korkmayın, üzülmeyin, size söz verilen Cennetle sevinin” diye onlara müjde verirler.

Rasulullah (sav) buyuruyor;

“Mezar mü’min  için  Cennet dekorlarıyla süslenir. Ona cennet elbiseleri giydirilir ve cennetten bir kapı açılır. Kabre Cennet kokuları yayılır. Yanına güzel yüzlü, güzel elbiseli, güzel kokular saçan biri gelir. Mü’min ona sorar;  

-”Sen kimsin?”  O da cevap verir;

 “Senin sâlih amelinim!”  Mü’min bunu işitince; 

- “Yâ Rabbî! kıyâmet çabuk kopsa da, çocuklarıma ve nimetlere kavuşsam” der. (Ebu Davut-İbni Mace)

 Bir başka hadis-i şerifte şöyle buyuruyor;

Sâlih bir kul mezara konulunca iyi amelleri etrafını sarar, onu korumaya alırlar. Azap melekleri gelince namaz karşılarına çıkıp “Allah için çok kıyamda durmuştu” der. Sonra oruç karşılarına çıkar; “Dünyada çok açlık ve susuzluk çekmişti” der. Sonra, hac ve Allah yolunda yaptığı cihat karşılarına çıkar, “Bu beden çok eziyet çekmişti” derler. Daha sonra verdiği sadakalar der ki “Buna dokunmayın, bu el ile çok sadaka vermişti.” Melekler de, “Çok güzel, mübarek olsun” diyerek geri dönerler. Sonra rahmet melekleri, Cennetten bir yatak getirip yayarlar. Mezar ona gözün görebildiği kadar geniş ve nurlu olur. 

Melekler; “Allah (cc)  seni şu güzel yerinden kaldırıp yeniden diriltene kadar, burada gelin ve damat uykusu gibi rahat uyu!” derler. Cennetin burcu burcu kokularını duymaya başlar. Gözünün gördüğü yere kadar kabri genişletilir. Cennetin süsüne ve nimetlerine bakar. Kendisine; “İşte bu yer senin makamındır, sen samimi iman üzerinde idin, bu sağlam iman üzerinde öldün ve iman üzerinde dirileceksin” denir. O da yeniden diriltileceği kıyamet gününe kadar Allah’ın kendisine sunacağı nimetler içinde  Cennetteki yerini seyrederek rahat ve huzur içinde Berzah hayatı yaşar.

Hesap Günü gelince:

Tüm insanlar mahşer alanında yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak toplanırlar. Kapıldıkları dehşet, korku ve şaşkınlık yüzünden birbirlerine dönüp bakamazlar. O dehşetli zamanda korkunç mahşer güneşleri insanları yakıp kavurur, herkes günahı ölçüsünde tere batar; kimi topuklarına, kimi dizlerine kadar, kimi beline, köprücük kemiklerine kadar, kimi de ağzına ve kulaklarına kadar tere gömülür. Mahşer yerinde o kadar çok beklenir ki insanlar “Hesabımız bir an önce görülmeye başlansın! Böyle azap çekmektense cehenneme razıyız!” diye yalvarırlar. Sonra iyilik ve kötülükleri gösteren karneler (amel defterleri) dağıtılır. Bu dağıtılan kişisel kitaplarda davranışlarımız en ince detaylarına kadar yazılmıştır. Bize denir ki;

“Kitabını oku! Bugün hesap görücü olarak sen kendine yetersin.” (İsra-13)

Rabbimiz kendilerinden memnun olduğu kullarının amel defterine şöyle bir bakmakla yetinir, onları ayrıca hesaba çekmez. Fakat melekler formalite gereği terazide amelleri tartarlar. Herkes cürmünü bilir. Mü’min zaten kabirde, mahşerde iyi karşılanıp, rahat ettiği için kendi akibetini bilmektedir. Kendinden gayet emindir ve belgelerini almak için bekleyen diğer insanlara dönerek sevinçle seslenir; “Alın! Kitabımı okuyun! Doğrusu ben hesabımla karşılaşacağımı (başardığımı) zâten biliyordum.” (Hakka 19)

 İMAN SAHİPLERİ İÇİN MİZAN TERÂZİSİ NASIL KURULACAK?

Terâzi yalnızca iman edenler içindir. Tartıda iyilikleri ağır gelenler kurtulacak, iyilikleri hafif gelenler, derin bir mutsuzluğa gömülecekler. Hesap gününde bazı kimselerin bütün amelleri doğru ve sağlamdır. Bunlar Allah’ı daima zikredenler, O’na her zaman hamd ve şükredenler, dünya işleri nedeniyle kulluk vazifelerini ve ahiret hazırlıklarını gevşetmeyenlerdir. Allah (cc), mü’min kulun hesabını çok çabuk sonuçlandırır, öyle ki hiç beklememiş gibi olur. Hesap sonuçları terazide belli olunca, bu kişiler bekletilmeden meleklerin öncülüğünde cennete gönderilirler. Bunların mahşer halkı içinden geçişleri çok görkemli ve gösterişli olur.

Artı-eksi birbirini götürdükten sonra tartının iyilik tarafı ağır olmalı ve fazla göstermelidir. Böyle olursa geriye yalnızca amellerin doğru ve sağlam olanları kalmış demektir. Her günah için azap çekilecek olsaydı mahvolurduk. Bu konuda korkuya gerek yok, yeter ki günah sevaptan fazla olmasın. 

Demek ki mü’minler üç kategoride cennete giriyor: Hesaba çekilmeden, az hesaba çekilerek ve günahlarından temizlendikten sonra. İşte sevabın çok olması cehenneme girmekten kurtulmak açısından önemli. Çok günah ancak çok sevapla ödenebilir.  Üzerimizdeki kul haklarını ödeyebilmek için tartımızda bol bol farz ibadet olması gerekiyor.

Farz ibadet terazide çok ağır geliyor. Bu dünyada edindiğimiz ibadet servetiyle orada, hem borçlarımızı sıfırlamalı hem de sonsuz kurtuluşa ermeliyiz

-Kâfirler için mizan yoktur, onlar doğrudan ve sonsuz olarak cehennemdeler! Kâfirlerin amelleri (iyilik ve kötülükleri) tartılmaz. Onları zebaniler direkt olarak saç ve ayaklarından tutarak cehenneme atıverirler. Dünyada yaptıkları iyilikler de boşa gider, değerlendirilmez.  Allah’ın âyetlerini inkâr edenler sonsuz olarak cehennemde kalacaklar. Sonsuz olarak demek, sonsuz olarak demektir. Bu ifadeyi eğip bükmek beyhudedir. 

İnsanlar uçsuz bucaksız sürüler halinde sırat köprüsüne doğru yürütülür. Kimi kendi nurunun aydınlığında, kimisi kör karanlıklarda düşe kalka ama eli mecbur Sırat’a kadar yürürler. Cennet köprünün karşı yakasındadır. Cehennem de köprünün altında! Geçmesi gerekenler geçer, düşmesi gerekenler düşer! Köprü insanları eleyerek ayırır. Herkes yeni hayatındaki yerini bulur.

Mü’min, sorgusuz-hesapsız kurtulanların arasına girememişse, aşağıdaki güzergahı izleyeceğini bilmeli. Buyrun! Gözünüz kesiyorsa, yüreğiniz elveriyorsa, cesaretiniz varsa büyük günahları işlemeye devam edin! 

Kabir Sorgusu, Kıyamet , Diriliş - Mahşerde Bekleme, Kişisel Kitapların Dağıtılması , Amellerin Tartılması, Sırat Köprüsü, Cennet veya Cehennem.

-Halidine fiha Ebedâ…