Ey Kerbela! Sen Ne Zaman Biteceksin?

Her yıl Muharrem ayı gelince yenilenir, tazelenir acılarımız… Ehl-i Beyt’i, Efendimiz’in ciğer paresi Hz. Hüseyin’i, evlatlarını, akrabalarını, arkadaşlarını kim aç susuz bırakmış, kim hunharca şehit etmiş? Bakınca, bunu kesinlikle Allah’a, Kur’ân’a, Hazreti Peygamber’e (sav) iman etmiş birisi yapamaz, yapmış olmaz diyorsun. Yapsa yapsa İslam’a düşman olan ehli küfür taifesi yapmış olabilir… Heyhat ki bu katliamı yapanlar Müslümanlar. Müslüman anadan babadan doğmuş olanlar. Çoğunun babası anası sahabeden mübarek insanlar. Kâfir yapsa bu kadar acı gelmeyecek, bu kadar dokunmayacak, bu akıl almaz vahşeti anlaşılır bulacağız… Hazreti Peygamber’in (sav) torunlarına kıyanlar, ben Müslümanım diyen ve Müslümanların başında emir ve vali olan insanlar… İnsanın kanı donuyor. Anlayamıyorsun böyle bir hadiseyi, aklın havsalan almıyor. Evet keşke bu, uyanınca “Ohh! Gerçek değilmiş.” diyeceğimiz bir kâbus olsaydı; keşke ama değil, gerçeğin ta kendisi.

Ve ne yazık ki bu kâbuslar hâlâ devam ediyor. Müslüman’ın Müslüman’a zulmü, kıyımı hâlâ devam ediyor… Suriye de, Irak’ta, Afganistan’da, Türkiye’de, Libya’da neredeyse tüm İslam coğrafyasında hem de… Nasıl bir şeydir, nasıl bir akıl tutulmasıdır? 

Ehli küfür, bir Müslüman’ın aklına fitneyi, cebine parayı, eline de silahı veriyor ve “Bu Müslüman’ın mezhebi senden değil, vur!” diyor. “Bu Müslüman ama Türk değil, bu Müslüman ama Kürt değil, Arap değil, vur!” diyor. Müslümanlar da vuruyor. Bu nasıl bir şeydir? Ehli küfür ile şeytan ittifak etmiş, Müslümanlar üzerinde planlarla projelerle oyun peşinde ve cahil Müslüman da bu oyunun maşası maskarası… Nasıl kurtulacak bu ümmet yüzyıllardan beri hep aynı şekilde dönen bu şeytanî dolaplardan bilmiyorum… 

“Rabbim’den üç şey istedim. Bana ikisini verdi, birini vermedi. Rabbim’den ümmetimi açlıkla helak etmemesini istedim, onu bana verdi. O’ndan ümmetimi suda boğmakla helak etmemesini diledim, bunu da bana verdi. Kendi aralarında olacak felaketleri/fitneleri/kavgaları vermemesini (onları birbirine düşürmemesini) istedim. Bunu bana vermedi.” (Müslim, Fiten, 20)

Ne ilginç bir hadis-i şerif değil mi? Başımıza geleceklerin bin dört yüz yıl ötelerden apaçık bir habercisi…

İslam tarihi ortada. Biz ehli küfürle ne kadar savaşmışız, bakalım. Bir de Müslümanlar olarak birbirimizle ne kadar savaşmışız? Göreceksiniz ki koskoca İslam tarihi kendimizle kavga ederek geçmiş.  

Rabbimiz Âl-i İmrân suresi 103. ayette bize bir çözüm sunuyor: “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’ân’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.” Allah’ın ipi şüphesiz ki yüce Kur’ân ve Peygamberimiz’in hadisleridir. Enam suresi 159’da ise: “Şu dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup ayrılmış olanlar var ya, (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir.” buyrularak dinde ayrılık çıkarmanın kötülüğü belirtilip yasaklanıyor. Öyle yapan olursa senin onunla işin yoktur. Onun işi Allah’a aittir. Yani açıkça diyor ki İslam’da dinin bütünlüğünü bozmak yasaktır, haramdır. Böyle yapanlar kıyamet günü görecektir. Ne yazık ki kıyamete kalmadan, dünya hayatı da bu ayrılıkçılar yüzünden Müslümanlara cehenneme döndü. İslam coğrafyası bu akılsız Müslümanlar yüzünden cehennemi yaşıyor.

Bu ayrılıkların sebebi Müslümanlar… Biz Müslümanlar bu anlamda suçluyuz. Çünkü Kur’ân ve hadislerden uzaklaştık. Eğer Kur’ân’ı idrak ederek okursak, Kur’ân’a geri dönersek, hadislere geri döner ve uyarsak birlik olacağız. Yoksa böyle parça parça olacağız ehli küfre karşı gücümüz zayıflayacak… Daha ileri giderek birbirimizle savaşacağız, ehli küfür fitneyi verip bugün olduğu gibi bizi birbirimize kırdıracak. Hem zenginliklerimize el koyacak hem canımıza kıyıp sayımızı azaltacak. Çare, düşmana kızmakta değil, çare aklımızı başımıza almakta ve Müslümanlara “aklınızı başınıza alın” demekte, bu konuda nasihat etmekte. Zor olsa da başka yol görünmüyor. Çare gerçekten Kur’ân ve hadis-i şerifleri anlamakta, bu konuda en iyi yerde duran Ehl-i Sünnet’in görüşleri doğrultusunda birleşmekte. Başka bir çare de en azından kendi sorunlarımızı kendi içimizde çözmekte, bunun için kavgayı bırakıp küfre karşı tek vücut olmakta. En azından bunu akıl edip birbirimizle savaşmaktan vazgeçsek ne iyi olacak değil mi?

Müslümanların kendi aralarındaki veya kendi içlerindeki fitnesini haber veren aşağıdaki şu ayeti Hazreti Peygamber nasıl değerlendirmiş bakın: “De ki: ‘O size tepenizden/üzerinizden yahut ayaklarınızın altından azap göndermeye yahut sizi gruplar halinde birbirinize katıp kiminize kiminizin hıncını tattırmaya kadirdir.’ Bak, ayetleri nasıl tekrarlıyor, türlü türlü ifade ediyoruz ki onları anlasınlar.” (Enam, 6/65)

Hz. Cabir’den yapılan rivayete göre; En’am sûresi 65. ayetinin “De ki: O, sizi tepenizden azap göndermeye kadirdir.” mealindeki cümlesi inince Peygamberimiz “(Allahım!) Sana sığınırım.” dedi. “Yahut ayaklarınızın altından (azap göndermeye kadirim)” cümlesinden sonra yine “(Allahım!) Sana sığınırım.” dedi. Sonra “Yahut sizi gruplar halinde birbirinize katıp kiminize kiminizin hıncını tattırmaya kadirdir.” mealindeki ifadesi inince “Bu iki husus (ümmetin tefrikaya düşmesi ve birbirini kırması), (tepelerinden veya ayakları altından gelen felaketten) daha hafiftir/ehvendir.” buyurdu. (Buhari, Tefsir, 6)

Cahilliğimizin ve işlediğimiz günahların kefareti olarak birbirimizle kırdırılıyoruz. Bundan daha acısı ayakların altından ve tepemizden inecek ve herkesi Nuh tufanı gibi toplu olarak helak edecek büyük felaketler ki onlardan böyle korunuyoruz anlamı çıkıyor bu hadisin yorumundan.

Öyleyse topluca tövbe etmeliyiz. Ne kadar az günaha dalar ne kadar az isyan ve tuğyan edersek ve ne kadar çok Rabbimiz’den özür dileyip tevbe edip ona sığınırsak kendi içimizdeki savaşlar da son bulacak. Günahlarımız paratoner gibi, Allah’ın azabını gazabını üstümüze çekiyor. İşte böyle insan Müslüman olsa da içinde taşıdığı iyilik ve kötülük potansiyeli ile bir yanı meleklerden üstün peygamberler gibi zirvelerde dolaşırken, bir yanı şeytanları komplekse sokacak kadar aşağılarda çukurlarda… Allahım göz açıp kapama süresi kadar bile bizleri nefsimize ve şeytanlara bırakma… Nefsimizin şerrinden sana sığınır, sana iltica ederiz… AMİN!

Selam ve dua ile…