İffet ve Namus/ Prof. Dr. Hayati Hökelekli

İffet; cinsel dürtülerini kontrol etmek, namuslu olmak, nezih ve temiz olmak, saf ve lekesiz olmak, ılımlı ve alçak gönüllü olmak gibi anlamlara gelir. Kanaat, sabır, itidal, gönül yüceliği, utanma, edep, tevâzu, kibarlık ve nezaket, dürüstlük gibi erdemlerle iffetin yakın ilişkisi vardır. Buna karşılık oburluk, açgözlülük, cinsel arzulara aşırı düşkünlük, haksızlık, kıskançlık ve çekişmeye yol açacak kadar menfaat düşkünlüğü gibi eğilimler iffet erdeminin karşıtını oluştururlar.

İffet; bedensel hazlar, özellikle yeme-içme ve cinsel arzu konusunda ölçülü olmak, aşırı isteklere kapılmamak, kendine hâkim olmak suretiyle elde edilen bir erdemdir. İffetli kimsede dürtüsel istekler ve arzular kontrolsüz bir doğal akış içerisinde değil; akla, inanç ve değerlere uygun bir yapı ve düzen içerisinde doyuma ulaştırılır. Buna göre iffet erdemi, dengeli ve ılımlı bir karakter yapısını ifade eder. İffet, ahlâkî kötülük ve çirkinliklerden kaçınma ve kendini korumayı, namuslu bir hayat yaşamayı sağlayan yüksek bir manevi değerdir.

İffet, Namus ve Hayâ İlişkisi

İffet erdeminin temelinde ve gelişmesinde utanma duygusunun (hayâ, hicap) özel bir yeri vardır. Psikolojik tahlil ve etnik gözlemler, utanma duygusunun insanlığın en eski ve köklü özelliklerinden biri olduğunu göstermektedir. En ilkel kabile üyeleri bile, çok basit de olsa bir utanma duygusuna sahiptir. Utanma, insanda doğal olarak yer alan ve erken yaşlarda gelişmeye başlayan sağlıklı bir kişilik gelişiminin işareti kabul edilen bir duygudur. Bu duygu çocuğun kendi yaşam deneyimleri sonucu kendiliğinden oluşur. Kendi sınırlarımızı fark ederek alçak gönüllü olmayı öğretir. Birey olarak zayıf yönlerimizin farkına varmamızı sağlar. Böylece hem kendimize hem de başkalarının hatalarına karşı daha hoşgörülü olmada utanmanın önemli bir yeri vardır. Suçluluk duygusu ile birlikte, ahlâkî gelişimin temelini oluşturur. Utanma, içimizde yer alan ve hem kendimizle ilgili hem de dış çevreden gelen uyaranları insanî ve ahlâkî yönden eleyen bir süzgeç, bir sansür aracı gibidir. Ahlâkî bir kötülük ve çirkinlik, insanî bir yetersizlik ve hata ile karşılaştığımızda bunu dışa yansıtan bir alarm sesi gibidir. Ergenlikte özellikle cinsel konularda kendisini dışa vurur. Gelişim çağındaki çocuk ve gençlerin tamamıyla kişisel, mahrem, saklı bir şeye sahip olmaları, onların ruhsal sağlığı bakımından son derece önemlidir. Bu gizliliğin utanma tarafından devam ettirilmesi ve cinsel hayatın bu çağda diğerlerinden daha fazla en yeni, olağan dışı ve bunun için de en mahrem tecrübe olması dolayısıyla, cinsiyet başlıca utanma konusu haline gelmektedir. Böylece utanma, insan kişiliğinin ayrılmaz bir boyutu olan cinsellikten hareket eder ve bütün bir kişiliği korumayı amaç edinir.

İffet; namus başta olmak üzere ırz, edep, ar, hayâ, şeref, onur, doğruluk, dürüstlük gibi kavramlarla da çok yakından ilişkilidir. Namus, insanın manevî ve ahlâkî kişiliğini ayakta tutan ve sıkı sıkıya korunması, saklanması gereken temel bir değer olarak kabul edilir. Günümüzde yapılan çalışmalar namus kavramının asıl neredeyse mutlak olarak evlilik dışı cinsel ilişkiden korunmuşluk, daha dar anlamda ise kadının cinselliğinin denetlenmesi anlamında kullanıldığını ortaya koymaktadır. Bunun yanında namusun cinsel ahlak kurallarına “itaat” olarak anlaşıldığı da bir gerçektir. Genel olarak namus bir ailenin ya da bir bireyin sosyal itibarı ile ilintili olarak ahlâkî bütünlüğü içerse ve farklı anlamlar taşıyabilse de namus “cinsel saflık” ile eş değer tutulmaktadır. Namus kavramının içeriği zamana ve mekâna bağlı olarak değişkenlik gösterse de değişmeyen şey, benimsenen cinsel ahlak kurallarının aşılması durumunda bireyin ve o bireyin ait olduğu grubun bundan ciddi anlamda olumsuz etkilenmesidir. Namusun lekelenmesi, yani namussuzca davranış, ahlâkî olduğu kadar toplumsal bir yaralanmaya yol açar. Böyle bir durumda kirlenen yalnızca kadının değil, ailenin erkek üyelerinin ve tüm ailenin namusudur. Namusa halel getirmiş bir kadının ailesi toplum içinde küçük düşebilmekte ve utanç içinde yaşadıkları düşünülmektedir. Çünkü evlenme yoluyla farklı insanlar arasında akrabalık bağı oluşur. Akrabalık, insanların kimlikleri ve davranışlarını belirleme anlamında ciddi bir güce sahiptir. Akrabalığa dayalı topluluklarda grubun üremesi tamamen üyelerin cinsel davranışlarına bağlıdır ve bu yüzden de bireysel cinsellik tüm topluluğun denetimi ve kontrolü altına alınır. Namusun hem bir kişinin diğerleri karşısındaki kimliğini hem de kişinin kendi içinde sahip olduğu değeri belirleyen bir unsur olarak ortaya çıkışı bu tür toplumlar içinde olmuştur. Bir başka deyişle namus, bir kişinin içselleştirilmiş sosyal konumunu belirler. Böylece namus bir kişinin cinselliği ve cinsel davranışı ile bağlantılı bir kavram olmasına rağmen o insanın tüm benliğinin içine işler. Namus hem erkeği hem kadını kurar. Kişinin toplumca belirlenmiş erillik ya da dişillik standartlarına göre yaşama kabiliyetini ifade eder. Namussuz erkek, hem kendi cinselliği hem de sorumluluğu altındaki kadının cinselliği üzerinde denetim kurma sorumluluğunu yerine getiremeyen erkek demektir. Namussuz kadın ise sadece kendi cinselliğini istendik namus yasaları dâhilinde denetleyemeyen kadın demektir. Namus bu anlamda ahlâkî imalar yüklü bir terimdir.

Namusun korunması noktasında erkeklerin aktif bir rol almaları, kadınların ise belirlenen davranış sınırlarını hiçbir koşulda ihlal etmemeleri beklenir. Kadınların sınır ihlal eden davranışlarının kendi namusları ile birlikte onların namuslarından sorumlu erkeklerin namuslarını da lekelediğine inanılır. Kadın, cinsel davranışlarını kontrol ederek sadece kendi namusu hakkında değil ailesinin namusu ve şerefi hakkında da topluma bilgi vermektedir. Diğer bir deyişle, bir ailenin ya da erkeğin namusu aile içindeki kadınların cinsel içerikli davranışları ile oldukça ilintili olarak algılanmaktadır. Bu durumda bir kadın kendi namusunu korur iken ailesinin namusuna da halel getirmemeye çabalamaktadır. Kadının evlenmeden önceki yükümlülüğü, herhangi bir cinsel içerikli davranışta bulunmamak iken, kadın evlendikten sonra cinselliğini yalnızca kocasına sunmakla yükümlüdür. Diğer cinsel içerikli ilişkilerin tümü namusun kirlenmesi anlamına gelmektedir.

İffet, Namus ve Özgürlük

İffet erdemi özgürlüğün en önemli kaynaklarından birisidir. Özgürlüğü amaç edinen kimsenin öncelikle kendi tutkularının bağımlılığından ve köleliğinden kurtulması gerekir. Çünkü özgürlük akıldışı tutkuların sesine karşı aklın, sağlığın, huzurun, vicdanın sesini dinleme ve izleme yeteneğinden başka bir şey değildir. Özgürlük burada bir şeye ulaşarak özgür olmayı değil, bir şeyden kurtularak özgür olmayı, yani davranışların içgüdüsel yönelimlerinin egemenliğinden kurtarılmasını içerir. Cinsel haz düşkünlüğü, oburluk, menfaatçilik gibi insanı elinde oyuncak eden akıl dışı tutkular, onu gerçek öz çıkarlarının tersine hareket etmeye zorlayan, onun güçlerini zayıflatıp yok eden, ona acı çektiren tutkulardır. Bunlara bağımlı yaşayan kimse hiçbir zaman gerçekten özgür olamaz.

İffet, Namus ve Ruh Sağlığı

İnsanlar arası ilişkilerin ve görevlerin yerine getirilmesinde ve medenî bir hayatın yaşanmasında namus ve iffet duygu ve anlayışının çok önemli bir yeri vardır. Namus ve iffetin bir insanda varlığı, onun dine, edep ve ahlâka aykırı işlerden kaçınması, kötü ve yanlış işler karşısında her zaman iyi ve doğru olanı tercih etmesi ile anlaşılır. Bilgi ve anlayış seviyesinin yükselmesine paralel olarak kişilerde namusa uygun yaşama ve davranma eğilimlerinin de arttığı ve mükemmelleştiği bilinen bir gerçektir. Fakat namus insan fıtratında yer alan doğal bir duygu ve eğilim olduğu için, ilkel denilen topluluklarda, medenî imkânlardan uzakta yaşayan çöl ve kırsal kesimlerin insanlarında da sağlam bir namus anlayışına rastlanmaktadır. Hangi tür bir toplumda yaşarsa yaşasın, tüm insanların huzur ve mutluluğu namus kurallarına göre yaşamanın en büyük erdem kabul edildiği ve bunun için herkesin gayret gösterdiği bir ortamı gerekli kılmaktadır.

İnsanın manevî şahsiyeti ve onu koruyan namus ilkesi insanın en değerli ve kutsal varlığıdır; sözlü ya da fiilî her türlü saldırıdan korunması ahlâkî bir görev sayılır. İffet ve namus gibi manevi değerler, açlık, susuzluk, cinsellik gibi fizyolojik ihtiyaç ve isteklerden daha önemlidir. Bu düşünce, büyük ölçüde fizyolojik istek ve tutkuları düzeyinde yaşayan ortalama insanlar için geçerli olmayabilir. Ancak temiz fıtratı bozulmamış her insan, manevî değerlerine maddi ihtiyaçlarından daha çok değer verir. İnsanın manevî hayatı maddî hayatından daha saygın ve kutsal kabul edilmiştir. Nitekim tarihin her döneminde sayılan hiç küçümsenmeyecek kadar çok olan insanlar iffet, namus ve şerefini korumak için seve seve canını feda etmekten çekinmezler. İffet erdemi, toplumsal barış ve huzurun sağlanmasında da yüksek bir öneme sahiptir. Toplumda iffet erdemine sahip kimselerin sayısı ne kadar çoksa, her tür taciz ve tecavüz davranışı da o kadar az olur. İffet sahibi kimseler, cinsel arzu ve istekleri konusunda, toplumsal, ahlâkî ve dinî sınırları gözeten, ölçülü ve edepli bir doyumla yetinirler. Dürtülerinin akışına kendilerini kaptırmazlar. Başıboş bir cinsel yönelimin, hem kendileri hem de toplumsal olumsuz sonuçlarının bilincinde olarak sorumlu bir davranış tarzını benimserler. Eli, dili, gözü ve kulağı ve tüm organlarını cinsel uyarıcılardan uzakta tutmaya çalışırlar. Bedensel arzular ve tutkular karşısında özdenetim ve kendine hâkimiyet demek olan iffet erdemi, ahlâkî anlamda arınma ve güçlü, etkili bir kişilik sahibi olmada çok önemlidir. Bu erdeme sahip olan kimselerde özgüven ve özsaygı oldukça yüksektir.

Günümüzde Batı kültürünün etkisiyle gençlerin cinsellikle tanışmaları çok daha erken yaşta olmaktadır. Toplumda çok çeşitli vasıtalarla cinsel arzunun tahriki yaygın ve kolay bir şekilde sürdürülmektedir. Fakat gençlerin cinsiyet rollerini benimseme ve cinsel ilişki konusunda içsel çatışmalar yaşadıkları da bir gerçektir. Ortamsal şartlar içerisinde ve kendi istekleri dışında daha faal bir cinsel ilişkiye itilen çok sayıda gencin bu durumdan çok rahatsız oldukları ve çeşitli olumsuz tepkiler verdikleri birçok araştırmada ortaya çıkmıştır. Anne-baba kuralları, sosyal çevre kontrolü ya da manevi değerlerden yoksunluk durumunda gençlerin kendi yaşıtlarının baskısına daha çabuk kapıldıkları görülmektedir. Batı ülkelerinden başlayarak diğer ülkelere de yayılan, gençleri daha erken yaşta evlilik öncesi cinsel deneyimlere cesaretlendirme tutumu, her bakımdan pek çok olumsuz gelişmeyi beraberinde getirmiştir. Bu durum, Batılı uzmanlara göre beklentilerin aksine gencin cinsel yaşama uyumunu daha da karmaşık hale getirmiştir. Kadınlığını ve erkekliğini deneme biçimindeki girişimler pek çok gencin kendini suçlu hissetmesine ya da büyük düş kırıklıklarına yol açmıştır. Bugün Batı ülkelerinde tüm o parlak cinsel devrim sözlerine rağmen, pek çok genç için cinsel gelişimiyle başa çıkmak hala sorundur. Bütün pervasız görüntülerine rağmen bugün Batı ülkelerinde pek çok genç için, kendisinin evlilik öncesi cinsel ilişkide bulunduğunu ve doğum kontrol araçlarını kullandığını anne-babasının bilmesi yer yer büyük utanç kaynağıdır. Gençler kendi cinsel yaşantılarını anne-babaları onaylasalar da cinsellikle ilgili suçluluk, endişe ve korku duygularını yoğun biçimde iç dünyalarında yaşamaktadırlar.

Din Ve İffet

Bedensel arzular ve tutkular karşısında özdenetim ve nefse hâkimiyet erdemi olarak iffet, İslam’ın en fazla önem verdiği değerlerden birisidir. Namus, insanın manevî ve ahlâkî kişiliğini ayakta tutan ve sıkı sıkıya korunması, saklanması gereken temel bir değer olarak kabul edilir. İnsanın manevî şahsiyeti ve onu koruyan namus ilkesi insanın en değerli ve kutsal varlığıdır; sözlü ya da fiilî her türlü saldırıdan korunması ahlâkî bir görev olarak kabul edilir. İslam ahlâk anlayışı insanın manevî hayatını maddî hayatından daha saygın ve kutsal kabul eder. İffet ve namus gibi manevi değerler, açlık, susuzluk, cinsellik gibi fizyolojik ihtiyaç ve isteklerden daha önemlidir. Kur’ân-ı Kerîm iffet ve namusu bütün ahlâkî iyiliklerin esası sayar. Onları korumayı, hayâ ve haysiyetli olmanın bir gereği kabul eder. Evliliğin sağlıklı ve geçerli temellerini, erkek ve kadının namuslu, iffetli, zina yapmamış ve gizli dostlar edinmemiş olması ilkesine dayandırır (Maide, 5/5; Nur, 24/33). Cinsler arasında bir ayrım söz konusu olmaksızın “ırz ve namusu koruma” inanmış erkek ve kadınların ortak özelliği olarak zikredilir (Nur, 24/6, 7, 15; Ahzab, 33/35; Meâric, 70/29-31). Çünkü şeref, namus, edep ve hayâ, saygınlık, haysiyet, güvenirlilik gibi insan onurunu koruyan ve yücelten erdemlerin doğrudan iffetle ilişkisi vardır. Her konuda ölçülü ve ilkeli olmak iffet ve namus erdeminin esasıdır. Bu yüzden Kur’ân-ı Kerîm, mal-mülk ve yeme içme konularında ölçülü ve kanaatkâr olmayı iffetli olmanın bir gereği sayar (Bakara,2/273; Nisa,4/ 6). Bunun yanında, kurtuluşa eren müminlerin bir özelliği olarak “helal ve meşru olmayan cinsel birlikteliklerden uzak durma”yı (Mü’minûn, 23/1-7; Meâric, 70/19-71) ayrıca zikrederek, “evlenme imkânı bulamayanların da buna kavuşana kadar iffetlerini korumaları”nı (Nur, 24/30-33) kayıt altına alır. Evlenme çağı geçmiş bile olsa yaşlı kadınların da iffetli olmaları tavsiye edilir (Nur, 24/60) ve iffetini büyük bir titizlikle koruyan Hz. Meryem’den övgü ile söz edilir. Bütün bunların yanında Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Yusuf iffetli bir genç örneği olarak sunulur. Efendisi olan devlet büyüğünün hanımı Zeliha’nın tahrik, davet ve tacizine direnerek iffetini korumak (Yusuf, 12/32, 33) için katlandığı büyük sıkıntılar detaylarıyla anlatılır.

İffet ve namus hem mümin erkek hem de kadınların sahip olması gereken bir erdemdir. Bu konuda iki cins arasında bir fark gözetilmez. Şu ayetler bu hususu açık olarak dile getiririler: “Ey Muhammed! Mümin erkeklere söyle, gözlerini bakılması yasak olanlardan çevirsinler, mahrem yerlerini korusunlar. Bu, onların arınmasını daha iyi sağlar. Mümin kadınlara da söyle, gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar...” (Nur, 24/30, 31)

Hz. Peygamber (sav), Allah’ın kıyamet gününde kendi gölgesinde gölgelendireceği yedi sınıf insanı sayarken, bunlardan birinin, mevki ve makam sahibi güzel bir kadının kendisini kötü yola davet etmesi üzerine, “Ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” diyerek bunu reddeden ve şehvetinin esiri olmayan kişi olduğunu haber verir. (Buhari, Ezan 36, Rikâk 24; Müslim, Zekat 91) Yine Hz. Peygamber’in (sav) haber verdiğine göre, girdikleri mağarada, bir taşın mağaranın ağzını kapatması sebebiyle mahsur kalan ve iyi amelleri sayesinde yaptıkları dualarla kurtulan üç kişiden biri, son derece sevdiği bir kıza karşı -Allah’tan korkarak- iffetli davranan bir gençtir. (Buhari, Enbiya 53; Müslim, Zikir 100)

Kadın ve erkek arasındaki ilişkiyi cinsel tatmin kadar sevgi ve merhamet değerlerinin gerçekleşme alanı olarak gören Kur’ân (Rum, 30/21) cinsel arzuların taşkınlığını bir kötülük vesilesi olarak değerlendirir. Cinsel arzularını denetim altında tutamayanların bazı sapkın davranışlara yönelebileceği uyarısında bulunur. (A’raf, 7/81; Meryem, 19/59; Neml, 27/55) Cinselliğin tüm insanî değerler bütününden koparılarak tek başına amaç olarak benimsendiği bir yaşam biçimi birey için olduğu kadar, gelecek nesiller için de büyük bir tehlike oluşturur. Onun için küçük yaşlardan itibaren cinsellik bilinci kendi mahremiyet sınırları içerisinde ailede yer bulmalıdır. Çocuklar ve ergenlerin belli zamanlarda anne-babalarının odalarına girerken izin almalarının öğretilmesini öngören âyet ve hadislerin (Nur, 24/58, 59; Muvatta, Isti’zan 1) bu mahremiyet bilincini uyandırmayı hedef aldığı söylenebilir. Hz. Peygamber de yedi yaşından itibaren kız ve erkek çocukların yataklarının ayrılmasını tavsiye ederek (Ebu Davud, Salat 25; Tirmizi, Mevâkit 182) aynı hususa dikkat çeker.

Cinsel Eğitim

Günümüzde cinsellik pek çok kimse için bir bağımlılık halini almıştır. İffet erdemine sahip olabilmek için cinsel saflığın korunması, evlilik öncesi ve evlilik dışı cinsel deneyimden uzak durulması büyük önem taşımaktadır. Çocukluğundan itibaren yoğun cinsel uyarıcılar ile karşı karşıya kalan ve bu konuda yeterli içsel değerle direnç gösterme alışkanlığı gelişmeyen kimselerde zamanla cinsel doyumsuzluk, cinsel soğukluk ya da sapmaların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Öte yandan evlilik öncesi serbest ilişki yaşayan kimselerin bunu bir alışkanlık haline getirmesi, evli iken de aynı tutumunu sürdürmek istemesine yol açmaktadır. Suçluluk duygusu ve iç çatışmalar eşliğinde aldatılan eşler ve dağılan ailelerin sayısı her geçen gün artmaktadır.

Serbest cinsel hayatın yol açtığı ruhsal, sosyal ve sağlık sorunları ile başa çıkabilecek etkin bir yol henüz bulunabilmiş değildir. Cinselliği serbest bırakıp sonra da eğitim yoluyla bunun meydana getireceği olumsuz sonuçları önleyebilen bir toplum yoktur. Çünkü bilginin tek başına insan davranışını değiştirmesi beklenemez. Bilgi kazanma kadar tutum değiştirme de önemlidir. Bu yüzden cinsellik eğitim programları “ahlâkî değerler” ele alınmadan öğretilemez. Uzmanlara göre cinsel eğitim, “bir diğer insanın zayıflıklarından yararlanmanın, bir başka insanı kullanmanın yanlış olduğu” görüş açısından öğretilmelidir. Toplumda bütün insanlara saygı duyma öğretilmelidir. Bu uzmanlara göre böyle bir eğitim programına şu temel ilkelerle başlamak gerekir:

• Her insanın değeri ve saygınlığı vardır.

• Özgür bir toplum insanlara, mala ve kurallara saygı gerektirir.

• Her insan kendi davranışlarından sorumludur, ancak hem içinde yaşadığı gruba, hem de tüm topluma karşı belli sorumlulukları bulunduğunun bilincinde olmalıdır.

Çocukların cinsel eğitiminde dikkat edilmesi gereken bazı hususları şu şekilde ifade edebiliriz:

Sağlıklı ortam oluşturma. Maddi hazların, cinsellik ve şiddetin açık ve yoğun şekilde reklam edildiği ve pazarlandığı günümüzde, çocukların mümkün olduğu kadar bu mesajlardan uzak bir ortamda büyütülmeleri gerekir. Anne-babaların, yazılı medya, televizyon ve internet aracılığı ile yayılan cinsel içerikli ve çocuklar için zararlı yayınlar konusunda duyarlı ve sorumlu olması, değerlerin bir bütünlük içerisinde yaşanması ve gelişmesine imkân veren sağlıklı bir ortam oluşturması önem taşır. Çocuklar ve gençlerin cinsel duygularını tahrik eden konuşma ve görüntülerin, onların ruh sağlığını tehdit eden zararlı bir etken olduğu bilinmelidir.

Cinsellikle ilgili doğru bilgi ve tutum: Anne-babalar, cinselliğin hayatın ayrılmaz bir parçası olduğunu bilerek, hurafe ve aşırılıklardan uzak, bu konuda yeterli ve gerekli bilgi sahibi olmalıdır. Bilgi konusu olan şeyle utanma konusu olan şeyi birbirinden doğru şekilde ayırt edebilmelidir. Çocuklarına cinsel konuları değerler bütünlüğü içerisinde aktarabilecekleri açık-seçik bir görüş sahibi olmalıdırlar.

Cinsellikle ilgili soruların ciddiye alınması: Çocukların her konuda olduğu gibi cinsel konularla ilgili de merak ve soruları olacaktır. Büyüklerin bunları ciddiye alması, telaşa kapılıp “ayıp” “günah” gibi nitelendirmelerle bastırmaması, ya da “Sen bunları anlamazsın, büyüyünce öğrenirsin...” gibi sözlerle geçiştirmemesi gerekir. Çocuğun anlayabileceği sadelik ve doğallık çerçevesinde bu soruların cevaplandırılması yerinde olur.

Gereksiz ve zamansız bilgilerden uzak durma: Cinselliği henüz anlayıp kavrayabilecek durumda olmayan çocuklara bu konuda verilecek bilgiler, faydadan çok zarar verebilir. Çocuğun gelişimine, olgunluk seviyesine, merak ve ilgi tarzına göre cinsel bilgiler iyi ayarlanmalı, bu konuda acele edilmemelidir.