Vahyin Işığında Efendimizin(sav) Bilgi Kaynakları / İsmail MUTLU

Rasûlullahın bütün söz ve hareketleri, diğer ifâdeyle bütün sünneti vahye dayanmadığına göre, onun bilgi kaynakları nelerdir? Bu konunun da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Önce bunun önemini belirten bir değerlendirmeye yer vermek istiyoruz.

Rasûlullahın bilgi kaynaklarını tespit, onun söz ve davranışlarının; mahallî şartlar ve folklorik değerlere dayanan beşerî bilgileri ile, İlâhî emrin tebliğine yönelik sünnetinin birbirinden ayrılmasını sağlayabilir. Hz. Peygamber'in beşerî yönü ile peygamberlik görevinin gerektirdiği söylem ve eylemlerinin birbirinden ayrılmaması, ya Peygamber'in bilgisi hakkında, ya da hadisleri nakleden râviler hakkında gereksiz tereddütlerin doğmasına ve tartışma ortamının açılmasına sebep olmaktadır. Hem sünneti doğru anlamak, hem de Hz. Peygamber veya hadis râvileri hakkında ortaya atılacak gereksiz tartışmaları azaltmanın yollarından birisinin de, Rasûlullahın bilgi kaynakları meselesini dikkate almak olduğu düşünülmektedir.

Diğer taraftan, Rasûlullahın davranışlarını yönlendiren unsurlardan özellikle kendi döneminin ekonomik, sosyal ve kültürel değerleri ile sınırlı olanlarını; her insan için zorunlu davranış niteliğindeki değerleri ile sınırlı olanlarını; nübüvvet görevinin gerektirdiği fiillerden ayırmak, Müslümanların sorumlu olduğu evrensel ve bağlayıcı sünneti doğru anlamaya imkan sağlayabilecektir. Bunun sonucunda da, mahallî kültürden kaynaklanan davranışların din olarak takdiminin önüne geçilerek; dünyanın değişik bölgelerinde yaşayan Müslümanların, kendi geleneklerini ve kimliklerini de koruyarak, İslâm dinini huzurlu bir şekilde yaşamalarına imkan olduğu ortaya konulmuş olacaktır.

Rasûlullahın bilgi kaynakları değerlendirilmeye çalışılırken ihmal edilmemesi gereken öncelikli vasfı, onun da insan olmasıdır. Çünkü peygamber olmadan önce, her insan gibi o da beşerî bir bilgiye ve tecrübeye sahiptir. Hatta kendisine peygamberlik görevi verildikten sonra da, her insanda var olan bilgi öğrenme yetenekleri aynen devam etmiştir. Çünkü peygamberlik ondaki beşerî özellik ve kaabiliyetleri yok etmemektedir.

Peygamberimizin bilgi kaynaklarına geçmeden önce onun görev ve ümmetine öğretmekle yükümlü olduğu bilginin alanını çizmekte de fayda vardır.

Onun en başta gelen, diğer bir ifâdeyle aslî görevi, insanları Allah'ın yoluna dâvet etmektir. "Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle davet et ve onlarla en güzel şekilde mücadele et" ve buna benzer âyetler, onun en önemli görevini nazara vermektedir.

Rasûlullah, bu görevini yaparken, Allah'a imana çağırdığı insanları hem korkutmak, hem de müjdelemekle yükümlüydü… Nitekim Kur'ân'da çok sık bir şekilde kullanılan "Müjdele," ve "Korkut" emirleri bunu gösterir. Bâzı âyetlerde ise "Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik" buyurularak, onun gönderiliş maksadı açıklanmaktadır. Konuyla ilgili bir âyet de şöyledir: "De ki: ‘Ben, Allah'ın dilediğinden başka kendim için herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim, elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için uyarıcı ve müjdeleyiciyim."

Peygamberimizin Allah'ın yoluna dâvet ederken yapması gereken bir görev de, Allah'tan kendisine indirileni tebliğ etmektir. Nitekim, "Ey Peygamber, sana Rabbinden indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, Onun elçilik görevini yapmamış olursun" "Şayet yüz çevirirlerse sana düşen sadece tebliğ etmektir" âyeti açıkça bu gerçeği nazara verir.

Onun tebliğ görevinin yanı sıra bir başka görevi, vahyedileni, tebliğ ettiği hakikatleri açıklamadır. Bu açıklama görevini layıkıyla yapabilmeleri için, Rabbimiz her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdiğini bildirmiştir.

Rasûlullahın peygamberlik görevinden birisi de, Allah'tan aldığı ve ümmetine tebliğ ettiği vahye uygun davranma, onu uygulama, pratiğe dökmedir. Rabbimiz bir çok âyette Peygamberimize kendisine vahy olunana uymasını bildirmiştir. Bir âyette ise Rabbimiz, Peygamberine hitaben, "Kur'ân'a uymayı sana farz kılan Allah" ifâdesini kullanmıştır.

Bir başka görevi, insanlar arası ilişkileri düzenleyen temel ahlâkî değerleri öğretmek, bunun yerleşmesine çalışmaktır.

Peygamberimizin görev alanlarından anlaşılıyor ki, görevi, tıb, sanat, ziraat, ticâret gibi dünyaya ait bilgileri öğretmek değil, insanlara Allah'a kulluğu öğretmektir. Böyle olunca onun imana ve kulluğa yönelik bilgilerinin, din adına söylediği ve yaptıklarının kaynağının vahiy olması kaçınılmazdır.

Bunun yanında dinin alanına peygamberlik vazifesi sınırına girmeyen konularda onun her hareketinin vahiy olması gerekmemektedir. Öyle ise bir beşer olduğu için, her insan gibi, aklı, duyu organları, hisleri, sezgisi, çevrede gelişen olaylarla ilgili olarak aldığı haberlerin de Peygamberimizin bilgi kaynaklarını oluşturması kaçınılmazdır. Bu açıklamadan sonra şimdi konunun ayrıntısına geçebiliriz.

Vahiy

Vahiy Rasûlullahın en önemli bilgi kaynağı olan Kur'ân'dır. Rabbimiz Kur'ân'da bir ümmî olan, annesinden doğduğu gibi kalıp öğretim görmeyen sevgili Rasûlüne, yaratılış bilgilerini, öncekilerin ve sonrakilerin haberlerini, gayb âlemi olan Cennet ve Cehennemin bilgilerini, reddedilemeyecek şekilde bildirmiştir.

Daha önce tafsilatlı bir şekilde açıkladığımız gibi, fazla olmasa da Rasûlullah Kur'ân dışında da vahiy almıştır. Onun sünnetinin ve sözlerinin bir kısmı da, vahye dayanmaktadır.

Kişisel tecrübe ve tefekkür

Her insan gibi onun da hayatı boyunca görerek, tecrübe ederek, aklını kullanarak öğrendiği bilgiler vardı. İşte onun bilgisinin bir kısmını da bu tecrübeleri oluşturuyordu. Meselâ daha önce yer verdiğimiz gibi, hakkında vahiy olmayan konularda Sahabîlerin ondan kararını değiştirmelerini istemeleri, o konularda Rasûlullah için bir tecrübe oluşturuyordu. O, bu tecrübeyle elde ettiği veya şahsî düşüncesiyle kendisinde oluşturduğu bu bilgilerinde isâbet edebildiği gibi, bazı zamanlarda da isâbet edememiştir. Bunun da bir çok hikmeti vardır.

Meselâ onun bâzı bitkilerin faydalarına yönelik söylediği sözler; çobanlık tecrübesine dayanarak erak ağacının yemişi konusunda söylediği rivayet edilen "Siz siyah olanına bakın; o en güzelidir" ifâdesi onun şahsî tecrübelerinin olduğunu gösteren deliller arasında sayılabilir.

Yine O, Arap dilini çok iyi biliyor, farklı kabilelerin lehçelerini (lügatlarını) kullanabiliyordu. Bu, onun aklı ve kabiliyetiyle elde ettiği bir bilgi idi.

Ona "isnad edilen" şu ikazlar da onun kişisel tecrübelerinin neticesi olarak söylediği sözlerdir:

"Şüphesiz ateş sizin için bir düşmandır. Bu yüzden uyuyacağınız zaman evinizde yanan ateşleri söndürün." "Akşam yatarken su kaplarının ağzını kapatın, kandillerinizi söndürün. Çünkü fare fitilini çekebilir ve ev halkının yanmasına sebep olabilir." "Geceleyin uyuyacağınız zaman kandilleri söndürünüz, kapıları iyice kapatıp kilitleyiniz, su tulumlarının ağzını sıkıca bağlayınız, yemek ve su kaplarının üzerini sıkıca örtünüz."

Bir defasında da çevreden edindiği bilgilere dayanarak, çocuklara zarar vereceği düşüncesiyle emzikli kadınlarla ilişkiye girmeyi yasaklamak istemiş, sonra Bizanslıların ve İranlıların bunu yaptıkları halde çocuklarına zarar vermediğini düşünerek, bundan vazgeçmişti.

Rasûlullah, bazı savaşlarda da kişisel tecrübesini kullanmıştır. Buna şu olayları örnek verebiliriz:

Rasûlullah Hayber üzerine sefer düzenlemişti. Gatafanlıların Hayber'e yardıma gittiğini haber aldı. Onlara Hayber halkına yardımdan vazgeçerlerse, kendilerine bazı imkanlar tanıyabileceği haberini gönderdi. Onlar bu teklifi kabul etmeyince, boş bırakılan Gatafan topraklarına yönelerek seferin yönünü değiştirmiş görüntüsü uyandırdı. Bunu haber alan Gatafanlılar hızla topraklarına geri döndüler. Oysa onlar dönüş yolunda iken Rasûlullah, Hayber'e doğru bir hayli ilerlemişti.

Rasûlullahın askerî dehasının bir diğer örneği şu olaydır;Havazinlilerin lideri Mâlik, Hüneyn savaşını kaybettikten sonra Taif'de Sakiflilere sığınmıştı. Rasûlullah, Mâlik'i yanına almak istiyordu. Böylece hem Havazin halkı liderlerine bir şey yapılmadığını görerek İslâma ısınacaklardı, hem Rasûlullah, Mâlik'i istihdam edecek, hem de Tâif halkını onun desteğinden mahrum bırakmış olacaktı. Ona "Bana Müslüman olarak gelirse, âilesini ve mallarını kendisine iade edeceğim, bunlara ilaveten yüz deve vereceğim" şeklinde bir haber gönderdi. Bunun üzerine Mâlik, gizlice Tâif'ten firar etti. Rasûlullaha gelerek Müslüman olmak istediğini söyledi. Rasûlullah onu kendi kavminden Müslüman olan Havazinlilerin başına kumandan tayin etti.

Rasûlullahın Mekke fethine çıktığında seferin yönünü gizli tutması, yine onun kendi tecrübesi ve komutanlık becerisiyle ilgili bir durumdur. Akabe biatında ortaya koyduğu tedbir ve işi sağlama alma gayreti de, Rasûlullahın aklî melekesini kullanmasının önemli göstergelerindendir. Peygamberimizin bâzı uygulamalarının bizzat onun aklının ürünü olduğu, Rabbimiz tarafından da tasdik edilmiş ve övülmüştür. Rasûlullahın vahiy dışında şahsî tecrübelerinin de olduğunu bildiren bir başka âyet şudur: "De ki: Ben yanılırsam, bunun vebali bana aittir. Doğru yola gidersem, bu da Rabbimin bana olan lütfu sayesindedir."

Bir defasında meşhur münâfık Abdullah bin Übey bin Selül'ün çıkardığı fitnelere artık dayanamayan Hz. Ömer, onu öldürmek istemişti. Rasûlullah, "Ey Ömer, insanlar, ‘Muhammed arkadaşlarını öldürdü' demezler mi?" buyurarak buna engel oldu. Bu teklifi geri çevirmesinde bir vahiy değil, ince bir düşünce söz konusudur.

Peygamberimizin aklıyla ve kişisel tecrübesiyle elde ettiği bilgi çeşidinden birisi de, insanları iyi tanımasıdır. Bunda ne derece başarılı olduğunu onun bütün hayatında görmek mümkündür. O insanları çok iyi tanıdığından, onları fıtratlarına göre bilgilendirmiş, fıtratlarına göre istihdam etmiş, askerî birlik gönderme, tebliğ için vazifelendirme, vâli olarak görevlendirme gibi çeşitli hizmetlerde başarılı olacaklarına inandığı insanları kullanmış ve fevkalade güzel sonuçlar almıştır.

Rasûlullahın vahiy dışında tecrübe ile elde edilen bilgiye önem verdiğinin bir diğer delili de rivayet edilen şu olaydır: Münâfıklar, Üsâme'nin (r.a.), Hz. Zeyd'den olmadığını dedikodu şeklinde konuşuyorlardı. Bir defasında babayla oğul mescitte uyurlarken ayaklarını gören bir kâif (neseb bilgini), "Bu ayaklardan biri diğerindendir" dedi. Rasûlullah bu bilgiye çok önem verdi, öyle ki, gidip sevincini Hz. Âişe ile paylaştı.

Bir defasında da siyah tenli çocuk doğuran hanımından şüphelenen bir zâtı şöyle bir diyalogla ikna etmişti:

"Senin develerin var mı?
"Evet."
"Renkleri nasıldır?"
"Kızıl."
"Aralarında boz olanı da var mı?"
"Evet."
"Peki o boz olan nereden geldi dersin?"
"Ey Allah'ın Rasûlü, soyundan bir damara çekmiştir."
"Belki bu çocuk da senin soyundan bir damara çekmiştir."

Evet, Rasûlullah hayatı boyunca kendi tecrübeler edinmiştir. Bunlar bizim için son derece önemli bilgiler içermektedir. Rasûlullah Efendimizi ne kadar tanırsak sünneti hayatımıza tatbik etmede o kadar başarılı olur, Ona karşı muhabbetimiz ziyadeleşir.

Kaynak:
1-Yrd. Doç. Dr. Salih Karacabey, Hz. Peygamber'de Nebevî ve Beşerî Bilgi, s. 126.
2-Ahzab Sûresi, 33:46
3-Bakara Sûresi, 2:25; Tevbe Sûresi, 9:112; Ahzab Sûresi, 33:47
4-En'âm Sûresi, 6:51; İbrahim Sûresi, 14:44; Meryem Sûresi, 19:29
5-Bakara Sûresi, 2:119; Fâtır Sûresi, 35:24; Fussilet Sûresi, 41:4.
6-A'raf Sûresi, 7:188.
7-Mâide Suresi 5:67
8-Âl-i İmran Sûresi, 3:30; Mâide Sûresi, 5:92; İbrahim Sûresi, 14:52.
9-İbrahim Sûresi, 14:4.
10-En'âm Sûresi, 6:50, 106; Yunus Sûresi, 10:109; Ahzab Sûresi, 33:2.
11-Kasas Sûresi, 28:85.
12-İsmail Mutlu "Sünnet Serisi"
13-Buhârî, Et'ime: 50; Müslim, Eşribe: 163.
14-Buhârî, İsti'zan: 49; Müslim, Eşribe: 101; İbni Mâce, Edeb: 46.
15-Buhârî, İsti'zan: 49
16-Buhârî, İsti'zan: 50.
17-Muvatta, Rada: 16; Müslim, Nikâh:24, 140;Ebû Dâvud, Tıb:16
18-İbni Hişam, Sîre, 3:344.
19-Al-i İmran Suresi, 3:159. Elinizdeki kitabın… sayfasına bakınız.
20-Sebe Sûresi, 34:50.
21-Kadı İyaz, Şifa, 1:225
22-Buhârî, Menakıb: 23; Fezâilu Ashab: 17; Müslim, Rada': 38-40; Ebû Dâvud, Talak: 31; Tirmizî, Velâ: 5; Nesâî, Talak: 51; İbni Mâce, Ahkam: 21; Müsned, 6:82, 226.
23-Buhârî, İ'tisam: 12.