Bir bilgelik hikayesi vardır: İki zeki ikiz kardeş, kendilerini yetiştirmek üzere büyükleri tarafından tutulan öğretmenleri sordukları sorularla canlarından bezdirmiş, galibiyet havası içindeki mağrur çocuklar, öğretmenlerinin hepsine karşı büyük bir tatminsizlik içine düşmüşlerdi. Sonunda aile, onlara hakikaten bilgileri yerinde bilge bir insanı öğretmen olarak tuttular. Bu sefer, çocuklar değil, öğretmenleri zorlu çıkmıştı.
O kadar ki çocuklar ne sorarsa sorsun, bilge kişi, hakikaten doyurucu, bilgi ve hikmet dolu cevaplar veriyordu. Bu durum zamanla zeki ve kurnaz ikizlerin çok ama çok canlarını sıkmaya başlamıştı. Can çıkmayınca huy çıkmaz derler ya, ikizlerden biri, bilge kişiye bir oyun oynamaya karar verdi.
Öyle bir soru soracaktı ki, verilen cevap asla doğru olamayacaktı. Bu amaçla avucunun içine canlı küçük bir kelebek koydu ve kurnaz bir şekilde sorusunu sordu: "Hocam, avucumdaki kelebek, ölü mü canlı mı?" Amacı eğer "canlı" derse, avucunu sıktırıp kelebeği öldürmek, "ölü" derse, avucunu açıp zaten canlı olan kelebeği serbest bırakmaktı. Bu çok kurnazca soruyu, biraz bekledikten sonra bilge kişi, büyük bir soğukkanlılıkla cevapladı. Cevap, bomba gibi düşmüştü ortaya… "Elinizde evladım, elinizde."
Gerçekten bilgeliği hak eden bir cevap… içinde insanın hikayesi gizli. İyiye, doğruya, güzele öykünen tarafımızla, tam karşıtı olan taraflarımızın anlık kapışmalarında hangi yönümüzün galip gelmesi gerektiğinin, doğruyu seçme gereğimizin, insan olma ihtiyacımızın, müsbet bir şekilde var olma eğilimimizin bilgece tasarlanışı… Kurgusu doğru olanın, doğru bir şekilde boşalması; bir bakıma kötüden ve kötülüklerden sıyrılması, zahirde ve batında kötülüklerden soyunması; zihnini, aklını, gönlünü çirkinden arındırması, içinden gelen olumsuzluklar itibariyle kötülüğü unutmaya başlaması, iyiye, doğruya, güzele olan iştiyakı…
"Elinizde" yani iradenizle, mümkün olanı, iyiyi bulma isteğinizde bir problem yoksa, siz, problemsiz yani mutlu bir sonuçla karşılaşabilirsiniz. Sıksanız kelebek ölecek yani kötü sonuç, bıraksanız yalana talip olacaksınız… kelebek bir kere ölür ama yalan, sizin kişilik ve kimliğinize dair ciddi ve kalıcı izler bırakır. Başarmış olmak adına sahte, ucuz bir tatmin, menfi bir varoluş…
Başarının da izafi olduğu söylenir, burada olduğu gibi, mutluluğun da… O nedenledir ki, erdemin baş tacı edildiği manevi disiplinlerde mutlu ya da başarılı olmak bir hedef değildir, önemli olan "iyi ve faydalı olmaktır." "Sizin en hayırlınız, insanlara faydalı olanınızdır." mealindeki hadisler, neyi nasıl yapacağı hususunda pusulasını yitirmiş günümüz insanına en güzel yol gösterici ölçüler olmaktadır. İyi ve faydalı olmak, davranış evreninde doğruyu bulmaktır. Çünkü iyi ve faydalı olmak, sizin ne olduğunuza, kullar arasındaki değerinize ve gerçek toplumsal statünüze dair ciddi ipuçları verir. Özellikle insanın kendi gözünde kendisinin ne olduğu çok önemlidir ki, buna "şahsiyet" diyoruz. Şahsiyet, insanın kendi değerlerine sahip çıkmasıdır.
Psikiyatrlar artık, bir türlü gelmeyen yetişkinlikten bahsediyor. Çünkü şahsiyetli olmak yerine, değerlerine sahip çıkamamak, hazza ve hıza dayalı bir zevkçilik adına, "özgürlük" görüntüsü altında kutsanmış durumda. Hedonistçe, bencilce bir özgürlük… Yani değerler kutsanmamış, tam aksine "uğruna!" dediğimiz güzellikler adına ortaya konması gereken feda ruhu yok edilmiş…
Bu, bir bakıma insanın "boğulması" anlamına geliyor. Çünkü insan güzelliklerden yana "nefes alamaz" hale gelmiş, beslendiği kaynaklar farklı, "kendi beninden uzaklaşmış." Kendi ben'i yani özü… Ruhi gıdalarından yana "aç bilaç" yaşıyor. Merhametin, tevazunun, cömertliğin, iyilik ve yardımlaşmanın insanı her bakımdan doyuran sonsuzluk ufkuna değil, sonlu dünyaya talip…
Yani sevgileri, meyilleri, ilgileri ve en önemlisi de izzeti ona göre. "Her kötülüğün başı dünya sevgisidir." buyuran nezih Peygamber kelamı tecelli ediyor an be an… Kötünün kutsalı olmaz ama kutsananı olur. Sahte "özsaygı" söylemleri, içi boş "kendini gerçekleştirme" çarpıtmalarının insanı getirdiği nokta bu. Karikatür insanlar, karikatür hedefler, karikatür sonuçlar… İçi boşalmış insan, ruhundan uzaklaşmış, kendi "ben"inden habersiz, olması gereken kendisiyle buluşamamış, anlam haritası bozuk, bu haliyle de sahipsiz…
Çünkü birilerinin çıkıp, hakikaten özsaygının ne anlama geldiğini açıklaması gerekiyor. Kendini gerçekleştirmek ne demek izah etmesi gerekiyor. Aksi halde bu kavramların peşine takılıp gerçeği bulmak mümkün görünmüyor. Oysa "benlik" kavramı, insanın kendini nasıl gördüğünü ifade eder. Özsaygı ise, benliğimizi nasıl değerlendirdiğimiz ile ilgilidir. İnsan, hangi ölçü ya da kritere göre kendisini değerlendirecek ve bunu "özsaygıya" dönüştürecek ya da popüler deyimle "kendini gerçekleştirecek." Bugün, insanın kendisiyle ilgili meraklarına verilen cevaplar her ne nedense sahtekarların at oynattığı sahte gündemlere dönüştürülmüştür. Hangi babayiğit, akıl hakkında, ruh hakkında çok keskin bilgiler verebilir ki…
Bugün ne yazık ki sadece, insanın hangi şartlarda ne tür yanlış davranışlar sergilediğinin resmi çekilebiliyor. Yani sadece hatalar, yanlışlarla malul insandan bahsedebiliyoruz. Ama hâla insana insanı anlatmak gibi zorlu fakat çok gerekli bir ihtiyaca cevap verilebilmiş değil…
Sonuç olarak, tarihte, iyilik ve güzellikler anlatılmadan ıslah olmuş ya da topluca başarmış bir topluluğu görmek mümkün olmadığı gibi, kötülüklerle iç içe yaşayıp da ayakta kalabilmiş bir topluluk da yoktur.