Kocam Bu Sefer Başını Ört Dedi

Ben 20 yıllık bir öğretmenim. 42 yaşındayım. Küçüklüğümden beri din kitapları karıştırmayı çok severim. İbadete de düşkün idim. Fakat ailem tarafından "Önce istikbal, sonra ibadet" sözüyle büyütüldüm. İçimdeki kulluk hisleri beslenip büyütüleceğine hep "oku" "ders çalış" gibi sözlerle bastırıldı. 22 yaşında öğretmen oldum. Tayin olduğum yerde, yakın olduğum ailenin kızları namaz kılıyorlardı. Onlara bakarak ben de namaz kılmaya başladım. Bu durum evleninceye ve çocuk sahibi oluncaya kadar sürdü. Eşim namaz kılmıyordu. Ben de hamile iken bedeni ağırlığı bahane edip namazı terkettim. İçimde hep eziklik vardı.

Çocuğum dünyaya gelince onu kucağıma aldığımda Allah-u Teala'dan utanmaya başladım. Sonra söz verdim, 40 gün sonra namaza başladım. Fakat bir yanda çocuk, bir yanda ev işleri, bir yanda okul ve namaz. Ne yazık ki işler yetişmeyince hep boşlanan namaz oluyordu. İçimde hep eziklik duyuyordum. Tatillerde kılıyor, okullar başlayıp günler kısalınca ve soğuklar bastırınca yine terk ediyordum. Böyle böyle 33 yaşına geldim. Ev yaptık. Yeni evimde ben yine söz verdim. Bundan sonra hiç terketmeden namaz kılıcağım diye. Bu arada 2. çocuğum oldu. Çok mutlu olmamız gereken bir dönemde kocam içkiye başladı. (Hiç düşünmüyordum ki, bu durum günahımın kefareti...) Evde kavgalı bir dönem başladı. Huzursuzluktan bıktım, her çareye başvurdum. Çevreme uyarak evde içmesine razı oldum. Mezesini elimle hazırladım.

Hatta onunla birlikte yarım kadehte olsa ben de içiyordum. Fakat yapamadım. Baktım ki hem dışta hem evde içiyor. Aklımı başıma topladım. Evde çocukların önünde içmesine izin vermedim. Doktorlar da yapabileceğimiz birşey yok deyince son çare duaya başladım. Her gün 8 ayet-el kürsü okuyup Allah'a yalvarıyordum. Bu arada birisi "Doğuda bir adam varmış, giden içkiyi bırakıyormuş" dedi. Böyle bir şeyi hiç duymamıştım. Fakat soruşturdum da. Yalnız dualarımda "Allah'ım ne olur benim kocama da nasip et" diye yalvarıyordum. Dualarımda hep "Ey büyük Allah'ım, sen herşeye kadirsin. Ebu Süfyan'ı, vahşi karısını imana getirdin. Benim kocamı da getir" derdim. Aradan 1- 2 yıl geçti. Bende dayanacak güç kalmadı. Kocamda bir değişiklik yoktu. Eskisi gibi sık dua etmez oldum. Namazı bile yarım yamalak kılıyordum. Bir gün kocam gene çok sarhoş geldi. Kavga ettik. Çok sinirlendim. Hiddetimden bütün vücudumdan ateş çıkıyordu. O sinirle kendimi kaybedip adeta Allah'a bağırdım. "Beni içki ile imtihan ediyorsan, hiç etme... Sevmiyorum içkiyi. Duyuyor musun beni, sevmiyorum" diye haykırdım.

Fakat yüce Rabbim kulunun acizliğini, zayıflığını hiç bilmez mi? Sevdiği kulu düşmana bırakır mı? Kocam içkiyi aralamaya başladı. 10-12 gün de bir içiyor, fakat içtiğinde hep pişmanlık duyuyor ve bir daha içmeyeceğim diye söz veriyordu. Bu ara Ramazan ayı girdi. 1 ay içmedi. Ramazanda teravihe gidiyordu. Namaz çıkışında bir arkadaş buna yaklaşmış ve dost olmuşlardı. Sonra kocama "seni Menzil'e götüreyim" diye ikna etmiş. Bir gece eve geldi. Bana "Haziranda doğuya gideceğiz, orada birisi varmış, giden bir daha içmiyormuş" dedi. Nasıl şaşırdım, bilemezsiniz. Çünkü ben desem, mümkün değil gitmezdi. Nasipmiş. Bir dolmuş tuttular ve doğuya gittiler. Döndüğünde içki aklına bile gelmiyordu. Namazını kılıyor, hatta vird bile çekiyordu. Bana "Sen namaz kılardın, ben kılmazdım; şimdi de ben kılıyorum, sen kılmıyorsun" dedi. Bu sözle hemen namaza başladım. Kocam bu sefer "başını ört" dedi. İlk söylediğinde "olmaz" dedim. Fakat ikinci sözünde reddetmedim. İçimden geldi. Örtündüm. Bütün kısa kollu giyeceklerimi dağıttım. Uzun etek diktirttim ve tesettüre girdim. Böylece güzel olaylar birbirini peşpeşe izlemeye başladı. Kur'an bilmiyordum. Kur'an kursuna kaydımı yaptırttım. Boş derslerimde kursa gitmeye başladım.

Daha önce namaza vakit bulamazken hem Kur'an öğreniyor hem de kaza namazlarımı bile kılıyordum. Hepsine de zaman buluyordum. Sanki doğuya giden kocam değil de bendim. 2 haftada tecvidi ile Kur'an dilini bitirdim. 4-5 ayda Kur'an'ı okudum. Sonra bir yılda 4 hatim indirdim. Kocam "sana da tövbe aldıracağım" diyordu. Ben ise reddediyor "tövbe seher vakti olur, Allah'la kul arasına kimse girmez" diyordum. Bilmiyordum ki mübarek beni tasarrufuna almış, hidayete yöneltmiş. Epey itirazdan sonra el almak da nasipmiş. Mübareğin kadın vekili bulunduğumuz yeri ziyaret ediyormuş. Kadıncağızı soru yağmuruna tuttum. İkna olmadım, ama gene de tövbe aldım. Fakat Allah'ın büyük bir ihsanı ben de bu yola karşı merak başladı. Bir dolu kitap okudum.12 ciltlik Evliyalar Ansiklopedisini okudum. Silsile-i aliyye büyüklerinin eserlerini okudum. Okudukça ne kadar gaflette olduğumu anlıyordum. Güya ben küçüklüğümden beri dindar olduğumu sanıyordum. Fakat tövbe alınca bunun çok farklı olduğunu anladım.
Bugün Türkiye'de acı olaylar yaşanıyor. Bana göre bu durumun sebebi Allah'ın "OKU" emrini yerine getirmediğimizden... Kulluğumuzu kabul edip okusak değişiriz. Mevlana'nın "GEL" diye nereye çağırdığını merak eder ve dergahlara koşarız. Nefsimizin esiri olacağımıza biz onu esir ederiz. Cüce aklımızla İslam'ı tartışacağımıza, onun ne olduğunu öğrenir ve kendimizi ona göre düzeltiriz.

Ben çevremde nice kimseleri biliyorum. Şeriat diye sokaklarda bağırıyor. Fakat namazını bile kılmıyor. Ezan okunurken kurulmuşlar sandalyelerine, harıl harıl dünya muhabbeti edenlere sesleniyorum. Ne yaptığınızın farkına varın artık. Bir yandan İslam deyip sokaklarda bağıracağınıza sözünüzle ameliniz birbirini tutsun. Elinize cennetin anahtarını almadınız. Kalbimde iman var diye kurulacağınıza, neden namazı bile doğru dürüst kılamıyoruz diye düşünün. Mürşit eli tutanların aniden değiştiğini konuşup dedikodusunu yapacağınıza, siz de değişin. "Kalbimde iman var, ben cihad yapıyorum" diyerek kendinizi mücahid ilan etmeden önce, hakikaten kendinizin de hesap vereceğinizi düşünün.
Mübareklerin Feyz ve duaları hepimizin, Muhammed (Sallalahü aleyhi ve sellem) ümmetinin üzerine olsun.

Dualarımla.