Bedensel ve fiziksel rahatsızlıkların nedenlerini anlamak için bugünkü teknoloji insanlığa çok büyük imkânlar sunmuştur. Mesela, kan ve idrar tahlilleri, röntgen filmleri böyledir. Bu gelişmelerin sayesinde dışarıdan görülen rahatsızlıkların, içeride olan, görünmeyen cephelerini görmek, teşhis etmek mümkün hale gelmiştir. Bu nedenle tıp ilmi çok gelişmiş, hastalıklara teşhis ve tedavi imkânı eski dönemlere göre çok yüksek seviyelere çıkmıştır. Bu gelişmelere bağlı olarak da ömürler geçmiş yıllara göre çok uzamıştır. İnşallah, tıptaki gelişmelere bağlı olarak gelecek günlerde daha da uzayacaktır.
Buradan gelmek istediğimiz nokta şudur ki psikolojik veya ruhsal rahatsızlıkların veya ahlaki zaaf ve düşkünlüklerin de görünen sebebi yanında, bir de görünmeyen cephesi vardır. İnsanlık bugün maddi cephede dünden iyi durumda, ama manevi cephede dün bugünden daha iyiydi, bunu kabul etmek lazımdır. Yani Ashâb-ı Kirâm döneminde veya Osmanlı dönemi insanlarında ahlaki sorunlar azdı. Zira o dönemin insanı iki yönden şanslıydı. Birincisi o dönemde manevi hastalıklarda uzman Allah dostu, âlimler çoktu ve insanların onlara teveccüh ve saygısı sevgisi fazla idi. Öyle ki devletin en başı olan sultanlar, padişahlar dahi onlara hürmet ve saygıda kusur etmezler, tavsiyelerine kulak verirlerdi. İkinci olarak günahlar bu kadar aleni açık işlenmezdi ve yaygın da değildi.
Günümüze geldiğimizde görüyoruz ki, teknolojideki ve bilişim çağındaki devrimler, olağanüstü gelişmeler iyiliğin yanında birçok çirkin işin, ahlaksızlığın fuhşiyatın da hızla yayılmasına imkân sağladı ve toplum bu konuda gerçekten çok muzdarip bir hale geldi.
Neticede manevi doktorların azlığı ve günahların hızla yayılma imkânı bu zamanın önemli bir sorunu olarak karşımıza çıktı. Bizler bugün kendi ülkemizde inançsızlıktan ziyade, imanlı insanlarda görülen ahlaksızlıktan şikâyet eder hale geldik. Özellikle gençlerimizde bu sorun her vicdanlı fert tarafından tespit edilip şikâyet konusu edilmektedir. Bunun ilacı ise hiç şüphesiz öğretim ve eğitimledir. Lakin bu konularda bugün yetersiz kaldığımız da herkes tarafından itiraf edilmektedir.
Eczacı nevinden hocaların teşhis ve tedavileri ne derece doğrudur? Hiçbir aklı başında hasta ilaçlar eczaneden veriliyor diye bir eczacıya gidip de derdine çare aramaz, illaki uzman bir doktora gider. Ama maalesef dinî konularda bu yanlış çok yapılmaktadır. Arapçası iyi, Kur’an-ı Kerim’i ezberlemiş, iyi çevirmenlik yapan hocaları, manevi terbiye almış hocalarla bir tutmakta, hatta onlardan fazla itibar etmekteyiz. Bu mesele ahir zaman Müslümanlarının ciddi açmazıdır. Hâlbuki nasıl ki eczacılıkla doktorluk farklı ise Kur’an Arapçası bilmek, hadis bilmek, fıkıhta allame olmakla, manevi ilim sahibi olmak da birbirinden çok farklıdır. Manevi ilim, ilmi ile amil olanda, Allah’ı çok seven ve yerinde ondan çok korkanda, gizlide ve açıkta günahlardan sakınan kişilerde olur. Ahlakı güzel olanda, ihlas sahibi olanda olur. Zayıf ahlaklı hocalarda, dini kullanarak dünya ticareti peşinde koşanlarda manevi ilimlerin kokusu dahi olmaz. Onlardan da Müslümanlara yol gösteren rehberlik yapan bir âlim olmaz.
Maalesef, Efendimizin (s.a.v.) hadislerinde işaret ettiği gibi, ahir zamanın en önemli alametlerinden birisi de güvenilmez insanlara itibar edilmesi, bu insanların iş başına getirilmesi, güvenilir insanların ise horlanması ve aşağılanmasıdır.
Bu din sadece kitaplardan öğrenilebilecek ve yaşanabilecek bir din değildir Bu dinin hem maddi hem de manevi cephesi vardır. Maddi cephesi kitaplardan alınsa da manevi cephesi alınamaz. Bu nedenledir ki peygamberlere ihtiyaç olmuştur. Onların olmadığı zamanlarda ise peygamberleri bihakkın temsil eden Allah dostlarına, veya manevi kuvvet sahibi âlimlere ihtiyaç vardır. Manevi kuvvet sahibi âlim demek hem Kur’an ve hadisi iyi bilen hem bildikleri ile amel eden kişi demektir. Yine imanında, yakîn sahibi kişi demektir. Bütün insanlık küfre saplansa dahi o kişinin imanı dağlar gibidir. Zira o görme derecesinde iman sahibidir. O kişiler cenneti ve cehennemi görmüş, ahiret âlemine gidip gelmiş gibi iman sahibidirler. Aynı zamanda keşif ve firâset ehlidirler. İnsanları bir görmede tanır, onların gizli manevi hastalıklarına muttali olurlar. Çünkü o kişiler Allah katında bir nurla desteklenmiş kişilerdir. Yine o kişiler Allah’ın nuru ile bakabilen, bu nedenle manevi filmler çekebilen, manevi hastalıkların teşhis ve tedavisini yapabilen kişilerdir. Yine “müminin ferasetinden sakının, o Allah’ın nuru ile bakar”, denilen kişilerdir veya “Allah dostları onlardır ki onlar görüldüğünde Allah hatıra gelir.” hadisine muhatap kimselerdir.
Demek ki talebelerinin kalplerindeki gizli hastalıklarına keşif ve firasetle bakabilen, onların manevi hastalıklarını teşhis ve tedavi edebilen Allah dostu âlimleri bulmak ve onların rehberliğinde İslam’ı yaşamak kıymetlidir. Ashab zamanında olduğu gibi, Rasulullah (s.a.v.) nasıl ki ashabın başında hem bir âlim hem bir manevi doktor hem bir rehberdi, nefisleri tezkiye eder, hikmetten bahseder, onlara Kur’an ile beraber hikmeti de verirdi; aynen onun gibi keşif ve hikmet ehli, maneviyat sahibi, Allah hakkında ise marifet sahibi âlimlerin önderliği ve rehberliğine bugün her zamandan çok fazla ihtiyaç vardır. Öyle âlimleri bulmak ve kıymetini bilmek duasıyla…
Allah’a emanet olun.