Çalışmanızda Kur’an’da eğitim, terbiye kavramı üzerinden şekillendiriliyor. Bu konudaki değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?
Eğitim, kişiliğin gelişimine yardım eden, bilgi beceri ve davranışları elde etmesine yarayan bir süreçtir.
Kur’ân’ın amacı, mutlak bir eğitime ve bilgi edinmeye muhtaç olan insanın, aklını ve ruhunu terbiyeye elverişli hale getirmek suretiyle eğitim sürecini başlatmak, ardından kabiliyet ve değerlerini kendi doğallığı ve bütünlüğü içinde geliştirmektir. Nitekim en büyük terbiyeci Allah, en önemli rehber Kur’ân, en iyi eğitimci de Hz. Peygamber’dir.
Kur’an’ın insanın şahsiyetini inşa etmek için indirildiği hususunda kanaatimizce akıl sahibi hiçbir kimsenin şüphesi yoktur. Çünkü vahyin temel amaçlarından birisi insanın Rabbine kulluk yapmasını sağlamaktır. Bu amacın gerçekleşebilmesi için insanın belli bir eğitim metoduyla eğitilmesi gerekmektedir. Aksi halde insan istenilen özelliklere sahip olamayacaktır.
‘Terbiye ile ilişkili kavramları irşat, mürşit, tehzip, te’dip, ta’lim ve öğretim olarak ifade etmek mümkündür. Eğitimi te’dip ve terbiye, öğretimi ise ta’lim ve tedris anlamında değerlendirmek gerekir.
Kur’an’ı hayatın kullanım kılavuzu olarak gönderen Rabbimiz, insanın iyi bir şahsiyet sahibi olması için birtakım öncelikler belirlemektedir.
Şahsiyet eğitimi yapılırken öncelikle Mekke’de nazil olan ayet ve surelerden başlayarak vahyin insanın şahsiyetini inşa ederken hangi hususlara öncelik verdiğini ve hangi ilkeler doğrultusunda hareket ettiğini tespit etmek gerekir.
Kur’an’a baktığımızda hemen göze çarpabilecek birkaç önceliği örnek olması kabilinden zikredecek olursak; hem kitabî hem de kevnî ayetlerin Yaratan Rab adına okunması, insana bilmediklerini bir öğretenin var olduğu, kalemin ve eğitim öğretimin insan hayatındaki ehemmiyeti, hamdin sadece âlemlerin Rabbine yapılabileceği, maddî manevî her türlü kirden arınıp hayatın içerisinde aktif rol alınması gerektiğini saymak mümkündür.
Kur’an’a göre eğitimin hedefi ya da amacı nedir? Bu eğitimin temellerinde neler var? Bilgi, duygu ve eylem açısından değerlendirmek mümkün mü?
‘Eğitimde hedef’ kavramıyla kastedilenin, eğitim-öğretim süreci sonunda insanda gerçekleşmesini istediğimiz bilgi, beceri, tutum ve davranışlar olduğunu söyleyebiliriz. Bu bağlamda eğitimin amacı, hayata yüklenen anlama göre değişmektedir. Yani siz hayata hangi anlamı yüklüyorsanız o anlamı gerçekleştirecek bir eğitim yapmayı amaçlıyorsunuz demektir. Kur’an’a göre hayatın amacı Allah’a kulluk etmek ve O’nun rızasını kazanmak olduğuna göre Kur’ân’da eğitimin amaçlarının bunu gerçekleştirmeye matuf olduğunu ifade etmek mümkündür. Bu çerçevede İslamî eğitimin temel amacının, insanlar arasında adalet ve mutluluğu sağlamanın yanında dinin va’z ediliş amacı olan insanı ebedi mutluluğa ulaştırmakla paralellik arz ettiğini söyleyebiliriz. Bu bağlamda, Kur’ân’da eğitimin amaçlarını şu şekilde özetleyebiliriz:
Yalnızca Allah’a kulluk yapmak, hayırlı insan ve hayırlı bir toplum inşa etmek, kurallara uyma ve toplumsal adalet bilinci oluşturmak, şefkat merhamet, barış, yardımlaşma ve iyiliği yayma ruhu oluşturmak, cehd-cihad ruhu oluşturmak, yakîn ve itmi’nan sahibi, düşünen ve akleden kişiler yetiştirmek, maddî ve manevî yarar ve erdemleri korumak ve en nihayetinde insanın bütün ihtiyaçlarını gidermeye çalışmak.
Eğitim, genel itibariyle toplumun kültürel yapısına, inanç değerlerine ve ekonomik durumuna göre değişiklik arz ederken Kur’ân’da eğitimin ise bilgi, duygu ve amel-eylem temelleri üzerine dayandırıldığını ifade edebiliriz.
Eğitim sadece bilgi temelli değildir. Kişinin ruh halinin ve duygu dünyasının da dikkate alınması gerekir. Ayrıca eğitimin pratiğe yansıyan bir boyutu da vardır. Yani Kur’ân eğitiminin, bilgi, duygu ve amel-eylem şeklindeki üç temel unsura dayandığı söylenebilir. Eğitimin bu üç temel dışında kalan inanç, ahlak, hukuk ve ibadet eksenli temellerinin de olduğunu göz ardı etmemek gerekir.
Kişiliğin tanımı ve ilintili kavramlar üzerinden, kişilik ve kimlik oluşumuna dair neler söylemek istersiniz?
Kişiliğin pek çok tanımının yapıldığını öncelikle belirtmeliyim. Herkes tarafından kabul gören bir tanımın yapılması zor olmasına rağmen çeşitli tanımlamalarda özgünlük, devamlılık ve ayırıcı oluş gibi unsurların vurgulandığını da söyleyebiliriz.
Kişilik ile ilgili bir tanım zikretmek gerekirse; “Kişilik, kişiyi bütün öteki kişilerden ayıran ruhsal ve bilinçsel özelliklerin tümüdür” demek mümkün olur. Kişilik, yaratılıştan hazır olarak gelmez. İnsan, vicdanî otoritenin sağladığı ahlâkî düzen içinde yaşama hürriyetine sahipse, kişiliğini inşa edebilir. Bu açıdan sağlıklı kişilik, ferdin özüyle, iç benliğiyle karakter eğitimi üzerinden şuurlu şekilde münasebet kurabilmesine bağlıdır.
Kişilikle ilgili kullanılan fert-şahıs-birey, vech, karakter, mizaç, huy, şâkile gibi kavramlar bize gösteriyor ki her insan diğerinden farklıdır ve hiçbir insan diğerinin aynı değildir. İnsanın fizyolojisini ve biyolojik yapısını düşünelim. İnsanlar arasında sayısız ortak özelliğe rağmen her insan, tek ve kendisi olabileceği özelliklere sahiptir. Tıpkı her insanın parmağının olup da hiçbir insanın parmak izinin, diğerinin parmak izine benzememesi gibi; her insan, diğerleriyle ortak yönleri bulunuyor olmasına rağmen öznel bir kişiliğe, sırf kendine ait bir benliğe sahiptir.
Kişilik eğitiminde Kur’an ne tür metodlarla insanı inşa etmektedir?
Eğitim yapılırken içerik kadar önemli bir husus daha vardır. O da bu içeriğin muhataplara sunulma-öğretilme biçimidir. Teknik bir ifade ile söylemek gerekirse “Öğretim Metodları”dır. Kur’an’ın insanı inşa ederken kullandığı metodları şu şekilde özetlemek mümkün olur.
İnsanlara Kendi Dilleriyle Hitap Etmek: Yüce Allah bütün peygamberleri kendi kavimlerinin diliyle göndermiştir. Bunun hikmeti şu şekilde açıklanır: “Biz her elçiyi, mutlaka kendi halkının diliyle vahyedilmiş bir mesajla gönderdik ki, hakkı onlara açık ve dolaysız bir biçimde ulaştırabilsin…” (İbrahim, 14/4)
Somuttan Soyuta Gitmek: Kur’ân, insan gerçeğinden hareket ederek insanları somuttan soyuta gitme yöntemiyle eğitme yolunu uygulamıştır. Bunu yaparken evrende var olan her şeyden ve iletişim araçlarının her imkânından yararlanmıştır. Allah’ı doğrudan anlatmak yerine O’nun sıfatlarını ve o sıfatların eşya ve olaylar üzerindeki tezahürünü göstermeyi uygun bulmuştur. Dağlar, denizler, gökler ve yer ve bu ikisi arasındaki her şey insanın dikkatine sunulmuş, yaratılanlardan yaratıcıya kapılar aralanmıştır.
Bilinenden Bilinmeyene, Yakından Uzağa: Yeniden dirilişi kabul etmeyen veya nasıl olacağını idrak edemeyenlere Tarık Suresi’nde zikredilen “İnsan, neden yaratıldığına bir baksın: O, atılıp dökülen bir sudan yaratılmıştır. Erkeğin beli ile kadının leğen kemiği arasından çıkan. Elbette O, insanı yoktan var eden onu yeniden hayata döndürmeye de kadirdir: bütün sırların ortaya serileceği ve insanın ne bir kuvvet ne de yardımcı bulacağı gün!” (Tarık, 86/5–10) ayetleri üzerinden dünya hayatında insanların yaratılış ile ilgili gördükleri ve bildikleri birtakım hatırlatmalar yapıldıktan sonra, ahiret hayatında insanın yeniden diriltilmesinin nasıl olacağına dikkat çekilerek insanlara yeni bilgiler öğretilmektedir.
Sözün En Güzelini ve Yumuşağını Söyleyerek Eğitmek: Kur’ân, tartışırken incitmekten, tahkir etmekten uzak durmuştur. Kur’an’a göre münazara karşılıklı bir düello veya sövüşme değildir. Allah, en büyük düşmanlarından Firavun’a bile Hz. Musa ve kardeşi Harun’u gönderirken onlardan Firavun’a yumuşak konuşmalarını istemiştir. “İkiniz Firavun’a gidin; çünkü o gerçekten her türlü ölçüyü aşmış bulunuyor! Ama onunla yumuşak bir dille konuşun ki, o zaman belki aklını başına toplar yahut böylece, en azından kendisine gözdağı verilmiş olur.” (Taha, 20/43–44)
Soru-Cevap: Kur’an-ı Kerim’de de bu yöntem çok kullanılmıştır. Sure ya da ayet bazen muhatabının dikkatini çekmek için soru sorarak söze başlar. “Kâria! Nedir o kâria? Kârianın ne olduğunu sen bilir misin? O, insanların şaşkın vaziyette uçuşan pervanelere benzeyeceği Gün ve dağların yumuşak yün topaklarını andıracağı gün vuku bulacaktır.” (Karia, 101/1–5) Kıyamete ve kıyametin kopacağı andaki oluşacak sıkıntılara dikkat çekmek için Rabbimiz söze soru ile başlamaktadır.
Teşbih ve Temsil Yoluyla Eğitme: Kur’an’da insanlara hakikati öğretmek ve olaylar üzerine dikkat çekmek için kullanılan yollardan biri de teşbihtir. Teşbih, (allegori), aralarında ya hakikaten veya mecazen münasebet bulunan şeyleri birbirine benzetmektir. Teşbihten amaç kastedileni kısa yoldan açıklamaktır. Kur’an’da teşbih yöntemi yer yer kullanılmıştır. Buna birkaç örnek verelim. “Dünya hayatının gökten indirdiğimiz suya benzediğini onlara anlat: Öyle ki, yerin bitkileri onu emerek zengin bir çeşitlilik içinde boy verip birbirine karışırlar; ama bütün bu canlılık, çeşitlilik sonunda rüzgârın savurup götürdüğü çer çöpe döner. İşte bunun gibi, her şeye karar veren Allah’tır.” (Kehf, 18/45 ) Dünya hayatı gökten inen suyun oluşturduğu etkiye benzetilmekte ve dünya hayatının süratle geçip gideceği vurgulanmaktadır.
Kıssalar ile Eğitim: Kur’ân’da yer alan kıssalar, genel itibariyle peygamberlerin kıssaları, kim tarafından yaşandığı belli olmayan birtakım olayların ve Peygamber olup olmadıkları kesin olmayan kişilerin anlatıldığı kıssalar, Peygamberimiz döneminde meydana gelen birtakım hadiselerle ilgili kıssalar ve gaybî konularla ilgili kıssalar şeklinde dört bölümde ele alınabilir. Kur’an’ın bu kıssaları anlatma gayelerini şu şekilde ifade etmek mümkündür: Hz. Muhammed’in peygamberliğini ispat etmek, bütün peygamberlerin aynı hakikati tebliğ ettiklerini göstermek, ibret ve örnek alınmasını sağlamak ve peygamberi ve ona iman edenleri yüreklendirmektir.
Saydıklarımıza ek olarak Kur’an’ın şahsiyet eğitimi yaparken şu yöntemlere de yer verdiğini ifade edebiliriz: Öğütler vermek ve en güzel yöntemi kullanarak tartışmak, tedricilik, terğib (sevdirme) ve terhib (sakındırma).
İlkeler açısından bakıldığında Kur’an, kişilik eğitiminde neleri önemsiyor ve nelere karşı uyarıyor?
İnsanın şahsiyetini inşa ederken Kur’an’ın birçok ilke koyduğunu ifade edebiliriz. Bu ilkelerin bir kısmını kısaca izah ederek diğerlerini de ismen şu şekilde saymak mümkündür:
Allah’ı hayatın merkezine yerleştirmek (tevhid): Kur’an’ın insanı inşa modelinin en önemli ilkesi Allah merkezli bir hayatın inşa edilmesidir.
Allah’ın yüceliğini gereği gibi takdir etmek: Tarih boyunca insanların büyük bir kısmının Allah’ı gereği gibi takdir edemedikleri ve O’nu yeterince tanımadıklarını söyleyebiliriz. Bunun temel nedeni insanların çoğunun Allah’ı gereği gibi tanıtan peygamberleri ve onların getirdikleri vahyi yalanlamalarıdır. Bir ayette bu durum şu şekilde dile getirilir: “Onlar, sözleri ve davranışlarıyla “Allah hiçbir insana vahiy nâmına bir şey göndermemiştir!” diyerek, Allah’ı yücelik ve şânına yaraşır biçimde tanıyamadıklarını, O’nun adâlet, kudret, ilim, hikmet gibi vasıflarıyla gereği gibi kavrayamadıklarını ortaya koydular…” (En’am 6/91. Ayrıca bu konuda Hac 22/74 ve Zümer 39/67’ye bakılabilir.)
Allah ve Resulü’nün davetine icabet etmek: Kur’an’ın oluşturmak istediği kişilik, Allah ve Resulü tarafından bir şeyi kabul etmeye veya gereğini yapmaya çağrı yapıldığı zaman hemen bu çağrının gereğini yapan bir kişiliktir. Çünkü Allah ve Resulü insana hayat verecek, ona değer kazandıracak şeylere çağırmaktadır. “Siz ey imana erişenler! Her ne zaman sizi, size hayat verecek bir işe çağırırsa, Allah’ın ve dolayısıyla Elçinin bu çağrısına icabet edin ve bilin ki, Allah insanla kalbinin meyilleri arasına müdahale etmektedir ve sonunda O’nun katında bir araya getirileceksiniz.” (Enfal, 8/24)
Tedebbür, tefekkür ve anlayarak Kur’an okumak: Kur’an’ı doğru bir şekilde ve doğru bir bakış açısıyla okumak şahsiyetin inşasında önemli bir rol oynar. Eğer siz, dertlerinize derman olacak olan devayı doğru kullanmazsanız şifa bulma imkânınız olmayacaktır. Bu sebeple Kur’an okurken anlamak adına üzerinde düşünmeli onu özümseyerek ve içselleştirerek hayatımıza aktarmalıyız. Aksi halde Hz. Peygamber’in şu benzetmesiyle karşı karşıya kalabiliriz: “İçinde Kur’an’dan bir şey olmayan kimse, yıkılmaya yüz tutmuş ev gibidir.”
Kitabın temel konusu bu olunca bunların hepsini tek tek saymak ve detaylıca açıklamak bir röportajın boyutunu fazlaca aşar. Bu nedenle birkaç ilkeyi de sadece ismen zikredelim. Merak eden okuyucularımız detayını kitaptan okuyabilirler.
- Yapılan amelin karşılığını sadece Allah’tan beklemek.
- İmanın sınanacağını bilmek.
- Dünya ve ahiret boyutunu birlikte düşünmek.
- Rızkı Allah’ın verdiğini bilmek.
- Geçici olanı değil kalıcı olanı tercih etmek.
- Sözünde ve eyleminde tutarlı olmak.
Kur’an, insanların birtakım tehlikelere karşı maruz kaldığını haber vermekte ve onları bu tehlikelere karşı uyarmaktadır. İnsanın uyarıldığı söz konusu tehlikeler; nefis, şeytan ve yakıtı insanlar ile taşlar olan ateştir.
“Beni Rabbim terbiye etti, ne güzel terbiye etti.” buyuran Hz. Peygamber’in (s.a.v.) örnek şahsiyetinden bahseder misiniz?
Kişilik eğitiminin en önemli gayelerinden birisi örnek bir kişilik meydana getirmektir. Biz buna mü’min kişilikte diyebiliriz. Unutulmaması gereken husus, kişilik eğitiminin bir model yani örnek olabilecek şahsiyet/şahsiyetler olmadan gerçekleşmeyeceğidir. İnsanı en güzel bir biçimde yaratan ve onu en iyi tanıyan Yüce Yaratıcı kimi zaman belirli bir kavme kimi zaman da tüm insanlığa elçiler göndermiştir. Bu elçilerini insanlar arasından özenle seçip onların ahlakça ve insani özellikler bakımından üstün bir şekilde yetişmelerini de sağlamıştır.
Hz. Peygamber’in hayatına baktığımızda, onun örnekliğini hayatın her alanında görebiliyoruz.
o Dinî liderliği ile örnektir.
o Devlet reisi olarak örnektir.
o İbadetleri yapmada ve Allah’a kullukta örnektir.
o Nimetlere şükrü ve tevazuu ile örnektir.
o Zor zamanlar ve mekânlardaki sabır ve teslimiyeti ile örnektir.
o Cömertliği ve istiğnası ile örnektir.
o Aile efradına şefkati, güzel muamelesi ve dostlarına karşı vefası ile örnektir.
o Zayıflara, kimsesizlere, kölelere merhameti ile örnektir.
o Affı ve müsamahası, hoşgörüsü ve adaleti ile örnektir.
Nitekim en azılı düşmanı olan Ebu Cehil’in, ‘Aslında biz seni yalanlamıyoruz. Ancak senin getirdiğin şeyi yalanlıyoruz.’ demesi üzerine; “Gerçekte onlar seni yalanlamıyorlar, Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorlar.” (En’âm, 6/33) ayeti inmiştir.
Hz. İbrahim’i Hz. Muhammed’e, ona uyanları da Hz. Peygamber’in ümmetine örnek gösteren Kur’an, bu ayetlerle Hz. Peygamber’in çok temel bir görevine atıfta bulunmaktadır. Bu görev vahyin inşa etmek istediği “model” olma göreviydi. Kur’an Hz. Peygamber’e model şahsiyet olma görevini, vahyin inişine şahit olan ilk müminlere de model toplum olma görevini yüklüyordu. “Böylece, sizler insanlara birer şahit ve örnek olasınız ve Peygamber de size bir şahit ve örnek olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık. Her ne kadar Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına ağır gelse de biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resul’e tabi olanlarla, gerisingeriye dönecekleri ayırt edelim diye kıble yaptık. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.” (Bakara, 2/143)
Allah’a yaklaşma ve rızayı ilâhîye mazhar olabilme yolu da, O’na olan muhabbet ve bağlılıktan geçer. Bu hakikati Cenabı-ı Hak şöyle beyan buyurur: ‘‘De ki ey Peygamber: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı affetsin; zira Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır.” (Âl-i İmrân, 3/31)
Bir de Hz. Muhammed’i (s.a.v.) sevmek ve örnek almak yanında, O’nun bizi hangi şartlarda seveceği üzerinde de samimi bir şekilde durup düşünmek, aynayı bir kere de kendimize çevirerek o mükemmel şahsiyete ne kadar benzeyebildiğimize korkusuzca bakabilmek gerekir. Düşünmemiz gerekir; O bizimleydi, biz ne kadar Onunlayız?
Sonuç olarak diyebiliriz ki, nitelikli bir toplum inşa etmek, kişiliği sağlam bireylerin oluşmasıyla mümkün olur. Eğer toplumumuzun diğer toplumlar arasında sahip olduğu özelliklerle ön plana çıkmasını istiyorsak, toplumu her yer ve her ortamda temsil edebilecek kişiliğe sahip bireylerin yetiştirilmesi gerekmektedir. Bu da ancak doğru bilgi, doğru yöntem ve iyi örnekliklerle gerçekleşebilir.